BOZKIR MADENİNDEKİ GÖREVLİLER
1. İdarî Görevliler328.
1.1. Maden Emini
1.1.1. Atama
Bozkır madenine,
açıldığı 1776 yılından itibaren atanmaya başlanan maden emini, maden emaneti
adı verilen idari yapıyı yöneten görevlidir. Kendisine iş emanet edilen
güvenilir kimse anlamına gelen emin kelimesi, Osmanlılarda belli bir görevi
yerine getirmesi istenen, bu görev karşılığında ücret alan329
ancak üstlendiği görevden dolayı herhangi bir risk altına girmeyen görevli için
kullanılmıştır (Sahillioğlu, 1995: 111).
Bozkır
madeni emanetine bir emin330
atanacağı zaman, darphane nazırının durumu bir takrirle vezir-i azama
bildirmesi üzerine vezir-i azam da bir telhisle durumu padişaha aktarırdı.
Padişah atamayı uygun görürse bu konuda hattı hümayun sadır olduğunu belirten
bir fermanla eminin ataması gerçekleştirilirdi331.
Maden eminleri332;
yeni mağaralar açmak, madenci ve maden ahalisini zulümden korumak, işlerine
hariçten kimseyi karıştırmamak, madeni peyderpey İstanbul’a gönderip teslim
etmek (BOA, C.DRB 252), eşkıyayı333
def etmek ve külliyetli cevher çıkarmak (BOA, HAT 295/17552) gibi şartlarla
atanmışlardı. Ayrıca fesadı ortadan
328 Bozkır
madenindeki görevliler idari, teknik, güvenlik ve madenciler olmak üzere dört
başlık halinde incelenmiştir. Madendeki görevliler için bkz. Tablo 5.
329 Madende
çalışan amele ve ustalar yevmiye ve ücretle çalıştırılması durumunda fazla
üretim yapılmasına gayret etmemişlerdir. Selanik sancağına bağlı Sidrekapsi
madeni diğer madenler gibi imâl edilmediğinden madene bağlı reaya ücret-i
yevmiyeleri ile istihdam olunduğundan zararı kendilerine ait olmadığından ve
zarar devlete ait olduğundan hasılının harcına yetmediğinden bahsedilmiştir
(Çağatay, 1942a: 29). Bozkır madeninde, maden eminine verilen sermaye
madencilere verilir, yapılan üretim sonucu ortaya çıkan ürünün devlete ait
kısmı alındıktan sonra kalan kısmı belirlenen fiyat üzerinden devlet tarafından
satın alınırdı bkz. V. Bölüm.
33010
Kasım 1823 tarihli bir belgede, Bozkır madeni müdürü olarak geçmektedir (BOA,
D.DRB.HAT 18/47). Fakat bu şekilde müdür ifadesinin kullanıldığı başka bir
belge tespit edilememiştir.
331 Bu
konuda bkz. BOA, C.DRB 2047; BOA, C.DRB 1915:lef 1; BOA, AE.SABH I 4193; BOA,
HAT 1414/57740; BOA, MEDAD 9: 195-1.
332 Çeşitli
dairelerde görev yapan ve farklı görevleri olan eminler için bkz. Karamursal,
1989: 132.
333 Bozkır
ma‘deninin tathîr-i eşkıyâ emr-i ehmine medâr olmak ve ma‘den-i mezkûr vech-i
lâyıkıyla i‘mâl olunmak üzere Karaman valisi Ali
Paşa’ya, 23 Ocak 1812’de, Bozkır madeni emaneti de verilmiştir (BOA,
C.DRB 1457).
kaldırmak için atanan maden
eminleri de vardı (BOA, DRB.d 969). Sayılan görevlerin yanında bol miktarda
altın, gümüş ve kurşun istihsali ile odun, kütük, kömür ve diğer malzemelerin
vaktiyle karşılanması; madencilerin serbestiyet şartlarına, himayelerine, madenin
germiyyet üzere imaline dikkat edilmesi gibi üretimi devam ettirmek için
gerekli hizmetleri yerine getirecek becerikli birinin emin olması gerekirdi
(BOA, C.DRB 2482). Maden emini olacak kişinin becerikli olması kadar önemli bir
konu da sadakatli bir kişi olmasıydı (BOA, MEDAD 9: 195-1).
Bozkır
madenine emin ataması yapıldığı zaman, madene bağlı kazaların kadı ve
naiblerine yapılan atama bildirilirken, kazaların madene hizmet etmeleri ve
serbestiyetleri de atamalarda hatırlatılırdı (BOA, MEDAD 8: 680-2). Bu anlamda
emine söylenen ilk emirlerden birisi de maden işlerine kimseyi karıştırmaması
ve karışacak olanları def etmesiydi (BOA, C.DRB 493). Bozkır madeni emini
olarak görev yapan bazı maden eminleri ertesi yıl yeniden atanabilmiştir. Maden
idaresinde liyakat sahibi olan, fukarayı koruyan, tecrübeli (BOA, C.DRB 252),
darphaneye faydalı hizmetleri olan (BOA, MEDAD 9: 221-1), madeni güzel idare
eden maden eminleri bu özelliklerinden dolayı yeniden atanmışlardır (Tablo 3).
Buna ek olarak sağlam bir eminin atanması halinde fakirlerin maaş alacağı ve
devletin çok fayda sağlayacağı düşüncesi (BOA, C.DRB 2948) de atamalarda dikkat
edilen hususlardandı.
Bozkır
madeni eminliğine atanan kişiler devletin çeşitli kademelerinde görev yapan
kişiler arasından seçilmişlerdi. Dergâh-ı âlî kapıcıbaşılarından334,
dergâh-ı muallam kapıcıbaşılarından335
dergâh-ı muallam gediklilerinden (BOA, C.DRB
334 BOA,
C.DRB 2636. Bozkır madeni emini olanların daha etkin olarak çalışabilmesi için
gerekli olan bu unvan, eminlik görevine atanan kişilerin nüfuz ve iktidarları
için bir rütbe verilmesi gereğince dergah-ı ali kapucubaşılığı talep edilmiştir
(BOA, C.DRB 1872).
335 BOA,
C.DRB 3123. Karaman müşiri olan Ali Paşa aynı zamanda Bozkır madeni eminiydi
ancak madeni vekili aracılığıyla idare etmiştir. Bozkır madeni köylerinden
Boğazsaray köyü de bu müşirin Mart 1837’den itibaren olmak üzere 2.400 kuruş
bedel-i iltizamat karşılığında zeametiydi. Daha önce 2.000 kuruş ödemiştir
(BOA, MEDAD 3: 158-2). Bozkır madeni kapatıldığı zaman masrafları arasında tertib-i
hazine-i ceyb-i hümayun me‘a harciyâb adıyla 44.000 kuruş vardır ki,
buradan anlaşıldığı üzere müşirlik maaşı da madenin masrafları arasına
yazılmıştır (BOA, DRB.d 1027). Bunun yanında 11.200 kuruş memur maaşları ile
18.150 kuruş avaid-i ketebe-i darbhane ve hizmet-i mübaşiriyye olarak
yazılmıştır (BOA, DRB.d 1027). 1253 yılına ait olup maaş vesaireye mahsus olan
73.350 kuruş masraf dışında, madenin vermesi gereken 40 kıyye gümüş ile 20.000
kıyye kurşunun satın alma bedeli 100.500 kuruş ile takvim? ve kal‘ bahası 960
kuruş yazılmıştır. Konya müşirine olan masrafı ise, 36.288 kuruş ilbâs olunan
hal‘ baha, 84.258,5 kuruş maden emini vekili memuriyetiyle maaşlarıyla ve
mesarif-i saire, 10.500 kuruş murur ve ubur iden memurin mesarifi ile 25.679
kuruş
2421), silahşöran-ı hassadan
(BOA, C.DH 9743), vezirlerden (BOA, DH 2669; BOA, C.DRB 2482) maden emini
atandığı gibi, yerli ahali ya da Bozkır şeyhi olarak tanımlanan kişiler de
(BOA, C.DRB 1915) Bozkır madeni emini olarak atanmıştır336.
Bozkır madenine Karaman valileri de atanmıştır. Vezir rütbeli bu tür kişilerin
atanmasının temel nedeni eşkıya ile mücadele etmekti (BOA, C.DRB 1710). Fakat
vezir rütbeli kişiler başka işlerle de uğraştığından dolayı madenle gereği gibi
ilgilenemediğinden ve yerine gönderdiği eminler de madene önem vermediklerinden
dolayı maden gereği gibi işletilememiştir (BOA, C.DRB 2482). Ayrıca maden-i
hümayun örneğinde görüldüğü gibi, vezir rütbeli kişilerin sermaye akçesini
kendi işlerinde kullandığı ve zamanında ustalara vermediği de görülmektedir
(BOA, HAT 566/2774).
Maden
eminliğine kabiliyeti olduğu devlet tarafından kabul edilen ve emin olarak
atanmaları düşünülen bazı kişileri, madene bağlı kaza ahalisinin maden emini
olarak istememeleri üzerine başka birinin emin olarak atanması (BOA, D.DRB.THR
60/44), halkın görüşlerinin de dikkate alındığını göstermesi açısından
önemlidir337. Atamalarda dikkat çeken
noktalardan bir diğeri ise, vefat eden eminin borcunun ödenmesi şartıyla
damadının maden emini olarak atanmasıdır338
(BOA, AE.SABH I 4193). Devletin alacağını tahsil etmek için bu doğrultuda bir
atama yapıldığı gözden kaçırılmamalıdır. Ancak böyle bir atama yapılacaksa
bile, atanacak kişinin maden işlerinden anlaması temel şartlardan biriydi (BOA,
C.DRB 2421).
güzeşte-i sarraf olmak üzere
toplam 156.725,5 kuruştur. Bütün masaraflar toplandığında 356.535,5 kuruş
masraf ortaya çıkmaktadır. 354.000 kuru ş maden kapatıldıktan sonra Bozkır ve
Belviran kazalarından talep edilmiştir (BOA, DRB.d 1027).
336 Daha
önce atanan eminler sadakat ve liyakatle darphaneye hizmet edemediklerinden
dolayı Bozkır ahalisinden kudreti meşhur ve mütevatir olan Bozkır şeyhi
Abdülhalim, maden emini olarak atanmıştır (BOA, C.DRB 1915). Madene bağlı kaza ahalisine,
diğer eminlerde olduğu gibi, maden emini olan şeyhe de yardım etmesi gerektiği
bildirilmiştir (BOA, MEDAD 9: 213-2).
337 Fakat
halk arasında farklı düşüncelerin olduğu zamanlarda olmuştur. 28 Temmuz 1799
tarihinde Bereketli madeni emini olan Fazlı Ağa’dan memnun olan ahali onun
yeniden atanması için başvururken bazı kişiler ise İstanbul’a giderek onu
istemediğini bildirmiştir. Bunun üzerine şikayetçi olanların Konya Kalesi’ne
sürülmesi ile meselenin halledileceği yönündeki görüş kabul edilmiştir (BOA,
C.DRB 1862).
338 Maden
emini Halil’in damadı Mehmet Fazlullah, Halil’in borçlarını ödemek şartıyla
Mart 1782’den itibaren maden emini olarak atanmıştır (BOA, MEDAD 8: 657-2).
Tablo 3: Bozkır Madeninde Görev
Yapan Maden Eminleri (1776-1839)
339 Tablo
oluşturulurken maden eminlerinin rumi takvime göre mart ayında atanması esas
alınmıştır. Ancak mart ayından önce ya da sonra yapılan atamalar da vardır.
Bozkır madeni emanetinde görev alan ilk emin olan Genç Ali 2 Haziran 1776
yılında göreve başlarken, onun yerine göreve gelen Süleyman ise 30 Aralık 1776
tarihinde göreve başlamıştır. Mehmet Fazlullah’ın yerine atanan Ali Ağa ise 5
Ekim 1784’te atanmıştır. Ali Ağa’nın yerine atanan Hasan Ağa ise 26 Ekim 1787
tarihinde görevdedir.
340 2
Aralık 1820 tarihinde Ahmet Ağa’nın yerine atanmıştır (BOA, DRB.d 1044).
341 Kadı
Abdurrahman Paşa olarak meşhur olup, Osmanzade olarak da bilinir (BOA, C.İKT
1072; BOA,DRB.d 969). Rumeli’ye görevlendirildiğinde madeni vekili olarak oğlu
Abdullah yönetmiştir. 1807 yılında ise el-Hac Mehmet Emin adlı kişi vekili
olarak görev yapmıştır.
342 El-Hâc Ali
Paşa yerine bu görevi yapmıştır (BOA, DRB.d 1027).
Maden emini
olarak atanan kişilerin maden işlerini bilen kişiler olmasına özellikle dikkat
edilmiştir. Nitekim 18 Ekim 1779’da Bozkır madeni emini olan Halil’e, Bereketli
madeninde bulunan cevherin incelenmesi görevi, yakın olması nedeniyle Bereketli
madeni de tefviz edilmiştir (BOA, C.DRB 3058). Kısa bir süre sonra başka
birinin emin olduğu bilinse de bu eminin madencilik bilgisinden istifade
edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu anlamda, eski Bereketli madeni emini
el-Hâc Ali (BOA, DRB.d 970), eski Gümüşhane emini Süleyman Ağa (BOA, C.DRB
2605) ve eski Karaton madeni emini Mehmet (BOA, MEDAD 9: 187-1) gibi kişilerin
Bozkır madeni emini olması, tecrübenin atamalarda önemini ortaya koymaktadır.
Yine Bozkır madeni emini olan kişiler de benzer şekilde başka madenlere
atanmışlardır. 20 Eylül 1789 tarihinde, eski Bozkır maden emini Hasan Ağa
Rumeli’de Hasköy Drama civarında bulunan madene atanmıştır (BOA, HAT 190/9188).
Eminlik görevi sona erenler, başka madenlerde görev aldığı gibi, Karaman
valisinin kethüdalığını yapmak gibi (BOA, D.DRB.THR 2/45, 2/46) alanlarda da
istihdam edilmişlerdir.
1.1.2. Maden Emininin Görevleri
1.1.2.1. Madencilikle İlgili
Görevleri
Madenlerdeki
üretimin devamlılığını sağlamak maden eminlerinin temel göreviydi. Bunun için
kuyuların atıl durumda bırakılmaması için maden emini, kadı ve maden katibinden
oluşan bir heyet her perşembe günü343
kontrol işlemi yapardı (Spaho, 1913: 152). Madenlerde üretilen cevherin miri
hissesi dışında kalanı devlet adına kadı huzurunda alınması görevlerinden olan
maden emini (BOA, C.DRB 3152), satın alma işleminin cumartesi günü yapılmasını
da sağlardı (Anhegger, 1943:
34).
Maden
emininin madencilerin organizasyonunu sağlamak, eksik olan madencileri tespit
ederek merkeze bildirmek ve bu eksikliğin giderilmesi için gerekli önlemleri
almak gibi görevleri de vardı. Bozkır madeni emanetinde yeni mağaralar
bulunması için maden emini cevher olduğu düşünülen yerlere madenciler
343 Kontrol
işleminin salı ve cuma günleri yapıldığını belirten araştırmacılar da vardır
(Anhegger, 1943: 34).
görevlendirirdi (BOA, MEDAD 9:
173-1). Bozkır madeni emininin, maden için gerekli olan ustaların
gönderilmesini İstanbul’a arz ederek belli sayıda ustanın Gümüşhane tarafından
gönderilmesi için emir yazılmasını istemesi de madencilikle ilgili görevleri
arasındaydı (BOA, C.DRB 3083). Yani emin, madeni ilgilendiren çeşitli konularda
merkezle doğrudan yazışma yapmakta idi.
Maden
eminliği sona eren kişinin sorumlulukları sona ermezdi. Zira yeni atanan emin
geldiği zaman kâ‘ide-i mer‘iyyeden olan halef-selef eminlerin
hesaplaşması gerekirdi. “Kâ‘ide-i maden” üzere (BOA, C.DRB 2421), eski
emin tarafından gelir ve giderleri bütün ayrıntılarıyla halefine devredilir ve
bu hesabın bir örneği de darphaneye gönderilirdi. Böylece eminin alacaklı ya da
borçlu olup olmadığı belirlenirdi (BOA, D.DRB.HAT 2/27). “Kavânîn-i
mer‛iyye-i maden”/ yürürlükteki maden kanunları üzere (BOA, C.DRB 2421) devir
ve teslim cümle marifetiyle görülür ve madende olan sermaye ile reaya ve
madencilerin zimmetleri yazılırdı (BOA, C.DRB 2956). Maden emini
atamalarının mart ayında yapıldığı hatırlanırsa, halef-selef eminler
arasındaki hesaplaşmaların da genelde bu ayda yapıldığı ifade edilebilir. Bazı
durumlarda azledilen ya da görevini tamamlayamayan eminlerin hesapları ise
görevin sonlandığı aylarda görülürdü (BOA, MEDAD 8: 618-1; 680-1). İki emin
arasındaki hesaplaşmalar Bozkır’da yapılırken bazen Bozkır dışında da bu devir
teslim işlemi yapılabilirdi (BOA, MEDAD 8: 616-1). Bozkır dışında yapılan
hesaplaşmaların nedeni eski maden emininin Bozkır dışında ikamet etmesiydi344.
Eminler arasındaki hesaplaşmada eski emin ürettiği gümüş ya da kurşunu yeni
emine teslim ederdi. Böyle durumlarda eski emine bu işleme dair tahvîl
verilirdi (BOA, D.DRB.THR 6/29).
Bozkır
madeni emininin en önemli görevlerinde biri de kurşunun mağaralardan Bozkır’a
ve Bozkır’dan Alanya İskelesi’ne taşınması işine nezaret etmekti. Kurşun
nakledileceği zaman maden emini durumu merkeze bildirerek bir mübaşir tayin
edilmesini talep eder, gönderilen mübaşir marifetiyle kurşun iskeleye
götürülürdü (BOA, C.DRB 2416). Maden emini, kurşunun Bozkır’dan Alanya
İskelesi’ne taşınmasına nezaret etmekle birlikte kurşunun nakliye ücretini
taşıma görevini yerine
344 6
Haziran 1778’de, eski maden emini Süleyman, Akşehir’de oturduğu için yeni emin
Halil’e Akşehir’e gidip hesaplaşmanın yapılması, bu hesaplaşmada sermaye,
altın, gümüş ve kurşunun devrinin yapılması ve ilgili defterin darphaneye
gönderilmesi emredilmiştir (BOA, C.DRB 475).
getiren kişilere öderdi (BOA,
C.DRB 3137). Bunun yanında taşıma işinden muaf olduğunu iddia eden kaza
ahalileri ortaya çıkarsa, emin durumu merkeze arz eder. Merkezden verilen
cevaba göre hareket eden maden emini, bu iddiaların dikkate alınmaması ve tevzi
defterlerindeki yazılı hisselerin uygulanması (BOA, C.DRB 2429) ya da bu
ahalinin muaf olduğu şeklindeki emirleri uygulardı (KŞS 64: 67-2).
Bozkır madeni
emininin bir diğer görevi ise, madenin iskeleye nakli için gerekli olan
hayvanların tedârik edilmesini sağlamaktı (BOA, C.AS 25803). Kurşun taşımak
için kaza hisselerine tevzi edilen develer madene getirildiği zaman, kaza
ahalisine maden emini tarafından eda tezkeresi verilirdi (BOA, C.DRB
2820). Maden emini kurşunun Alanya İskelesi’ne götürülmesini, görevlilere
teslim edilmesini ve kurşun mahzenlere konulmasını kaimesi ile merkeze
bildirirdi (BOA, MEDAD 9: 197-3).
Eminin
görevlerinden birisi de maden için gönderilen sermaye akçesini teslim almaktı345
(BOA, C.DRB 3136). Teslim alınan bu sermaye akçesiyle, Bozkır madeninde bulunan
görevlilerin maaşları (BOA, C.DRB 2782) ile maden amelesinin yevmiyeleri maden
emini tarafından ödenirdi (BOA, C.DRB 2948). Bunların yanında Bozkır
madenindeki üretimin devam edebilmesi için gerekli temel maddelerden biri olan
kömürün bedeli de ilgililere maden emini tarafından ödenirdi (BOA, MEDAD 1:
750-3).
Madene bağlı
kazaların kömür, kütük ve çakılcıyan bedeliyesi ve imdad-ı menzil olarak
verdikleri para ile sancak mutasarrıflarına verilen imdad-ı hazeriyye ve
seferiyye madene gelir olarak kaydedilmiştir (BOA, C.DRB 2148). Dolayısıyla bu
gelirler de emin tarafından toplanmıştır. Maden emini bu paraların toplanması
için bizzat madene bağlı kazalara gidebilirdi (BOA, MEDAD 9: 190-1). Yine maden
emini, maden levazımatını tedârik etmek için madene bağlı kazalara giderdi
(BOA, MEDAD 9: 190-2). Madencilerin çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması işi de
maden emini tarafından yapılırdı. Madencilerin yiyecek gibi temel ihtiyaçları
ile madende
345 Bozkır
madeni emaneti Mart 1782 başlangıcından itibaren kendisine verilen Mehmed
Fazlullah’a sermaye akçesi teslim edildiğinden “eminin hazine ile her kimin
kazasına dâhil olursa müsellem ve yarar ve şecî‘ ve bahâdır adamlar
ta‘yîn ve yeniçerilerde kazadan ihrâc ve konak yerine dek kemâl-i muhâfaza
itmeleri Üsküdar’dan Bozkır madenine varıncaya dek yol üzerinde vaki”
nüvvab, voyvoda, mütesellim, iş erleri ve yeniçeri serdarlarına
emredilmiştir (BOA, C.DRB 3050). Kemâl-i muhâfaza tabiri
sermayenin en üst derecede korunmasının istenildiğine işaret etmektedir.
üretim yapılabilmesi için
gerekli malzemeler maden emini tarafından tedârik edilirdi. İhtiyaçların bu
şekilde karşılanmasının temel nedeni, madencilik işlerinin aksamamasıydı. Yani
madenciler maden dışında herhangi bir meseleyle meşgul olmuyor ve bu şekilde
madende üretimin sürekliliği sağlanmış oluyordu. Maden emini madencilerin
çeşitli ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, bu malzemelerin ücretlerini ilgili
madencinin hesabına yazarak, madencilere bir nevi avans vermiş olmaktadır.
Eminden
kaynaklı sorunlar olduğu zaman çözüm yeri olarak Bozkır mahkemesinin önceliği
vardı. Eski maden eminlerinden Ahmet Ağa’nın haksız olarak Abdullah adlı kişiyi
idam ettirdiği ve 10.000 kuruşluk nakit ve eşyasını aldığı yönündeki şikâyetler
üzerine, Bozkır mahkemesinde duruşma olunması istenilmişse de eski eminin
İstanbul’da olmasından dolayı bu mümkün olmadığından, 5 Kasım 1822’de arz
odasında duruşma olunması talep edilmiştir (BOA, HAT 626/30943).
Maden emini
maden hasılatından mîrî hissesini ve diğer resimleri ve emrine verilen sermaye
ile de madenciler hissesini devlet adına satın alırdı346.
Madenin yıllık varidat347
ve masraf hesaplarının bilançosunu, yani yılda ne kadar amele, usta
çalıştırılmış ve ücretleri ne tutmuş, ne kadar kömür, odun, kütük, demir,
çelik, tulum, mum, çıra sarfedilmiş, kaç ocak cevher çıkarılmış ve bundan ne
kadar halis cevher elde edilmiş, miri hissesine ne kadar isabet etmiş, sair
mîri rüsum ne kadar tutmuş, rençberan hissesinden satın alınan cevherin
miktarı, fiyatı, ocakların diğer masrafı vesair hususlar yazılarak oluşturulan
defter mahallin kadısına tasdik ettirilerek bir sureti mahallinde saklanır, bir
suretini merkeze gönderirdi. Bundan başka madenlerde kullanılan ölçü ve
tartıların doğru olup olmadığını, darphaneden gönderilen tartılarla kontrol
ederdi (Çağatay, 1942a: 44). Bütün bunların yanında Bozkır madeninde yapılan
üretimin ilk aşamasından itibaren madenlerin İstanbul’a teslimine kadar çeşitli
görevleri olan maden emininin madencilikle ilgili diğer görevleri yeri geldikçe
değerlendirilecektir348.
346 Madenden
çıkan kurşunun beşte biri devlete ait (BOA, C.DRB 3123) olup, geri kalan kurşunun
madencilerden alınması işini maden emini yapardı (BOA, C.DRB 3152).
347 Bkz.
Belge 9.
348 Keban
Ergani madenleri eminlerinin madencilikle ilgili görevleri için bkz. Tızlak,
1997a: 71-75.
1.1.2.2. İdarî Görevleri
Maden
eminlerinin atamasında darphane etkili olduğu için Bozkır madeni emini,
darphane nazırına karşı sorumluydu. Bu anlamda çevresinde bulunan beylerbeyi,
sancakbeyi gibi ehl-i örf taifesi ile alt üst ilişkisinden ziyade madeni
ilgilendiren yazışmaların349
yapılması ön plana çıkmıştır. 2 Mayıs 1785’de Bozkır ağnam vergisini toplamaya
memur olan kişi, bu vergiyi toplayamadığını bildirerek Karaman valisine
başvurmuştur. Karaman valisinin “ben maden tarafına karışmam” demesi
üzerine durum sadrazama bildirilince, madene gönderilen mübaşir vasıtasıyla ve
maden emini marifetiyle bu verginin toplanması emredilmiştir (BOA, C.ML 23783).
Bu bilgiye bakılarak maden emininin Bozkır madeni emaneti olarak adlandırılan
idari yapıda tam yetkili olduğu ve diğer görevlilerin bu idari yapıya
karışmadıklarını söylemek mümkündür. Bozkır madeni emini bazen emanet sınırları
dışındaki olaylarda da görev almıştır. Bozkır’a gönderilen 5 Temmuz 1781
tarihli hükümde, Ulukışla menzilinin idaresi ve derbentlerin muhafazası için
şekavetleri anlaşılan Kaplanoğlu Hasan ve refikinin yerlerine becerikli
kimseleri menzilci tayin etmesi, Bozkır madeni eminine emredilmiştir. Maden
emininin görevi bu menzilin korunması, menzilcilerin hizmetini yapmasıydı.
Maden emini tarafından iyi idare edilmesi için madene bağlanan menzile mutemet
adamların tayin edilmesi de emine emredilmiştir (BOA, C.NF 2240).
Bozkır
kazasında ayanlık iddiasında olan kişilerin yaptığı zulümlerden dolayı vekil
emin yerine darphaneden “muhtasar daire ile mütedeyyin bir emin nasb ve irsal”
edilmesi isteği üzerine, 12 Şubat 1814’de, İshak Ağa emin olarak
atanmıştır. Emin, Bozkır’a ulaşınca ahaliyi toplaması, durumu öğrenmeye
çalışması ve emin tarafından bir kişinin ayan olarak atanması emredilmiştir
(BOA, C.DH 9743). Bozkır madeni emininin ahalinin isteklerini de dikkate alarak
madene bağlı kazalara ayan350
349 Konya
valisinin delilbaşı olan görevlinin diğer kazalar gibi Belviran kazasından da
yedi-sekiz bin kuruş topladığı emin tarafından bildirilince, 8 Şubat 1815’da,
tekidi içeren bir emir gönderilmiştir (BOA, DRB.d 970).
350 8
Temmuz 1790 tarihinde, madene bağlı olan kazalarda çıkan sorunlar nedeniyle
maden emininin bu kazalara bir kaymakam ataması yönünde maden emininin talepte
bulunması üzerine, darphane nazırı kaza ahalisinin istediği birinin emin
tarafından atanması şeklinde bir düzenleme yapılabileceğini ancak kaza
ahalilerinin bu duruma razı olup olmadıklarının merkeze yazılması emredilmiştir
(BOA, MEDAD 9: 187-d). Keban ve Ergani madenleri emini olanların vali ve
atamasında söz sahibi olması,
idari anlamda maden emanetinin tek yetkilisi olduğunu göstermektedir. Bozkır
madeni emaneti adı verilen idari statüden çıkarılan kazaların bazı işleri de
zaman zaman maden emini tarafından yapılmıştır. Seydişehir kazası madenden
çıkarılarak Üsküdar Ocağı’na bağlanınca Çopur Kadı ve Hacı İsa adlı kişilerin
ayanlık düşüncesiyle ahaliyi tahrik etmeleri üzerine maden eminine bunların
çavuş mübaşeretiyle Magosa’ya nefy edilmesi için ferman verilmiştir. Maden
emini sürgün edilecek kişileri çavuşa teslim etmiş ve bu kişiler sürgün
yerlerine ulaştırıldığı zaman İstanbul’a bildirilmiştir (BOA, C.DRB 2423).
Maden
emanetinde meydana gelen eşkıyalık hareketlerinin önlenmesi konusunda maden
eminlerinin yanında görevli tüfekçiler olduğu gibi, maden eminleri eşkıyalık
yapan ya da maden işlerini engelleyen kişiler ile ilgili de doğrudan merkezle
yazışmıştır. Bozkır madeni emini olan el-Hâc Süleyman arzında, Bozkır şeyhi ve
oğullarının memuriyetine müdahale etmek maksadıyla fesat çıkardıklarını ve
Kıbrıs’a nefy olunmaları talebinde bulunmuştur (BOA, C.DRB 2890). Yine Aladağ
kazası ayanı Mustafa yanına topladığı adamlarla madene bağlı Belviran
kazasından maden ahalisini zorla Aladağ’da bulunan çiftliğe götürüp yerleştirerek
zulümler yapmıştır. Madenin nizamına halel gelmemesi için Mustafa ve
avanelerinin kazadan uzaklaştırılması maden emini Seyyid Süleyman’a, 28 Eylül-6
Ekim 1793 tarihinde, emredilmiştir (BOA, KLB.d 26: 106-3). Maden emini idari
anlamda emanet içinde bağımsız hareket etmiş ve diğer yöneticiler maden eminine
karışmamıştır. 27 Mayıs 1834’te, Beyşehir sancağı hissesine düşen vergiden
madene bağlı Bozkır kazası hissesine düşen kısmının tevzi ve tahsili maden
emini tarafından yapılmış ve sancak mütesellimine teslim edilmiştir351
(BOA, MEDAD 3: 282-1).
mutasarrıfların yaptığı voyvoda
atamasını yapması da (Tızlak, 1999b: 930) idari anlamda maden eminlerinin
durumunu göstermektedir.
351 Maden-i
Hümâyûn eminlerinin; 1831 yılından itibaren uygulanmaya başlanan nüfus sayımı
ve her kazada yaşayan islâm ve zimmî reayanın nüfusunun ve özellikle erkek
nüfusunun oturduğu yerler ile zimmî reayaya ait kiliselerin yerlerini belirtir
birer defterin her yıl İstanbul’a gönderilmesinden ibaret olan yoklama usulü,
maden eminlerinin kendi sorumluluk bölgelerinde bu hususların en üst düzeyde
uygulayıcısı oldukları bir araştırmacı tarafından tespit edilmiştir (Tızlak,
1997a: 69-70). Bozkır madeninde ise yapılan nüfus sayımları sonucu oluşturulan
defterler Bozkır kadıları tarafından mühürlenerek İstanbul’a gönderilmiştir
(BOA, NFS.d 3316: 222; BOA, NFS.d 3317: 337).
1.1.2.3. Hukukî Görevleri352
Eminin
hukuki olarak en önemli görevi, sorunların mahkemede çözülmesine nezaret etmek
ve davanın sonucunu uygulamaktı (BOA, C.DH 16283). Bozkır madeni kazalarından
Bozkır, Belviran ve Seydişehir kazaları ahalisinin “zuhûr iden da‛va
ve niza‛ları ve ahz ü habs ve te‛dîb ve gûşmâlleri vesâir bi-cüz’i ve küllî
umûr ve hususları ber vech-i istiklâl” maden emini tarafından görülürdü
(BOA, C.DRB 2636). Bozkır madenine bağlı kaza ahalileri arasındaki
davaların görülmesi (BOA, AHK.KR.d 17: 74-3) maden emininin görevleri
arasındaydı. Bozkır madeni emini ile madenciler arasındaki hesaplar da kadı
tarafından mahkemede maʻrifet-i şerʻle görülmüştür (BOA,
D.DRB.THR 9/20). Bozkır madeninde meydana gelen anlaşmazlıkların mahallinde
çözümü genel prensipti, ortaya çıkan toprak anlaşmazlığı (BOA, AHK.KR.d 32: 224-1),
at ve bağ anlaşmazlığı (BOA, AHK.KR.d 32: 233-1), alacak davaları (BOA,
AHK.KR.d 29: 40-2) gibi konuların mahallinde çözülmesi maden eminine
bildirilmiştir. Bozkır madeni kapatıldıktan sonra ise bu sorunların çözümü için
Beyşehir muhassılı ile Bozkır naibine, 21-30 Haziran 1841’de, emir
gönderilmiştir (BOA, AHK.KR.d 35: 160-2, 165-2, 166-2). Daha sonra gönderilen
emirler ise Bozkır kazası müdürü ile Bozkır naibine gönderilmiştir (BOA,
AHK.KR.d 36: 42-2, 51-1, 52-1). Emirlerin gönderildiği makamlar bölgede idari
anlamda hangi görevlinin yetkili olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan madenin
açık olduğu dönemlerde maden emini, idari anlamda emanetteki tek yetkili
olmakla beraber hukuki konularda kadı ile birlikte hareket eden bir görevliydi.
Bozkır
madenine bağlı kaza ve köy ahalileri arasındaki anlaşmazlıkları bildiren arzlar
yazıp meselenin çözümünü sağlamak eminin görevleri arasındaydı. Madene bağlı
Kuruçay ve Yalıhüyük köyleri yaylak anlaşmazlığına düştüğü zaman durum emin
tarafından İstanbul’a bildirilmiştir. 23 Ocak 1825 tarihinde gönderilen emirde,
her iki köyün de yaylaktan ortak istifade etmeleri yönünde bir karar verilerek
mesele çözülmüştür (BOA, C.DH 8182).
Madene bağlı
kazalarda meydana gelen adli olaylarda suçu sabit olan kişiler kaza ahalisi tarafından
maden eminine teslim edilirdi353.
Maden emini de suçlu olan
352 Maden
emanetinin serbestiyetine daha sonra değinileceğinden fazla ayrıntıya
girilmemiştir.
kişileri hapse atardı (BOA, AHK.KR.d
19: 174-1; BOA, AHK.KR.d 34: 137-1). Madene bağlı kaza ahalileri arasındaki
alacak davalarında da maden emini etkin bir rol oynamaktaydı. Bu anlamda borçlu
olan kişinin ölümü üzerine borç, maden emini tarafından varislerden alınıp
alacaklılara verilmekteydi (BOA, AHK.KR.d 27: 65-2). Bazı anlaşmazlıkların
çözümü için ise Bozkır’a gönderilen mübaşirin ücreti mazlum olan kişilerden
değil de karşı taraftan -özellikle de adam öldürenlerden- alınmıştır (BOA,
AHK.KR.d 27: 130-1, 103-3; BOA, AHK.KR.d 28: 20-3).
1.1.2.4. İktisadî Görevleri
Bozkır
madenine bağlı Beyşehir, Seydişehir, Kırili, Göçü ve Kaşaklı kaza ahalileri
mahkemeye gelip, maden levazımatı ile ilgili hizmetleri yaptıklarını ancak
kazalarında ortaya çıkan hastalık yüzünden perişan olduklarını belirterek,
piyade neferleri bedeliyesi olarak sancak ahalisinden istenen 40.000 kuruşun
affedilmesini,
8 Temmuz 1800
tarihinde, Bozkır kadısının ilamı ile bildirmişlerdir. Fakat bu isteğe,
25. 000
kuruşun peşin ve kalanın maden emini tarafından toplanıp teslim olunacağı
şeklinde cevap verilmiştir (BOA, C.AS 42326). Bu anlamda Bozkır madeni emaneti
adı verilen idari statüye bağlı kazalardan toplanacak olan vergi ve bedellerin
toplanması görevi de bizzat maden emini tarafından yapılmıştır. Bu durum madene
bağlı kazaların idari olarak diğer kazalardan farklı bir statüye sahip
oldukları gibi ekonomik yükümlülüklerin uygulanması noktasında da diğer
kazalardan ayrıldıklarını göstermektedir. Karaman valisine ait imdad-ı seferiyye
ve hazeriyyenin toplanarak emine teslimi ile maden emini bu meblağı vali
tarafına gönderirdi (BOA, C.DRB 2148). Bu vergilerin toplanması noktasında
aykırı davranan yöneticiler de uyarılırdı (BOA, MEDAD 9: 177-1). Madene bağlı
kazalardan toplanacak vergilerin
353 Seydişehir
kazasında ikamet eden ve eskiden beri fitne, fesat ve ihtilal-i belde olan
Yavrı Hasan oğulları Muhammet ve Abdurrahman, Gök Hacı Mahmut, Gök Boğa oğlu
İbrahim, Abdülkadir ile Akçalar imamı Hüseyin toplanıp muhtar-ı belde
es-Seyyit Numan Ağa’yı haksızca öldürüp mallarını gasp etmişlerdi. Seydişehir
köylerinden Çalmanda sakinleri, biz de o esnada cemiyette bulunup ahalimizden
bazıları katiller ele geçerse tutup maden eminine teslim edip eşyayı ashabına
teslim eyleyeceğiz eğer bundan sonra hilaf zuhur ederse Bozkır madeni
sermayesine 7.500 kuruş nezr-i hasen rızamızdır demişlerdir (BOA,
MEDAD 9: 179-1). Bu köy sakinlerinin bu şekilde davranmasının
nedeni olay esnasında orada bulunmalarıydı. Zira muhtarı öldüren kişiler
ahalinin de mallarını yağmaladığından halk suçluların cezalandırılmasını
isteyince bu köy halkı da kendilerinin suçsuz olduğunu ortaya koymak için böyle
bir yola başvurmuştur.
toplanması işini de Bozkır
madeni emini olan kişi yapardı354.
Beyşehir sancağından istenilen ref-i menzil bedeliyesi olan 325,5
kuruşun ödenmesi esnasında madene bağlı olmak iddiasıyla bunun ödenmediği
mütesellim tarafından ifade edilince, “ber vech-i istiklal”in
sınırları belirtilerek bunu ödemeleri Bozkır naibi ve maden eminine, 17
Mayıs 1827’de emredilmiştir (BOA, C.AS 23891). Satılan tiftik, mazu ve kök
boyanın gümrük vs. vergileri355
konusunda ise bunların tahsil edildiğine dair emin tezkeresi olması
gerekmekteydi. Zira bu tezkeresi olmayanların sefineye alınmaması gerektiği,
tezkeresiz başka mahallerden götürenlerden ise iki kat resm alınacağı
belirtilmiştir (BOA, C.ML 3397). Maden emini bazı vergileri bizzat toplarken,
emanet sınırları içerisinde iltizam ederek çeşitli görevleri üzerine alan
mültezimlere de idari yetkisini kullanarak yardım etmiştir. Bozkır kazasına
bağlı Meyre ve Balıklavı köylerinin aşar ve rusumatlarını kanun gereği alan
mültezim Abdülmümin kazadan bazı kişilerin tahriklerini bildirince emine bu
kişileri tenbih etmesi emredilmiştir (BOA, AHK.KR.d 17: 95-3). Bu örnek,
iktisadi meselelerde de maden emininin bölgede yetkili olduğunu göstermesi
açısından önemlidir.
Bozkır
kazasının Osmanlı ordusunun ihtiyaçlarının karşılanmasında da çeşitli
yükümlülükleri vardı. Bu yükümlülükler de maden emini tarafından yerine
getirilirdi. Çumra menzilinden Şam’a giden ordunun zahire bahasının Bozkır
madeni emini tarafından görevli memura teslim edildiği ve yedinden senedât-ı
şer‘iyye alındığı, 23 Haziran 1799 tarihinde bildirilmiştir (BOA, C.AS
21864). Bozkır madeni emini Abdülhalim, 30 Mayıs 1799’da maden kazalarına 30
saat mesafede olan İsmil, Karkın ve Çumra menzillerine gönderilecek zahirenin
nakli hususunda develerin iki katı ücret ile tedârik olunduğunu bu nedenle
zahirenin yarısının affedilmesini
354 Karaman
eyaleti avarız tahsildarı, madene bağlı Bozkır ve Belviran kazalarının
vergisinin maden eminleri vasıtasıyla tahsil oluna geldiğini ve bu sene zam
olunan 1.200 kuruşun da maden emini Halil tarafından tahsil olunduğunu ancak
kısa bir süre sonra maden emininin vefat ettiğini ifade ederek bu vergi
miktarını talep etmiştir. Ancak Halil Ağa’nın önce darphaneye olan 76.000
kuruşun malından alınacağı, kalan muhallefâtından ise avarız miktarının
tahsildara eda olunması ile diğer borçlarının da ödenmesi ve fazlasının
hazine-i amireye gönderilmesi, 10 Şubat 1781’de, emredilmiştir (BOA, MEDAD 8:
643-1). Tahsildar, devlete ait vergileri, gelirleri veya birinin gelirini
toplayan memura denirdi (Abdurrahman Vefik, 1328: 256). Bahsedilen örnekte
madene bağlı kazaların avarızı Musa adlı tahsildar üzerindedir (BOA, MEDAD 8:
642-1). Bozkır madeni emininin maden emanetine başka bir görevliyi
karıştırmaması ve bu verginin kendisi tarafından toplanıp tahsildara eda
edileceğini ifade etmesi maden emanetinin idari statüsünü göstermesi açısından
da önemlidir.
355 Tiftiğin
her kıyyesinden üçer para, mazunun her kıyyesinden birer para ve kökboyanın her
kıyyesinden ikişer akçe resm-i miri alınacaktı (BOA, C.ML 3397).
istemiştir. Zira bu dönem
fırınların imali için lazım olan kömür, kütük ve diğer levazımatın temini
mevsimiydi (BOA, C.AS 16336). Beyşehir ve Yenişar kazaları Çumra menziline;
Bozkır ve Seydişehir kazaları Karkın menziline; Göçü, Belviran ve Kırili
kazaları (ayrıca Eyübili, Aksaray ve Pirluganda) İsmil menziline bağlıydı. Her
menzile 6.500 kile arpa, 750 kile fiğ, 800 adet koyun, 2.000 kantar saman ve
450 araba odun gönderilmesi emredilmiştir. Bozkır kazası hissesine 2.750 kile
arpa, 275 kile fiğ, 300 koyun, 800 kantar saman ve 180 araba odun düşmüştür
(BOA, C.AS 15701; BOA, C.AS 16336).
Madene bağlı
kaza ahalileri arasındaki alacak davalarında da maden emini görevliydi356.
Bu anlamda borçlu olan kişinin ölümü üzerine borcun maden emini tarafından
vereselerden alınıp alacaklılara verildiği görülmektedir (BOA, AHK.KR.d
27:
65-2). Madene gelir olarak
kaydedilen mukataatın tahsilinin emin tarafından yapılması, buna ek olarak
madene gelir kaydedilen kazaların avarız ve nüzul bedellerinin toplanması da
eminin görevleri arasındaydı (BOA, C.ML 22569). Benzer bir durumda, Bozkır
madeni emini Çelikpaşazade İbrahim Paşa’nın Bozkır madeni sermayesinden
darphaneye borcu olduğundan dolayı Suğla mukataasının 5/8’i darphaneye ve 3/8’i
paşaya aitti. Borca karşılık mukataa darphaneden idare olunacağından hâsılat,
rusûmât ve avâidâtı, 24 Nisan 1811’de, Bozkır madeni emini el-Hâc
Ali’ye verilmiştir (KŞS 102: 154-1).
Maden
emaneti bölgesinde kuralların uygulanmasından sorumlu olan maden emini, bölgede
devletin çıkarlarının korunması için de önlemler almaktaydı. Konya’da bulunan
güherçile tabh iden karhanecilerin Bozkır tarafına 15, 20 kantar güherçile
sattığı, Bozkır’da dinkler kurularak barut imâl edildiği ve tüccara
satıldığının duyulduğu belirtilerek Karaman valisine ve Bozkır madeni eminine
bu dinklerin ortadan kaldırılması, 11 Haziran 1825 tarihinde emredilmiştir
(BOA, C.AS 22358).
356 Bozkır
madeni emini ve kadısına 27 Ocak-4 Şubat 1810’da gönderilen emirde, İbrahim
adlı kişi, Bozkır kazası Hocaköy’den Küçük Halim Efendizade Mehmet zimmetinde 1806
senesinden beri olan
25. 000
kuruş alacağını talep ettiğini ancak vermediğini belirtmiştir. Bunun üzerine
maden eminine, mübaşir marifetiyle ve maden emini marifetiyle davanın görülmesi
yönünde emir verilmiştir (BOA, SKT.d 205: 105).
1.1.2.5. Timarla İlgili Görevleri
Maden
eminlerinin timarla ilgili görevleri daha çok ortaya çıkan anlaşmazlıkların
çözümü ile ilgiliydi. Maden bölgesinde timarla ilgili anlaşmazlıklar olduğu
zaman, bu durumun çözülmesi için emine davanın görülmesi emri verilirdi. 17-25
Ocak 1811’de, timar sahibi ve alaybeyi arasındaki anlaşmazlık üzerine mahsül ve
rusumatı alan alaybeyinden bunların alınarak timar sahibine verilmesi maden
eminine emredilmiştir (BOA, AHK.KR.d 26: 43-3, 93-2). 24 Temmuz 1783’te, Morsun
köyündeki timarların mutasarrıfları ile Dard Zaviyesi zaviyedarları arasında
buraların kullanımı konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştır. Zaviyedarların
buranın vakfa ait olduğunu söylemesi üzerine, kuyuda bakılınca bu yerin vakıf
değil timar olduğu anlaşılmış. Bunun üzerine, Bozkır madeni emini ile Bozkır
kadısına gönderilen emirde zaviyedarların karışmaması ve davanın mahallinde
görülmesi emredilmiştir (BOA, C.TZ 4853).
Bölgenin
idari amiri olan maden emini, emanet sınırları içerisindeki sorunları çözmeye
çalıştığı gibi maden bölgesi dışındaki sorunları da gönderilen emirler
doğrultusunda ortadan kaldırmaya gayret etmiştir. 6 Nisan 1800 tarihinde, Ilgın
mukataasına malikane mutasarrıf olan Mustafa Bey, mukataaya yakın olan Konya,
Kadınhanı, Argıthanı, Akşehir, Doğanhisar ve Bozkır madeni kazalarına mukataa
reayalarının geldiğini ve 10 sene geçmemiş ise geri yerlerine döndürülmesini
isteyince; Karaman valisi, Akşehir mütesellimi, Bozkır madeni emini ve bu
yerleşim yerlerinin kadılarına bu konuda emir verilmiştir (BOA, MAD.d 8577).
1.1.2.6. Askerî Görevleri
Bozkır
madeni emini olan kişiler çeşitli askeri yükümlülükleri de yerine
getirmekteydi. Bozkır madeni emini Abdülhalim Efendi’den 1.000 askeriyle Kıbrıs
muhafazasına gitmesi istenince, emin maden idaresindeki ahalinin yorgun
olduğundan bahisle affını istemiş. Bozkır şeyhi affedilmiş ancak askerin
gönderilmesi, 17 Ağustos 1798’de emredilmiştir (BOA, C.AS 8012). Bozkır
madenine bağlı kazalarından tedârik edilecek 1.000 askerden dolayı madenin
ta‛dilinin söz konusu olduğu357
ve Alanya kalesinde asker olmadığı ve buranın korunmasının önemi emin
tarafından vurgulanmıştır. Bunun üzerine 100 nefer üzerine bir başbuğ tayini ve
200 nefer ile Alanya havalisinin korunması şartıyla maden emini Abdülhalim
affedilmiştir (BOA, C.AS 1517). Görüldüğü üzere maden emini emanet dâhilindeki
yerlerden istenilen miktarda askeri toplayarak, belirtilen yerde orduya
katılmakla görevlendiriliyordu. Maden emini istenilen asker sayısını düşürdüğü
gibi, yerine bir başbuğ tayin ederek sefere gitme görevinden de muaf
tutulmuştur.
Bozkır
madeni emini emanet içerisinde ya da civarında ortaya çıkan eşkıyalık
hareketlerine karşı çeşitli önlemler almıştır. Beyşehir sancağında ortaya çıkan
eşkıyalık hareketlerine karşı asker toplanması konusunda maden emini, madene
bağlı kazalara adamlarını göndererek bu emri yerine getirmeye çalışmıştır (BOA,
C.AS 33129). Yine Bozkır madeni civarında ortaya çıkan eşkıyalık hareketlerine
karşı maden emini önemli bir rol oynamıştır. 8 Haziran 1794 tarihinde,
Tarsus’ta başlayan eşkıyalık ve yağma hareketleri üzerine Adana, Tarsus
mütesellimleri ile Bozkır madeni emini eşkıyanın kökünün kurutulması ile
görevlendirilmiştir (BOA, C.DH 791).
Bozkır
madeni emini çeşitli sebeplerle bölgeden asker temin etme konusunda da
görevlendirilmiştir. Devlet için tedârik edilecek asker hususunda sancak
mutasarrıfı ve maden emininin anlaşmazlığa düşmesine rağmen istenen sayıda
askerin gönderilmesi ilgililere, 19-27 Mayıs 1778’de, bildirilmiştir (BOA,
MHM.d 174:277). Aladağ kazası voyvodası, Konya mütesellimi ve Bozkır madeni
emini Seyyid Mehmet’e gönderilen emirde, Aladağ kazası şehir kethüdası
Mustafa’nın kaza süvarisiyle sefere katılması için emir verilmesine rağmen
henüz hareket etmediği belirtilerek hoşça bir ifadeyle memuriyetine gitmesi
konusunda uyarılması (BOA, MHM.d 192: 173) Haziran 1790’da, göreve gitmezse
tedip olunacağı bildirilmiştir (BOA, MHM.d 192: 265). 7 Nisan 1791 tarihinde
mütesellim değişikliği esnasında Beyşehir eski mütesellimi Ali Ağa adlı kişi
yanına topladığı
357Bozkır
muhtarı Şeyh Mehmet, 9 Temmuz 1811 tarihli tahriratında, Bozkır’da 10 nefer
bile istenilse maden eminleri “maden umuruna sekte geldi” diyerek şikayet
ettiklerinden ve bunu merkeze yazdıklarından, memur olduğu görevi
yapamadığından bahisle istenilen askerin affını istemiştir (BOA, C.AS 9229).
Yörük eşkıyası ile yeni
mütesellim Hüseyin Ağa’nın üzerine saldırınca, bir köye sığındığı belirtilerek
asker toplanması emredilmiştir. Bu emir üzerine maden emini, Beyşehir ve
Seydişehir kazalarına adamlarını gönderdiğini söylemiştir (BOA, C.AS 33129).
İİİ.
Selim döneminde kurulan yeni ordu
için ihtiyaç duyulan askerleri seçme noktasında maden eminleri etkin bir görev
almıştır. Levent Çiftliği için bazı kazalardan tertip olunup ocağa
gönderilmeleri gereken askerlerin, kaza ayan ve zabitleri tarafından dikkat
edilmeden yapıldığı ve gelenlerin çoğunun serseri olduğu belirtilerek; maden
eminine, bağlı kazalardan harbi bilen kişilerin gönderilmesi istenmiş ve
Seydişehir kazasının asker maddesinden dolayı Üsküdar ocağına bağlandığı
bildirilmiştir. Maden bölgesinden gönderilecek askerlerin avarız-ı divaniyye ve
imdad-ı hazeriyye hariç bütün vergilerden muaf olduğu ve maden dolayısıyla
bunlara zulüm yapılmaması, 23 Haziran-2 Temmuz 1801’de emredilmiştir (BOA,
DRB.d 156: 123-2). 17 Mayıs 1827’de, Beyşehir livası hissesine düşen Asâkir-i
Mansûre-i Muhammediyye’den 16 nefer ve bir rub‛ askerin tahsilinde madene bağlı
olduklarını bildirerek itiraz eden kaza ahalisinden tahsili, ber vech-i
istiklalin sınırları hatırlatılarak maden emininden istenilmiştir (BOA, C.AS
23891).
1.1.2.7. Sosyal Görevleri
Bozkır
madeni eminleri, sosyal hayatın birer parçası olan cami, kütüphane, türbe ve
kilise gibi binaların tamirinde de çeşitli görevler üstlenmişlerdi. Maden
eminleri bu tür binaların yapımı ile bu binaların tamiri için gerekli yapı
malzemelerini tedârik ederdi. Pirluganda kazasına bağlı kazası Hadim köyünde
Şehdî Osman Efendi’nin bina eylediği kütüphanenin çatısı harabe olduğundan ve
bu nedenle kitaplar zarar gördüğünden çatısının üzerinin kurşunla kaplanmasına
karar verilmiştir. Kütüphane için gerekli kurşunun Bozkır madeninden
karşılanması ve maden emini marifetiyle tamirinin yapılması maden emini Mehmet
Fazlullah’a 6 Mayıs 1782’de emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 663-1). Kütüphane için
gerekli kurşunun maden mevcudundan karşılanarak kütüphanenin tamir edilmesi ve
bu
durumun mahalline kaydedilip
İstanbul’a defterinin gönderilmesi istenmiştir358
(BOA, C.MF 5724). Bozkır madeni üretiminden kütüphaneye 3.000 kıyye kurşun
verilmiştir (BOA, C.DRB 810). 4 Şubat 1787 tarihinde, Bozkır şeyhi Abdülhalim
Efendi’nin ceddî Şeyh Mehmet Camii’nin çatısı harap olduğundan Bozkır
madeninden 15.000 kıyye kurşun istenmiştir (BOA, C.DRB 2948). Yine Bozkır
madeninden Hz. Mevlana Türbesi’ne 10.000 kıyye kurşun gönderilmiştir (BOA,
C.DRB 810; BOA, MEDAD 8: 691-2).
Maden
eminleri gayrimüslim reaya ve madencilerin çeşitli işlerini de yapardı.
Bereketli madenine bağlı Çamardı kazasında Arvan köyünde Rum reayaya ait Âyâestîfânûs/Ayastefanos
kilisesinin duvarlarının bazı yerleri harap olduğundan ayin yapılamadığı
maden eminine arz edilince, maden emini de bu durumu bir görevli ile tespit
ederek tamiri için ruhsat verilmesini, 10 Mart 1832’de arz etmiştir (BOA, C.ADL
2180). Maden eminleri, dini yapıların tamirinde görev aldığı gibi gayri Müslim
madencilerin dini hayatını sürdürebilmesi için gerekli önlemleri almakla da
görevliydi. 28 Ocak 1791’de Keban, Ergani, Gümüşhane ve Bozkır madencilerinin
ayinleri, nikahları Gümüşhane metropoliti veya atadığı vekili tarafından
yürütüldüğünden maden bölgesindeki metropolitlerin karışmaması emredilmiştir
(BOA, AE.SSLM III 22665).
Vakıf
görevlileri de çeşitli konularda maden eminine başvurarak ortaya çıkan
sorunları çözmeye çalışmıştır. 1783’te Seydişehir’de bulunan Rüstem Bey Vakfı
ile Gevrekli köyü arasındaki arazi anlaşmazlığının çözümünde kanun üzere
hareket edilmesi Seydişehir kadısı ve maden eminine bildirilmiştir (BOA,
AHK.KR.d 18: 18M-3). Aynı yıl Bozkır’daki Şeyh Musa Zaviyesi’nin gallesinin359
kalanını vakfiye gereği vakıf evladı kişiler ile hariçten birkaç kişinin talep
etmesi üzerine maden emini tarafından mahallinde davanın görülmesi
emredilmiştir (BOA, AHK.KR.d 18: 30-3). Karacaardıç köyünde Müteveffa Hacı
İbrahim adlı hayır sahibinin yaptırdığı camiinin imam ve hatibi Seyyid Mehmet,
Karabayır köyünde bulunan ambarda ekin mahsulü olduğunu ve Bozkır madeni
hademelerinden Alanyalı Geyrek Fakih’in bunu aldığını belirtince, zabiti olan
maden emini marifetiyle davanın görülüp talebi
358 Kütüphaneye
yapılacak masraf 500-600 kuruşu geçmemek şartıyla, maden emini tarafından
Bozkır madeni mevcudundan karşılanacaktı (BOA, MEDAD 8: 683-2).
359 Galle;
zahire, mahsul, ekin, irat ve gelir anlamına gelmektedir (Devellioğlu, 1999:
275).
üzerine mahsulün maden emini
tarafından alıverilmesi konusunda, 12-21 Ekim 1779’da emir verilmiştir (BOA,
AHK.KR.d 16: 115-4).
Görev olarak
telakki edilmese de Bozkır madeni eminleri sosyal hayatın birer parçası olan
cami ve çeşme gibi yapıların yapılmasına da öncülük etmişlerdi. Bozkır kazası
Siristat köyünde, maden emini Mehmet ve karındaşı Zeynelabidin adlı hayır
sahipleri, bir cami yaptırmıştır (BOA, C.EV 6174). Yine “ma‘den-i hümâyûn”un
merkezi konumundaki Siristat köyünde Mehmet Fazlullah Efendi Çeşmesi
bulunmaktadır. Çeşme hâlâ mevcut olup, Bozkır ilçesinde Orta Mahalle Camii’nin
doğusundadır. Çeşme, Bozkır madeni emini Mehmet Fazlullah Efendi tarafından
1781 yılında yaptırılmıştır (Kitabe, 1196)360.
Mehmet Fazlullah Efendi tarafından yaptırılan çeşmelerin Siristat köyü içinde
dört adet olduğu belgelerde belirtilmesine rağmen şu an sadece bahsedilen çeşme
ayaktadır. Çeşmeyi de yaptıran el-Hâc Ahmet Ağa oğlu Mehmet Fazlullah
Efendi’nin bıraktığı paralar ile mütevellinin ücreti ödenmiştir. Bu dönemde
mütevelli günlük iki akçe ücret almıştır. Bu parayla aynı zamanda eski maden
eminlerinden Halil Efendi’nin kabrinin de tamiri yapılmıştır (VGMA, HD, 1078:
36a; VGMA, HD, 537: 58b).
Mehmet
Fazlullah Efendi 29 Mayıs 1795 tarihli vakfiyesinde, kendi malından
biriktirdiği ve arttırdığı 159 kuruş ile Siristat köyünde bulunan aşağı
değirmende üç kıyye tabir olunan hissesini şöyle şart eylemiştir. Vâkıf, bu
paraların istirbaha (%15 kâr ile paranın borç olarak verilmesi) verilerek, elde
edilen gelirlerle kendi yaptırdığı dört çeşmenin ve Bozkır’da yaptırdığı diğer
binaların tamirlerine ve görevlilerine maaş olarak verilmesini istemiştir361.
Çeşmenin362 kitabesinde ise şu yazılar yer
almaktadır.
Sahib-i hayrat hâlâ emin-i maden-i
hümayun Mehmet Fazlullah Efendi.
Fazlıyâ yolun düşerse tarihin oku
hemân
Geçme suyun iç çeşme-i aşûbdan ab-ı
revân.
360 Mehmet
Fazlullah Efendi Çeşmesi Kitabesi; bkz. Fotoğraf 3. Hurufat defterlerinde çeşme
ile ilgili ilk kayıt, Ağustos 1784 tarihine ait olup mütevelli olarak Kadızade
Seyyid Abdullah’ın atandığı kaydedilmiştir (VGMA, HD, 1078: 36a). 1204/1789
yılında ise Kadızade Seyyid Abdullah’ın ölümü üzerine Seyyid Mehmet
mütevellilik görevini yürütmeye başlamıştır (VGMA, HD, 537: 58b).
361 VGMA,
No. 579, s. 21, sıra 14. 1795 Tarihli Vakfiye Sûreti; Belge 3.
362 Çeşmenin
mimari özellikleri için bkz. Sabri Doğan, “ Bozkır’da Türk-İslam Devri
Yapıları”, Bozkır’ın Dünü ve Bugünü Sempozyumu 2006, Konya 2007, s.376.
Sene 1196
1.1.3. Azil
Bir maden
emini atandıktan bir yıl sonra görevi sona ererdi. Ancak maden emini, başarılı
bulunursa yeniden atanır ya da çeşitli sebeplerden dolayı bir yılı doldurmadan
azledilirdi. Bu anlamda maden emininin azli ve yerine başka birinin atanması
gerektiği “… kâ‘ide-i darbhane ve me‘âden ancak mart duhûlunda olagelüb
eğeri bî-hengâm ‘azl ve aharî nasb olunsa darbhâne-i ‘amireye ve ma‘dene
hasâret-i küllisi olacağı ma‘den emâneti ihale olunacak adam mücerrebi’l-etvâr
ve kaviyyi’l-iktidâr ve ma‘den i‘mâlinden aşinâ olması lâ-büdd idüğü ve tîz elden
bu makûle adam tedâriki müte‘assir olmağla…” darphane nazırı tarafından
belirtilmiştir (BOA, C.DRB 238). Darphane nazırı, atamaların mart ayında
yapılmasının faydası ve atanacak kişide bulunması gereken özellikler üzerinde
durmuştur. Mart ayı ifadesini, atanan maden emininin göreve başlama ayı olarak
algılamak gerekir. Zira, madene bağlı kaza ahalilerinin himaye edilmesi, kömür
ve kütük temini gibi konuların vaktiyle tedârik edilmesi gibi nedenlerle maden
emanetlerine yapılacak atamaların mart ayından birkaç ay önce yapılması “usul-i
maslahatdan” idi (BOA, D.DRB.HAT 16/52).
Bozkır
madeni emini olarak atanan görevli ilgili yılın mart ayından şubat ayına kadar
bir yıl görev yapardı ve şubat ayı sonunda eminin görevi sona ererdi. Fakat
farklı nedenlerle bu görev sürelerinin tamamlanamadığı durumlar da olmuştur.
Eminin eceliyle ölümü üzerine, geçici olarak eminin kethüda ya da katibi,
eminin görevlerini yapmaya devam etmiştir. Ancak bu kişiler, sadece ilgili
yılı, başka bir ifadeyle ölen maden emininin bir yıldan eksik kalan zamanını
tamamlamışlardır (BOA, C.DRB 3123). Zira daha sonraki yıla maden emini
atanmıştır. Yeni bir maden emini atanınca kendi eşyası hariç, maden için
verilen sermaye, altın, gümüş ve kurşun madenleri ile eski eminin alacakları
kısaca madene ait ne varsa tayin olunan mübaşir vasıtasıyla yeni emine
devredilerek hazine-i amire defterlerine gelir kaydedilmek üzere “ma‘zûlân
defteri” arz olunurdu (BOA, C.DRB 3123).
Bozkır
madeni emininin görevinin sona ermesinin bir diğer nedeni de eminin istifa
etmesiydi. 1781 yılına mahsuben emin olarak atanan Mustafa, huyunu ve madenin
idaresindeki eksikliğini öne sürerek istifasını sununca, yerine
“mücerrebeti’l-etvâr”
birisi olan Mehmet Fazlullah maden işlerinde bulunduğundan dolayı maden emini
olarak atanmıştır (BOA, C.DRB 2421). Maden eminlerinin azledilmesinin
nedenlerinden birisi de maden idaresindeki gevşeklikti. Yine 1781 yılına
mahsuben Bozkır madeni emini olan Aydınlı Mehmet, “idâre-i ma‘den kemâl-i
fütûr ve rehâvetine mebnî merkûmun azli” denilerek gevşekliğinden dolayı
azl edilmiştir (BOA, C.DRB 252).
Bozkır
madeni eminlerinin azillerinin bir diğer nedeni ise ahaliyi zulümden kurtarma
düşüncesiydi (BOA, DRB.d 969). Bozkır madeni emini Genç Ali’nin ahaliye yaptığı
zulüm Bozkır ve Belviran kadılarının ilamları ve ahalinin arzlarında
bildirilince, darphane nazırı, bu durumun kendisine sorulması üzerine eminin
azli ve tecrübeli birinin atanmasını takrir363
etmiştir. Takrir gereği verilen telhis üzerine, kendisine güvenilen ve
becerikli birinin atanması konusunda emr-i hümayun sudur olduğu ve gereğince
el-Hâc Sülayman’ın atandığı, 25 Aralık 1776’da, bildirilmiştir (BOA, C.DRB
2047; BOA, MEDAD 1: 754-1). Maden eminlerinin azledilmesi darphane nazırının
takriri üzerine yapılırdı (BOA, DRB.d 1044). Maden eminleri darphane nazırının
vereceği olumsuz bir raporu içeren takrir gereği padişahın emriyle görevden
uzaklaştırılırdı. Bu örnekten de anlaşıldığı üzere maden eminlerinin görevden
uzaklaştırılması konusunda bir diğer uygulama ise Bozkır madeni emaneti
sınırları içerisinde yaşayan halkın herhangi bir sebepten dolayı maden emininin
değiştirilmesi yönünde İstanbul’a vereceği arzuhallerdi. Bozkır madeni emini
İshak Ağa, maden ustaları ve kaza ahalileri tarafından gaddar ve fukaraya zulm
eden birisi olarak anlatılmış, emin ve yanındaki kaza ahalilerinin kafalarına
göre salyane talep ettikleri, mütedeyyin ve dindar bir kişinin emin olarak
tayini ahali tarafından arz edilince, 21 Ağustos 1816 tarihinde, her iki
tarafında dinlenmesi ve bu konuda Karaman valisine yazılması yönünde bir cevap
verilmiştir (BOA, C.DRB 1581). 1817 yılında İshak Ağa’nın atanmaması ahalinin
isteklerinin dikkate alındığını göstermektedir (Tablo 3). Bazı kaza ahalileri
ise düşmanlık ve kendilerini düşünmelerinden dolayı eminin azlini istemekteydi.
Fakat olay incelendiği zaman ayanlık iddiasında olanların halka, maden eminini
zorla şikayet ettirdikleri ortaya çıkmıştır (BOA, C.DRB 238). 20 Ağustos 1818
tarihinde, Sunullah adlı kişi, Meyre
363 “Rahmen
li’l-fukarâ azli mûceb ve yerine müstekim ve muharreri’l-etvâr maden emini nasb
ve ta‘yîn olunmak muktezâ idüğünü” şeklinde takrir
sunulmuştur (BOA, C.DRB 2047).
köyü ahalisini tahrik ederek
Bozkır madeni emini Ahmet Ağa’yı “fazla vergi alıyor” diyerek şikayet etmiştir.
Buna rağmen 24 kişi merkeze eminin iyi halini haber vermiştir (BOA, AHK.KR.d
29: 1-3).
Maden
eminlerinin azledilme sebepleri arasında rüşvet almak, yeterince üretim
yapamamak ve uzun süre görevde kalmanın gevşeklik ortaya çıkarması gibi
nedenler de vardı. Bozkır madeni emini el-Hâc Ali’nin rüşvet aldığı
anlaşıldığından azledilerek yerine Hacı Hüseyin Ağa atanmıştır. Azledilen
eminin bir yere sürgün edilmesi için istenen emir, 18 Ekim 1829 tarihinde
verilmiştir (BOA, C.DRB 950). Azillerin bir diğer nedeni ise madenin imâl
edilmemesi, darphaneye yeterince gümüş ve kurşun gönderilememesiydi364
(BOA, DRB.d 970). Bozkır madeninde dört senedir emin olan Abdülhalim’in azli
icap ettiğinden, Mart 1800’de, azledilerek yerine Osmanzade Seyyid Ali
atanmıştır (BOA, C.DRB 475). Abdülhalim’in azil sebeplerinden biri de eminin
gevşekliğinden dolayı madenin düzeninin bozulmasıydı (BOA, C.DRB 560).
Aralık 1808’de, Bozkır madeni tevcih
olunan İbrahim Paşa (BOA, MHM.d
227:
265), 1808 senesinin kalan aylarını
tamamlamak ve 1809 yılına mahsup olmak üzere atanmıştır (BOA, DRB.d 970). Fakat
İbrahim Paşa başka mahalde olduğundan yerine, 10 Haziran 1809 tarihinde, Ömer
Ağa emin olarak atanmıştır (BOA, DRB.d 970). Burada görüldüğü üzere maden
eminleri başka mahallerde de oturmaktadır. Fakat eminlerin maden-i hümayun olan
kazada oturması ve maden işlerini yapması kaideydi. Bereketli madeni emini ile
ahalisi arasında anlaşmazlıklar olduğundan eminin madende değil de taşrada
oturduğunu maden ustalarının bildirmesi üzerine madenin boş bırakılmaması
gerektiği, maden bölgesinin etrafındaki kötülükler hatırlatılarak dile
getirilmiştir (BOA, HAT 351/19834.B).
1.1.4. Ücret
Bozkır
madenine atanan maden eminlerinin ne kadar ücret aldığı ile ilgili net bir
bilgi tespit edilememiştir. Ancak, 7 Mayıs 1816’da, Keban madeni emini 7.500
kuruş, Ergani madeni emini 7.500 kuruş ve Gümüşhane madeni emini ise 12.500
364 Bozkır
madeni emini Ahmet, yeterince gümüş ve kurşun üretememesi nedeniyle madenin
kapanmasına neden olacağından dolayı, bu kadar uzun süre görev alan bir kişinin
başarılı olamaması ile ahalinin de maden eminini şikayeti üzerine, 2 Aralık
1820’de azledilmiştir (BOA, DRB.d 1044).
kuruş maaş almıştır (BOA, DRB.d
993). Keban ve Ergani madenleri eminlerine 1736-1741 yıllarında da aynı ücret
verilmiştir (Çağatay, 1942a: 44). Bozkır madeninde görevli katibin Keban
madeninde görevli katibin üçte biri oranında bir maaş almasına bakılarak Bozkır
madeni emininin yıllık 2.500 kuruş ücret aldığı tahmin edilebilir. Bozkır
madeni eminleri aldıkları bu maaş yanında İstanbul’dan madene gelirken ve
madenden İstanbul’a giderken 500’er kuruş harcırah da almıştır (BOA, D.BŞM.d
4702: 3). Maden eminleri ise maden emaneti kendilerine tevcih olunduğunda
darphane nazırına caize verirlerdi365
(Bölükbaşı, 2010:71).
1.2. Vekil
Bozkır
madeni eminleri, farklı görevlerle uğraşması ya da iki madenin birlikte idaresi
gibi durumlarda eminlik görevi için yerlerine birisini vekil olarak
atamışlardır. Eminin ölümü üzerine işlerin aksamaması için yeni emin atanana
kadar bu görevi yapan kâtip ya da kethüdanın (BOA, MAD.d, 5610: 111) vekil
olarak değil geçici görevli olarak değerlendirilmesi daha doğru olacaktır. Bozkır’da
bulunan emin eşkıya tarafından öldürülünce 1801 yılında olayın araştırılması
için gönderilen memur, eşkıyanın bölgeden uzaklaştırılması için vekâlet
buyruldusu istemiş ve yeni emin atanana kadar bu görevliye vekâlet
buyruldusu verilmiştir (BOA, C.DRB 393). Maden emini madenden başka bir
yere gittiği zamanlarda da yerine bir görevliyi vekil olarak bırakırdı. Bozkır
madeni emini Halil’e gönderilen emirde, 12 Şubat 1780’de, madende üretilecek
altın ve gümüşün beşte biri devlet için ayrıldıktan sonra kalan kısmının diğer
madenlerle kıyas edilerek belirli bir fiyatla satın alınacağı ve bütün gelir ve
giderlerinin hazine-i amire defterlerine kayıt olunması için yerine kethüdasını
vekil bırakarak İstanbul’a gelmesi gerektiği belirtilmiştir (BOA, MEDAD 8: 633-3).
Fakat eminin vekilinden kastedilen görevliler bunlar değildir. Özellikle Bozkır
madeni ile Bereketli madenlerinin birleştirilmesi ve madenlerin bir kişiye
tefviz edilmesi üzerine madenlere vekil eminler atanmıştır. 21 Temmuz 1794’te
Bozkır madeni emini olarak Seyyid Süleyman atanmıştır. Ancak Bozkır madeni
Mehmet Memiş adlı vekil tarafından idare olunmuştur. Vekil olmasına
3652.500
kuruş gayraz ketebe ve 7.500 kuruş bo‘ça baha adlarıyla toplam
10.000 kuruş caize-i maden-i Bozkır adıyla ödenmiştir. Bununla birlikte
7.500 kuruş da hizmet-i mübaşiriyye olarak darphaneye teslim
edilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 8824). 1820-1821 yılında, aynı ödemeler Keban,
Gümüşhane, Gümüşhacıköy, Bereketli, Balya ve Sidrekapsi madenlerinden de
yapılmıştır. Maden-i hümâyûn yekünü 155.050 kuruştu (BOA, D.BŞM.MHF.d 8824).
rağmen eminin bütün yetkilerine
sahip olan bu görevli, eşkıya takibi ve bunların yargılanması gibi konularda
yetkilerini kullanmıştır (BOA, MEDAD 9: 192-1).
Bozkır
madeni emini olan Ali Ağa, 1800 yılında kardeşi Ahmet’i vekaleten Bereketli
madenine emin tayin etmiştir (BOA, D.DRB.THR 30/39). Yani emin olarak atanan
kişi Bozkır madeninde, vekili ise Bereketli madeninde görev yapmıştır.
Unutulmaması gereken bir nokta da vekilin emin tarafından görevlendirilmesidir.
Fakat Bereketli madeni müstakil olursa daha iyi çalışacağı ve maden emininin
maden mahallinde oturmasının daha faydalı olacağı da dile getirilmiştir (BOA,
MHM.d 209: 1). Karaman valisi ve Bozkır madeni emini olan Kadı Abdurrahman
Paşa, Rumeli’ye gittiği zaman oğlu Abdullah’ı Bozkır madeninde vekil olarak
bırakmıştır (Konyalı, 1938b: 1088). 4 Temmuz 1807 tarihinde ise Bozkır madeni
Hacı Mehmet Ağa’ya deruhte edilmesine rağmen, 21 Şubat 1808’de maden tekrar Abdurrahman
Paşa’ya verilmiştir (BOA, DRB.d 987).
Bozkır
madeninde vekil eminin görev yapmasının bir diğer nedeni ise, Bozkır madenine
vezir rütbeli kişilerin atanmasıdır (BOA, HAT 473/23144; BOA, DRB.d 970).
Bozkır madeni emini olan Karaman valisi Ali Paşa, yerine İbrahim’i vekil olarak
tayin etmiştir (KŞS 102: 102-2; BOA, DRB.d 970). Fakat Ali Paşa başka bir işle
meşgul olduğundan madenle yeterince ilgilenememiş, vekil olarak tayin ettiği
emin de maden hususuna önem vermediğinden madende üretim azalmıştır (BOA, DRB.d
970; BOA, C.DRB 2482). 28 Aralık 1813’te gönderilen emirle, birkaç senedir
maden emini vekili olan İbrahim ile Bozkır kazası ahalisi arasında
anlaşmazlıklar ve vekilin yaptığı haksızlıklar nedeniyle bu kişi azledilerek
yerine darphane tarafından İshak maden emini olarak atanmıştır (KŞS 102: 102-2;
BOA, DRB.d 970). Yapılan bu atama üzerine eski ve yeni eminlerin hesaplaşması
gerekmekteydi. Bu nedenle yapılan işlemler yeni atanan emin ile vekil arasında
olmuştur (BOA, C.DRB 2482). Buna göre vekil, eminin bütün yetkilerine sahip
olmakla birlikte emin tarafından atanan bir görevliydi.
6
Nisan 1837’de Bozkır madeni Karaman
müşiri Ali Paşa’ya ihale olunmuştur (BOA, HAT 1321/51571). Müşir de gönderdiği
tahriratında Bozkır madeni eminliğine Ömer Bey’i atadığını bildirmiştir (BOA,
HAT 682/33214). Yani vekâleten idare söz konusudur. Madenin kapatıldığı
yıllarda yine aynı müşirin
idaresinde bulunan maden, vekil
vasıtasıyla idare edilmiştir (BOA, DRB.d 1027; Tablo 3). Fakat müşirin
idaresindeki Bozkır madeninden yeterince üretim yapılamamış hatta taahhüt
edilen miktar bile karşılanamamış ve yine müşirin idaresinde iken maden
kapatılmıştır (Bkz. V. Bölüm).
1.3. Kâtip
Osmanlı
madenlerinde görevli olan kâtip, maden ocaklarının dağınık ve toplu, işletmenin
büyük ve küçük olmasına göre bir ya da daha fazla olabilirdi (Çağatay, 1942a:
45). Bozkır madeninde bir tek kâtip kadrosu vardı ve beratla tayin olunurdu366
(BOA, MEDAD 8: 862-2). 2 Haziran 1776 tarihinde, darphane tarafından Hafız
Mehmet, Bozkır madeni kâtibi olarak atanmıştır (BOA, MEDAD 1: 750-2). Bozkır
madenine atanan ilk kâtip olan Hafız Mehmet, madenin kapanıp tekrar açılması
üzerine kâtipliği yeniden talep etmiştir. Kayıtlar incelenmiş ve berat367
kaydı olduğundan 30 Kasım 1787’de tekrar atanmıştır (BOA, MEDAD 8: 862-2). Uzun
süre aynı kişinin kâtiplik görevini yapabildiğini göstermesi açısından bu örnek
önemlidir. Bununla birlikte çocuklarının da aynı görevi devam ettirilebileceği
belgelerde çocuksuz öldüğünün belirtilmesinden anlaşılmaktadır. Hafız Mehmet’in
çocuksuz ölümü üzerine kâtiplik görevi, 5 Ağustos 1788 tarihinde, Ahmet Şakir
ve Osman adlı kişilere ortak olarak verilmiştir (BOA, MEDAD 8: 862-3). 5 Temmuz
1817’de Osman kendi rızasıyla yarım hisse kitabet görevini oğlu Mehmet Salih’e
bırakmıştır (BOA, DRB.d, 159). 9 Haziran 1825’te ise Mehmet Salih Efendi, bu
görevi Mehmet Sait bin el-Hâc Mehmet’e bırakmıştır (BOA, DRB.d, 159).
Kâtiplerin
görevleri, madenin kâffe-i vâridât, hasılât, mesârifât, mübâya‛ât, zabt
ve tahrîr; i‛dâd-ı fırın368,
hasılât-ı kurşunu tahrîr ve defter eylemekti (BOA, MEDAD
1: 750-2; BOA, C.DRB 2782). Daha açık bir ifadeyle, maden için gerekli
366 Belgelerde
kâtip ya da sim kâtibi olarak geçmiştir. Bu görevler aynı olmalıdır. Zira Keban
ve Ergani madenleri kâtibi olan Mehmet için her iki kelimede farklı belgelerde
kullanılmıştır (Yüksel, 1997: 18, 115). Ancak Keban madeninde sim kâtibi
yanında kömür kâtibi adıyla bir başka görevli kâtibin de olduğunu unutmamak
gerekir (BOA, DRB.d, 993; BOA, D.MMK.d 23125: 2). Bozkır madeninde ise kal
kâtibi olarak bir kişi tespit edilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 13209: 2).
367 Kâtiplerin
atamasının maden emini marifetiyle yapılması, maaşlarını maden eminlerinden
almaları ve bu maaş için ellerine bir berat kaydının verilmesi gerektiğinden
darphane nazırının ilamı gereği Bozkır madeni kâtibi Hafız Mehmet’e berat kaydı
26 Aralık 1779 tarihinde verilmiştir (BOA, MEDAD 8: 870-3).
368 Fırınlara
giren cevherlerin yazılması olmalıdır. Zira görevleri arasında ortaya çıkarılan
kurşunun yazılması da vardır.
olan zahire, kütük ve
kömürlerin defterlerini tutmak, madene sermaye olarak tahsis edilen gelirlerin
tahsili ile yine madenden elde edilen çeşitli ürünlerin defterlerini tutmak,
kâtiplerin temel görevlerindendi. Ayrıca bunlarla ilgili yazışmaları sağlamak
da görevleri arasındaydı (Tızlak,1997a: 89). Bazen kurşunun İstanbul’da
mahzenlere konulması esnasında darphane kâtipleri ile birlikte Bozkır madeni
kâtibi ve ustaları da kurşunun vezni işlemine katılmışlardı (BOA, D.BŞM.DRB
17/9). Kâtibin en önemli görevlerinden birisi de satın alınacak kurşunu fırın
itibarıyla fert fert deftere yazmak (BOA, MEDAD 1: 751-1; KŞS 100: 219-2) ve
maden hasılatını kaydetmekti (BOA, MEDAD 1: 752-1). Kâtibin görevi, maden emininin
emriyle madene ait tüm hesapları deftere geçirmektir, diye özetlenebilir.
Ölen maden
eminin muhallefâtının tespit edilmesi konusunda görevlilere yardım etmek (BOA,
MEDAD 8: 642-1) ve maden emininin ölümü üzerine vekâleten maden eminliğini bir
süreliğine idare etmek (BOA, MAD.d, 5610: 111) gibi görevler de kâtipler
tarafından yapılmıştır. Fakat kâtiplerin madeni yönetmeleri kısa bir süre için
söz konusudur. Zira emin atamaları mart ayında yapıldığından kâtip sadece kalan
süreyi tamamlamak için görevlendirilmiştir. Bunun yanında kâtipler, kömür
bedeli ile kaza ahalisi üzerinde kalan bakayaların toplanması için maden
eminiyle birlikte madene bağlı kazalara giderek bunların tahsilinde de görev
almışlardır (BOA, MEDAD 9: 190-1). Kâtip, tahsil edilen meblağların kimlerden
tahsil edildiğinin deftere kaydedilmesi için madene bağlı kazalara gitmiş
olmalıdır.
Kâtipler
madenlerin büyüklüğüne göre farklı maaşlar almışlardır. Bereketli madeni kâtibi
750 kuruş (BOA, C.DRB 1618), 7 Mayıs 1816’da Ergani ve Gümüşhane madenleri
kâtipleri 1.500’er kuruş ve Keban madeni kâtibi 1.800 kuruş maaş almıştır (BOA,
DRB.d, 993). 1790-1794 yıllarında ise Keban ve Ergani’de kâtiplere yıllık
1.500’er kuruş maaş verilirken kömür kâtibine 120 kuruş ücret verilmiştir (BOA,
HH.d 18253: 2).
Bozkır
madeni kâtiplerine “Gümüşhane emsali” yıllık bir maaş tayin edilmesi
emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 870-3). Bu emir üzerine Bozkır madeni kâtiplerine
yıllık369
bir maaş belirlenmiştir. Bozkır madeni katibinin maaşı belirlenirken Nif madeni
ile karşılaştırılmış (BOA, C.DRB 2782) ve kâtibe 500 kuruş maaş verilmiştir. Bu
meblağ, maden emininin bilgisi dahilinde, madencilerin hasıl olan nemalarından
alınacaktı (BOA, DRB.d 970; BOA, DRB.d, 159). Madenden iki kâtibin ortak olarak
görev aldığı dönemlerde ise kâtiplere 250’şer kuruş ücret verilmiştir (BOA,
DRB.d, 970). Madende görev alan kâtibe verilen ücret yanında maişet adı
altında bir miktar para daha verilmiştir. Bozkır madeni kâtibi, geçinme yardımı
adıyla verilen bu miktarla birlikte yıllık 620 kuruş ücret almıştır (BOA, C.DRB
3090).
Yukarıda
değinildiği üzere kâtip, sim kâtibi ve kömür kâtibi gibi görevliler çeşitli
kaynaklarda görülebilirken kal kâtibi adı verilen bir görevli, sadece bir
belgede tespit edilebilmiştir. 15 Şubat 1813 tarihinde, maden emini Mehmet Emin
Ağa’nın mallarının sayımı yapılırken borçlu olduğu kimseler arasında kal katibi
Abdullah Efendi’ye 50 kuruş borcu olduğu zikredilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d
13209: 2). Kal kâtibi adı verilen bu görevlinin madenlerin kal edilmesi
sırasında cevherin kal olmadan önceki ağırlığından ne kadar noksan olduğunu bir
başka ifadeyle kesr-i kâlin miktarını deftere kaydeden görevli
olmalıdır.
1.4. Kadı
Kazaların
adli işlerinden370
ve beledi işlerinden sorumlu olan kadılar, kazadan vergi toplanmasına da
nezaret etmekteydi371.
Kazalar ile ilgili fermanlar doğrudan doğruya kadıya gelirdi372.
Beylerbeyi ve sancakbeyleri, kazalarda en büyük amir olarak kadıya buyruldu
yazarlardı. Kadıların elinde bir kuvvet yoktu. Yalnız kuru bir idari yetkileri
vardı. Bu yüzden kadılar ehl-i örf taifesi karşısında zor durumda kalmışlardı.
Bazen onların doğru-yanlış isteklerini yerine getirmişler bazen de onlar
369 Keban
madeninde maaşlar aylık olarak (BOA, D.DRB.THR 682/2), Sidrekapsi madeninde ise
günlük olarak tayin edilmiştir (Çağatay, 1944: 272). Yukarıdaki
örneklerde görüldüğü üzere Keban ve diğer madenlerde maaşlar yıllık olarak da
verilmiştir.
370 Kaza
merkezi olan yerleşim yerlerinde mahkeme adı verilen bir daire vardı. Bu çoğu
zaman ‘kadı’nın oturduğu ev ile yan yana, bazen de büyük caminin içinde yahut
yanında idi (Akdağ, 1995: 69).
371 Bu
çalışmada kadı’nın madencilikle ilgili görevlerine değinilmiştir. Osmanlı taşra
teşkilatı içerisinde yer alan kazanın adlî işlerine bakan kadı, görev yaptığı
yerin idarî, beledî, malî ve askerî işleriyle de ilgilenmiştir. Osmanlı kadısı
hakkında bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin
İlmiye
Teşkilatı, Ankara 1984; İlber Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı
Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, Ankara 1994; Ebül’ulâ Mardin, Kadı, İA,
VI, Eskişehir 1997, s.42-46.
372 Merkezi
hükümet ile halk arasındaki ilişkiyi sağlamak merkezin isteği doğrultusundaki
emirleri ve uyulması icab eden yasakları halka duyurmak, halkın da istek ve
şikayetlerini merkeze bildirmek kadıların idari görevleri arasındadır (Ürekli,
2000: 712).
tarafından azlettirilmişlerdir.
Kadıların en önemli görevi çeşitli konularda merkezden gelen emirleri ilgili
kişilere bildirmek ve bu emirlerin birer örneğini şer‘iye sicili adı verilen
mahkeme defterlerine kaydetmekti (Özkaya, 1994: 33).
Kadılar,
madenlerde kuyuların açılması, cevherlerin çıkarılması ve hisselerin madenciler
arasında paylaşılmasında da fiili olarak vazife yapmışlardır. Maden çıkan bir
kuyunun, su çıkması gibi bahanelerle terk edilmesi üzerine başka bir madenci
buranın suyunu kurutup işletilecek duruma getirirse, bu kuyunun işletme hakkı
kendisine verilirdi. İşletmeye kâdir olduğu yerlere, kimsenin müdahale etmemesi
için maden emininden tezkere alındığı gibi, kadıdan da hüccet alınması
gerekiyordu. Ayrıca kuyudan çıkarılan cevher, maden ahalisi, emin ve ‘kadı’nın
bir araya gelmesiyle şahısların hisselerine göre cevher miktarları
belirlenirdi. Bu, maden kâtibinin defterine kaydedildikten sonra madencilere
mühürlü tezkereler verilirdi (Aslan, 1989: 65). Kadıların görevleri arasında
sene içerisinde ya da sonunda düzenlenen madenin varidat ve masraf hesapları ve
amelenin yoklama defterlerini tetkik ve tasdik etmek de vardı (Çağatay, 1942a: 45).
Kadılar ve
naibler, madenlere gerekli işçinin temini, işlerin serbestiyet üzere
yürütülmesi ve eminlerin azli vaktinin ne zaman olduğu hususunda madenlerin
şartlarını hükümete bildirirken; diğer taraftan, madenci ve maden ahalisinin
korunması için, onların isteklerini İstanbul’a bildirmekte idiler. Davaların
görülmesinde karar mercii kadılardı. Ayrıca yeniden açılan maden kuyularının
işletme hakkının belirlenmesinde eminin tezkeresi yanında kadılardan hüccet
alınmasını icap etmesi ve hisselerin madenciler arasında belirlendiği esnada,
‘kadı’nın bizzat bulunması, maden eminlerinin serbestiyet sisteminde verilen
geniş salahiyetlerle keyfi bir tutum içerisine girişini önleyecek mahiyetteydi
(Aslan, 1989: 65).
Bozkır
madenine yapılan emin atamaları madene bağlı kazaların kadılarına
bildirilmiştir (BOA, MEDAD 9: 171-1). Olası bir karışıklığın önüne geçmek adına
böyle bir bildirimin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte kadılara bu
bilginin verilmesiyle maden emanetini idare edecek kişinin bağlı kaza ahalisine
duyurulması da kadılar tarafından yerine getirilmiş olurdu. Maden eminlerinin
madene bağlı kazalar ahalisine karşı bir zulmü olursa bu durum da kadılar
tarafından merkeze
bildirilirdi (BOA, MEDAD 1:
754-1). Kadılar maden eminleri arasındaki devir teslim işlerinde de görev
almışlardır373.
Buradaki görevi hakem olmak ve ilgili tutanakları tutmak olmalıdır. Bu işlem
esnasında devlete borçlu olduğu ortaya çıkan maden emininin muhallefâtının
tespitinde de kadılar görev almıştır (BOA, MEDAD 8: 646-1).
Kadı, madene
reaya veya amele kaydedildiğinde, tahrirlerin kurallara uygun, tarafsız ve
hakkaniyet içerisinde yapılıp yapılmadığını denetlerdi (Çağatay, 1942a: 45).
Madencilik ile ilgili görevleri arasında maden için madene bağlı kazaların
halkı tarafından verilecek olan kömür ve diğer malzemelerin kaza ahalisine
tevzisinde görev alan kadı (BOA, MEDAD 8: 619-1), maden için gerekli bu
ihtiyaçların ahaliden temin edilmesi konusunda da maden eminine yardım ederdi
(BOA, MEDAD 1: 750-3). Burada kadıların yardım etmesinin temel nedeni, kazaları
bir yıllığına atanan eminlerden daha iyi bilmeleri ile maden emininin madene
bağlı bütün kazalardan bu ihtiyaçları tek başına toplamasının zorluğu
olmalıdır. Bütün bunların yanında ‘kadı’nın en önemli görevlerinden biri de
madenciler arasında ortaya çıkan davaların Bozkır mahkemesi ya da madene bağlı
ilgili kaza mahkemesi tarafından görülmesiydi. Bu davaları maden emininin
bilgisi dahilinde gören kadı (BOA, MEDAD 1: 754-2), bu sayede maden işlerinin aksatılmadan
yürütülmesini de sağlamış olurdu. Bütün bunların yanında ‘kadı’nın
halledemeyeceği bir sorun ortaya çıkarsa, merkezi hükümete müracaat olunarak
yardım istenirdi (BOA, MEDAD 8: 648-1).
1.5. Kethüda
Büyük devlet
adamlarıyla zenginlerin işlerini gören ve halk arasında kahya denilen görevliye
kethüda374 denirdi (Pakalın, 1993: 251).
Bozkır madeni eminlerinin maiyyetinde de kethüda adlı görevliler vardı. Bozkır
madeni emini istediği kişiyi
373 Sene
içerisinde ve bitiminde kayıt edilmiş olan madenin varidat ve masraf hesapları
ile amelelerin yoklama defterlerini tasdik ederdi (Çağatay, 1942a: 45).
374 Kethüdanın
yaptığı görevlerden birisi yanında bulunduğu kişinin arzlarını merkeze
iletmekti. Eski maden emini Aydınlı Mehmet’in eşyaları Kırili kazasında
soyulmuştur. Bu olay üzerine kazanın ödemeyi taahhüt ettiği 24.000 kuruşun
darphaneye ödendiği, borç senedi ile taahhütün ref olunması ve ellerine bir
örneğinin verilmesini eski maden emini Arabzade Süleyman Ağa’nın kapı kethüdası
olan Süleyman’ın arzuhaliyle bildirmesi üzerine, 16 Mart 1795‘te, bu yönde bir
emir verilmiştir (BOA, MEDAD 9: 192-d). Kethüda hakkında bkz. Redhouse, 1880:
720; Ayverdi, 2006: 1685; Cl. Huart, Kâhya, İA, VI, Eskişehir 1997,
s.101.
kendisine kethüda olarak
atamakta ya da kethüdayı görevden alabilmekteydi375
(BOA, DRB.d 157). Bu nedenle bazı maden eminleri kardeşlerini kendisine kethüda
olarak da atamıştır (BOA, C.DRB 393).
Bozkır
madeni eminlerinin yanında bulunan kethüdanın görevleri ile ilgili şu tespitler
yapılabilir. Maden emininin ölümü üzerine, eminin yanındaki görevlilerden kâtip
ve kethüda geçici bir süre maden emininin görevlerini yürütmüşlerdir (BOA,
C.DRB 3123). Bununla birlikte Bozkır madeni emini İstanbul’a gittiği zamanlarda
onun yerine vekaleten376
maden eminlerinin kethüdaları madeni yönetmiştir (BOA, MEDAD 8: 633-3). Maden
eminlerinin ölümü üzerine eminlerin mal varlığı ile ilgili kethüdanın bilgisine
de başvurulmuştur (BOA, MEDAD 8: 642-1). Yine eminin ölümü üzerine kethüda
zimmetinde bulunan paranın tahsili emredilmiştir (BOA, AHK. KR.d 24: 105-1). Bu
örneklerden maden emininin yakın adamlarından birisi olduğu anlaşılan
kethüdanın başka yöneticilerin yanında da bulunduğu unutulmamalıdır377.
1.6. Hazinedar
Bir hazineyi
korumak ve yönetmekle görevli kimse (Ayverdi, 2006: 1251) anlamına gelen
hazinedar, Keban ve Ergani madenlerinde madenin işletilmesi için tahsis ve
tahsil edilen gelirler ile elde edilen ürünlerin muhafaza edildiği hazinelerin
başındaki kişiye denilmiştir378
(Tızlak, 1997a: 88). Bu görevli madenlerin gelir gider defterlerini de
tutmaktaydı (BOA, C.ML 7520). Kâtiple aynı görevi yapıyor gözükmekle birlikte,
muhtemelen eminin özel görevlisiydi. 5 Ocak 1781 tarihinde, ölen maden emini
Halil’in hazinedarı Abdullah adlı kişinin hesabı görülünce
375 1
Şubat 1832’de, Bozkır madeni emini olan Hacı Hüseyin Ağa, Hüseyin Efendi’yi
kendisine kethüda olarak atamış ancak bir süre sonra kethüdayı ahaliye yaptığı
düşmanlıktan dolayı görevinden almıştır (BOA, DRB.d 157).
376 12
Şubat 1780 tarihinde, Bozkır madeninde üretilen altın ve gümüşün humsu
alındıktan sonra kalanını satın almak için bir fiyat belirleneceğinden Bozkır
madeni emininin İstanbul’a gelmesi ve yerine kethüdasını vekil bırakması
emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 633-3).
377 Bozkır şeyhi
olan kişilerin yanında da kethüda isimli görevliler vardı (BOA, MEDAD 8:
606-3). Karaman valisi olan kişilerin yanında bulunan kethüda ise, Bozkır
madeninden iskeleye nakledilecek kurşunu nakletme yerine bedel veren kazalardan
bu bedeli tahsil etmiştir (BOA, MEDAD 8: 697-d). Ayanların yanında da kethüda
adlı görevliler vardı. Eski Bozkır ayanlarından Abdülhalim, İstanbul’da ikamet
eden Alanyalı Mustafa’yı kendisine kethüda tayin ederek sahte arzlar ile
zulmüne revaç vermek için uğraştığı kaza ahalisi tarafından ifade edilmiştir
(BOA, MEDAD 8: 698-3).
378 Hazinedar,
kıymetli eşya ve malların konulduğu yeri idare ve muhafazaya memur olanlar
hakkında kullanılan bir tabirdi (Pakalın, 1993: 785).
zimmetinde kalan 282,5 kuruş, “huzûr-ı
şer‘ ”de madene sermaye olmak üzere teslim alınmıştır (BOA, MEDAD 8:
642-1).
1.7. Vekilharç
Vekilharç,
büyük daire ve konaklarda masraflara bakan görevli olup, iaşe memuru da
denilirdi (Pakalın, 1993: 586). Bir başka ifadeyle bir evin giderlerini tutan
ve karşılığında ücret alan görevli (Redhouse, 1880: 856) vekilharç idi. Maden
eminlerinin maiyyetinde de vekilharç379
adıyla anılan bir görevli bulunmaktaydı. Bozkır madeninde görevli olan
vekilharç ile ilgili fazla bilgi elde edilememesine rağmen maden emininin
mutfak380 harcamalarını yapmak (BOA,
MEDAD 8: 642-1) gibi bir görevi tespit edilmiştir.
1.8. Postacılar
Hususi olarak posta işini görenlere
sâ‘î denirdi (Pakalın, 1993: 420; Redhouse,
1880: 591). Bu anlamda Bozkır
madeninde de bu isimle anılan haberciler vardı.
Maden açıldığında Bozkır kazasından
tedârik edilecek iki sâ‘înin maden hizmetinde
istihdam olunması üzerine bir
düzenleme yapılmıştır (BOA, MEDAD 8: 607-2). Bu
görevliler maden işlerinde (BOA,
MEDAD 8: 619-1) kullanılacak habercilerdi.
Postacı olarak nitelenen bu
görevlilere giyecek adıyla para verilmiş381 ve bu
meblağ
kaza defterine yazılmıştır.
1.9. Hizmetçiler
Bozkır
madeni emininin yanında etba‛ı olarak adlandırılan hizmetçileri vardı (BOA,
C.DH 12225). Bozkır madeni emininin yanında bu isimle 30 görevlinin olduğu
kayıtlardan anlaşılmaktadır. 1777-1778 yıllarında bu görevlilerin her birine
ayda beş kuruş verilmek üzere 16 ayda toplam382
2.400 kuruş verilmiştir (BOA,
379 Maden
emininin tebşîr buyruldusunu ilgililere iletmiştir (Tızlak, 1997a: 87).
380 Bozkır
madeni emini Halil vefat ettiğinde onun vekilharcı olan Hacı Halil 7,5 aylık
mutfak masrafından başka 81 kuruş talep etmiştir (BOA, MEDAD 8: 642-1). 15
Şubat 1813 tarihinde, maden emini iken ölen Mehmet Emin Ağa’nın mallarının
sayımı yapılırken borçlu olduğu kimseler arasında vekilharcına 431 kuruş borcu
olduğu zikredilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 13209: 2). Vekilharcın anlamı için bkz.
Ayverdi, 2006: 3312.
381 Berât-ı
harcirâh-ı mübâşirîn ve ücret-i sâ‘iyân ve gayruhü hil‘at defter 1.298 kuruş şeklinde
kaydedilmiştir (BOA, D.BŞM.d 4702: 4). Hilat baha, hilat giyecek kadar önemi
olmayan kişilere elbise yaptırmak üzere verilen paradır (Devellioğlu,1999:
370).
382 15
ayda etba‘ı ve hüddâm ve tüfekciyân aylığı olarak 1.900 kuruş verilmişti (BOA,
C.DRB 3090). Maden emininin 1.367 kuruş ile birlikte selefi Genç Ali hizmetçilerinin
gerekli malzemelerinin
D.BŞM.d 4702: 3). Aynı tarihte, bu 30 görevliye, hilat defter
adıyla her birine 25
kuruş olmak üzere 750 kuruş daha
ödenmiştir383 (BOA, D.BŞM.d 4702: 3).
1831 yılında
yapılan nüfus sayımında maden eminine tabi olarak Mehmet veled-i Arslantaşlı
Abdülcelil adlı 45 yaşındaki bir kişi kayıtlıdır (BOA, NFS.d 3310: 173). Bu
kişinin maden eminin maiyyetinde olması, hizmetçisi olduğunu ve bu görevlilerin
yerel halktan temin edildiğini göstermektedir. Aynı sayımda 36 yaşındaki Memiş
veled-i Abdülbaki (BOA, NFS.d 3310: 174), 41 yaşındaki Ahmet veled-i çukadar
oğlu Mehmet (BOA, NFS.d 3310: 176) ve Ahırlı köyünden 35 yaşındaki Ali veled-i
Halil (BOA, NFS.d 3310: 258) de maden eminine tabi olarak kaydedilmiştir.
Bunların
yanında madende çeşitli işleri gören görevliler de vardı. Bozkır madeninde tabbâhîn
denilen aşçılar vardı ki bunlara 16 ayda 240 kuruş ücret ödenmiştir (BOA,
D.BŞM.d 4702: 3). Maden emini ile madencilerin yemeklerini yaptıkları anlaşılan
bu görevliler, 16 ayda (toplam 472 günde) mutfak masrafı olarak 9.522,5 kuruş
12 akçe harcamıştır (BOA, D.BŞM.d 4702: 3). Bu hesap üzere bir günlük mutfak
masrafı 20 kuruş 20 akçe tutarındaydı.
2. Güvenlik Görevlileri
2.1. Tüfekçibaşı ve Tüfekçiler
Tüfekçibaşı,
madenin güvenliğinden sorumlu olan tüfekçi adı verilen görevlilerin başındaki
kişidir. Bozkır madenini korumakla görevli tüfekçilerin sayısındaki artış
nedeniyle bunların başına bir tüfekçibaşı atanmış olmalıdır. Bozkır madeninde,
çok uzun zamandan beri Bozkır madeni tüfekçibaşılığı yapan el-Hâc Ebu Bekir’in
ölümü üzerine, 15-25 Ocak 1792 tarihinde mallarının darphaneye gönderilmesi
emredilmiştir (BOA, MHM.d 198: 44). Tüfekçibaşının temel görevi, madeni
muhafaza etmek ile birlikte eşkıya takibi, onları yakalamak ve teslim
olmazlarsa eşkıya ile savaşmak idi (BOA, AHK.KR.d 20: 4-2). Bu görevlerinin yanında
tüfekçibaşı, maden emini ile birlikte madene bağlı kazalara tevzi edilen
masrafı olan 1.677,5 kuruşun
kendisine gelir olarak kaydedilmesi talebi, 30 Haziran 1777’de, kabul
edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 609-2).
383 15
Şubat 1813 tarihinde, maden emini Mehmet Emin Ağa’nın mallarının sayımı
yapılırken borçlu olduğu kimseler arasında hizmetçilerinden Hamza’ya 100 kuruş
borcu olduğu zikredilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 13209: 2).
baltalardan alınacak bedelin
tahsili için maden eminiyle birlikte bu kazalara gitmiştir (BOA, MEDAD 8:
677-2). Fakat burada sadece ahalinin tevzi edilen miktarı kabul etmesini
kolaylaştırıcı bir etken olduğundan dolayı eminin yanında yer aldığını384
daha da önemlisi maden emininin korunmasını sağladığını söylemek mümkündür.
Bozkır
madeninin güvenliğini sağlayan görevlilere tüfekçi adı verilmekteydi. Bozkır
madenin açıldığı ilk yıllarda tüfekçiler Konya’dan tedârik edilmiştir (BOA,
D.DRB. THR 2/19). Ancak Bozkır madenindeki tüfekçiler yeterli olmadığı zaman
talep edilmesi halinde Karaman valisi de maden bölgesine askeri yardımda
bulunmaktaydı. 6 Kasım 1782 tarihinde, 300 kişilik eşkıyanın maden bölgesinde
bulunması üzerine bunların emin tarafından etkisiz hale getirilmesi gerekirken
eminin yardıma muhtaç olduğunu bildirmesi üzerine Karaman valisinin 400 kişiyle
birlikte kethüda ya da tüfekçibaşı görevlendirmesi ve eşkıyaların yakalanması
emredilmiştir385
(BOA, MHM.d 178: 227; BOA, C.ZB 4251).
Bozkır
madencilerinin çoğu tüfekçi kayıt olup maden hizmetinde çalışmadıklarından,
madende çalışmaları için 20 Temmuz 1782 tarihli emir, emin tarafından
madencilere hatırlatılmıştır (BOA, D.DRB. THR 2/19). Muhtemelen bu tarihten
sonra, artan tüfekçi386
kayıtlarından dolayı, bu görevliler üzerine bir tüfekçibaşı atanmış olmalıdır.
1831 yılında yapılan nüfus sayımında Çat köyünden
33
yaşında Demirci Hasan veled-i
tüfenkçi Abdurrahman (BOA, NFS.d 3310: 188) kaydı bu görevi hâlâ yerel ahalinin
yaptığını göstermektedir.
Bozkır
madeninin muhafazası ile görevli 10 tüfekçiye, 16 ayda (her nefere ayda 2,5
kuruş olmak üzere) 400 kuruş ödenmiştir387
(BOA, D.BŞM.d 4702: 3). 11 Mart 1782 tarihinde ise 15 ayda etba‘ı, hüddâm ve
tüfekçiyân aylığı olarak 1.900
384 Seydişehir
kazası ahalileri divan-ı hümayuna gönderdikleri arzlarında şunları aktarmıştır.
80 aded balta hesabıyla madene bağlanan kaza, önceki maden emini vaktinde her
balta 36’şar kuruş kömür akçesi verirdi. Maden emini olan Mehmed Fazlullah,
tüfekçibaşısı ile ittifaken her baltaya 117’şer kuruş tevzi ederek bundan başka
çakıl, kürek, cevher nakli ve menzil akçesi ve mübaşiriyye adlarıyla ahaliye
çeşitli zulümler yapmıştır. Bu şikayetler üzerine, görevlendirilen mübaşire bu
durumu araştırması ve durum hakkında bilgi vermesi, ‘kadı’nın da ona yardım
etmesi, 21 Haziran 1784’te emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 677-2).
385 Bu
eşkıyaların yakalanması ile ilgili İçil sancağı ve Adana valisine gönderilen
emirler için bkz. BOA, MHM.d 178: 227-228.
386 11
Mart 1782’de, 15 ayda hizmetçi ve tüfekçilerin aylığı için 1.900 kuruş verilmiştir
(BOA, C.DRB 3090).
387 9
Şubat 1777-27 Mayıs 1778 tarihlerinde.
kuruş ücret verilmiştir (BOA,
C.DRB 3090). Fakat bu hesaplamada tüfekçi sayısının arttığı düşünülürse, maden
emininin yanındaki hizmetçilerin sayısının azalmış olması gerekir. Zira
yukarıda da değinildiği üzere, maden emininin 30 yardımcısının olduğu ve her
birine aylık beş kuruş ücret verildiği düşünülürse bu meblağın sadece
yardımcılara yetmediği görülecektir.
2.2. Delilbaşı
Delilbaşı,
Tanzimat’tan önce vezir dairelerinin muhafız ve muharip olarak kullanılan iki
kısmından388 bir kısmını teşkil eden
süvarilerin başlarına denirdi (Pakalın, 1993: 422). Delilbaşı adlı görevli,
Tanzimat’tan önce vezir ve mirmiran dairelerinde bulunmaktaydı. Her bir
bayrakta, 15 nefer taşınması kural iken bölükbaşılar bu neferi idare
edemediğinden bu sayı 12 nefere düşürülmüştür. Bayrak başına bunlara altmışar
kuruş ulufe verilmekteydi. Delilbaşı devr namıyla taşraya çıkmayacak,
bir memuriyet verilirse uyacak ve uğradığı kazalardan bir akçe talep
etmeyecekti389.
4-14 Mart 1803 tarihinde Rumeli Beylerbeyi, Alanya mutasarrıfı ve Bozkır madeni
emini olan Abdurrahman Paşa maiyyetine delilbaşılardan Zobu Mehmet 15 bayrak
delil ile istihdam edilmiştir ((BOA, MHM.d 220: 57). Son örnekte de görüldüğü
üzere vezir rütbeli maden eminlerinin yanında bulunmalarından dolayı ve bazen
de maden emininin Karaman valisinden eşkıyaya karşı yardım istemesi nedeniyle390
delilbaşına391
değinilmiştir.
3. Teknik Personel
3.1. Ustabaşı (Piristatbaşı)
Bozkır
madeninde eminden sonra gelen en üst rütbeli görevli olan ustabaşı, belgelerde
piristatbaşı olarak da geçmektedir (BOA, MEDAD 8: 870-1). Gümüşhane, Keban,
Ergani madenleri ile diğer madenlerde istihdam olunan piristat
388 Vezir
dairelerinin ikinci kısmını teşkil eden piyadelerin başı ise tüfekçibaşı idi
(Pakalın, 1993: 422).
389 8 Şubat 1815
tarihinde, Karaman valisinin delilbaşı olan kişinin Belviran kazasından 7-8 bin
kuruş toplaması madene bağlı kazanın serbestiyetine aykırı olduğundan delilbaşına
serbestiyeti hatırlatan bir emir gönderilmiştir (BOA, DRB.d, 970).
390 Bkz.
BOA, C.DRB 2890; V. Bölüm.
391 Maden
emini ile delilbaşılar görevleri nedeniyle çeşitli sebeplerle karşılaşmıştır.
Bozkır madeni emini Halil’in Karaman valisinin delilbaşı zimmetinde 250 kuruş
alacağı olması (BOA, MEDAD 8: 652-1) iki görevlinin ilişkisini göstermesi
açısından örnek olarak verilebilir.
amelelerinin tedârik edilmesi
ile onların düzeninin sağlanması piristatbaşıların temel göreviydi (BOA, MEDAD
8: 870-2). Kurşunun tartılması hususunda da görevli olan piristatbaşı, bu işlem
sonucu kurşundan eksik ortaya çıkması durumunda bu eksikliğin bedelini de
ödemek zorundaydı. Bunlara ek olarak piristatbaşı, fırınlarda ve gerekli maden hizmetlerinde
tembellik etmemek şartıyla atanırdı (BOA, MEDAD
8:
862-1). Bozkır madenindeki uygulama
ise şu şekildeydi: Kurşun, Bozkır madeni ustabaşıları tarafından tartılarak,
develere yüklendikten sonra görevli mübaşire teslim edilmek suretiyle Alanya
İskelesi’ne gönderilirdi (BOA, DRB.d 970).
Ustabaşı,
maden eminin arzı ile Darbhane-i Amire nazırının takriri ve bunun üzerine
yazılan ferman ile atanırdı (BOA, MEDAD 8: 862-1;BOA, MEDAD 9: 575-2). Ustabaşı
olabilmenin şartı, çok cevher ihraç ve imâl eden becerikli bir kişi olmaktı
(BOA, C.DRB 571). Piristatbaşı olanlar maaşını maden emininden392
alırlardı (BOA, MEDAD 8: 862-1). Ustabaşı kadrosunun boş olduğu zamanlarda
kimsenin iş yapmadığından bahsedilmektedir ki (BOA, MEDAD 8: 630-d2) buradan
piristatbaşının bütün işçileri denetleyen ve yönlendiren kişi olduğunu söylemek
mümkündür. Maden eminleri, madencilerin madendeki organizasyonunu ustabaşı
vasıtasıyla yaptırırken madencileri yine onun vasıtasıyla denetlemiştir.
Maden
eminlerinden sermaye alan ustabaşı, aldığı sermayeyi ustalara dağıtarak393
bütün ücretlilere maaşlarını verdiği gibi madenlerin odun, kütük vb.
ihtiyaçlarını da karşılamaktadır (Tızlak, 1997a: 111; Yüksel, 1997: XXXIII). 4
Mart
392
Bozkır madeni ustabaşı olan Nikola, 1808 yılı maden hesabından Kadı Abdurrahman
Paşa zimmetinde olan 2.195 kuruş alacağının verilmesini talep etmiştir. Fakat
ustabaşının alacağının sebebinin ne olduğunun araştırılması ve davanın
mahallinde görülmesi emri verilmiştir (BOA, MAD.d 9756: 13-5, 126-1). Ustabaşının
bu alacağı, maaşı dolayısıyla mı yoksa başka bir nedenle mi olduğu tam olarak
anlaşılamamıştır. Ustabaşı olan kişiler imdad-ı hazeriyye ve imdad-ı seferiyye
d ışında bir vergi ödememişlerdir (BOA, MEDAD 8: 630-d2). Gümüşhane’de
piristatbaşı olanlar bir iki fırını işletmeleri şartıyla yıllık 480 kuruş maaş
almışlardır (BOA, MEDAD 8: 870-d2).
393 Nitekim
maden emini atandığı zaman uygulanan eski ve yeni eminin hesaplaşmasında
ustabaşı ve ustaların zimmetleri de bu hesaplaşmada görüşülmüştür (BOA, D.DRB.THR
9/20). Madencilerin borçları mahkemede maden emininin de olduğu bir duruşmada
görülmüş ve durum kadı tarafından merkeze bildirilmiştir. Buna göre eski maden
eminleri Hasan, Mehmet ve Süleyman dönemlerine ait madencilerin borçları şu
şekildeydi. Mutu Beşe 1.242, İbrahim Ağa 1.074, Kadıoğlu 1.805, Yahya Beşe
1.862, Ali Beşe 2.440, Estefer 2.410, Uzun Sava 650, Usta Murad 1.746, Kurd
Dimitri 2.039, Kostantini 2.428, kardeşi Sava 1.927, ustabaşı 21.087, Esber
1.081, pâristâd Musa 253, pâristâd Hıristiyanni 126, pâristâd Budro 141,
pâristâd Süleyman 49, pâristâd İsmail 92, pâristâd Maçkalı 196, pâristâd Küçük
Yuri 116 ve pâristâd Hüseyin Ağa İbrahim Beşe 1.327 kuruş borçluydu. Bu
borçaların 24.197 kuruşu Hacı Hasan Ağa, 8.749 kuruşu Mehmet Ağa ve 10.085 kuruşu
Süleyman Ağa döneminde kalmadır ve toplam 43.031 kuruştur (BOA, D.DRB.THR.
9/20). 11 Mart 1796’daki bu borç madencilerden satın alınan altın, gümüş ve
kurşun bedeli düşüldükten sonra kalan miktardır.
1801 tarihinde Ustabaşı Penayut’a
mağaralardan cevher ihracı söylenmişken ustabaşı kömür, kütük, cevher nakli ve
çakılcı maddelerini kendi üzerine almış394,
cevher mağaralarını da maden ilminden anlamayan esnaflara395
vermiş, aslen madenci olanları bu görevlere getirmediğinden yeterince cevher
çıkarılamamıştır396.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen ustabaşı kardeşi Yani’yi İstanbul’a göndererek
eminden de şikâyetçi olmuştur. Olay araştırılınca Yani ve avanelerinin397
küreğe konulmasına ve ustabaşının görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir
(BOA, C.DRB 560). Fakat cevher ihracı için kalcı ve maden amelesine ihtiyacı
olduğunu belirten maden emini, bunların affedilerek madene gönderilmesini talep
etmiştir. Mağaradan cevher ihraç ve imalinden başka eminin işlerine
karışmayacaklarına dair darphane ifrazcıbaşı Simon ustanın taahhüdü ve kefaleti
üzerine “af olunur hareketten olmayan” bu davranışlar affedilmiştir
(BOA, C.DRB 782). Fakat aynı hareketleri yaptığı belirlenen ustabaşının, Mayıs
1803’te, Bozkır madeninden kovulması yönünde bir emir gönderilmiştir398
(BOA, AHK.KR.d 24: 85-2). Bu olaylar üzerine, emin tarafından maden ilmini
bilen madencilere mağaraların tahsis edilmesi ve kömür, kütük, cevher nakli ve
çakılcı maddelerinin emin tarafından yapılması ve madencilerin sadece mağaradan
cevher çıkarması emredilmiştir (BOA, C.DRB 571; BOA, DRB.d 969).
Ustabaşının
görevi maden ocağındaki cevherin çıkarılması, fırınlara taşınması ve işlenmesi
gibi işlere nezaret etmekti (BOA, DRB.d 1048). Bununla birlikte, madende kalan
kurşunun taşınması işini bazen ustabaşı yapmıştır (BOA, C.DRB 2411). Nitekim
madenin kapanması esnasında maden ustabaşı olan Minhail’in tâkımıyla nukûd
ve nakl-i cevher olmak üzere 2.308 kuruş 28 para borcu vardı (BOA,
C.DRB 810, lef 4).
394 Madene bağlı
kazalardan bedel alan ustabaşının bu hareketi hıyanet etmekti (BOA,C.DRB 782).
395 Bakkal,
mumcu ve meyhaneci gibi esnaflar ile papazlara cevher mağaraları verilmiştir
(BOA, C.DRB 571).
396 Benzer
bir örnekte ise Keban madeni ustabaşı ile Ergani madeni ustabaşı kendi
aralarında anlaşarak madencileri başka yerlere göndermişler ve istedikleri gibi
davranmaya başlamışlardı. Hatta Mısır’da bulunan Fransızlarla bile
haberleştikleri anlaşılan bu ustabaşılara gerekli cezanın verilmesi maden
eminine, 4-13 Haziran 1800’de emredilmiştir (BOA, MHM.d 211: 49).
397 Şikayet
edenler Yani, kalcı Yuseb, kalcı Yani ve madenci Harlâm adlı görevlilerdi (BOA,
C.DRB 782).
398 Ustabaşılar
madende karışıklık çıkardığı zaman kalebentlik cezasına çarptırılmıştır (BOA,
KLB.d 29: 23-2). Bu olaylardan sonra Nikola adlı zimmi Bozkır madeninde
ustabaşı olarak görev yapmıştır (BOA, D.DRB.THR 34/45).
Bozkır
madeninde bir ustabaşı kadrosu vardı. Bu göreve genellikle zimmîler atanmıştır399.
Madenin açılışından itibaren Bozkır madeninde bu kadroda bir ustabaşı görev
almıştır400. Ustabaşı olan kişiler,
madendeki ustalar arasından seçildiğinden ve ustalar da genellikle
Gümüşhane’den geldiğinden dolayı ustabaşı olanlar genellikle Gümüşhaneli’ydi
(BOA, MEDAD 8: 630-d2). Bozkır madeni ustabaşısı olan Minhail’in ölümü üzerine,
17 Nisan 1794’te, kardeşi Penayut Bozkır madenine ustabaşı olarak atanmıştır
(BOA, MEDAD 9: 575-2). Bu durum madencilikle ilgili mesleklerin intikalinde
akrabalığın önceliğini göstermektedir. Ancak akrabalara ustabaşılık görevi
verilirken ustabaşı olacak kişinin de madencilikten anlaması aranan
kriterlerdendi.
Ustabaşının
görevi, maden emini ile ustalar arasındaki bağlantıyı sağlayarak üretecekleri
cevhere karşılık madencilere verilen avans niteliğindeki parayı ulaştırmaktı. Zira
ustalara sermayeden verilen paralar “bâ-tahvîl” ve “bâ-temessükât”
olarak yani borç senedi ile verilmiş ve deftere kaydedilmiştir401
(BOA, MEDAD 9: 210-1). Bozkır madeni 1785 yılında kapatıldığı zaman Bozkır
madeni ustalarının zimmetinde 23.503,5 kuruş kalmıştır. Maden ustaları bu
paranın kendilerine nakden verilmediğini her hafta maden emini tarafından
ustabaşı olanlara demir, don yağı,
399 Ustabaşı
olduğuna dair beratı olan Minhail, madenin yeninden açılması üzerine 4 Kasım
1787’de yine ustabaşı olarak atanmıştır (BOA, MEDAD 8: 862-1). Fakat diğer
madenlerde Müslüman kişilerden ustabaşı olanlar da vardır. Bereketli madeninde
Mustafa Mûti Bey (BOA, KLB.d 29: 23-2), Hacı Mehmet (BOA, AHK.KR.d 30: 2-1) ve
Hüseyin (BOA, DRB.d 1048) gibi ustabaşılar vardır. Ustabaşılık mesleğinin
babadan oğla geçebildiği Hacı Mehmet’in yerine oğlu Hüseyin’in geçmesinden
anlaşılmaktadır. Bununla birlikte 1815’de ustabaşı olan Hacı Mehmet, 31 Ocak
1845 tarihine kadar bu görevi yürütmüştür (BOA, DRB.d 1048). Keban madeninde
ustabaşı ölünce bir torununun olduğundan bahsedilerek çocuğun yerine bir
başkası vekaleten ustabaşılık görevini yapmaya başlamıştır (BOA, MEDAD 8:
871-1). Yine Gümüşhane ve Espiye madenleri piristatbaşısının ölümü üzerine
oğulları Penayut ve Yani babalarının yarım hisselik ustabaşılık görevine ortak
olarak atanmışlardı (BOA, MEDAD 8: 870-d1). Bu kişilerden Penayut daha sonra
Bozkır madeni piristatbaşılığı görevini de yapmıştır (BOA, C.DRB 560). Aynı
kişilerin uzun süre ustabaşılık yapması, madenlerde istikrarın yakalanmasına
verilen önemi göstermektedir.
400 Bozkır
madeninde ilk ustabaşı 1779 yılında tespit edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 630-d2).
401Nitekim
Bozkır ve Bereketli madenleri ustalarından olan Nalbantoğlu Seyyid el-Hac Ali
Ağa’ya üç tahvil ile 1.902, Bayrakdaroğlu es-Seyyid Mustafa’ya iki tahville
1.026, Bekir Beşe’ye iki tahville 251, Uzun Ali’ye iki tahville 598, Mandaloğlu
Penayut’a iki tahville 506,5, Kara Kefere’ye bir tahville 100 ve Muradoğlu
Penayut’a iki tahville 401 kuruş verilmiştir. Bu ustalara verilen toplam miktar
4.785 kuruştur (BOA, MEDAD 9: 210-1). 20 Nisan 1797’de, Bozkır ve Bereketli
madenleri emini Arabzade Süleyman’ın maden sermayesinden darphaneye borcu
olduğundan dolayı Bereketli madeni ustalarından olan bu yedi kişiden bu paraların
tahsil edilerek, bu borçtan düşülmesi yönünde emir verilmiştir (BOA, MEDAD 9:
210-d).
zahire, cevher nakliyesi ve bir
miktar harçlık verilerek, bunlara karşılık cevher çıkarılmasında kullanıldığını
söylemişlerdir (BOA, MEDAD 8: 693-1).
Bozkır
madeninde tespit edilen ilk ustabaşı 15 Ekim 1779 tarihinde, Gümüşhane’nin
Holûsâne köyünden Gavmiye adlı zimmi iken (BOA, MEDAD 8: 630-d2) maden
kapatılmadan önce de ustabaşı olan Minhail (BOA, MEDAD 8: 693-
1)
1794 yılına kadar göreve devam
etmiştir402. Minhail’in ölümü üzerine,
kardeşi Penayut Bozkır madenine ustabaşı olarak atanmıştır (BOA, MEDAD 9:
575-2). 1803 yılında madende çeşitli olaylara karışması nedeniyle azledilen
Penayut’un yerine Nikola adlı zimmi Bozkır madeninde ustabaşı olarak görev
almıştır (BOA, D.DRB.THR 34/45). 12 Ekim 1831 tarihinde ise Minhail veled-i
Nikola madenci ustabaşı iken (BOA, NFS.d 3278: 30) 16 Mayıs 1836 tarihinde ise
42 yaşındaki
Yorgi
veled-i Emnet Bozkır madeni ustabaşı idi403
ve defterde ser-usta taife-i madenci (BOA, NFS.d. 3316: 11) şeklinde
kaydedilmiştir.
Tablo 4: Bozkır Madeninde Tespit Edilen Ustabaşılar
Görev Yaptığı Yıllar |
Piristatbaşının Adı |
1779- |
Gavmiye |
|
|
1785-1794 |
Minhail |
|
|
1794-1803 |
Penayut |
|
|
1803- |
Nikola |
|
|
1831- |
Minhail veled-i Nikola |
|
|
1836-1839 |
Yorgi veled-i Emnet |
|
|
3.2. Piristat404
Piristat,
fırınlardaki cevherin işlenmesine nezaret eden görevliye denirdi (BOA, MEDAD 9:
201-3). Keban, Ergani ve Bozkır madenleri için gerekli piristat ve diğer
ameleler Gümüşhane tarafından gönderilmekteydi (BOA, C.DRB 233). “Piristat
ta‘bîr olunub cüz’i a‘zamı olan ustaları” (BOA, C.DRB 238) olarak tarif
edilen
402 Bozkır
madeninde görev yaptığı tespit edilen ustabaşılar için bkz. Tablo 4.
403 1838
yılı kayıtlarında 42 yaşında olan Yorgi v. Bekenet isimli kişi ustabaşı olarak
kaydedilmiştir
(BOA, NFS.d 3318: 2-3). 1840 yılına
ait bir başka kayıtta ise 44 yaşındaki ameleci Yorgi veled-i
Emnat isimli kişi ustabaşı
olarak görülmektedir (BOA, NFS.d. 3319: 281). Bu üç ismin aynı kişiler olduğu
ve kâtiplerin yanlış kaydetmesinden dolayı farklı isimlerin ortaya çıktığı
oğlunun isminin de ilgili defterlerde benzer şekilde kaydedilmesinden
anlaşılmaktad ır. 1843 yılında ise, 47 yaşında Yorgi v. Emnet adlı bir kişi
esnaf olarak kaydedilmiştir (Şafakcı, 2011: 401).
404 Piristad,
purustat, prustad, pirüstad, pirüstad, purustad, pâristâd vb. okunuşları
olmasına rağmen bu çalışmada piristat kelimesi esas alınmıştır.
piristatlar Gümüşhane’nin405
Konas kazası köylerinden tedârik edilmekteydi406.
Meslekleri piristatlık olan bu köyler ahalisinin başka işlerle uğraşmaya
başlamasıyla birlikte piristat ihtiyacının karşılanmasında sorun yaşanabilmekteydi.
Bu sorun nedeniyle, sadece Keban-Ergani madenleri için 200 piristat gerekli
olduğundan, diğer madenlerin ihtiyaçları da düşünüldüğünde gerekli piristat
ihtiyacı karşılanamamaktaydı. Bunun yanında görevli bazı ustaların piristatlığı
bilmemesi407 de önemli bir sorundu. Bunun
önüne geçilebilmek için piristatların sürekli talim yapması gerekirdi (BOA,
C.DRB 83). Piristatlıkta mâhir olmadıklarına mebnî bir fırunda zuhûru
meczûm olan sîmden katî noksân hâsıl olduğunu ve bu takrîb ile germiyyet
i‘mâl-i ma‘dene fütûr-ı îrâs ideceğini belirtilerek bu mesleğin önemi vurgulanmıştır
(BOA, C.DRB 83). Burada piristatlığı bilmeyenlerin gümüşü eksik çıkarması
nedeniyle madende gevşekliğe ve bıkkınlığa yol açabileceği üzerinde
durulmuştur.
Ustaların Gümüşhane’den istenmesinin
nedenleri ise şunlardı:
— Bozkır’daki madenciler gerçek
madenci değildi.
— Bozkır’daki madenciler eşkıyalık
işlerine karıştığından dolayı, bunu âdet
405 Gümüşhane’den
diğer madenlere gönderilen teknik elemanlar için bkz. Altunbay, 2007: 285-293.
Gümüşhane’den Sidrekapsi madenine gönderilen cevherin izabe ve terbiyesinde
ihtisas sahibi olan lüpçü adı verilen ustalar yerli lüpçülerden daha iyi cevher
çıkarmışlar ve daha az fire vermişlerdi. Yerli lüpçüler bir ruş tabir edilen
altı bin okka ham cevherden 800 dirhem ham cevher elde ettikleri halde,
Gümüşhane’den gelenler 1.748 dirhem gümüş elde etmişlerdi. Yani Gümüşhane’den
gelenler yerli ustalardan her ruşta 948 dirhem fazla gümüş elde etmiştir
(Çağatay, 1942a: 25-26).
406 Bu
köyler Tândurluk, Dölek, Bağçecik, Suviran, Şeyhdede ve Kabakilise’dir (BOA,
C.DRB 83).
407 Piristatlığı
bilmediklerine kanıt olarak, bir fırında tahmin edilenden fazla gümüşten noksan
verilmesi gösterilmiştir (BOA, C.DRB 83).
haline getirerek ahaliye eziyet
etmekteydi.
— Eskisi gibi olmak isteyen
madenciler fesattan geri durmuyorlardı.
— Madenci, işi sadece madencilik
olan ahaliye denirdi.
— Bozkır’daki madenciler, madencilik bilgisinden yoksun
olduğu için fırınları telef etmekteydi.
— Madene bağlı kazalar kömür harkından/yakma habersizdi
(BOA, C.DRB 1058).
— Bozkır’daki kaza ahalilerinin çoğunluğu rençperdi (BOA,
MEDAD 8: 642-2). Yani gündelikçi olarak çalışan, bu işin ilmini tam olarak
bilmeyen kişilerdi.
Bozkır
madeninin ilk açılışında üç piristat ile 47 madenci diğer madenlerden Bozkır’a
gelmiştir. Bu madencilerden başka üç piristat da madende vardı (BOA, C.DRB
2375). Bozkır madenine, 24 Aralık 1782’de, “mu‛tâd üzere” Gümüşhane’den408
piristat ve madenci gönderilmiş ancak gelenler maden ilminden anlamamakla
birlikte hastalık nedeniyle kaçmışlardır. Bunların kaçması nedeniyle madenin
boş kaldığı maden emini tarafından bildirilince, Gümüşhane’den 12 piristat
gönderilmesi emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 666-1; BOA, C.DRB 3083; BOA, C.DRB
2691). Madendeki piristat sayıları zaman içinde farklılık göstermekteydi
(Grafik 6). Bunun nedeni işletilen fırın sayısındaki artış ya da azalmaydı.
Çünkü her
fırına iki piristat ustası409
düşmekteydi (BOA, DRB.d 1037). Bozkır madeni ilk açıldığında Gümüşhane’den beş
piristat istenmiş (BOA, MEDAD 1: 755-3; 756-3) fakat bunlar gelmediği için
Niğde sancağı Aladağ isimli yerde bulunan kurşun madeninden Duhancı Todori ve
Küçük Yani isimli piristatların Bozkır’a gönderilmesi istenerek (BOA, MEDAD 8:
609-3) sorun çözülmeye çalışılmıştır. 26 Ocak 1779 yılından itibaren 10 (BOA,
C.DRB 1058; BOA, MEDAD 8: 638-3), 24 Aralık 1782 tarihinden itibaren 12 (BOA,
MEDAD 8: 666-1, 669-1) ve bundan
408 Genelde
piristatlar Gümüşhane’den gelmekle birlikte zaman zaman farklı yerlerden de gelmiştir.
30
Haziran 1777’de Gümüşhane tarafından istenen beş piristat
yeterli olmadığından ve hâlâ madene gelmediklerinden Niğde sancağı Aladağ
isimli yerdeki kurşun madeninden isimleri belirtilen görevlilerin gönderilmesi
emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 609-3). 5 Mart 1789’da Bozkır madeninde hastalık
ortaya çıktığından dolayı fırınlarda tabh (pişirilen) ve imâl olunan altın,
gümüş ve kurşun külçelerini kal itmek için piristat ve kalcı olmadığından
Bereketli madeninden üç piristat ve bir kalcının Bozkır madenine gönderilmesi
emredilmiştir (BOA, MEDAD 9: 201-3).
409 Balya
madenine ait 1842 yılı masraf defterinde fırın başına iki piristat düşmüştür
(BOA, DRB.d 1037).
sonraki tarihlerde ise 30410
piristatın Bozkır madenine gönderilmesi istenmiştir. Yani zamanla fırın
sayısındaki artış nedeniyle piristat sayısı da aynı oranda artmıştır.
Piristatların
temel görevi fırınlardaki cevherlerin işlenmesidir. Başka bir ifadeyle altın,
gümüş ve kurşunun fırınlarda pişirilmesidir (BOA, MEDAD 9: 201-3). Bu işi
bilmeyen piristatlar, gümüşten fazla noksan verilmesine neden olmuştur (BOA,
C.DRB 83). Yani cevherlerin iyi işlenmesi ve en üst derecede verim alınması
piristatlara bağlıdır. Bozkır madeni fırınlarında pişirilen ve imâl olunan
altın, gümüş ve kurşun külçelerini kal itmek için piristat ve kalcıya ihtiyaç
duyulmaktaydı (BOA, MEDAD 9: 201-3).
Piristat
olarak görev yapan kişiler, genelde zimmi olmasına rağmen az da olsa
Müslümanlar da bu görevi yapmıştır411
(BOA, C.DRB 2375; BOA, C.DH 3592). Her sene emin ataması ile birlikte çeşitli
ustaların gönderilmesi ile ilgili taleplerin olması Bozkır madeninde istihdam
edilen bu ustaların bir dönem için gönderildiğini başka bir ifadeyle bu
ustaların geçici statüde çalıştıklarını göstermektedir. Fakat madenin
açılışından kapatıldığı tarihe kadar geçen süreçte Bozkır kazasına yerleşmiş
olan piristatlar da vardı (BOA, KK.d 6421). 1831 yılında, Siristat köyünde
kayıtlı 46 yaşındaki Mehmet veled-i Demircioğlu Mustafa ve Mehmet veled-i
İsmail piristad-ı maden olarak kaydedilmiştir (BOA, NFS.d 3310:
173).
Gümüşhane
madeninde piristatlar, 7 Mayıs 1816’da 960 kuruş maaş alırken (BOA, DRB.d 993)
1842 yılında Balya madeninde 80 piristata 1.255,5 kuruş ücret ödenmiştir ki bir
piristat günlük yaklaşık 15,7 kuruş civarında bir ücret almıştır (BOA, DRB.d
1037). Gümüşhane’den diğer madenlere gönderilen piristatlara
410Bozkır
madenine 30 piristat istenmesi ile ilgili, BOA, MEDAD 9: 206-3, 211-3, 213-3,
219-3, 221-3, 223-4; BOA, C.DRB 1218; BOA, C.DRB 1686; BOA, C.DRB 1710; BOA,
C.DRB 1454; BOA, C.DRB 1915; BOA, C.DRB 2482; BOA, D.DRB.HAT 21/20; BOA, DRB.d
976 numaralı belge ve defterlere bkz. 1788 yılında ise, Bozkır madeninde
işletilen fırınlar için beş piristat istenmiştir (BOA, MEDAD 9: 104-1). 18 Ocak
1822 tarihinde 20 kıyye gümüş ve 12.500 kıyye kurşunu senesi içinde noksansız
olarak aynen nakletmek üzere taahhüt üzere işletilmeye başlanan Bozkır madenine
30 piristat istenmiştir (BOA, DRB.d 1044). Madenin kapatılmasına kadar bu
sayıda piristat istenmiş olmalıdır. Çünkü gümüş ve kurşun miktarı belirtilen
oranların altına düşmemekle birlikte bu miktar zaman içinde arttırılmıştır.
411 Bozkır
kazasında, 24 Haziran 1838 tarihli, doğan ve ölen kişilerin kayıtlarının
tutulduğu defterde, Kara Bıyıklı Bâristâd Mehmed’in tevellüd iden oğlu Mehmed
(BOA, KK.d 6421) diye bir kayıt bunu teyit etmektedir. Ayrıca 1838 yılı nüfus
verilerine göre piristat olarak zikredilen ve Siristat köyü hanesine yazılan 50
yaşındaki Abdülbaki v. Mustafa, 55 yaşındaki Mehmet v. Mehmet, 50 yaşındaki
Hasan v. Mustafa ve 43 yaşındaki Mehmet v. Ali piristatlık yapmıştır (BOA,
NFS.d 3317: 11-12).
harcırah da verilmiştir (BOA,
C.DRB 2630). Günlük ya da aylık bir ücret alan piristatlara 1703-1704 yılında
ise bir ocak cevher için 1.200 akçe verilmesi (Çağatay, 1942a: 49) miktarı
belirli bir iş karşılığında ücret verildiğini de göstermektedir.
3.3. Kalcı
Kalcı,
piristatla birlikte cevherin fırınlarda pişirilmesi işini yapan yani çıkarılan
madeni kal eden görevlidir. Cevher kal olduktan sonra kal olmadan önceki
vezniyle mukayese edilerek ne kadar noksanlaştığı tespit edilir ve bu miktar “kesr-i
kâl” olarak ilk ağırlığından çıkarılırdı (Çağatay, 1942a: 48). Darphaneye
teslim edilen mahlût adı verilen altın ve gümüşün karışık olduğu
cevherden kesr-i kâl adıyla bir miktar daha düşülürdü. Altın ile
gümüşün ayrıştırılması işleminde cevherin durumuna göre kesr-i kâl oranı
yüz dirhem cevherde %10 (BOA, DRB.d 996: 93, 98) ile % 2 arasında değişmekteydi
(BOA, DRB.d 1030). Kal, maden külçelerinin eritilip tasfiye olunması412
(Şemsettin Sami, 1317: 1032) yani saflaştırılmasıdır ki bu işi yapan kişiye de
kalcı413 demek gerekir. Kalcılar alaşım
halindeki madenleri izabe etmek suretiyle ayıran esnaftı (Sahillioğlu, 1965:
121). Çok sık olmamakla birlikte kal ağası adlı bir görevli daha tespit
edilmiştir ki kalcı ile aynı kişi olmalıdır414.
Diğer
ustalar da olduğu gibi Gümüşhane’den415
tedârik edilen kalcılarla ilgili en önemli sorun bu görevi yapanların bazılarının
bu ilmi bilmemesiydi (BOA, MEDAD 8: 666-1). Ortaya çıkan sorunlardan bir diğeri
ise, çeşitli sebeplerle kal ustalarının kal işlemini gerçekleştirememesiydi.
Bozkır madeninde 6 Kasım 1792’de, madencilerin çoğu sıtma hastalığına
yakalandığından ve kalcıbaşının da sahib-
412 Kal,
maden tasfiyesi için izabe ve pişirmek anlamında kullanılmaktadır. İstisfa,
altını gümüşü halîta, mağşuşundan ve curuftan ayırmak (Ahmet Vefik Paşa, 2000:
203); bir maden külçelerinin eritilip tasfiye olunması; altını bakırı kal
itmek; kal ameliyatı (Şemsettin Sâmi, 1317: 1032) gibi anlamlarda
kullanılmıştır. Bu tanımlamalara göre kal, madenin saflaştırılması için
pişirilmesi ve bunun sonucu eriyen madenlerin birbirinden ayrılması ya da
kısaca çıkarılan cevherin ayrıştırılması anlamına gelmektedir. Bu anlamda kalcı
için arıtımcı denilebilir. İzabe ise, eritmek manasında kullanılmıştır
(Şemsettin Sami, 1317: 85). Kal, eritmek ve rafine etmek anlamlarına geldiğine
göre (Redhouse, 1880; 688) kalcıya eritici, iyileştirici ya da madenlerdeki
cevheri ayrıştıran, arıtan ve temizleyen görevli denilebilir.
413 Kalcılar,
cevherin ocaklardan çıkarıldıktan sonra taş ve topraktan ayrılması işlemine
nezaret eden ustalardı (Altunbay, 2007, 286).
414 15
Şubat 1813 tarihinde, maden emini Mehmet Emin’in borçlu olduğu kişiler arasında
Kal Ağası Mustafa Ağa ismiyle bahsedilen kişiye 200 kuruş borcu olduğu
zikredilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 13209: 2).
415 Bereketli
madeninden 30 Temmuz 1777’de iki kalcı (BOA, MEDAD 8: 609-3) ve 1788-1789
yılında Bozkır madenindeki hastalık nedeniyle bir kalcı (BOA, MEDAD 9: 201-3)
gönderilmesi istenmiştir.
fırâş/hasta
olduğundan fırınlarda imâl için hazır olan altın, gümüş külçesinden 10
adet kâlin geriye kaldığı ve hasta olmadan evvel kâl olan altın gümüş sekiz
kıta olup madenciler iyileşirse cevherin, kış içinde fırınlarda imâl edileceği
emin tarafından belirtilmiştir (BOA, D.DRB.THR 6/29).
Bozkır
madeninde görevli kalcılara verilen ücret konusunda bir kayıt tespit
edilememesine rağmen diğer madenlerde kalcılara verilen ücretler şöyle tespit
edilmiştir: 1707-1708 yılında, Kratova madeninde kalcıya yevmiye 60 akçe ücret
verilmiştir (Çağatay, 1942a: 48). Keban-Ergani madenlerinde kal ağası da
denilen bu görevli aylık 40 kuruş (BOA, D.MMK.d 23125: 4), 7 Mayıs 1816’da
Gümüşhane madenindeki kalcı ise 240 kuruş maaş almıştır (BOA, DRB.d 993).
Osmanlı madenleri için bir rapor hazırlayan Polini adlı mühendis ise Akdağ
madeni için hazırladığı raporda kalcıya 650 kuruş mahiye verilmesini önermiştir
(BOA, DRB.d 165). 1258/1842’de Balya madeninde “kâl ustadiyesi” olarak
531 kuruş verilmiştir (BOA,DRB.d 1037).
Madendeki
kalcı sayıları zaman içinde farklılık arz etmiştir. Bunun nedeni işletilen
fırın sayısındaki artış ya da azalmaydı. Çünkü her fırına bir kalcı ustası
düşmekteydi. Bozkır madeni için 1793-1831 yılları arasında dört kalcı416
istenirken (BOA, DRB.d 1044) 1780-1783 arasında ise genelde417
üç kalcı talep edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 638-1, 666-1; BOA, C.DRB 3083). Bozkır
madeni açıldıktan sonra farklı sayılarda madende istihdam edilen kalcılara,
madenin kapatılması nedeniyle boşta kalmalarından dolayı Gümüşgan ve Bereketli
madenlerinden istediklerine gitmelerine izin verilmiştir (BOA, DRB.d 980).
416 BOA,
MEDAD 9: 206-3, 211-3, 213-3, 219-3, 221-3, 223-4; BOA, C.DRB 1218; BOA, C.AS
23579; BOA, C.DRB 1686; BOA, C.DRB 1710; BOA, C.DRB 1454; BOA, C.DRB 1915; BOA,
C.DRB 2482; BOA, D.DRB.HAT 21/20; BOA, DRB.d 976. 18 Ocak 1822 tarihinde 20
kıyye gümüş ve 12.500 kıyye kurşunu senesi içinde noksansız olarak aynen
nakletmek üzere taahhüt üzere işletilmeye başlanan Bozkır madenine dört kalcı
istenmiştir (BOA, DRB.d 1044). Bu tarihten sonra da aynı miktarda kalcı
istenilmiş olmalıdır.
417 1777
yılında iki (BOA, MEDAD 8: 609-3), 1783’te bir (BOA, C.DRB 2691) ve 1779
yılında beş kalcı (BOA, C.DRB 1058) istenmiştir.
3.4. Feteci
Fete,
kırmak, açmak ve yardım anlamlarına gelmektedir418
(Tızlak, 1997a: 156). Darphaneye teslim edilen gümüşten fırın başına her
fırından elde edilen üründen “fete-i sim” adıyla bir kesinti
yapılmaktaydı. Bozkır madeninde üretilen gümüş darphaneye teslim edildikten
sonra hesabı görülürken teslim edilen gümüş kıtalarının419
her birinden 3 dirhem “fete-i mu‘tade” düşülürdü (BOA, DRB.d 996: 89).
Darphaneye teslim edilen gümüşler için kullanılan kıta ifadesi fırınlarda
cevherin kaç defada kal olunduğunu belirtmektedir (BOA, D.DRB.THR 6/29). Kıta
olarak darphaneye teslim edilen gümüş vezn olununca gümüşün miktarı ortaya
çıkmaktaydı. Miktarı belirlenen gümüşten, kıtasından üç dirhem fete-i
mu‘tadesi düşülünce dirhemi 16 paradan işlem görmüş olup, ortaya çıkan
meblağ ise maden eminine verilen sermayeye karşılık yazılmıştır (BOA, DRB.d
1030).
Bozkır
madeni için Gümüşhane’den istenen feteci adı verilen görevli ilk olarak 28
Mayıs 1780 tarihinde (BOA, MEDAD 8: 638-3) ve son olarak 25 Mart 1783 (BOA,
MEDAD 8: 669-1) tarihinde istenilmiştir420.
Bozkır madeni için bu süreçte bir adet feteci ustası talep edilirken bu tarihten
sonra bu isimle bir görevli talep edilmemiştir. Gümüşhane’den gönderilen ve
cevherin izabe ve terbiyesinde ihtisas sahibi olan ve madenlerde gümüş elde
etmekle görevli lüpçü adı verilen ustalar (Çağatay, 1942a: 25-26) ile feteci
adı verilen görevlilerin aynı görevi yaptığı söylenebilir. Zira gümüşten resm-i
fete adıyla fırınlarda cevherin kaç defada kal olunduğuna gösteren bir
kesinti yapılmaktaydı.
3.5. Kürek Bağlayıcı
Ateşten kor
ve kül çıkarmaya mahsus sapıyla beraber yekpare küçük demir alet (Şemsettin
Sami, 1317: 1194) anlamına gelen “kürek”421
kelimesi ile “bağlayıcı” kelimesinin bir araya gelmesinden oluşan bu terim,
Bozkır madenlerindeki bir
418 Fette
şeklinde de okunabilen kelime, bir kırık parça ya da ufalanmış kitle analamına
geldiğine göre (Redhouse, 1890; 1365) bu işi yapan görevliye feteci
denilebilir.
419 Belgelerde
kıta‘ât şeklinde ifade edilmiştir (BOA, DRB.d 1023: 38; BOA, DRB.d 996: 89).
Örneğin 10 kıtaat/parça teslim edilen gümüş, 10 ile 3’ün çarpımı sonucunda 30
dirhem gümüş resm-i fete olarak düşülmüştür (BOA, DRB.d 996: 89).
420 Feteci
talebi ile ilgili ayrıca bkz. BOA, MEDAD 8: 666-1; BOA, C.DRB 2691; BOA, C.DRB
3083.
421 Kürek;
toprak, kum ve külü toplayıp atmak için de kullanılır.
görevliyi ifade etmekteydi. Bozkır
madeninin ilk açılışında yazılan masraf defterinde “bahâ-i kâv sâle ve tîmûr
ve elvâh ve ücret-i kürekciyân rây-ı i‘mâl-gerde kürek bâdeme-i
ma‘den-i mezbûr hil‘at defter-kadı 551,5 kuruş (BOA, D.BŞM.d 4702: 3) kaydı
görülmektedir. Bu kayda göre kürek imali konusunda görüşü alınan kürekçilere
ücret ödenmiştir.
Madenin
ikinci defa açılmasından sonra piristat, kalcı ve kürek bağlayıcı ustaları
istenmiştir. Bozkır madeninin bu konudaki ihtiyacı da Gümüşhane’den
karşılanmıştır. Gümüşhane madeni emini olanlara, piristatbaşılar marifetiyle bu
ustaların tedârik edilerek Bozkır tarafına gönderilmesi gerektiğine dair
emirler gönderilmiştir (BOA, MEDAD 9: 206-3; 211-3). Bozkır madeni için,
1788-1831 yılları arasında, her yıl emin atamasından sonra bir kürek bağlayıcı
istenmiştir422.
Bozkır madeninde görevli kürek bağlayıcının ne kadar ücret aldığı tespit
edilememesine rağmen Akdağ madeninde bir kürek bağlayıcıya aylık 700 kuruş
ücret verilmiştir (BOA, DRB.d 165).
3.6. Baltacı
Madenin
kömür ihtiyacını karşılayan baltacıya, kömürcü de denilmektedir (BOA, MEDAD 8:
638-2). 26 Ocak 1779’da Bozkır madenine bağlı kaza ahalilerinin çoğu rençper
olduğundan ve kömür yakma işini bilmediklerinden Gümüşhane’den 20 baltacı
istenmiştir (BOA, C.DRB 1058; BOA, MEDAD 8: 624-2). Baltacılar tarafından
yakılan kömür, diğer madenler misali ücreti nakit olarak verilmek şartıyla,
emin tarafından satın alınırdı (BOA, MEDAD 8: 638-3). Madenin açıldığı ilk
yıllarda köylüler tarafından kömür tedâriki iyi bilinmediğinden dolayı,
Gümüşhane’den kömürcü amelesi istenirken (BOA, MEDAD 8: 638-3) bu ustalarla
birlikte madene bağlı kaza ahalilerine de kömür tevzi edilmiştir (Grafik 7).
Buna göre, Bozkır kazası 150 balta ve Belviran kazası 65 balta olarak hesap
edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 619-1, 620-2). Madene bağlı kazaların köylerine tevzi
edilen balta hesabı üzere her balta, haftada 100 kıyye kömür tedârik ederek
fırınların olduğu
422 Kürek
bağlayıcı ile ilgili belgeler için bkz. BOA, MEDAD 9: 206-3, 211-3, 213-3,
219-3, 221-3,
223-4; BOA, C.DRB 1218; BOA,
C.AS 23579; BOA, C.DRB 1686; BOA, C.DRB 1710; BOA, C.DRB 1454; BOA, C.DRB 1915;
BOA, C.DRB 2482; BOA, D.DRB.HAT 21/20; BOA, DRB.d 976, 1044.
mahalle nakletmek şartıyla her
100 kıyye kömüre 60’ar akçe423
ücret tespit edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 658-2). Bu ücretler karşılığında
madencilere teslim edilen kömürlerin teslimi esnasında madenciler ile
kömürcüler anlaşmazlığa düşebilmekteydi. Bu anlaşmazlığın temel sebebi
madencilerin, Bozkır ve Belviran kazaları ahalisinden kanuna aykırı taleplerde
bulunmalarıydı (BOA, MEDAD 8: 685-1).
Grafik
oluşturulurken madene bağlı kazaların verdiği kömürcüler dikkate alınmıştır.
Dolayısıyla baltacı sayısındaki artış ya da eksilme madene bağlı kazaların
madene bağlanması ya da maden emanetinden çıkarılması ile ilgilidir. Ancak
baltacı sayısını doğrudan etkileyen unsur, madende üretimin artması bir başka
ifadeyle madende işletilen fırın sayısının artmasıyla orantılıdır. Grafikteki
kömür miktarındaki artış ve eksilme madendeki fırın sayısı ile ilgilidir.
3.7. Usta
Usta,
ustabaşının gözetiminde çalışan, mağara açılmasından cevherin saflaştırılmasına
kadar geçen süreçteki işleri, yanındaki madenciler ile birlikte yapan maden
görevlileridir (Tızlak 1997a: 111). Maden eminlerinden sermaye alan ustabaşı,
aldığı sermayeyi ustalara dağıtır ve bu şekilde maden işletilirdi. Bu durum
423 1787
yılında, Keban madeninde her ay kömür harkı için, ücreti maden emini tarafından
verilmek şartıyla, her baltacıya sekiz kuruş ücret verilmiştir (BOA, MEDAD 9:
26-1).
emin değişimi esnasında görülen
hesaplaşmalarda ustaların zimmetlerinde kalan paralardan da anlaşılmaktadır
(BOA, MEDAD 8: 689-1; BOA, C.DRB 810).
Bozkır
madenine bağlı kaza ahalilerinin çoğu rençper olduğundan ve kömür yakma işini
bilmediğinden ve mevcut madenciler dahi mağaradan cevher kazmayı bilmediğinden
Gümüşhane tarafından maden amelesinden ve Rum taifesinden olmak şartıyla 10
piristat, beş kalcı, 20 baltacı ve yeterince maden ustasının Bozkır’a
gönderilmesi istenmiştir (BOA, C.DRB 1058). Bu örneğe bakılarak, Bozkır
madeninde sadece gayri Müslimlerin çalıştığı söylenemez. Nitekim madende
Müslüman ustalar da görev almıştır (BOA, D.DRB.THR 9/20). Gümüşhane madeninden
usta talep edildiğinde “madende alakası olmayan, olmamak şartıyla”
denilmesi (BOA, C.DRB 2691) usta talebinde dikkat edilen hususları göstermesi
açısından önemlidir. Bu ustaların temini için Bozkır madeninden bazı ustalar
Gümüşhane tarafına gitmişlerdir (BOA, MEDAD 8: 669-1). Bu durum Bozkır
madeninde devamlı olarak çalışan ustaların olduğunu göstermektedir. Madenin
kapalı olduğu, 17 Mart 1786 tarihinde, Bozkır madeninde 400 usta bulunuyordu
(BOA, MEDAD 8: 693-1). Ustalar genelde Gümüşhane’den temin edilmiştir.
Gümüşhane’den Bozkır madenine çeşitli zamanlarda gelen ustaları piristat,
kalcı, feteci, kürek bağlayıcı ve baltacı olarak sıralamak mümkündür. Bunlardan
başka bir de madenci ustası diye tarif edilen bir grup vardı (BOA, MEDAD 8:
609-3; 610-1). Bunlar da ilk zamanlar Gümüşhane tarafından karşılanmıştır (BOA,
C.DRB 1058). Madene bağlı kaza ahalilerinin maden ilminden anlamamaları bu
durumda etkili olmuştur. Ancak sonraki yıllarda madende devamlı çalışan ustalar
vardı. Nitekim madenin kapalı olduğu dönemde, ustaların cevher çıkarmamak
şartıyla, fırınların yanındaki mevcut cevherlerin imâl olunmasıyla borçlarını
ödeme talebi merkez tarafından kabul edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 693-1). Bu
görevlilerden biri belgelerde Usta Murat şeklinde geçmektedir (BOA, D.DRB.THR
9/20). Bu ustaların mağaralarda görev alan usta grubu olduğunu söylemek
mümkündür424. Çünkü yukarıda sayılan
ustaların çoğu fırınlarda görev almaktadır.
424 Neşet
Çağatay’ın hutman olarak bahsettiği görevliler Bozkır madenindeki bu ustalar olmalıdır.
Hutman, cevher damarlarına bakmak, mağaralarda ortaya çıkacak suyun tahliyesini
sağlamak, ameleye cevherlerin kazılmasını öğretmek ve cevher damarını bulmak
gibi alanlarda görev almıştır (Çağatay, 1942a: 50-51).
Bozkır
madeninde bulunan ustalar, işleri madencilik olmasına rağmen eşkıya ile
anlaşmak gibi yanlış yollara da sapabilmiştir. Temmuz 1805’te Bozkır madeni
ustalarından yedisinin eşkıya ile iş birliği yaparak diğer 13 maden ustasına
eziyet etmesi üzerine, bu 13 usta maden işlerini yapmada zorlanacağından, yedi
madencinin ustalıktan çıkarılmasını darphane nazırına sormuş, o da
çıkarılmalarını uygun bulmuştur (BOA, AHK.KR.d 24: 332-2). Bu olayda dikkat
çeken bir nokta ise, ustaların darphane nazırının onayı ile iş akitlerinin
iptal edilmesidir. Maden emini madencilik alanında yaptığı bütün işlerde
darphane nazırına karşı sorumlu olduğundan ustalıktan çıkarma işlemini de
nazırın onayını ile yapmıştır.
4. Madenciler
4.1. Çakılcı
Mağaralardaki
cevheri kütlesinden koparan görevli olan çakılcı425
Çağatay’ın taşçılar olarak isimlendirdiği görevli olmalıdır. Zira külünkzen de
denilen taşçılar, kuyularda maden kazma işinde çalışırlardı (Çağatay, 1942a:
58). Bozkır madeni mağaralarından cevher çıkarmak için görevlendirilen çakılcı amelesi
genelde Bozkır kazasından karşılanmıştır. Fakat 19 Aralık 1800 tarihinde,
Bozkır’daki hastalık nedeniyle çakılcıların çoğu telef olup i‘mâl-i ma‘den
ve ihrâc-ı cevher sekteye uğradığından Beyşehir kazasından 40
çakılcı alınması yönündeki talep kabul edilmiştir. Bozkır’dan alınan çakılcıyan
misali maaş verilen bu görevlilerin daha önce madende çalışmadıkları da
vurgulanmıştır (BOA, DRB.d 969).
Temel görevi
mağara kazıp, cevher çıkarmak olan bir çakılcı amelesi günde yalnız 100 kg
cevher ihraç edebilirdi (Ahmed Hamdi, 1922: 130). Madene bağlı Bozkır
kazasından çakılcı namıyla amele gerektiği zaman alınmış ve bu amelelerin426
her birine günlük 20 akçe ücret verilmiştir (BOA, MEDAD 8: 607-2; BOA, C.DRB
2421). Bu görevi yerine getirmeyen madene bağlı kaza ahalilerinden ise
çakılcıyan bedeliyesi alınmıştır (BOA, C.DRB 1497). Madene bağlanan Kırili
kazası her sene altı çakılcı hesabı üzerinden altı aylık çakılcı ücreti olarak
250 kuruş ödemiştir (BOA, MEDAD 9: 176-1). 1837 yılında çakılcı aylığı için Bozkır
kazası köylerinden
425 Madene
bağlı kazalardan tedârik edilen çakılcı görevi yerine bir bedel alındığı zaman çakılcıyân
bedeliyesi denilmiştir (BOA, MEDAD 9: 180-2).
426 Madene
bağlı kazalara ne kadar amele yazılırsa merkeze bildirilirdi (BOA, MEDAD 8:
629-2).
3.525 kuruş toplanırken madenin
kapatılması üzerine bu para affedilmiştir (BOA, C.DRB 1712). Çakılcılar,
madenin açılışından kapatıldığı tarihe kadar Bozkır madeni mağaralarındaki
cevherlerin kazılması görevini yapmaları karşılığında günlük ücret almış ve
genelde Bozkır kazası ahalisinden tedârik edilmiştir. Bozkır madeni emanetinden
özellikle cevher ihracında maharetleri bilinen Bozkır’a bağlı Kazıkdere
köyünden amele alınmaktaydı (BOA, C.DRB 560).
4.2. Arayıcılar
Arayıcılar,
maden olma ihtimali olan yerleri araştırırlardı. 24 Ekim 1787’de madenin tekrar
açılması üzerine “…Bozkır ve tevâbi‘ ma‘denlerinin beher hâl etrâf eknâfında
olan mahallerde cevher ihrâcımız ol-vecihle i‘mâl ve idâre olunmak irâde-
i
‘aliyye-i mülûkânem ta‘alluk
itmekden nâşî ma‘den-i merkûmenin etrâf eknâfında vâki‘ ma‘den cevheri mazanna
olan mahallere varılub yegân yegân mu‘ayene ve mağaralar hafr ve bu vecihle
külliyetlü cevherin zâhire ihrâc ve i‘mâline mübâşeret olunmak fermanım olmağın…”
denilerek maden emininin iş bilen birkaç adamını ve yeterince
madenciyi yeni mağaralar bulmak amacıyla cevher olduğu düşünülen yerleri
bulmaları ve buralardan bulunan cevherlerden darphaneye numune göndermeleri
belirtilirken, cevher aranacak yerlerin kadı ve naiblerine de bu kişilere engel
olmayıp yardım etmeleri tembih edilmiştir (BOA, MEDAD 9: 173-1).
Arayıcılar,
cevher bulunduğu belirtilen ya da cevher bulunması muhtemel olan yerleri kazan
kimselerdi. 7 Mart 1789 tarihinde, Seydişehir kazası civarındaki Kürebeli ve
Kızıldere diye bilinen mahallerde külliyetli cevher olduğu haber verilince, bu
dağlarda cevher ihtimali olan yerlerin kazılması ve cevher çıkarılmasına
kimsenin karışmaması gerektiği belirtilmiştir (BOA, MEDAD 9: 181-1). Yine
Bozkır madeni emanetine sınır olan Aladağ, Alanya ve Seydişehir dağlarında
cevher olduğu düşünülen yerlere tayin edilen madencilere kimsenin karışmaması
ve madencilerin serbestiyeti hatırlatılmıştır (BOA, MEDAD 8: 618-2).
4.3. Lağımcılar
Maden
kuyularının lağımlarını temizleyen, sularını aktaran lağımcılara427,
abkeşân da denilmekteydi (Çağatay, 1942a: 58). Balya madeninin 1842 yılı
427 Bkz. V.
Bölüm.
hesaplarına göre, 9.000 çakılcı
amelesi ve cevherkeşan ile 1.700 âbkeşân amelesinin her birine günlük dört
kuruş ücret verilmiştir. Bu amelelere bahşiş, senede bir defa bulgurluk ücreti
ve her ameleye 1,5 kıyye olmak üzere ekmek verilmiş; madenciler için arpa,
çavdar ve darı da alınmıştır (BOA, DRB.d 1037). Bozkır madeninde lağımcı adıyla
bir görevli tespit edilmemiştir.
4.4. Tekneciler
Kuyulardan
çıkan taşı, toprağı ve cevheri taşıyan ameleye denilmektedir. Genel olarak
hâkkeşan da denilirdi (Çağatay, 1942a: 58). Gümüşhacıköy madeninde 1837 yılında
taş ve toprak parça keşan ücreti olarak 1.490 kuruş masraf yazılmıştır (BOA,
HH.d 13823: 2). Bozkır madeninde ne kadar tekneci çalıştırıldığı
bilinmemektedir.
4.5. Dolapçılar
Maden
kuyularından su, taş, toprak ve cevher çıkarmak için at ve eşek ile çekilen
kova yerine sığır derisi tulumu bağlanmış olan dolapları idare eden kimselere
denilirdi (Çağatay, 1942a: 58). Dolap beygircileri, yüzeyde kurulan arıtma
tesislerindeki çarhlara ait dolapların çalıştırılması için kiralanan beygirleri
kontrol edip yönlendiren teknik sınıfa dahil gruptu. 1706 yılında Sidrekapsi
madeninde günlük 15’er akçe ücretle çalıştıran dolapçılar, yılın belli bir
bölümünde istihdam edilirdi (Altunbay, 2010: 49). Bozkır madeninde dolapçı adlı
görevliye ait bir kayıt tespit edilememiştir.
4.6. Körükçüler
Maden
ocaklarında ateş körüklerini428
çekenlere verilen isimdi (Çağatay, 1942a: 58). Balya madeninin 1842 yılı masraf
hesaplarına göre, fırın körüklerinde 40 fırında 2.583 amele ve her kâl
körüğünde dört kişi olmak üzere 39 kal körüğünde 156 kişi görev almış ve bu
amelenin her birine günlük 170 para ücret verilmiştir429
(BOA, DRB.d 1037).
428 Açılıp
kapandıkça içindeki havayı üflemek suretiyle ateşi canlandırmaya yarayan, deri,
meşin ve tahtadan alete körük (Ayverdi, 2006: 1790), körüğü kullanan kişiye de
körükçü denilmiştir.
429 Gümüşhacıköy
madeni körüklerinde, madencilerin zahire taşımakla meşgul olmasından dolayı,
hapiste olan kişilerin çalıştırıldığına bugünkü anlamda şikayet mektubu
denilebilecek bir belgede değinilmiştir (BOA, HH.d 17512).
4.7. Kantarcı
Kantarcı,
kuyulardan elde edilen ham cevher ile fırınlara konacak cevheri tartan
görevliydi (Çağatay, 1942a: 48). Fırınlara konulacak cevherin miktarı belli
olduğundan (BOA, C.DRB 3058) bu miktarın ayarlanması onun sorumluğundaydı.
Bozkır madenindeki fırınların her birinden 10 akçe kantariyye adıyla ücret
alınırdı (BOA, MEDAD 8: 639-2).
4.8. Vezzân
Saf hale
getirilen altın ve gümüşü tartan görevliydi (Çağatay, 1942a: 48). Fırın başına
vezzaniye adıyla 30 akçe alınmaktaydı. Bu bakımdan fırınlardan çıkarılan kurşun
ve gümüşü tarttıkları söylenebilir. Zira Bozkır’dan ne miktar kurşunun iskeleye
ve ne miktar gümüşün İstanbul’a gönderildiği bellidir. Gümüşhane madenindeki
fırınların her birinden 30 akçe vezzaniye alınması emsal alınarak Bozkır
madeninde de uygulanmıştır (BOA, MEDAD 8: 639-2). Bozkır madeninde kurşunun
humsu ile birlikte kitâbet, nezâret, vezzaniye ‘avâidleri devlet için
çıkarıldıktan sonra kalan kurşun belirlenen fiyat üzerinden satın alınırdı
(BOA, MEDAD 8: 640-1). Ergani madeninde, 1790-1794 yıllarında, vezzaniye ücreti
olarak yıllık 200 kuruş masraf yazılmıştır (BOA, HH.d 18253: 2).
4.9. Ameleler
Rençperler430,
bunlara ırgat da denilmektedir. Maden işlerinde hizmete gelmeyen
kişilerden alınan bedel akçesiyle, yerlerine tutulan ve muvakkaten çalışan
kimselerdi (Çağatay, 1942a: 58). Madenin ilk açılışında, rençper olarak
adlandırılan Bozkır kazası ahalisinden bazı kişilerin Bozkır madeninin kömür
tedâriki işinde görevli oldukları, ancak bunların kömür tedârikinde çok
becerikli olmadıkları dile getirilmiştir (BOA, MEDAD 8: 624-2).
Bozkır
madeninin germiyyet usulü431
ile işletilmesi birçok ameleye ihtiyaç duyulmasına neden olmuştur. Bozkır
madeni açıldığı tarihten itibaren madenin amele ihtiyacı Bozkır kazasından
karşılanmaya çalışılmıştır (BOA, MEDAD 1: 750-1).
430Ağır
ve yorucu işlerde çalışan kimseleri ifade eden kelime çiftçi anlamına da
gelmektedir (Hüseyin Kazım Kadri, 1928: 917).
431 Germiyyetin
sözlük anlamı sıcaklık, hararet; ateşli çalışmadır (Devellioğlu, 1999: 287).
Fakat burada kasdedilen fırınlarda yapılan çalışma olmalıdır.
Maden için ne kadar amele
gerekli ise Bozkır kazasından tedârik edilmiş ve bunlara günlük 20 akçe ücret
ödenmiştir432
(BOA, MEDAD 8: 607-2). Madencilere elbise yaptırmak için 1777 yılında, 500
kuruş ödenmiştir (BOA, D.BŞM.d 4702: 3). Yine Bozkır madeninde madenciler ile
ahaliye hilat baha olarak 550 kuruş verilmiştir (BOA, C.DRB 3090). Maden
emanetine bağlı kazaların bazısı amele göndermek yerine amele ücreti ödeyerek
bu görevi yerine getirmiştir. Bozkır madenine bağlanan Kırili kazası kütük, kül
ve amele ücreti olarak 250 kuruş ödemiştir (BOA, MEDAD 9: 176-1).
Madenin
açıldığı 1776 yılında, 3 piristat ile 47 madenci Bozkır’a gelmiştir. Bu
madenciler içinde Müslüman ve gayrimüslim piristat ve ustalar vardı433
(BOA, C.DRB 2375). 24 Aralık 1782’de Bozkır madeninin ihtiyacı olan maden
amelesi de Gümüşhane’den karşılanmıştır (BOA, C.DRB 3083). Gümüşhane madeninden
böyle bir talepte bulunulması, Bozkır’da yaşayan halkın madenciliği tam
bilmediğinden gönderilen madenciler tarafından madenciliğin inceliklerinin kaza
halkına öğretilmesinin hedeflendiği izlenimini vermektedir. 4 Mayıs 1801 tarihinde
de Gümüşhane’den 15 madenci gönderilmesi istenmiştir (BOA, C.DRB 378). Tabii ki
bütün madenciler Gümüşhane’den karşılanmamıştır. 1801 yılında, Bozkır’a bağlı
Kazıkdere köyü ahalisi434
maden imali fenninde mahir olduklarından, serbestiyet üzere, mağara açıp cevher
çıkarmakla görevlendirilmiştir (BOA, DRB.d 969).
Bozkır
madeninde görevli madencilerin sayısı hakkında kesin veri olmamasına rağmen
madende çalışan bir hayli madenci olduğu tahmin edilmektedir. Keban ve
Gümüşhane madenlerinden gelen zimmi ve Müslüman 400 madenci, Bozkır madenine
yerleştirilmiştir (BOA, C.DRB 2975). Daha önceden madene yerleştirildiği
anlaşılan bu madenciler, sermayeleri yetmediği için 23.000 kuruş maden
sermayesinden ve 12.000 kuruş tüccardan borç aldıklarını ve madencilikten başka
432 1837
yılında Gümüşhacıköy madeni fırınlarında çalışan ameleye dört kuruş ücret hesap
edilmiştir. Bu masraf kazalardan toplanmak suretiyle bu meblağın günlük iki
kuruşu ameleye ücret olarak verilirken kalan miktar madene gelir olarak kaydedilmiştir
(BOA, HH.d 13823: 1). Balya madeninde ise, madencilere bahşiş verildiği gibi
yılda bir defa bulgurluk verilmiştir (BOA, DRB.d 1037). 1783 yılında külünk-zen
ve su dökücülere verilen ücretler için bkz Çağatay, 1942b: 280-283.
433 Piristat
olarak Hasan Beşe, Köstendil ve Yani gibi kişiler vardı. Bunlardan başka aynı
tarihli bir arzın altında 34 gayri Müslim kişinin ismi vardı. Bu zamana kadar
Bozkır’da hiç gayrimüslim olmadığına göre bu kişiler madene gelen ustalar
olmalıdır. Dolayısıyla madene gelen 50 kişinin 36’sı gayrimüslim diğerleri ise
Müslüman idi (BOA, C.DRB 2375).
434 Küre
bakır madeninde esirler de çalıştırılmıştır (Yaman, 1938: 162; Yaman 1941:
270).
gelirleri olmadığını belirterek
madenin tekrar açılmasını talep etmişlerdir. 26 Haziran 1787’de evlatlarının
dağ başlarında, kendilerinin ise han köşelerinde sefil olduğunu belirten
madenciler, Bozkır madeninin yeniden açılmasını istemiştir (BOA, C.DRB 2975).
Burada belirtilen rakamın madenin kapalı olduğu dönemlere ait olduğu ve Bozkır
madeni emaneti dâhilindeki kaza ahalilerinin de burada görevlendirildiği
düşünüldüğü zaman madende birçok kişinin çalıştığını söylemek mümkün
olmaktadır.
Bozkır
madeninde çalışan madencilerin 1782 yılındaki durumu ise şöyleydi. Madencilerin
tek kârı, dağa varıp bir fırınlık cevher tedârik etmekti. Ancak madenciler
geçimlerini sağlamak için başka işler yapmaya başladığından maden işleri
aksamaktaydı (BOA, D.DRB.THR 2/19). Madenciler gelirlerinin masraflarını
karşılamadığını, maden işlerinden dolayı borçlu olduklarını ve bu nedenle başka
madenlere gidip borçlarını ödeyeceklerini ifade etmişlerdir435
(BOA, C.DRB 47). Bütün bu olumsuzluklara rağmen madenin kapatılmasına kadar,
Bozkır’da maden amelesi görev yapmıştır. Bozkır madeni kapatıldıktan sonra, 21
Şubat 1841 tarihinde, madende bulunan maden amelesi Gümüşgan ve Bereketli
madenlerinden istediklerine gidebilecekti (BOA, DRB.d 980).
4.10. Diğer Görevliler
Berat-ı
bahâ-i kereste ve mesâmîr ve ücret-i neccârân ve duvarciyân ve rençberân ve
gayruhü rây-ı? inşaâ-i konak bâdeme-i emin-i ma‘den-i mezbûr hil‘at defter
kazâ-i m. 4502,5 kuruş (BOA, D.BŞM.d 4702: 4) ifadesi,
rençperlerin Bozkır madeninde görev aldığını göstermektedir. Bu kayda
göre Bozkır madeninde marangoz olarak tanımlanan neccar ile duvarcı
da görev yapmıştır. Bu görevliler maden eminine ait konağın inşasında
çalışmışlardır. Bunların yanında kuyu, lağım ve baca inşaatları ile yüzeyde
kurulan çarh ve fırın gibi tesislerde gereken demirin döşenmesi ve ayrıca inşa
işlerinde ve cevher çıkarmada kullandıkları demir aletlerin
435
“Mağaradan cevher ihrâcında gayri bir şey’e ma‘denciyân tâ’ifesi
müdâhale itmemek ve ittirilmemek ve gerek ümenâ-yı ma‘den ve gerek
ma‘denciyân kömür ve kütük ve cevher nakliçün bedel almayub cümlesinin aynî
alınmak ve müceddeden ma ğara küşâdına taleb olan ma‘denciyâna lâyıkıyla i‘ânet
olunub sâ’irlerden mümtâz olmak ve ümenâ dahi ma‘denciyânın ihrâc itdiğ i
cevheri der‘akîb fırun mahalline nakl idüb kâffe-i levâzımını tedârik ve
a‘dâd-ı birle bilâ imhâl i‘mâl itmek…” (BOA, C.DRB 571) şeklinde
madencilerin yapacağı görevler tarif edilmiştir.
imalinden sorumlu olan
demirciler436
de madenlerde görev almıştır (Altunbay, 2010: 50). Balya madeninin 1842 yılı
hesaplarına göre, her fırında bir çarkçı görevlendirilmiş ve günlük 10 kuruş
ücret verilmiştir. Yine her fırında günlük 10 kuruş ücret alan fırın
mütevellisi vardı (BOA, DRB.d 1037). 1837 yılında Gümüşhacıköy madeninde
demirci, dülger, duvarcı, mesmer ve kelbed gibi görevliler vardı (BOA, HH.d
13823: 2). Maden-i hümayunda ise bir veznedara aylık 5 kuruş ücret verilmiştir
(BOA; D.MMK.d 23125: 4). Burada isimleri zikredilen görevliler dışında madenciler
de vardı437.
İfrazcılar ise,
özellikle altın ve gümüş elde edilen madenlerde görev almışlardı. İfrazcılar
madenleri birbirinden ayırmak için güherçileden elde edilen ve tizap denilen,
halk arasında kezzap denilen nitrik asit kullanmaktaydı. İfrazcılar ücret olmak
üzere fırın başına veya toptan ücret-i ifrâziye adıyla ücret alırlardı.
Fırın başına alınan ücret üç akçeydi (Çağatay, 1942a: 49). Bedel-i ifrazın
yıllık üretimin % 1’i (Tızlak, 1997a: 156) olduğu belirtilirken bir başka
araştırmacı bu oranın %10 olduğunu ifade etmiştir (Bölükbaşı, 2010: 74). 18
Mayıs 1780-31 Ekim 1787 yıllarında gümüşün her çekisinden 55’er akçe resm-i
miri ifrâzciyân ve mahlut sim içerisindeki altın çıkarıldıktan sonra kalan
gümüşün ise 10 dirhemde bir dirhemi bedel-i ifrâz olarak alınırdı438
(BOA, MEDAD 8: 639-2, 645-3; BOA, MEDAD 9: 174-1).
Buradan hareketle altın ile gümüşün karışık olduğu ve mahlut sim olarak
adlandırılan madenden onda bir ya da %10 oranında bedel-i ifraz alındığı
görülmektedir. Fakat sim olarak adlandırılan gümüşten ise 100 dirheminde 55
akçe alındığına göre ve 100 dirhem gümüş 1.680 akçe olduğuna göre oranlama
yapıldığı zaman %3,2 oranında bir kesinti yapıldığı görülecektir. Bu veriler
dikkate alındığında yapılan kesintinin oranını belirleyen unsurun madenin cinsi
olduğu ortaya çıkmaktadır.
436 1831
yılında yapılan nüfus sayımında Bozkır kazası içinde Siristat’ta ikamet eden 26
yaşındaki Demirci Mehmet Veled-i Demirci Mehmet (BOA, NFS.d 3310: 174) gibi
demirciler vardı.
437
Osmanlı döneminde madenlerde
görevli olduğu daha önce madencilik alanında yapılan çalışmalarda tespit edilen
ancak Bozkır madeninde tespit edilmediği için bu bölümde zikredilmeyen
görevliler için bkz. Çağatay, 1942a; Tızlak, 1997a; Altunbay 2010; Anhegger,
1943.
438 18
Mayıs 1780-31 Ekim 1787’de, gümüşün her çekisinden 55’er akçe resm-i miri
ifrâzciyân devlet için alındıktan sonra, mahlut simde ortaya çıkan altının
dörtte biri miri için alınır, kalan altının her miskali 480’er akçeye ve
mahlutun altını çıkarılarak baki siminde 10 dirhemde bir dirhemi bedel-i
ifraz ve beher ocakda üçer dirhem resm-i fetesi çıkarıldıktan sonra çeki
tabir olunur her 100 dirhemi 1680’er akçeye hesap edilmesi şeklinde
Gümüşhane madenindeki uygulama Bozkır madeninde de yürürlüğe girmiştir (BOA,
MEDAD 8: 639-2, 645-3; BOA, MEDAD 9: 174-1).
Bozkır
madeninde ifrazcı adı verilen bir görevli tespit edilememiştir. Ancak Bozkır
madeni için 6 Mayıs 1780’de ifrazcı ile aynı görevi yaptığı439
düşünülen tizâbcı440
adı verilen bir görevli Gümüşhane’den talep
edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 638-3). Bu tarihten sonra böyle bir görevlinin
talep edilmemesi ve Bozkır madeninde görev almaması, madene nizam verilirken
altın ile gümüşün Bozkır’da ayrıştırılmasının araştırılması için böyle bir
görevli talep edildiği izlenimini vermektedir. Ancak bu durumun geçekleşmemesi
üzerine Bozkır madeninde üretilen mahlût sîm olarak adlandırılan gümüş
ile karışık altının darphaneye nakledilerek burada ayrıştırılmasına
karar verilmiş olmalıdır.
Balkanlarda
işletilen Sidrekapsi madeninde çalışan teknik personele bakıldığı zaman hutman,
urbarar, şafar, vatrok, palkançaron, vedarcı gibi madende çalışan teknik
elemanlar ile iştolna, roşt ve pavun441
gibi madencilik terimleri kullanılmıştır (Altunbay, 2010: 13-15). Bozkır madeni
üzerinde yapılan incelemede, genel olarak, bu isimli görevliler ile madencilik
terimlerine rastlanmamıştır. Bu bakımdan madenlerdeki Alman etkisinin
Balkanlar’da etkili olduğunu, Anadolu’da ise bu etkinin söz konusu olmadığını
söylemek mümkündür. Bozkır madeni 1776 yılında açıldığında Bozkır halkı
madencilik alanında fazla bilgi sahibi olmadığından özellikle Gümüşhane’den
ustalar getirilmiştir. Getirilen bu ustalar sayesinde XVIII. yüzyılda Anadolu
madenlerindeki madencilik terminolojisi ve teknolojisi Bozkır’da uygulanmaya
başlanmıştır.
439 Tizzâb, altın
ve gümüşün birbirinden ayrılması için kullanılan bir maddeydi (BOA, C.DRB
1830).
440 Keskin
anlamına gelen tîz ile su anlamına gelen âb kelimelerinin bir araya gelmesiyle
oluşan tîzâb, mermeri ve litoğrafya taşlarını hakk eden yani kazıyan, maruf
yakıcı sarımtırak suya denirdi ve halk arasında kezzap olarak kullanılırdı
(Şemseddin Sami, 1317: 457).
441 Maden
kuyularını işleten eminler, çoğu kez madenci ustaları ve kadı gibi yetkililerle
birlikte kuyularda pavun adı verilen bir ölçüm yaparak, tahmini olarak
işlenebilir cevherin miktarını/rezervini tespit ederlerdi (Altunbay, 2010: 33).
Bozkır madeninde bu isimle bir işlem tespit edilememesine rağmen mağaralarda “doksan
fırınlık cevher vardır” gibi ifadelerden Bozkır madeninde de bu şekilde
ölçümler yapıldığı anlaşılmaktadır (BOA, C.DRB 2375; BOA, MEDAD 8: 693-2).
* Delilbaşı,
bazen madenin güvenliği ile görevlendirildiği için burada yer verilmiştir.
V. BÖLÜM
ÜRETİM VE NAKİL
1. Üretim
1.1. Cevher Üretimi
Bozkır
madeninde bulunan cevherlerin işletilebilmesi için merkezi yönetimden izin
alınması gereklidir442.
Bunun için bölgede maden cevheri olduğunu bilen kişilerin, ilgililere bu konuda
bilgi vermesi ve bir miktar cevher numunesini incelenmek üzere darphaneye
göndermesiyle süreç başlatılmıştır443.
Darphanede, Bozkır madeninden gönderilen numuneler incelenerek bu maden
ocağından devlet için fayda sağlanacağına kanaat getirilirse, darphane
nazırının bu durumu sadrazama, sadrazamın da padişaha bildirmesi üzerine
madenin açılmasıyla ilgili bir emir yayınlanmış, maden işleriyle ilgilenmesi ve
madendeki organizasyonu yapması için bir memur görevlendirilmiştir444
(Bkz. I. Bölüm).
1.1.1. Cevherin Çıkarılması
Bozkır
madenindeki mağaralardan cevher üretiminin yapılması ile ilgili bilgi elde
edilememiştir. Arşivdeki belgelerden elde edilen bilgiler genelde üretim sonucu
ortaya çıkan maden miktarları, kurşununun Alanya İskelesi’ne ve oradan
darphaneye nakli ile ilgilidir. Bu bilgi eksikliğini gidermek adına
madencilikle ilgili kanunnameler ile kanunlara müracaat edilmiştir. Madenlerde
“kanun-ı kadim” olarak bahsedilen uygulamalar geçerli olduğuna
göre, Bozkır madeninde de mağaralardan cevherin çıkarılmasından fırınların
olduğu yere nakline kadar geçen süreçte aynı uygulama geçerli olmalıdır.
442 Bozkır
madenindeki üretimin çeşitli aşamaları için bkz. Tablo 11.
443 Novoberdo
madeni kanunnamesine göre, 1494 yılında, bir kimse bulduğu cevheri urbarara
götürür ve birkaç mutemet bu cevherdir diye şahitlik ederse, o kuyuya ölçü
çekilirdi. Ancak mutemetlerin kuyuyu görüp içinden cevher almaları gerekirdi
(Akgündüz, 1990b: 545).
444 Darphanede
yapılan incelemede cevherin yetersiz olduğu düşünülürse, madenin bir yıl
işletilip üretimi ve masrafı görüldükten sonra karar verildiği ile ilgili
örnekler de vardır. 2 Ağustos 1838 tarihinde, Çıldır eyaleti Mirho kazasında
bir gümüş madeni bulunarak numunesi darphaneye gönderilmiştir. Ancak darphanede
izabe olunan cevherde pek nema görülmemiştir. Buna rağmen madenin bir yıl
işletilip masraf ve kâr oranının görülmesinden sonra eski nizama göre karar
verilmesi yönünde bir uygulamaya gidilmiştir (BOA, D.DRB.THR 675/3).
Bozkır
madeninde mağara, diğer madenlerde kuyu olarak adlandırılan cevher çıkarılan
yerlerde önce toprak atılarak mağaralar açılmıştır. Cevher olduğu düşünülen
yerdeki toprak atılarak yer altına doğru kazılarak445
mağara açılırdı446.
Açılan mağaraların derinlikleri ise kanunnamelere ve gözlemlere göre şöyleydi.
1536 tarihli maden kanununda 100-150 kulaç447
arasında bir derinlikten bahsedilirken (Spaho, 1913: 142) bir başka araştırmada
ise, 1586-1589 yıllarında, Sidrekapsi madeninde bulunan ve gözlemlerini dile
getiren Mehmet Aşık’a atıfta bulunularak 112,5-150 metre arasında bir
derinlikten söz edilmiştir (Murphey, 1986: 982).
Madenciler,
maden mağaralarına girerek külüng adı verilen çekiçleriyle cevherleri
koparırlardı (BOA, D.DRB.THR 2/19). 1910 yılında Bulgardağı madenindeki durum
şu şekildeydi: Madenciler kazma ve kürekleriyle mağaralara girerler, içeride
don yağı yakarlardı. Sarı bir toprak halinde olan cevheri çuvallara koyarak,
katırlarla kasabaya naklederler, cevher orada izabe fırınına girerdi (Ahmet
Şerif, 1999: 230). Bozkır madeni mağaralarında ise kazılan cevher, mağaralardan
çuvallara doldurularak ameleler vasıtasıyla mağara önlerine çıkarılarak
biriktirilmiş ve oradan hayvanlara yüklenerek cevher işleme merkezi olan
Siristat’a getirilmiştir. Maden kuyularından çıkarılan cevherlerin miktarı
defterlere yazılırdı ki, cevherlerin yazıldığı bu defterler kuyu defteri448
olarak adlandırılırdı (Anhegger, 1943: 35).
Her işçinin çalıştığı yani cevher449 ürettiği yere işlek denirdi (Spaho, 1913:
142). Bu işleklerde ortaya çıkan taş
ve toprakların da maden cevheri gibi buradan
445 1588-1589
tarihli maden kanununa göre, madende cevher çıkarmak için hutman denilen
kişinin tahmin ettiği yer kazılır ve buradan cevher çıkmazsa bu görevlinin
hakkından gelinirdi (BOA, MAD.d 22148: 5).
446 Ortaçağ
İslam dünyasında ise, dikey şaft ve yatay tünel kazma teknikleri kullanılırdı.
Birincisi şaftları dik olarak toprağın altına daldırmak ve damarlara
ulaşıldığında yatay olarak ilerlemekti. Ancak daha sık uygulanan dağın
yamaçlarına maden galerileri açılır, şaftları batırmak yerine damarları takip
ederlerdi. Ayrıca ikincisi daha az masraflı olduğundan daha çok tercih edilirdi
(Al-Hassan- Hill, 1986: 968).
447 Bir
kulaç 1,137 m’dir (Akgündüz, 1990b: 444). Buna göre kuyudaki derinlik
113,7-170,5 m arasında değişmektedir. Fakat kulaçla ilgili farklı miktarlar da
kabul edilmektedir. Halil İnalcık’a göre, bir kulaç 1,71 m (İnalcık, 1991a: 18)
Hinz’e göre ise kulaç 4 şer’i arşın (Zirau’ş-şer’iyye) yani 199,5 cm ya da
yaklaşık iki metredir (Hinz, 1990: 67). Kulaçla ilgili bkz. Pakalın, 1993:314;
Cengiz Kallek, Kulaç, DİA, XXVI, 2002: s.353-354.
448Cevherin
çıkarılmasından nakline kadar geçen süreçlerde çeşitli defterler tutulmuştur.
Bu bürokrasi sayesinde madencilik sektöründe bir otokontrol sistemi
oluşturulmuştur. Madencilikle ilgili tutulan çeşitli defterler hakkında bkz.
Anhegger, 1943: 35.
449 Hezârfen
Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-beyân fî Kavânîn-i Âl-i Osmân adlı eserinin
nüshalarında küçük farklılıklar olmasına rağmen cevherleri şu şekilde
ayırmıştır: “Cevher birkaç dürlü olur azlığı
çıkarılması gerekirdi. Cevherin
yanında taş ve toprakların yeryüzüne çıkarılmasında eşeklerle döndürülen
dolaplardan faydalanılırdı450
(Tızlak, 1997a: 102; Hezârfen Hüseyin Efendi, 1998: 256) İssawi bu konuda,
kazılan cevherin küçük çuvallarda çocukların büyük gayretiyle taşındığını
belirtmiştir451
(Issawi, 1980: 284). Hamid Sa‛dî de Gümüşhacıköy madeni mağaralarında çıkarılan
cevherlerin küçük çocuklar vasıtasıyla çıkarıldığını ve katırlarla izabehaneye
sevk olunduğunu iddia etmiştir (Hamid Sa‛dî, 1340:227). Bozkır madeninde
çıkarılan cevherin yeryüzüne çocuklar vasıtasıyla taşındığına dair bir kayıt
tespit edilememiştir. Ancak 1780 yılında, Keban Ergani madenleri mağaralarında
üretilen cevherler maden küfeleri ile yeryüzüne taşınmıştır (Yüksel, 1997: XXXVIII;
Tızlak, 1997a: 102). 14 Temmuz 1536’da, kuyularda kazılan cevher, jak452
adı verilen bir tulumla kuyu ağzına çıkarılırdı453.
Kuyuda görevli kişilerin reisine hutman454
denilirdi ki kuyunun cevherini kiralanan hayvanlara yüklettirip çarha
gönderirdi. Yani yer altından çıkarılan cevherler
çokluğu damarlarına göredir kimi
ince kimi yoğun olur. Bazı damar olur ki jola gider kimi yukarı ve bazı arkırı
gider. Yüksek yerde bulunub jola alçakda bulunub dağa gitmek ekseriya eylik
alametidir. Kâh ol tarafa kâh bu tarafa gitmek ekseriya yaramazl ık ‘alametidir
ve damarda kâh büyük pareler bulunur ana vante derler ve damar olmayub hali
kadar dahi vasi‘ yerin cümlesinde cevher olur. Ana gank derler. Bunlar eylik
alâmetidir. Kâh bir yer bir miktar bulunur. Ana plaviçe derler. Ekser ol asl
paydar olmaz. Asl eyü cevher oldurki kalın damar ola iki taraf yumuşak taş ki
ana licek derler arasında buluna. Ekser bu makule paydar olur ve licenk solunda
bulunana ligunat ve sağında bulunana hagunat derler, hagunat eyüdür. Kâh
cevhersiz damar bulunur.” (Hezârfen Hüseyin Efendi, 1998:
256-257; Anhegger, 1944: 347-348; Tızlak, 1997a: 214). Cevherlerle ilgili bilgi
için ayrıca bkz. Akgündüz, 1990a: 159.
450 1837
yılında Osmanlı madenleri hakkında bir rapor hazırlayan maden mühendisi Polini
şu bilgileri vermiştir: Madenler pratik cevher çıkarımı dikkate alınmadan
işletilmektedir. Avrupa’da yüzyıllardır kullanılan makinelerin kullanılması
buradaki sorunların çözümü için zaruridir. Ne şaft ne de tüneller var, sadece
çamurdan labirentler ki bunların içinden bir insanın tam dolu tekerlekli bir
arabayla çalışması imkânsızdır. Cevher çıkarmaya yarayan araçların da kullanımı
çok zordur (Issawi, 1980: 284). Bir şiirinde madenler hakkında bilgi veren
Zaifi ise, madendeki kuyuların karanlık ve dar olduğuna değinmiştir (Naklen:
Anhegger, 1944: 353).
451 12
Ekim 1831 tarihli nüfus verilerine göre, Kırşehir sancağındaki Gümüşgan
madeninde çalışan ve defterde madenci olarak kaydedilen 25 madencinin yaş
dağılımı şöyleydi. 10 yaşında bir, 15 yaşında bir, 20 yaşında bir, 23 yaşında
bir, 25 yaşında iki, 30 yaşında üç, 35 yaşında beş, 38 yaşında bir, 40 yaşında
üç, 45 yaşında bir, 46 yaşında bir, 50 yaşında iki ve 60 yaşında üç madenci
kaydedilmiştir (BOA, NFS.d 3278: 24-26). 10 yaşındaki Sava veled-i Yedus
üzerine edna cizye kaydedilmişken (BOA, NFS.d 3278: 24), 15 yaşındaki Yani
veled-i Abraham da edna olarak kaydedilmiştir (BOA, NFS.d 3278: 24).
452 Cevher
taştan koparıldıktan sonra, bir at torbası kadar cevher alan kab ve çuval
olarak tarif edilen jaka (Akgündüz, 1990a:519) konularak çıkarılırdı.
453 Maden
ağzına çatılan ağaçlara urgan bağlanıp, kuyudan aşağıya kadar sarkıtılarak
urgana bağlı tulumla cevher, taş ve toprak çıkarılırdı (Akgündüz, 1990a: 160).
“Âdet-i şurf budur ki, kuyu ziyâde derin olub horna ile yani
kuyu üzerinde olan el dolabıyla toprağın taşra çıkarurlar” (Akgündüz, 1990b:
480).
454 Hutman,
her hafta kuyuda çalışan kişilerin hisselerini de dağıtan görevliydi (Spaho,
1913: 143).
mağaraların ağzında bekleyen ve
bu iş için kiralanan atlarla cevher işleme merkezine getirilirdi (Spaho, 1913:
142).
Kratova
madeni haricinde Vulçıtrın sancağında Trebce’de bulunan Merhum İbrahim Paşa’nın
işlettirdiği kuyuyu işletmek için 20 ırgat tutulmuştur. Açılan kuyu, toprak ise
toprağın düşmemesi için etrafı ağaç payesiyle kulacına üçer yüz akçe ve her
nefere ayda elli kıyye kendüm/buğday ve haftada ikişer kıyye hamir/hamur
verilmiştir. Eğer taş ise, ağaç ile yapmak gerekmediğinden buğday ve hamur
verilirdi. Bu 20 ırgat gece gündüz nöbet usulüyle çalışarak ancak 20 gün
işleyebilirdi. 1710 yılında 20 ırgata haftada ırgat başına birer kuruş ücret ve
yevmiyye ikişer para yemeklik akçesi verilmiştir455
(Ahmet Refik, 1931: 51). Kuyularda çalışan ustaların ücretleri yanında, 1706
yılı Sidrekapsi madeni örneğinde de görüldüğü üzere, bir kuyunun mum, demir,
çelik, lesen, laka ağaçları, ıhlamur kapları, öküz derileri, tekne bahaları ile
cevher naklinde kullanılan hayvanlar için satın alınan saman ücretlerini de
madenlerin masrafları arasında saymak mümkündür (Altunbay, 2010: 43). 1837
yılında Bozkır madeni mağara masrafı olarak, Bozkır kazasından 20.000 kuruş ile
Bozkır kazası köylerinden cevher bedeli olarak 1.571 kuruş ve çakılcı aylığı
olarak da 3.525 kuruş maden masrafı olmak üzere Rûz-ı Hızır (6 Mayıs) ile Rûz-ı
Kasım (7 Kasım) tarihlerinde iki taksitte toplanmıştır (BOA, C.DRB 1712).
Maden
mağaralarının sınırı, maden kulacı ile etrafından sekizer kulaç yerdi456.
Bu sınır cevherin kimlere ait olduğunun tespiti açısından da önemliydi. Kuyu ya
da mağara olarak tarif edilen cevher bulunan yerler konusunda taraflar
arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde bu sınırlar göz önüne alınmaktaydı
(Anhegger, 1944: 346-348; Hezârfen Hüseyin Efendi, 1998: 256; Tızlak, 1997a:
213). 1488 yılı maden kanunnamesine göre, kuyular arasındaki mesafe nedeniyle
ortaya çıkan anlaşmazlıklar urbarar adı verilen kuyu mühendisleri tarafından kuyuların
sınırları
455 29 Ağustos
1702 tarihinde Sidrekapsi madeninde inşa edilecek bir kuyuda gün içerisinde
sekizer saatlik nöbetle, 18 cevher arayıcı, dokuz lağımcı, altı ırgat, dört
neccar, altı maden mühendisi olarak tanımlanan şafaran ve bir mutemedin istihdam
edileceği planlanmıştır. Adı geçen görevliler için 30’ar akçe ücret tayin
edilmiştir. Ancak cevher arayıcılarının ücreti cevher bulunmasından sonra
kesilecekti. Yine inşa edilecek çarhların her birinde dört hizmetkar, bir
cistileci/cevher parçalayıcı ve bir mutemet görevlendirilecek ve bunlara da
günlük 30’ar akçe ücret verilecekti (Altunbay, 2010: 36).
456 Bir
kulaç 1,137 m. kabul edildiğinde, mağaraların sınırı 9,096 m olmaktadır.
ölçülerek çözülürdü (Akgündüz,
1990b: 445). Urbarar457 iki kuyu sahibini de
dinleyerek “kanun-ı kadim”
üzere davaları görmüştür (Spaho, 1913: 156).
Bozkır
madeni mağaraları da dahil olmak üzere Osmanlı madenciliğinde cevherin
çıkarılması alanında çeşitli sorunlarla karşılaşıldığı ve bu sorunlara bazı
çözüm yollarının bulunmaya çalışıldığı görülmektedir. Ortaya çıkan sorunlara
karşı uygulanan çözüm yollarından birkaçı şöyleydi. Cevher çıkarılan mağaralar
üç gün üst üste sebepsiz yere boş bırakılamazdı. Bu şekilde davrananlardan ocak
alınırdı (Hezârfen Hüseyin Efendi, 1998: 256). Yine bir işçi kasıtlı olarak
cevher üretimini engeller ya da bir işçinin aletini çalarsa 300 akçe cezaya
çarptırılırdı (Spaho, 1913: 158). Bir maden ocağında bulunan kuyunun üzerindeki
dolap ve binası kuyuya ait olup, kuyuyu işleten kişi bunları alıp götüremezdi
(Beldiceanu, 1964: 320). Mağaralarda cevher çıkarılması esnasında alınan
tedbirler ise şunlardı:
1.1.1.1. Aydınlatma
Madencilerin
mağaralarda rahat çalışabilmesi, daha açık bir ifadeyle cevher kazabilmeleri
için aydınlatma sorununun halledilmesi gerekliydi. Bozkır madeninde mağaraların
aydınlatılması ile ilgili bir bilgi tespit edilemese de aşağıda çeşitli
madenlerle ilgili farklı zamanlara ait verilen örnekler, mağaralardaki
aydınlatmanın458
mum ile yapıldığını göstermektedir ki bu durum Bozkır madeninde de geçerli
olmalıdır. Bu anlamda çeşitli zamanlarda mağaralar ya da kuyuların nasıl
aydınlatıldığı hakkında bilgi veren çeşitli örnekler vardır. 1536 yılına ait
kanunnameye göre, kuyulardaki aydınlatma mumla yapılmaktaydı (Spaho, 1913:
161). Zaifi’ye göre, Kratova madeninde her işçinin elinde bulundurduğu
meşaleler ile aydınlatma sağlanmıştır (Anhegger, 1944: 353). 16 Haziran 1703
tarihinde, Karaton madeni mağaralarında da kıyyesi 20 akçe olan mum
kullanılmıştır (BOA,
457
Urbarar, hutmanlar arasında kuyu
sınırı nedeniyle ortaya çıkacak anlaşmazlıkları çözerdi (Beldiceanu, 1964:
317).
458 İslam
dünyasında madenciler damarları takip ederek madene ulaşana kadar sürekli
kazarlardı. Madenciler lambaları yandığı sürece kazmaya devam ederdi. Eğer
lambaları söner ve tekrar yakmayı başaramazlarsa ilerlemeyi durdururlardı.
Çünkü bu pozisyona ulaşan kişi hemen ölebilirdi (Al-Hassan-Hill, 1986: 968).
Örnekten de görüldüğü üzere aydınlatma, aynı zamanda madencilerin hayatta
kalmasını sağlayan bir araç olarak da kullanılırdı. Osmanlı öncesi dönemde
Ortadoğu’da yapılan madencilik çalışmalarında maden kuyularının kazılması
meşalenin yanması ile alakalıydı. Kuyularda meşalenin yanmadığı bir yere
varılınca kazı işleri hemen durdurulurdu. Aksini yapanlar ise hemen orada
ölürdü (Bakır, 2005: 404).
KK.d 5184: 8). Yine 1705-1706 ile
1719 yıllarında Sidrekapsi459 madeninde, maden
ocakları ve lağımlar da mum ile
aydınlatılmıştır (Çağatay, 1944: 269).
Gümüşhane
kasabasında bulunan mum karhanesi, kasaba camiinin mum ihtiyacını karşılamakla
birlikte Gümüşhane ve diğer madenlerde cevher çıkarmak için gerekli olan ve “mağara
yağı” olarak da tarif edilen mumu da temin ederdi (BOA, MEDAD 8: 871-2).
1837 yılında Gümüşhacıköy madeninde cevher mağaralarında kullanılmak üzere don
yağı kullanılmıştır. Kıyyesi 30’ar paradan olmak üzere ücreti, maden emini
tarafından verilmiş olmasına rağmen bu meblağ madencilerin “kâide-i
miriyyelerinden” olduğundan maden emini tarafından onlardan tahsil
edilmiştir (BOA, HH.d 13823: 1). Bununla birlikte revgân-i don ya da mağara
yağı olarak ifade edilen yağ yetmediğinden madene bağlı kazalara bir tevzi daha
yapılmıştır (BOA, HH.d 13823: 2). Kısaca söylemek gerekirse mum, aydınlatma
için kullanılırdı. Mum, kazılacak istikameti sıraya koymak için oldukça faydalı
olmakla birlikte mağara içinde yeterli temiz hava olup olmadığının da iyi bir
göstergesiydi. Bu veriler dikkate alındığında madenci için mum, hem anı hem de
geleceği kurtaran bir araçtı.
1.1.1.2. Havalandırma
Madende
çalışan işçilerin çalışmaya devam edebilmeleri için mağaraların içerisinde
temiz havanın olması gerekliydi. Bu havalandırma işleminin iki türlü
yapılabileceği öne sürülmüştür. Bu fikre göre, dışarıdan çalıştırılan körükler
sayesinde galerilere hava basılması ile ya da yer altından yanlamasına ve
yukarıya doğru havalandırma deliklerinin açılmasıyla havalandırma
sağlanabilirdi460
(Tızlak, 1997a: 100). Bozkır madeni Geriş mağaralarında, yukarıya doğru açılan
havalandırma olması muhtemel bir delik tespit edilmiştir. Agricola, kuyu
içerisinde maden cevheri nedeniyle pis kokulu ve zehirleyici olan gazın temiz
hava ile
459 Sidrekapsi
madeninin aydınlatılması için gerekli olan ve şem-i revgân olarak tabir
edilen mum, Sidrekapsi kasabası ile yakın mahallerde kurulan pazarlarda maden
adına satın alınmaktaydı. Ocaklarda gece gündüz çalışmaların sürdürülebilmesi
için mum ışığına daha fazla ihtiyaç olduğundan dolayı, çevrede bulunan bazı
kadılara emirler gönderilerek bu kazalarda kurulan pazarlardan mumun satın
alınması ve bölge dışından gelen tüccarlara satılmasının önlenmesi için, 10
Temmuz 1703’te, gerekli tedbirlerin alınması istenmiştir (Altunbay, 2010: 39).
460 Sidrekapsi
madeni Bulana mevkisinde kuyu için galerileri bir taraftan inşa edilen bacalar
aracılığıyla yeryüzüyle irtibatlı iken diğer yandan lağımlar arasında açılan
kısa dehlizlerle hepsi birbiriyle rabıtalı olmuştur. Böylece kuyularda temiz
havanın kolayca dolaşımı sağlanmıştır (Altunbay, 2010: 32).
dağıtılmazsa öldürücü etkisinin
olacağını dile getirmiştir. Ayrıca aydınlatma için kullanılan mumların gaz
nedeniyle sönmesi461,
kuyuda biriken gazın tehlike sınırını aştığının göstergesi olduğunu da belirten
Agricola, girişimcileri “önce sağlığı, sonra kârı düşünmek gerekir!”
diye uyarmıştır (Naklen: Tez, 2005: 135). 1536 tarihli maden kanununda
bir kuyunun komşu kuyuya yellik verebileceğinden bahsedilirken (Spaho, 1913:
147), Sas madeni kanunnamesinde ise bu durum, “tenef deyü kuyuların
ziyade umkundan müte‘affin hava olur ki, adamı helak eyler, anı def‘ edüb
havaya menfez kılmak içün her kangı kuyudan mümkün ise delüb yel alur, kimesne
red eyleyemez” (Akgündüz, 1990b: 480) şeklinde ifade edilmiştir.
Maden mağaralarının havalandırmasının önemi yapılan harcama
kalemlerinden de anlaşılmaktadır. 1705 yılında Sidrekapsi madeninde lağım ve
bacalardan hava gitmediğinden teneffüs için kuburluk ve yelkenlik bez ile lağım
ve bacaları yapmak için les ağacı alınmıştır (Çağatay, 1944: 269-270).
1.1.1.3. Mağaralardaki Suyun
Tahliyesi
Maden
mağaralarında çalışma şartlarını zorlaştıran sebeplerden biri de mağaraların su
ile dolmasıydı. Mağarada rahat çalışılıp, cevher kazılması ve mağara ağzına
çıkarılabilmesi için öncelikli olarak bu suların boşaltılması gerekmekteydi.
Bozkır madeni mağaraları ile ilgili bu konuda bir bilgi tespit edilememiş olsa
da bu sorunun oralarda da olması muhtemeldir. Torosların yanı başında bulunan
mağaraların kış ve bahar aylarında suların etkisi altına girmesi ihtimal
dâhilindedir.
Bir cevher
kuyusunda su ortaya çıkarsa, kuyunun uygun bir yerinde çukur kazılarak su orada
toplanırdı462.
Kuyulardaki su tulum ile madenin lağımı463
olursa
461 Ortaçağ
İslam dünyasında ışıklandırma için yağ lambaları kullanılırdı. Maden
kuyularında lambalar sönerse madenci kazmayı bırakırdı. Dolayısıyla lambalar
kuyuda yeterli temiz hava olup olmadığının da iyi bir göstergesiydi
(Al-Hassan-Hill, 1986: 969).
462 Ortaçağ
İslam dünyasında madencilikte karşılaşılan problemlerden biri madenlerin
direnajıydı. Pandihir’de küçük gümüş madencileri bu problemi çözememişlerdi.
Diğer yandan Mağrip’te yer alan devletin gümüş madenlerinde drenaj sistemi
çözülmüştür. al-Kazwini şöyle aktarır: “İşte gümüş madenleri isteyen herkes
bunların işlemesini üstlenebilir. Buralarda birçok insanın sürekli çalıştığı
yeraltı madenleri var. 20 zira aşağıya inildiğinde suyla karşılaşılmaktadır.
Sultan suların yukarı taşınması için su dolapları kurdurmuş bu sayede sular
çamur ortaya çıkana kadar yukarı taşınmaktadır. İşçiler bu çamurları yeryüzüne
çıkarıp yıkamaktadır. O bunu beşinciyi almak için yapmaktadır. Su 20 zira
aşağıda olduğu için yeryüzüne üç aşamada çıkarılmaktadır. İlk önce suyun olduğu
yere bir dolap kurulmakta su yukarı taşınmakta ve bir tankta depolanmaktadır.
Diğer bir dolap ise bu tanka yerleştirilmekte bu da suyu kaldırır ve başka bir
tanka döker bu tankta ise üçüncü bir dolap bulunmakta bu da suyu yukarı çıkarıp
suyun tarımda ve bahçe sulamakta kullanılmasını
lağıma olmazsa yeryüzüne
çıkarılıp dökülürdü. Su çok olursa bir çah, ona tayin edilerek dolap kurularak
bargirler ile suyu alınırdı. Kuyudaki lağım cevher kazılan mahalden derin ise
suyu çeker, böyle durumda su elle çekilirdi. Cevher lağımdan derin olursa dolap
kurularak suyu lağıma dökerlerdi. Lağım açmak ise kendi kuyusunda ya da
kullanılmayan bir kuyuda olmak üzere iki türlü yapılırdı (Akgündüz, 1990a:
160). Madende biriken suyun çekilmesi için iştolna adı verilen bir lağım
açılırdı (Akgündüz, 1990b: 445). 1705 yılında, Sidrekapsi madeninde, lağım ve
kuyulardan toprak, su ve cevher çıkarmak için adedi 203 akçeden sığır derisi
satın alınmıştır (Çağatay, 1944: 269). Suyun bu şekilde tahliye edilmesi
yanında, mağaraların hava alması ve biriken suların boşaltılması cevheri
kuşatan tabakanın çatlakları vasıtasıyla tabi suretle olmaktadır, diyen
araştırmacılar da vardır (Ahmed Hamdi, 1922: 130).
Maden
kuyularına dolan suların dışarı atılması için tulumbalar ve su yollarından
istifade edilmiştir464.
1 Ekim 1736’da Ergani madenindeki sulu mağaranın temizlenmesi için maden
sermayesinden karşılanmak üzere büyük ağaç ve kazıklık meşe alınacağı ve bu iş
için merkezden yedi lağımcı ustasının gönderileceği belirtilmiştir (BOA, DRB.d
968: 123-4). 5 Nisan 1763’te Ergani madeninde Kalbaşı denilen dağdaki cevher
mağaralarının olduğu yerde bir miktar su olduğu ve mağaraların 4-5 ziraa465
müntehi olduğu belirtilerek lağım açılması ve dağın
sağlamaktad ır. Bu operasyon
binlerce ürün çıkaran bir kişi haricinde üstlenilemezdi (Al-Hassan-Hill, 1986:
969) . XV. ve XVI. yüzyılda Avrupa’da, maden kuyularındaki su, tulumbalar ya da
su dolaplarına bağlı kovalar ya da iki üç sığır derisinin dikilmesiyle yapılan
kırba adı verilen büyük kovalarla boşaltılırdı. Bunlar kuyuya indirilerek suyla
doldurulur, sonra çıkrıklarla çekilirdi. Çıkrıkları su çarklar ı ya da kas gücü
çalıştırırdı (Tez, 2005: 135) . Agricola’ya göre Avrupa’da su çekmek için
kullanılan makineler için bkz. Agricola, 1912: 160-168.
463 Kuyulara
lağım vurulması ile ilgili ayrıca bkz. Beldiceanu, 1964: 371.
464
1819-20 yılında Ergani madeninde
maden ocaklarındaki suların boşaltılması için tulumba kullanılmış, 1820-21
yılında ise suyun tahliyesi için su yolu açılmıştır (Tızlak, 1997a: 101).
Benzer şekilde 1796 yılında, Gümüşhane madeninde biriken su tulumbacılar
tarafından boşaltılacaktı (Altunbay, 2002: 280). Yine 1704 yılında Sidrekapsi
madeninde kuyulardaki suların tulumbalarla tahliye edilmesi gündeme gelmiştir
(Altunbay, 2010: 33). 1842 yılında Balya madeninde de tulumba kullanılmıştır
(BOA, DRB.d 1037). 26 Haziran 1714’te, Blasnice kazası İrjane köyü
yakınlarındaki kuyuda, çıkan sular ıstavna idüb, suyun akıntısı 10 kulaca baliğ
olub kuyuya girip biraz cevher çıkarıldığı zaman yine suyun ortaya çıktığı ve
bu suyun tulumlar ile tükenmeyeceği ve tekrar iştavna açıp suyu akıtmak
gerektiği ifade edilmiştir. 150 kulaç kuyudan yakın bir mahalden delik delinip
iştavna yapılınca su akar ve cevher çıkarılır diye belirtilmiştir (Ahmet Refik,
1931: 52). Bu örnekler gösteriyor ki Osmanlı maden kuyularında biriken suların
tahliye edilmesinde tulumlar, tulumbalar ve su yolları gibi araçlar,
kuyulardaki suların miktarına ve coğrafi şartlara göre kullanılmıştır.
465 Zira:
Zirau’l İstanbuliyye İstanbul kumaş arşınıdır yaklaşık olarak 67,3 cm’dir. XIX.
yüzyılda 68,579 cm idi (Hinz, 1990: 72). Bugün Türkiye’de bir zira 65 cm’dir
(Hinz, 1990: 79). Zira ve arşın eş
yarılması tedbirlerinin
araştırılması istenmiştir. Yapılan araştırmada dağın dört tarafının ova olduğu
ve dağın yarılması halinde iki üç bin arşın yarılacağı, lağım açılması halinde
ise 4-5 arşın lağım olacağı sonucuna varılmıştır (BOA, C.DRB 205). Yine Ergani
madenine 1 Mart 1765’te sulu mağaraların temizlenmesi için giden bir keşif
heyeti, 200 amele ile birlikte 25 günde 30 senedir mevcut olan suların
temizlenmesi için yapılacak masrafları hesaplamıştır. Bu madendeki suların
temizlenmesi için; kazma, taşçı kazması, kereste, ağaç kürek, deri, torba,
büyük-küçük-orta ağaç, kazıklı ağaç, ufak ağaç, küfe ağacı, urgan, küçük urgan,
demir, çelik, barut, tahta, mağara yağı, kömür gibi alet ve malzemeler ile yine
bu iş için çakılcı, madenci amelesi, mutemet, aşçı, kâtip, bağcı mağara gibi
miktarı belirtilen görevliler için toplam 31.097 kuruş 40 akçe talep edilince
daha önce böyle bir meblağın verilmediği belirtilmiştir (BOA, C.DRB 125).
Maden
kuyularındaki suyun temizlenmesi ile görevli olanların aldığı ücretler
konusunda ise şu örnekler verilebilir. 5 Haziran 1704 tarihinde Karaton
madeninde Çenal madeni kuyusundaki her gün cevher çıkarmak ve su çekmek için
40’ar kişiye, iki aylık 240 kuruş verilmiştir. Bu madendeki lağım işçilerine
ise aylık yaklaşık dörder kuruş ücret ile yine maden ve lağımda kullanılmak
için demir verilmiştir (BOA, KK.d 5184: 8). 1842 yılında Balya madeninde, sulu
mağaranın suyunun çıkarılması ve çamurlu mağaranın temizlenmesi için 9.000
çakılcı ile cevherkeşana ve 1.700 abkeşana günlük dört kuruş ücretle bu 10.700
amelenin her birine 1,5 kıyye ekmek verilmiştir (BOA, DRB.d 1037).
1.1.1.4. Tahkimat İşleri
Maden
mağaralarında göçüklerin meydana gelmesini engellemek için mağaralar ağaçlarla
tahkim edilirdi (Fotoğraf 10). Fakat Bozkır madeni Kızılgeriş Mağarası’nda ise
böyle bir tahkimat yoktu. Bu mağaranın tahkim edilmemesinin temel nedeni,
mağaranın üzerinin ve yanlarının doğal taş bloklarla çevrili olması yani
anlamlı kullanılmakla birlikte
her ikisi de genelde 75,8 cm olarak kullanılmıştır (Günergun, 1998: 46). 1836
yılında bir zira=0,7579586 metre idi (1 m=1,3193331 zira). Aynı yıl İbrahim
Ethem Paşa’ya göre, bir dirhem=3,2204359 gram; bir okka=1288,172 gram idi
(Günergun, 1998: 35). İshak Efendi’ye göre ise 1 m=1,3193331 zira idi
(Günergun, 1998: 34). Daha sonraki yıllarda zira ve okka’nın eşdeğerleri için
bkz. Günergun, 1998: 45. Zirâ, dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir
uzunluk ölçüsüdür. Bu uzunluk ölçüsüne arşın da denir. Birbirinden farklı
uzunlukları olmakla birlikte genel olarak 54,04 cm olarak kabul edilir (Tashih
Heyeti 1997: 575).
doğal bir tahkimatının olmasıdır466
(Fotoğraf 4). 16 Haziran 1703’te, Karaton madeninde tavân ve kuyu için gerekli
400 tahta üçer akçeden 10 kuruş masraf gösterilirken, kuyunun ortası için de
kerestenin gerekli olduğu belirtilmiştir467
(BOA, KK.d 5184: 8). 1708’de, ocaklarda kuyu, lağım ve baca inşaatlarında
kullanılan “les ağacı” adıyla anılan bir tür kereste, Sidreakpsi
madenlerinde inşa edilen kuyu, baca ve lağımlarda tavan ile duvarların
çökmemesi için destek amaçlı kullanılmıştır (Altunbay, 2010: 56).
1.1.1.5. Mağaralardaki Organizasyon
Osmanlı
devleti, madenlerde birbirini denetleyen ve tamamlayan bir organizasyon kurmaya
çalışmıştır. Bozkır madenine ve diğer madenlere atanan eminlere verilen
sermaye, ustabaşılar vasıtasıyla ustalara ve onlar vasıtasıyla ise madencilere
dağıtılmıştır. Madencilere verilen bu para avans niteliğinde olup, madencilerin
çıkardığı cevherler verilen bu avansa karşılık devlet tarafından satın alınırdı
(BOA, MEDAD 9: 210-1). Buradan hareketle devletin madenlerde birbirini
tamamlayan bir teşkilat yapısı oluşturduğu söylenebilir. Maden emini, kadı ve
maden katibinin birbirini kontrolü yanında cevherin mağaralardan çıkarılıp
biriktirilmesinde madencilerin hisselerinin, fırınlara konan cevherin,
fırınlardan çıkan cevher ile iskeleye ve darphaneye nakledilen cevher
miktarlarının her defasında kayıt altına alınması denetlemenin sıkı tutulduğunu
kanıtlamaktadır.
Bozkır
madeni emini olan kişinin yapması gereken görevlerden biri cevher olduğu
düşünülen yerlere madencileri sevk etmesiydi (BOA, MEDAD 9: 181-1). Külünkzen
adı verilen cevher kazan grubun işlerini yapması, mağara önlerinde biriktirilen
cevherlerin fırınların olduğu Siristat köyüne getirilmesi, mağaralar için
gerekli amelenin tedârik edilmesi ya da amele yerine ücret ödeyen kazalardan bu
ücretlerin tahsil edilmesi ve en önemlisi madenin çalışması için gerekli olan
sermayenin ustalar vasıtasıyla madencilere ulaştırılması ancak iyi bir
organizasyonla yapılabilirdi.
466 Benzer bir
örnek için bkz. Ahmet Refik, 1931: 50.
467 1842
yılında, Balya madeninde fırın masrafları arasında gösterilen kütüğün her biri
40 paradan hesap edilirken bu ücretin dört parası kanun gereği madenciler
tarafından karşılanmıştır (BOA, DRB.d 1037).
Cumartesi
günü kadı, emin, maden katibi ve roşt katibi ile şafarlar468
ve ehl-i maden olanlar izbor469
ederlerdi. İzbordan kastedilen bütün kuyuların yoklanıp kaç kulaçta olduğunun
tespit edilmesidir. Bu aynı zamanda şafarlar ile hutmanların görevlerini yapıp
yapmadığının tespiti anlamına da gelmektedir. Bu yüzden her hafta yapılan bu
tespit hafta başı olan cumartesi günü yapılırdı (Spaho, 1913: 152-153).
Madenlerde alınan bu önlemlere rağmen bir sorun ortaya çıkarsa, suçu işleyen
kişiye çeşitli cezalar verilirdi. Bir kişi madencilerin aletlerinden birini
çalarsa 25 ferfere (Spaho, 1913: 158) yani 300 akçe cezaya çarptırılırdı. Yine
maden mağaralarında görevli bir kişi borcundan dolayı hapis olunsa pazar günü öğleye
kadar tutulur ve bir kefil bulunarak madendeki işine gönderilirdi (Spaho, 1913:
158). Maden işlerinin aksamaması ve devamlılığı için böyle bir yola
başvurulmuştur.
1.1.2. Cevherin İşlenmesi
Bozkır
madeninde çıkarılan cevherlerin kayıtları, maden kanunlarındaki gibi tutulmuş
olmalıdır. Kanunnamelere göre, mağara ağızlarında ya da cevher işleme
merkezlerinde her hafta sonu üretimi yapanlara göre kadı ve maden eminlerinin
nezaretinde kayıtlar tutulurdu (Spaho, 1913: 143). Bu şekilde toplama
merkezinde biriktirilen cevher birinci defa yıkama470
işlemine tabi tutulurdu (Anhegger, 1944:353). Bu işlem civardaki bir akarsuyun
arklarla işleme merkezine getirilmesi ile yapılırdı. Maden ve kuyular için arkı
getiren kişi haftada her plakaniçeden dört akçe alırdı (Spaho, 1913: 162). 1837
yılında Gümüşhacıköy madeni kâl ocaklarına su yolu masrafı olarak 155 kuruş
kayıt edilmiştir (BOA, HH.d 13823: 2). Bozkır madeninde ise bu işlem Çarşamba
Suyu’nda yapılmıştır, zira hem aşağıda belirtilen şartlara en uygun yerin
Çarşamba Suyu olması hem de suyun fırınların yanında yer alması bu ihtimali
kuvvetlendirmektedir.
Zaifi’ye
göre, birinci defa yıkanan ve suya yakın bir yere yığılan cevher, dövülerek toz
haline getirilir ve yine toplanarak nemlendirilirdi. Suyuyla yıkanarak
468 Her 10 kuyuya
şafar tayin edilmiş ve haftada 30 akçe ücret almıştır (Beldiceanu, 1964: 328).
469 İzbor,
cumartesi günü madenlerde çalışanların yaptığı hususi toplantıya denirdi
(Anhegger-İnalcık, 2000: 7).
470 1488’de,
cevherin yıkanmasından, ayrıştırılmasına kadar geçen süreçte yapılan harcamalar
için bkz. Akgündüz, 1990b: 566.
temizlenir, kök kök olan cevher
toplanarak roşt olmak için hazırlanırdı471
(Anhegger, 1944: 354). Bundan sonra cevher ikinci defa yıkama işlemine tabi
tutulurdu. Yıkanacak cevher tahtadan bir yere konulup su ile yıkanırdı ve o
tahtaya plakaniç472,
bu cevheri karıştıran alete karaçana denirdi. Bu tahtanın altında bir havuz
bulunurdu ve temizlenen cevher yakınlardaki bir binaya konularak korunurdu473.
Havuzda kalan cevher yeniden temizlenirdi ki ondan aşağıda da bir havuz vardı.
Buradaki cevher de yıkanarak ayrıştırılırdı. Bunların yanında derenin içinde
bir cevher daha vardı (Spaho, 1913: 142-143). Vatruk adı verilen görevli
cevherin yıkanmasını takip ederdi, cevher tam temizlenmemiş ise tekrar
yıkatılır ve ondan sonra çarha götürülürdü. Ancak çarha götürüldükten sonra
sahiplerine geri verilemezdi474
(Spaho, 1913: 161).
İİİ.
Murad döneminde hazırlandığı
belirtilen bir layihada ise şu bilgiler verilmiştir. Madenlerde üç-dört kişi
anlaşarak bir kuyuyu işletebilir. Dört nöbet475
usulüyle çalışan bu kişiler maden katibi tarafından kaydedilir, kuyudan çıkan
cevherler biriktirilirdi. Üç zira miktarı eni ve uzunu olan tahtaya su konulur
ve kreçira adı verilen aletleriyle cevheri çalkalayıp, taşı topraktan ayırarak
temizlerlerdi. Cevher yıkandıktan sonra taşlı toprakla bir miktar cevher de
giderdi. Onu toplayıp bir
471 1704
yılı başlarında Sidrekapsi madeninde 144.000 kıyye cevher kuyulardan
çıkarıldıktan sonra “roşt işlemi” ile arıtılarak, sekiz kez yapılan roşt
işleminden 48.000 kıyye saf cevherin teşkil edildiği ve bunların fırınlarda
tekrar gümüş, altın ve kurşun olarak ayrıştırılacağı haberi verilmiştir
(Altunbay, 2010: 42). Roşt, bir fırınlık yani altı bin okkalık topraktan
çıkarılmış ham cevhere denirdi (Çağatay,
1944:
266).
472 Karışık halde
bulunan bu cevherlerin yıkanıp, çalkalanıp taş ve toprağının ayrıştırıldığı yer
ve alet kanunnamelerde blakaniç olarak geçmekteydi (Akgündüz, 1990a: 161;
Akgündüz, 1990b: 444). Bir başka kanunnamede ise, plakaniç olarak geçmektedir
(Spaho, 1913: 140).
473 Bozkır
madeninde cevherlerin ve işlenmiş kurşunların konulduğu binalara mahzen
denilmekteydi (BOA, D.DRB.THR 6/37).
474 İslam
dünyasında cevherler metalurjik merkezlere gönderilmeden önce çarpma, eleme ve
yıkama gibi yöntemlerle çeşitli operasyonlardan geçirilerek ezilir ve
küçültülürdü. Altın cevherler ise daha iyi derecede ezilir ya da dövülürdü.
Ezilme işi kayalıklardan elde edilen cevherlerde sıklıkla kullanılırdı. Bu iş
için genellikle el değirmenleri ya da su kullanılmaktaydı (Al-Hassan- Hill,
1986: 969). Gümüşü ayırma işlemlerinden ilki kurşunla karıştırma usulüdür. Bu
usule göre kurşunla karıştırılan gümüş basit bir fırında eritilerek,
gümüş-kurşun karışımı elde edilirdi. Bartolomes de Madina tarafından 1557
yılında gümüşün civa içerisinde erimesi esasına dayanarak geliştirdiği amalgam
usulü de vardır ve birkaç yüzyıl kullanılmıştır. Bu usule göre, dönen taş
tekerleklerin arasında gümüş madeni su ile ezilerek çamur haline getirilir ve
sonra taş zemin üzerinde tuz ve civayla karıştırılır ve birkaç gün bu taş
tekerlekler arasında ezilirdi. Bu usulde, gümüş bileşikleri metal gümüşe
indirgenir, civayla beraber meydana gelmiş olan amalgam toplanır ve yıkanır.
Elde edilen civa dağıtıldıktan sonra yeniden kullanılmak için toplanır ve gümüş
çökelekleri de temizlenmek için tasfiyehanelere gönderilirdi (Türk
Ansiklopedisi, 1970: 160).
475 1536
yılında “…nevbetlerine gelmeyüb hidmetlerin eda itmeyen kuyucuların âdet-i
kadim üzere emin te’dib idüb…” denilerek geri hizmetlerine
gönderilmesi istenmiştir (Spaho, 1913: 141).
yere yığarlar, güneş tesirinde
bırakıldığından taş cevherden ayrıldığında tekrar plakaniçde yıkayarak cevheri
tefrik ederlerdi. Ondan sonra dahi kalan taş ve toprağı bir yere yığarlardı.
Onu dahi bir zaman sonra yıkayıp cevherini alırlardı. Kuyu başlarında kalan bu
taş ve toprak yağmur suyuyla ya da bir yerden su getirilmesiyle kalan cevher de
alınırdı. Cevher yıkandıktan sonra maden ahalisi ile kadı, emin ve maden katibi
gelerek cevheri ölçer ve deftere kaydederdi476
(Akgündüz, 1990a: 161-162).
Cevherin
yıkanmasından sonra yükler halinde izabe edilecek cevher fırınların yanına
getirilirdi ve bu işleme “roşt” adı verilirdi (Spaho, 1913: 143; Anhegger,
1944: 353). Madenciler cevheri hayvanlara yükleyerek çarha götürürlerdi.
Madenci, emin ve maden katibinden alınan tezkere roşt katibine gösterilir ve
tezkerede yazan cevher miktarı ile yapılan ölçüm tutarsa o da madencilere bir
tezkere verip cevheri roşt ederdi. Roşt etmenin kaidesi, bir yere odun ve kömür
getirerek bir daire yere bir miktar kömür, sonra odun ve bir miktar cevher ile
tekrar odun-kömür-cevher bu üslup üzere bir kömür, bir cevher bir odun cevher
bitene kadar buğday yığını gibi yığılıp ateşin nüfuz etmemesi için üzeri
çamurla sıvanırdı. Bu yığının orta yerine ateş koymak için bir delik korlardı.
Yakılan ateş sönünce cevher eriyip kurşunu çıkardı477
(Akgündüz, 1990a: 162). Kat kat döşenip buğday çeci şeklini aldığında balçıkla
sıvanan cevher478,
odun ve kömür üç dört hafta yanardı (Anhegger, 1944: 354). Bozkır madeninde ise
bir fırın, beş gün beş gecede 10 nöbet ile yakılmıştır479
(BOA, MEDAD 8: 653-1).
476
Karatova madeni hakkında bilgi veren şair Zaifi, cevherin çıkarılması ile
ilgili şu bilgileri vermiştir. İki üç yüz kulaç urganla kuyulara giren işçiler,
meşalelerle aydınlatılan kuyularda cevher kazardı. Cevherler biriktirildikten
sonra kadı, emin ile ehl-i maden hisseleri dağıtır, humsu padişaha verilirdi
(Naklen: Anhegger, 1944: 353).
477 Roşt işlemi
için ayrıca bkz. Beldiceanu, 1964: 370. Roşt işlemi esnasında taşları ayıran
ırgada ve cevheri suda yıkayan ustalara ücret verildiği gibi; kömür, odun
ücreti ile roşthaneden cevheri çarha götürmek için kira verilir ve cevheri
kurşunla eriten ustalara da ücret verilirdi (Beldiceanu, 1964: 344-345).
478 İlk
önce bir kemer cevher, bir kemer odun ve onun üzerine de bir kemer kömür olmak
üzere bitinceye kadar üst üste yığılır. Oluşturulan yığının etrafı balçıkla
sıvanırdı (Spaho, 1913: 143; Anhegger, 1944: 354).
479 Maden
cevherlerinin tasfiyesi için yapılan ameliye olan roşt, roştuna göre üç dört
mak‘ad yanardı (Akgündüz, 1990b: 444). Yığının en altında hava deliği ve üstünde
de dumanın çıkacağı bir deliğin bırakılmasına dikkat edilirdi. Daha sonra ise
ateşlenen fırınlar yedi sekiz gün boyunca sürekli yanardı. (Spaho, 1913: 143).
1842 yılında bir fırında eski usulle yedi gün altı gecede karışık cevherler
imâl edilmiştir (BOA, DRB.d 980)
Döşenen
cevher, kömür ve odun yandıktan sonra kadı, emin ve kâtip üzerine vararak kanun
üzere üçer himl ayırarak, her üç himl480
kanun gereği hîce denilerek bu miktarın içine 12 kantar481
mürdesenk karıştırılırdı. Uzunluğu ve genişliği ikişer zira birer körük, bir
fırın bina olunmuştur. Fırın yakıldıktan sonra cevher üstten boşluğa akacak
şekilde bir havuz yapılırdı. Fırından çıkan karışık haldeki cevher fırın
yakınlarındaki bir ocak yerinde çam ağacından dört tomruk ile kül oluşturulunca
ocak kurutulup üzerine odun ve onun üzerine kurşunlar yüklenip ve çam tomruklar
da kurşunların üzerine konulup (Spaho, 1913: 143) yakılırdı. Körükler
vasıtasıyla dolap döndürülür ve ateş gerekli sıcaklığa ulaşınca kurşun eriyerek
ocağa akardı482.
Ateş altında kaynadıkça kaymak gibi mürdesenk ortaya çıkardı483.
Kanun gereği o ocakta görevli olan çestlaç bunu alırdı. Mürdesenkle birleşik
olan bu cevher gümüş kalıncaya kadar devam ederdi. Bu durumda kadı, maden emini
ve kâtibe haber verilerek ne kadar ürün elde edildiğini öğrenmek için mahkemede
tartılıp defterlere kaydedilirdi. Her hafta tekrarlanan bu işlem sonucunda
kalhaneye gönderilen gümüşün484;
kadı, maden emini, maden katibi ve roşt katibinin de bulunduğu kalhanede kanun
üzere, 100 dirhemine beş dirhem bakır katılarak485
ocağa konurdu. Kalcı adı verilen usta demir maşasıyla; bakır, kurşunu yiyip
kendi dahi kaybolana ve sadece gümüş kalana kadar karıştırırdı. Burada ortaya
çıkan gümüşler sahib-i ayara teslim edilir ve deftere kaydedilirdi486
(Spaho, 1913: 144). Bu aşamadan sonra ise elde edilen gümüşler para yapımında
kullanılırdı487.
480 Bir himl,
dört kabal kabul edilen mahalli ölçüye eşit olup 99.576 kg’a eşittir (İnalcık,
1991a:13).
481 Bir
kantar 44 kıyye idi (BOA, C.SM 63/3196).
482 1588-1589
tarihli maden kanununda çok kısa bir bilgi de olsa cevherin işlenmesi ile
ilgili “Ma‛den çıkan gümüş kokulu olub kefçeye girüb kâl olunmakta
aslâd ‛asîr ve gümüş zâyi‛ olmak görine ‛alâca hemân ateşin çeküb soğuya yine
ateş idüb kaynamağa başladıkda bir kıyye fer ve mesel bir adam tersîn halt ile
halis gümüş ola gaslde olunmaya” (BOA, MAD.d 22148: 6) denilmiştir.
483 Bozkır
madeninde 27 Ekim 1793 tarihinde, 10.000 kıyye kurşun kal olacak mürdesenk
külçe hazır olduğu piristat ve kalcıbaşı iyileştiği zaman kal olunup der-mahzen
olunacağı maden emini tarafından bildirilmiştir (BOA, D.DRB.THR 6/29).
484 Gümüşler
cistiladan çıktığında bir deri keseye konulup kâtip ve şafar mühür ile emin de
vezn idüb mahkemeye gönderilip onlar dahi vezn idüb ne miktar olduğu deftere
kayd edilip mühürlenir ve kal işlemi için hazır hale getirilirdi (Spaho, 1913:
146).
485 Gümüşü
sertleştirmek için de bakır kullanılmıştır (Halil Edhem, 1307: 73).
486 Bu
işlemin anlatılışı için bkz. Anhegger, 1944: 354-355.
487 Cümle
mübaşirin, kadı, emin, kâtibler ve ustalar gelüb ondan sahib-i ayar nekra
sahiblerinin nekraların vezn idüb nekraların sahib-i ayara teslim ederler ve
kadı, emin ve kâtibler ale’l-infirâd defterlerine kayd idüb ve sehmine üçer
akçe dahi kayd iderler kıymeti bağlarlar ve ol nekra hanesinde ol aldıkları
nekraları sahib-i ayar kepçeye koyub kaç nevbet olursa eridüb subke iderler 13.000
dirhem olucak bir nöbet hasıl olur vezn idüb ustalara teslim iderler ve deftere
kayd iderler ve ol vakt 65
Fırının
üslubu, taştan bir duvar yapılarak duvarın dibine bir delik konulması
şeklindeydi. Körüklerin lüleleri oraya konurdu ve duvara yamaşık fırın
ederlerdi. Önünden iki deliği olurdu. Birbirinden bir karış yüksek, üstünde
olan delikten cevherin dördü ki akıp altında olan delikten kurşun akıp işler,
roşt olan cevher tamam çekildikten sonra kaç kıta kurşun olursa vatruk gelip
maden emininden cistile edilmesi için icazet tezkeresini alırdı (Akgündüz,
1990a: 163). Evliya Çelebi, Samakov madeninde eritme işlemi için devamlı
yakılan körüğü on adamın çekemeyeceğini ve körüğün maden ocağının yakınına
konulan bir su değirmeninin çarklarınca döndürüldüğünü yazmıştır488
(Sevinç, 1980: 110). Aşık Çelebi, genellikle galen ve diğer sülfür çeşitlerinin
tasfiyesi için, maden ocaklarında kullanılan fırınların körüklerini çalıştıran
su çarklarının –ziraatta kullanılan eski İran su çarklarından ayırt etmek için-
Frenk çarkı olduklarını belirtmiştir (Murphey, 1992: 14). Çarh, bir su çarhı
diğeri bargir ile çekilen kuru dolap olmak üzere iki türlüydü. Suların
çoğalması üzerine kuru dolapla amele gelirdi. Çarhın birçok hizmetkarı vardı
fakat bunlardan başka kimse cevher çekmeye kadir değildi. Çarhın cevheri
yandıktan sonra tekneyle489
cevherini alırlardı (Akgündüz, 1990a: 162-163).
Cistila, bir
mahalde tekne resminde kül ve kum ile teşt ederler ki vüsatde kurşuna göre
ondan sonra ateş ile kuruduktan sonra kurşunu üzerine koyup, eritip,