Bozkır Madenindeki Görevliler

 


BOZKIR MADENİNDEKİ GÖREVLİLER

 

1. İdarî Görevliler328.

 

1.1. Maden Emini

 

1.1.1. Atama

 

Bozkır madenine, açıldığı 1776 yılından itibaren atanmaya başlanan maden emini, maden emaneti adı verilen idari yapıyı yöneten görevlidir. Kendisine iş emanet edilen güvenilir kimse anlamına gelen emin kelimesi, Osmanlılarda belli bir görevi yerine getirmesi istenen, bu görev karşılığında ücret alan329 ancak üstlendiği görevden dolayı herhangi bir risk altına girmeyen görevli için kullanılmıştır (Sahillioğlu, 1995: 111).

 

Bozkır madeni emanetine bir emin330 atanacağı zaman, darphane nazırının durumu bir takrirle vezir-i azama bildirmesi üzerine vezir-i azam da bir telhisle durumu padişaha aktarırdı. Padişah atamayı uygun görürse bu konuda hattı hümayun sadır olduğunu belirten bir fermanla eminin ataması gerçekleştirilirdi331. Maden eminleri332; yeni mağaralar açmak, madenci ve maden ahalisini zulümden korumak, işlerine hariçten kimseyi karıştırmamak, madeni peyderpey İstanbul’a gönderip teslim etmek (BOA, C.DRB 252), eşkıyayı333 def etmek ve külliyetli cevher çıkarmak (BOA, HAT 295/17552) gibi şartlarla atanmışlardı. Ayrıca fesadı ortadan

 

328  Bozkır madenindeki görevliler idari, teknik, güvenlik ve madenciler olmak üzere dört başlık halinde incelenmiştir. Madendeki görevliler için bkz. Tablo 5.

 

329  Madende çalışan amele ve ustalar yevmiye ve ücretle çalıştırılması durumunda fazla üretim yapılmasına gayret etmemişlerdir. Selanik sancağına bağlı Sidrekapsi madeni diğer madenler gibi imâl edilmediğinden madene bağlı reaya ücret-i yevmiyeleri ile istihdam olunduğundan zararı kendilerine ait olmadığından ve zarar devlete ait olduğundan hasılının harcına yetmediğinden bahsedilmiştir (Çağatay, 1942a: 29). Bozkır madeninde, maden eminine verilen sermaye madencilere verilir, yapılan üretim sonucu ortaya çıkan ürünün devlete ait kısmı alındıktan sonra kalan kısmı belirlenen fiyat üzerinden devlet tarafından satın alınırdı bkz. V. Bölüm.

 

33010 Kasım 1823 tarihli bir belgede, Bozkır madeni müdürü olarak geçmektedir (BOA, D.DRB.HAT 18/47). Fakat bu şekilde müdür ifadesinin kullanıldığı başka bir belge tespit edilememiştir.

331 Bu konuda bkz. BOA, C.DRB 2047; BOA, C.DRB 1915:lef 1; BOA, AE.SABH I 4193; BOA, HAT 1414/57740; BOA, MEDAD 9: 195-1.

332 Çeşitli dairelerde görev yapan ve farklı görevleri olan eminler için bkz. Karamursal, 1989: 132.

 

333 Bozkır ma‘deninin tathîr-i eşkıyâ emr-i ehmine medâr olmak ve ma‘den-i mezkûr vech-i lâyıkıyla i‘mâl olunmak üzere Karaman valisi Ali Paşa’ya, 23 Ocak 1812’de, Bozkır madeni emaneti de verilmiştir (BOA, C.DRB 1457).


150

 

kaldırmak için atanan maden eminleri de vardı (BOA, DRB.d 969). Sayılan görevlerin yanında bol miktarda altın, gümüş ve kurşun istihsali ile odun, kütük, kömür ve diğer malzemelerin vaktiyle karşılanması; madencilerin serbestiyet şartlarına, himayelerine, madenin germiyyet üzere imaline dikkat edilmesi gibi üretimi devam ettirmek için gerekli hizmetleri yerine getirecek becerikli birinin emin olması gerekirdi (BOA, C.DRB 2482). Maden emini olacak kişinin becerikli olması kadar önemli bir konu da sadakatli bir kişi olmasıydı (BOA, MEDAD 9: 195-1).

 

Bozkır madenine emin ataması yapıldığı zaman, madene bağlı kazaların kadı ve naiblerine yapılan atama bildirilirken, kazaların madene hizmet etmeleri ve serbestiyetleri de atamalarda hatırlatılırdı (BOA, MEDAD 8: 680-2). Bu anlamda emine söylenen ilk emirlerden birisi de maden işlerine kimseyi karıştırmaması ve karışacak olanları def etmesiydi (BOA, C.DRB 493). Bozkır madeni emini olarak görev yapan bazı maden eminleri ertesi yıl yeniden atanabilmiştir. Maden idaresinde liyakat sahibi olan, fukarayı koruyan, tecrübeli (BOA, C.DRB 252), darphaneye faydalı hizmetleri olan (BOA, MEDAD 9: 221-1), madeni güzel idare eden maden eminleri bu özelliklerinden dolayı yeniden atanmışlardır (Tablo 3). Buna ek olarak sağlam bir eminin atanması halinde fakirlerin maaş alacağı ve devletin çok fayda sağlayacağı düşüncesi (BOA, C.DRB 2948) de atamalarda dikkat edilen hususlardandı.

 

Bozkır madeni eminliğine atanan kişiler devletin çeşitli kademelerinde görev yapan kişiler arasından seçilmişlerdi. Dergâh-ı âlî kapıcıbaşılarından334, dergâh-ı muallam kapıcıbaşılarından335 dergâh-ı muallam gediklilerinden (BOA, C.DRB

 

334 BOA, C.DRB 2636. Bozkır madeni emini olanların daha etkin olarak çalışabilmesi için gerekli olan bu unvan, eminlik görevine atanan kişilerin nüfuz ve iktidarları için bir rütbe verilmesi gereğince dergah-ı ali kapucubaşılığı talep edilmiştir (BOA, C.DRB 1872).

335 BOA, C.DRB 3123. Karaman müşiri olan Ali Paşa aynı zamanda Bozkır madeni eminiydi ancak madeni vekili aracılığıyla idare etmiştir. Bozkır madeni köylerinden Boğazsaray köyü de bu müşirin Mart 1837’den itibaren olmak üzere 2.400 kuruş bedel-i iltizamat karşılığında zeametiydi. Daha önce 2.000 kuruş ödemiştir (BOA, MEDAD 3: 158-2). Bozkır madeni kapatıldığı zaman masrafları arasında tertib-i hazine-i ceyb-i hümayun me‘a harciyâb adıyla 44.000 kuruş vardır ki, buradan anlaşıldığı üzere müşirlik maaşı da madenin masrafları arasına yazılmıştır (BOA, DRB.d 1027). Bunun yanında 11.200 kuruş memur maaşları ile 18.150 kuruş avaid-i ketebe-i darbhane ve hizmet-i mübaşiriyye olarak yazılmıştır (BOA, DRB.d 1027). 1253 yılına ait olup maaş vesaireye mahsus olan 73.350 kuruş masraf dışında, madenin vermesi gereken 40 kıyye gümüş ile 20.000 kıyye kurşunun satın alma bedeli 100.500 kuruş ile takvim? ve kal‘ bahası 960 kuruş yazılmıştır. Konya müşirine olan masrafı ise, 36.288 kuruş ilbâs olunan hal‘ baha, 84.258,5 kuruş maden emini vekili memuriyetiyle maaşlarıyla ve mesarif-i saire, 10.500 kuruş murur ve ubur iden memurin mesarifi ile 25.679 kuruş


151

 

2421), silahşöran-ı hassadan (BOA, C.DH 9743), vezirlerden (BOA, DH 2669; BOA, C.DRB 2482) maden emini atandığı gibi, yerli ahali ya da Bozkır şeyhi olarak tanımlanan kişiler de (BOA, C.DRB 1915) Bozkır madeni emini olarak atanmıştır336. Bozkır madenine Karaman valileri de atanmıştır. Vezir rütbeli bu tür kişilerin atanmasının temel nedeni eşkıya ile mücadele etmekti (BOA, C.DRB 1710). Fakat vezir rütbeli kişiler başka işlerle de uğraştığından dolayı madenle gereği gibi ilgilenemediğinden ve yerine gönderdiği eminler de madene önem vermediklerinden dolayı maden gereği gibi işletilememiştir (BOA, C.DRB 2482). Ayrıca maden-i hümayun örneğinde görüldüğü gibi, vezir rütbeli kişilerin sermaye akçesini kendi işlerinde kullandığı ve zamanında ustalara vermediği de görülmektedir (BOA, HAT 566/2774).

 

Maden eminliğine kabiliyeti olduğu devlet tarafından kabul edilen ve emin olarak atanmaları düşünülen bazı kişileri, madene bağlı kaza ahalisinin maden emini olarak istememeleri üzerine başka birinin emin olarak atanması (BOA, D.DRB.THR 60/44), halkın görüşlerinin de dikkate alındığını göstermesi açısından önemlidir337. Atamalarda dikkat çeken noktalardan bir diğeri ise, vefat eden eminin borcunun ödenmesi şartıyla damadının maden emini olarak atanmasıdır338 (BOA, AE.SABH I 4193). Devletin alacağını tahsil etmek için bu doğrultuda bir atama yapıldığı gözden kaçırılmamalıdır. Ancak böyle bir atama yapılacaksa bile, atanacak kişinin maden işlerinden anlaması temel şartlardan biriydi (BOA, C.DRB 2421).

  

güzeşte-i sarraf olmak üzere toplam 156.725,5 kuruştur. Bütün masaraflar toplandığında 356.535,5 kuruş masraf ortaya çıkmaktadır. 354.000 kuru ş maden kapatıldıktan sonra Bozkır ve Belviran kazalarından talep edilmiştir (BOA, DRB.d 1027).

 

336 Daha önce atanan eminler sadakat ve liyakatle darphaneye hizmet edemediklerinden dolayı Bozkır ahalisinden kudreti meşhur ve mütevatir olan Bozkır şeyhi Abdülhalim, maden emini olarak atanmıştır (BOA, C.DRB 1915). Madene bağlı kaza ahalisine, diğer eminlerde olduğu gibi, maden emini olan şeyhe de yardım etmesi gerektiği bildirilmiştir (BOA, MEDAD 9: 213-2).

 

337 Fakat halk arasında farklı düşüncelerin olduğu zamanlarda olmuştur. 28 Temmuz 1799 tarihinde Bereketli madeni emini olan Fazlı Ağa’dan memnun olan ahali onun yeniden atanması için başvururken bazı kişiler ise İstanbul’a giderek onu istemediğini bildirmiştir. Bunun üzerine şikayetçi olanların Konya Kalesi’ne sürülmesi ile meselenin halledileceği yönündeki görüş kabul edilmiştir (BOA, C.DRB 1862).

 

338  Maden emini Halil’in damadı Mehmet Fazlullah, Halil’in borçlarını ödemek şartıyla Mart 1782’den itibaren maden emini olarak atanmıştır (BOA, MEDAD 8: 657-2).



Tablo 3: Bozkır Madeninde Görev Yapan Maden Eminleri (1776-1839)

339 Tablo oluşturulurken maden eminlerinin rumi takvime göre mart ayında atanması esas alınmıştır. Ancak mart ayından önce ya da sonra yapılan atamalar da vardır. Bozkır madeni emanetinde görev alan ilk emin olan Genç Ali 2 Haziran 1776 yılında göreve başlarken, onun yerine göreve gelen Süleyman ise 30 Aralık 1776 tarihinde göreve başlamıştır. Mehmet Fazlullah’ın yerine atanan Ali Ağa ise 5 Ekim 1784’te atanmıştır. Ali Ağa’nın yerine atanan Hasan Ağa ise 26 Ekim 1787 tarihinde görevdedir.

 

340 2 Aralık 1820 tarihinde Ahmet Ağa’nın yerine atanmıştır (BOA, DRB.d 1044).

341 Kadı Abdurrahman Paşa olarak meşhur olup, Osmanzade olarak da bilinir (BOA, C.İKT 1072; BOA,DRB.d 969). Rumeli’ye görevlendirildiğinde madeni vekili olarak oğlu Abdullah yönetmiştir. 1807 yılında ise el-Hac Mehmet Emin adlı kişi vekili olarak görev yapmıştır.

 

342 El-Hâc Ali Paşa yerine bu görevi yapmıştır (BOA, DRB.d 1027).


153

 

Maden emini olarak atanan kişilerin maden işlerini bilen kişiler olmasına özellikle dikkat edilmiştir. Nitekim 18 Ekim 1779’da Bozkır madeni emini olan Halil’e, Bereketli madeninde bulunan cevherin incelenmesi görevi, yakın olması nedeniyle Bereketli madeni de tefviz edilmiştir (BOA, C.DRB 3058). Kısa bir süre sonra başka birinin emin olduğu bilinse de bu eminin madencilik bilgisinden istifade edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu anlamda, eski Bereketli madeni emini el-Hâc Ali (BOA, DRB.d 970), eski Gümüşhane emini Süleyman Ağa (BOA, C.DRB 2605) ve eski Karaton madeni emini Mehmet (BOA, MEDAD 9: 187-1) gibi kişilerin Bozkır madeni emini olması, tecrübenin atamalarda önemini ortaya koymaktadır. Yine Bozkır madeni emini olan kişiler de benzer şekilde başka madenlere atanmışlardır. 20 Eylül 1789 tarihinde, eski Bozkır maden emini Hasan Ağa Rumeli’de Hasköy Drama civarında bulunan madene atanmıştır (BOA, HAT 190/9188). Eminlik görevi sona erenler, başka madenlerde görev aldığı gibi, Karaman valisinin kethüdalığını yapmak gibi (BOA, D.DRB.THR 2/45, 2/46) alanlarda da istihdam edilmişlerdir.

 

1.1.2. Maden Emininin Görevleri

 

1.1.2.1. Madencilikle İlgili Görevleri

 

Madenlerdeki üretimin devamlılığını sağlamak maden eminlerinin temel göreviydi. Bunun için kuyuların atıl durumda bırakılmaması için maden emini, kadı ve maden katibinden oluşan bir heyet her perşembe günü343 kontrol işlemi yapardı (Spaho, 1913: 152). Madenlerde üretilen cevherin miri hissesi dışında kalanı devlet adına kadı huzurunda alınması görevlerinden olan maden emini (BOA, C.DRB 3152), satın alma işleminin cumartesi günü yapılmasını da sağlardı (Anhegger, 1943:

 

34).

 

Maden emininin madencilerin organizasyonunu sağlamak, eksik olan madencileri tespit ederek merkeze bildirmek ve bu eksikliğin giderilmesi için gerekli önlemleri almak gibi görevleri de vardı. Bozkır madeni emanetinde yeni mağaralar bulunması için maden emini cevher olduğu düşünülen yerlere madenciler


 

 

343 Kontrol işleminin salı ve cuma günleri yapıldığını belirten araştırmacılar da vardır (Anhegger, 1943: 34).


154

 

görevlendirirdi (BOA, MEDAD 9: 173-1). Bozkır madeni emininin, maden için gerekli olan ustaların gönderilmesini İstanbul’a arz ederek belli sayıda ustanın Gümüşhane tarafından gönderilmesi için emir yazılmasını istemesi de madencilikle ilgili görevleri arasındaydı (BOA, C.DRB 3083). Yani emin, madeni ilgilendiren çeşitli konularda merkezle doğrudan yazışma yapmakta idi.

 

Maden eminliği sona eren kişinin sorumlulukları sona ermezdi. Zira yeni atanan emin geldiği zaman kâ‘ide-i mer‘iyyeden olan halef-selef eminlerin hesaplaşması gerekirdi. “Kâ‘ide-i maden” üzere (BOA, C.DRB 2421), eski emin tarafından gelir ve giderleri bütün ayrıntılarıyla halefine devredilir ve bu hesabın bir örneği de darphaneye gönderilirdi. Böylece eminin alacaklı ya da borçlu olup olmadığı belirlenirdi (BOA, D.DRB.HAT 2/27). “Kavânîn-i mer‛iyye-i maden”/ yürürlükteki maden kanunları üzere (BOA, C.DRB 2421) devir ve teslim cümle marifetiyle görülür ve madende olan sermaye ile reaya ve madencilerin zimmetleri yazılırdı (BOA, C.DRB 2956). Maden emini atamalarının mart ayında yapıldığı hatırlanırsa, halef-selef eminler arasındaki hesaplaşmaların da genelde bu ayda yapıldığı ifade edilebilir. Bazı durumlarda azledilen ya da görevini tamamlayamayan eminlerin hesapları ise görevin sonlandığı aylarda görülürdü (BOA, MEDAD 8: 618-1; 680-1). İki emin arasındaki hesaplaşmalar Bozkır’da yapılırken bazen Bozkır dışında da bu devir teslim işlemi yapılabilirdi (BOA, MEDAD 8: 616-1). Bozkır dışında yapılan hesaplaşmaların nedeni eski maden emininin Bozkır dışında ikamet etmesiydi344. Eminler arasındaki hesaplaşmada eski emin ürettiği gümüş ya da kurşunu yeni emine teslim ederdi. Böyle durumlarda eski emine bu işleme dair tahvîl verilirdi (BOA, D.DRB.THR 6/29).

 

Bozkır madeni emininin en önemli görevlerinde biri de kurşunun mağaralardan Bozkır’a ve Bozkır’dan Alanya İskelesi’ne taşınması işine nezaret etmekti. Kurşun nakledileceği zaman maden emini durumu merkeze bildirerek bir mübaşir tayin edilmesini talep eder, gönderilen mübaşir marifetiyle kurşun iskeleye götürülürdü (BOA, C.DRB 2416). Maden emini, kurşunun Bozkır’dan Alanya İskelesi’ne taşınmasına nezaret etmekle birlikte kurşunun nakliye ücretini taşıma görevini yerine


 

344 6 Haziran 1778’de, eski maden emini Süleyman, Akşehir’de oturduğu için yeni emin Halil’e Akşehir’e gidip hesaplaşmanın yapılması, bu hesaplaşmada sermaye, altın, gümüş ve kurşunun devrinin yapılması ve ilgili defterin darphaneye gönderilmesi emredilmiştir (BOA, C.DRB 475).


155

 

getiren kişilere öderdi (BOA, C.DRB 3137). Bunun yanında taşıma işinden muaf olduğunu iddia eden kaza ahalileri ortaya çıkarsa, emin durumu merkeze arz eder. Merkezden verilen cevaba göre hareket eden maden emini, bu iddiaların dikkate alınmaması ve tevzi defterlerindeki yazılı hisselerin uygulanması (BOA, C.DRB 2429) ya da bu ahalinin muaf olduğu şeklindeki emirleri uygulardı (KŞS 64: 67-2).

 

Bozkır madeni emininin bir diğer görevi ise, madenin iskeleye nakli için gerekli olan hayvanların tedârik edilmesini sağlamaktı (BOA, C.AS 25803). Kurşun taşımak için kaza hisselerine tevzi edilen develer madene getirildiği zaman, kaza ahalisine maden emini tarafından eda tezkeresi verilirdi (BOA, C.DRB 2820). Maden emini kurşunun Alanya İskelesi’ne götürülmesini, görevlilere teslim edilmesini ve kurşun mahzenlere konulmasını kaimesi ile merkeze bildirirdi (BOA, MEDAD 9: 197-3).

 

Eminin görevlerinden birisi de maden için gönderilen sermaye akçesini teslim almaktı345 (BOA, C.DRB 3136). Teslim alınan bu sermaye akçesiyle, Bozkır madeninde bulunan görevlilerin maaşları (BOA, C.DRB 2782) ile maden amelesinin yevmiyeleri maden emini tarafından ödenirdi (BOA, C.DRB 2948). Bunların yanında Bozkır madenindeki üretimin devam edebilmesi için gerekli temel maddelerden biri olan kömürün bedeli de ilgililere maden emini tarafından ödenirdi (BOA, MEDAD 1: 750-3).

 

Madene bağlı kazaların kömür, kütük ve çakılcıyan bedeliyesi ve imdad-ı menzil olarak verdikleri para ile sancak mutasarrıflarına verilen imdad-ı hazeriyye ve seferiyye madene gelir olarak kaydedilmiştir (BOA, C.DRB 2148). Dolayısıyla bu gelirler de emin tarafından toplanmıştır. Maden emini bu paraların toplanması için bizzat madene bağlı kazalara gidebilirdi (BOA, MEDAD 9: 190-1). Yine maden emini, maden levazımatını tedârik etmek için madene bağlı kazalara giderdi (BOA, MEDAD 9: 190-2). Madencilerin çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması işi de maden emini tarafından yapılırdı. Madencilerin yiyecek gibi temel ihtiyaçları ile madende

 

345 Bozkır madeni emaneti Mart 1782 başlangıcından itibaren kendisine verilen Mehmed Fazlullah’a sermaye akçesi teslim edildiğinden “eminin hazine ile her kimin kazasına dâhil olursa müsellem ve yarar ve şecî‘ ve bahâdır adamlar ta‘yîn ve yeniçerilerde kazadan ihrâc ve konak yerine dek kemâl-i muhâfaza itmeleri Üsküdar’dan Bozkır madenine varıncaya dek yol üzerinde vaki” nüvvab, voyvoda, mütesellim, iş erleri ve yeniçeri serdarlarına emredilmiştir (BOA, C.DRB 3050). Kemâl-i muhâfaza tabiri sermayenin en üst derecede korunmasının istenildiğine işaret etmektedir.


156

 

üretim yapılabilmesi için gerekli malzemeler maden emini tarafından tedârik edilirdi. İhtiyaçların bu şekilde karşılanmasının temel nedeni, madencilik işlerinin aksamamasıydı. Yani madenciler maden dışında herhangi bir meseleyle meşgul olmuyor ve bu şekilde madende üretimin sürekliliği sağlanmış oluyordu. Maden emini madencilerin çeşitli ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra, bu malzemelerin ücretlerini ilgili madencinin hesabına yazarak, madencilere bir nevi avans vermiş olmaktadır.

 

Eminden kaynaklı sorunlar olduğu zaman çözüm yeri olarak Bozkır mahkemesinin önceliği vardı. Eski maden eminlerinden Ahmet Ağa’nın haksız olarak Abdullah adlı kişiyi idam ettirdiği ve 10.000 kuruşluk nakit ve eşyasını aldığı yönündeki şikâyetler üzerine, Bozkır mahkemesinde duruşma olunması istenilmişse de eski eminin İstanbul’da olmasından dolayı bu mümkün olmadığından, 5 Kasım 1822’de arz odasında duruşma olunması talep edilmiştir (BOA, HAT 626/30943).

 

Maden emini maden hasılatından mîrî hissesini ve diğer resimleri ve emrine verilen sermaye ile de madenciler hissesini devlet adına satın alırdı346. Madenin yıllık varidat347 ve masraf hesaplarının bilançosunu, yani yılda ne kadar amele, usta çalıştırılmış ve ücretleri ne tutmuş, ne kadar kömür, odun, kütük, demir, çelik, tulum, mum, çıra sarfedilmiş, kaç ocak cevher çıkarılmış ve bundan ne kadar halis cevher elde edilmiş, miri hissesine ne kadar isabet etmiş, sair mîri rüsum ne kadar tutmuş, rençberan hissesinden satın alınan cevherin miktarı, fiyatı, ocakların diğer masrafı vesair hususlar yazılarak oluşturulan defter mahallin kadısına tasdik ettirilerek bir sureti mahallinde saklanır, bir suretini merkeze gönderirdi. Bundan başka madenlerde kullanılan ölçü ve tartıların doğru olup olmadığını, darphaneden gönderilen tartılarla kontrol ederdi (Çağatay, 1942a: 44). Bütün bunların yanında Bozkır madeninde yapılan üretimin ilk aşamasından itibaren madenlerin İstanbul’a teslimine kadar çeşitli görevleri olan maden emininin madencilikle ilgili diğer görevleri yeri geldikçe değerlendirilecektir348.

 

 

 

346 Madenden çıkan kurşunun beşte biri devlete ait (BOA, C.DRB 3123) olup, geri kalan kurşunun madencilerden alınması işini maden emini yapardı (BOA, C.DRB 3152).

 

347 Bkz. Belge 9.

348 Keban Ergani madenleri eminlerinin madencilikle ilgili görevleri için bkz. Tızlak, 1997a: 71-75.


157

 

1.1.2.2. İdarî Görevleri

 

Maden eminlerinin atamasında darphane etkili olduğu için Bozkır madeni emini, darphane nazırına karşı sorumluydu. Bu anlamda çevresinde bulunan beylerbeyi, sancakbeyi gibi ehl-i örf taifesi ile alt üst ilişkisinden ziyade madeni ilgilendiren yazışmaların349 yapılması ön plana çıkmıştır. 2 Mayıs 1785’de Bozkır ağnam vergisini toplamaya memur olan kişi, bu vergiyi toplayamadığını bildirerek Karaman valisine başvurmuştur. Karaman valisinin “ben maden tarafına karışmam” demesi üzerine durum sadrazama bildirilince, madene gönderilen mübaşir vasıtasıyla ve maden emini marifetiyle bu verginin toplanması emredilmiştir (BOA, C.ML 23783). Bu bilgiye bakılarak maden emininin Bozkır madeni emaneti olarak adlandırılan idari yapıda tam yetkili olduğu ve diğer görevlilerin bu idari yapıya karışmadıklarını söylemek mümkündür. Bozkır madeni emini bazen emanet sınırları dışındaki olaylarda da görev almıştır. Bozkır’a gönderilen 5 Temmuz 1781 tarihli hükümde, Ulukışla menzilinin idaresi ve derbentlerin muhafazası için şekavetleri anlaşılan Kaplanoğlu Hasan ve refikinin yerlerine becerikli kimseleri menzilci tayin etmesi, Bozkır madeni eminine emredilmiştir. Maden emininin görevi bu menzilin korunması, menzilcilerin hizmetini yapmasıydı. Maden emini tarafından iyi idare edilmesi için madene bağlanan menzile mutemet adamların tayin edilmesi de emine emredilmiştir (BOA, C.NF 2240).

 

Bozkır kazasında ayanlık iddiasında olan kişilerin yaptığı zulümlerden dolayı vekil emin yerine darphaneden “muhtasar daire ile mütedeyyin bir emin nasb ve irsal” edilmesi isteği üzerine, 12 Şubat 1814’de, İshak Ağa emin olarak atanmıştır. Emin, Bozkır’a ulaşınca ahaliyi toplaması, durumu öğrenmeye çalışması ve emin tarafından bir kişinin ayan olarak atanması emredilmiştir (BOA, C.DH 9743). Bozkır madeni emininin ahalinin isteklerini de dikkate alarak madene bağlı kazalara ayan350

 

 

349 Konya valisinin delilbaşı olan görevlinin diğer kazalar gibi Belviran kazasından da yedi-sekiz bin kuruş topladığı emin tarafından bildirilince, 8 Şubat 1815’da, tekidi içeren bir emir gönderilmiştir (BOA, DRB.d 970).

 

350 8 Temmuz 1790 tarihinde, madene bağlı olan kazalarda çıkan sorunlar nedeniyle maden emininin bu kazalara bir kaymakam ataması yönünde maden emininin talepte bulunması üzerine, darphane nazırı kaza ahalisinin istediği birinin emin tarafından atanması şeklinde bir düzenleme yapılabileceğini ancak kaza ahalilerinin bu duruma razı olup olmadıklarının merkeze yazılması emredilmiştir (BOA, MEDAD 9: 187-d). Keban ve Ergani madenleri emini olanların vali ve


158

 

atamasında söz sahibi olması, idari anlamda maden emanetinin tek yetkilisi olduğunu göstermektedir. Bozkır madeni emaneti adı verilen idari statüden çıkarılan kazaların bazı işleri de zaman zaman maden emini tarafından yapılmıştır. Seydişehir kazası madenden çıkarılarak Üsküdar Ocağı’na bağlanınca Çopur Kadı ve Hacı İsa adlı kişilerin ayanlık düşüncesiyle ahaliyi tahrik etmeleri üzerine maden eminine bunların çavuş mübaşeretiyle Magosa’ya nefy edilmesi için ferman verilmiştir. Maden emini sürgün edilecek kişileri çavuşa teslim etmiş ve bu kişiler sürgün yerlerine ulaştırıldığı zaman İstanbul’a bildirilmiştir (BOA, C.DRB 2423).

 

Maden emanetinde meydana gelen eşkıyalık hareketlerinin önlenmesi konusunda maden eminlerinin yanında görevli tüfekçiler olduğu gibi, maden eminleri eşkıyalık yapan ya da maden işlerini engelleyen kişiler ile ilgili de doğrudan merkezle yazışmıştır. Bozkır madeni emini olan el-Hâc Süleyman arzında, Bozkır şeyhi ve oğullarının memuriyetine müdahale etmek maksadıyla fesat çıkardıklarını ve Kıbrıs’a nefy olunmaları talebinde bulunmuştur (BOA, C.DRB 2890). Yine Aladağ kazası ayanı Mustafa yanına topladığı adamlarla madene bağlı Belviran kazasından maden ahalisini zorla Aladağ’da bulunan çiftliğe götürüp yerleştirerek zulümler yapmıştır. Madenin nizamına halel gelmemesi için Mustafa ve avanelerinin kazadan uzaklaştırılması maden emini Seyyid Süleyman’a, 28 Eylül-6 Ekim 1793 tarihinde, emredilmiştir (BOA, KLB.d 26: 106-3). Maden emini idari anlamda emanet içinde bağımsız hareket etmiş ve diğer yöneticiler maden eminine karışmamıştır. 27 Mayıs 1834’te, Beyşehir sancağı hissesine düşen vergiden madene bağlı Bozkır kazası hissesine düşen kısmının tevzi ve tahsili maden emini tarafından yapılmış ve sancak mütesellimine teslim edilmiştir351 (BOA, MEDAD 3: 282-1).

 

 

 

 

 

 

mutasarrıfların yaptığı voyvoda atamasını yapması da (Tızlak, 1999b: 930) idari anlamda maden eminlerinin durumunu göstermektedir.

 

351 Maden-i Hümâyûn eminlerinin; 1831 yılından itibaren uygulanmaya başlanan nüfus sayımı ve her kazada yaşayan islâm ve zimmî reayanın nüfusunun ve özellikle erkek nüfusunun oturduğu yerler ile zimmî reayaya ait kiliselerin yerlerini belirtir birer defterin her yıl İstanbul’a gönderilmesinden ibaret olan yoklama usulü, maden eminlerinin kendi sorumluluk bölgelerinde bu hususların en üst düzeyde uygulayıcısı oldukları bir araştırmacı tarafından tespit edilmiştir (Tızlak, 1997a: 69-70). Bozkır madeninde ise yapılan nüfus sayımları sonucu oluşturulan defterler Bozkır kadıları tarafından mühürlenerek İstanbul’a gönderilmiştir (BOA, NFS.d 3316: 222; BOA, NFS.d 3317: 337).


159

 

1.1.2.3. Hukukî Görevleri352

 

Eminin hukuki olarak en önemli görevi, sorunların mahkemede çözülmesine nezaret etmek ve davanın sonucunu uygulamaktı (BOA, C.DH 16283). Bozkır madeni kazalarından Bozkır, Belviran ve Seydişehir kazaları ahalisinin “zuhûr iden da‛va ve niza‛ları ve ahz ü habs ve te‛dîb ve gûşmâlleri vesâir bi-cüz’i ve küllî umûr ve hususları ber vech-i istiklâl” maden emini tarafından görülürdü (BOA, C.DRB 2636). Bozkır madenine bağlı kaza ahalileri arasındaki davaların görülmesi (BOA, AHK.KR.d 17: 74-3) maden emininin görevleri arasındaydı. Bozkır madeni emini ile madenciler arasındaki hesaplar da kadı tarafından mahkemede maʻrifet-i şerʻle görülmüştür (BOA, D.DRB.THR 9/20). Bozkır madeninde meydana gelen anlaşmazlıkların mahallinde çözümü genel prensipti, ortaya çıkan toprak anlaşmazlığı (BOA, AHK.KR.d 32: 224-1), at ve bağ anlaşmazlığı (BOA, AHK.KR.d 32: 233-1), alacak davaları (BOA, AHK.KR.d 29: 40-2) gibi konuların mahallinde çözülmesi maden eminine bildirilmiştir. Bozkır madeni kapatıldıktan sonra ise bu sorunların çözümü için Beyşehir muhassılı ile Bozkır naibine, 21-30 Haziran 1841’de, emir gönderilmiştir (BOA, AHK.KR.d 35: 160-2, 165-2, 166-2). Daha sonra gönderilen emirler ise Bozkır kazası müdürü ile Bozkır naibine gönderilmiştir (BOA, AHK.KR.d 36: 42-2, 51-1, 52-1). Emirlerin gönderildiği makamlar bölgede idari anlamda hangi görevlinin yetkili olduğunu göstermektedir. Bu bakımdan madenin açık olduğu dönemlerde maden emini, idari anlamda emanetteki tek yetkili olmakla beraber hukuki konularda kadı ile birlikte hareket eden bir görevliydi.

 

Bozkır madenine bağlı kaza ve köy ahalileri arasındaki anlaşmazlıkları bildiren arzlar yazıp meselenin çözümünü sağlamak eminin görevleri arasındaydı. Madene bağlı Kuruçay ve Yalıhüyük köyleri yaylak anlaşmazlığına düştüğü zaman durum emin tarafından İstanbul’a bildirilmiştir. 23 Ocak 1825 tarihinde gönderilen emirde, her iki köyün de yaylaktan ortak istifade etmeleri yönünde bir karar verilerek mesele çözülmüştür (BOA, C.DH 8182).

 

Madene bağlı kazalarda meydana gelen adli olaylarda suçu sabit olan kişiler kaza ahalisi tarafından maden eminine teslim edilirdi353. Maden emini de suçlu olan


 

352 Maden emanetinin serbestiyetine daha sonra değinileceğinden fazla ayrıntıya girilmemiştir.


160

 

kişileri hapse atardı (BOA, AHK.KR.d 19: 174-1; BOA, AHK.KR.d 34: 137-1). Madene bağlı kaza ahalileri arasındaki alacak davalarında da maden emini etkin bir rol oynamaktaydı. Bu anlamda borçlu olan kişinin ölümü üzerine borç, maden emini tarafından varislerden alınıp alacaklılara verilmekteydi (BOA, AHK.KR.d 27: 65-2). Bazı anlaşmazlıkların çözümü için ise Bozkır’a gönderilen mübaşirin ücreti mazlum olan kişilerden değil de karşı taraftan -özellikle de adam öldürenlerden- alınmıştır (BOA, AHK.KR.d 27: 130-1, 103-3; BOA, AHK.KR.d 28: 20-3).

 

1.1.2.4. İktisadî Görevleri

 

Bozkır madenine bağlı Beyşehir, Seydişehir, Kırili, Göçü ve Kaşaklı kaza ahalileri mahkemeye gelip, maden levazımatı ile ilgili hizmetleri yaptıklarını ancak kazalarında ortaya çıkan hastalık yüzünden perişan olduklarını belirterek, piyade neferleri bedeliyesi olarak sancak ahalisinden istenen 40.000 kuruşun affedilmesini,

8   Temmuz 1800 tarihinde, Bozkır kadısının ilamı ile bildirmişlerdir. Fakat bu isteğe,

 

25. 000 kuruşun peşin ve kalanın maden emini tarafından toplanıp teslim olunacağı şeklinde cevap verilmiştir (BOA, C.AS 42326). Bu anlamda Bozkır madeni emaneti adı verilen idari statüye bağlı kazalardan toplanacak olan vergi ve bedellerin toplanması görevi de bizzat maden emini tarafından yapılmıştır. Bu durum madene bağlı kazaların idari olarak diğer kazalardan farklı bir statüye sahip oldukları gibi ekonomik yükümlülüklerin uygulanması noktasında da diğer kazalardan ayrıldıklarını göstermektedir. Karaman valisine ait imdad-ı seferiyye ve hazeriyyenin toplanarak emine teslimi ile maden emini bu meblağı vali tarafına gönderirdi (BOA, C.DRB 2148). Bu vergilerin toplanması noktasında aykırı davranan yöneticiler de uyarılırdı (BOA, MEDAD 9: 177-1). Madene bağlı kazalardan toplanacak vergilerin

 

 

 

 

 

353 Seydişehir kazasında ikamet eden ve eskiden beri fitne, fesat ve ihtilal-i belde olan Yavrı Hasan oğulları Muhammet ve Abdurrahman, Gök Hacı Mahmut, Gök Boğa oğlu İbrahim, Abdülkadir ile Akçalar imamı Hüseyin toplanıp muhtar-ı belde es-Seyyit Numan Ağa’yı haksızca öldürüp mallarını gasp etmişlerdi. Seydişehir köylerinden Çalmanda sakinleri, biz de o esnada cemiyette bulunup ahalimizden bazıları katiller ele geçerse tutup maden eminine teslim edip eşyayı ashabına teslim eyleyeceğiz eğer bundan sonra hilaf zuhur ederse Bozkır madeni sermayesine 7.500 kuruş nezr-i hasen rızamızdır demişlerdir (BOA, MEDAD 9: 179-1). Bu köy sakinlerinin bu şekilde davranmasının nedeni olay esnasında orada bulunmalarıydı. Zira muhtarı öldüren kişiler ahalinin de mallarını yağmaladığından halk suçluların cezalandırılmasını isteyince bu köy halkı da kendilerinin suçsuz olduğunu ortaya koymak için böyle bir yola başvurmuştur.


161

 

toplanması işini de Bozkır madeni emini olan kişi yapardı354. Beyşehir sancağından istenilen ref-i menzil bedeliyesi olan 325,5 kuruşun ödenmesi esnasında madene bağlı olmak iddiasıyla bunun ödenmediği mütesellim tarafından ifade edilince, “ber vech-i istiklal”in sınırları belirtilerek bunu ödemeleri Bozkır naibi ve maden eminine, 17 Mayıs 1827’de emredilmiştir (BOA, C.AS 23891). Satılan tiftik, mazu ve kök boyanın gümrük vs. vergileri355 konusunda ise bunların tahsil edildiğine dair emin tezkeresi olması gerekmekteydi. Zira bu tezkeresi olmayanların sefineye alınmaması gerektiği, tezkeresiz başka mahallerden götürenlerden ise iki kat resm alınacağı belirtilmiştir (BOA, C.ML 3397). Maden emini bazı vergileri bizzat toplarken, emanet sınırları içerisinde iltizam ederek çeşitli görevleri üzerine alan mültezimlere de idari yetkisini kullanarak yardım etmiştir. Bozkır kazasına bağlı Meyre ve Balıklavı köylerinin aşar ve rusumatlarını kanun gereği alan mültezim Abdülmümin kazadan bazı kişilerin tahriklerini bildirince emine bu kişileri tenbih etmesi emredilmiştir (BOA, AHK.KR.d 17: 95-3). Bu örnek, iktisadi meselelerde de maden emininin bölgede yetkili olduğunu göstermesi açısından önemlidir.

 

Bozkır kazasının Osmanlı ordusunun ihtiyaçlarının karşılanmasında da çeşitli yükümlülükleri vardı. Bu yükümlülükler de maden emini tarafından yerine getirilirdi. Çumra menzilinden Şam’a giden ordunun zahire bahasının Bozkır madeni emini tarafından görevli memura teslim edildiği ve yedinden senedât-ı şer‘iyye alındığı, 23 Haziran 1799 tarihinde bildirilmiştir (BOA, C.AS 21864). Bozkır madeni emini Abdülhalim, 30 Mayıs 1799’da maden kazalarına 30 saat mesafede olan İsmil, Karkın ve Çumra menzillerine gönderilecek zahirenin nakli hususunda develerin iki katı ücret ile tedârik olunduğunu bu nedenle zahirenin yarısının affedilmesini

 

 

354 Karaman eyaleti avarız tahsildarı, madene bağlı Bozkır ve Belviran kazalarının vergisinin maden eminleri vasıtasıyla tahsil oluna geldiğini ve bu sene zam olunan 1.200 kuruşun da maden emini Halil tarafından tahsil olunduğunu ancak kısa bir süre sonra maden emininin vefat ettiğini ifade ederek bu vergi miktarını talep etmiştir. Ancak Halil Ağa’nın önce darphaneye olan 76.000 kuruşun malından alınacağı, kalan muhallefâtından ise avarız miktarının tahsildara eda olunması ile diğer borçlarının da ödenmesi ve fazlasının hazine-i amireye gönderilmesi, 10 Şubat 1781’de, emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 643-1). Tahsildar, devlete ait vergileri, gelirleri veya birinin gelirini toplayan memura denirdi (Abdurrahman Vefik, 1328: 256). Bahsedilen örnekte madene bağlı kazaların avarızı Musa adlı tahsildar üzerindedir (BOA, MEDAD 8: 642-1). Bozkır madeni emininin maden emanetine başka bir görevliyi karıştırmaması ve bu verginin kendisi tarafından toplanıp tahsildara eda edileceğini ifade etmesi maden emanetinin idari statüsünü göstermesi açısından da önemlidir.

 

355  Tiftiğin her kıyyesinden üçer para, mazunun her kıyyesinden birer para ve kökboyanın her kıyyesinden ikişer akçe resm-i miri alınacaktı (BOA, C.ML 3397).


162

 

istemiştir. Zira bu dönem fırınların imali için lazım olan kömür, kütük ve diğer levazımatın temini mevsimiydi (BOA, C.AS 16336). Beyşehir ve Yenişar kazaları Çumra menziline; Bozkır ve Seydişehir kazaları Karkın menziline; Göçü, Belviran ve Kırili kazaları (ayrıca Eyübili, Aksaray ve Pirluganda) İsmil menziline bağlıydı. Her menzile 6.500 kile arpa, 750 kile fiğ, 800 adet koyun, 2.000 kantar saman ve 450 araba odun gönderilmesi emredilmiştir. Bozkır kazası hissesine 2.750 kile arpa, 275 kile fiğ, 300 koyun, 800 kantar saman ve 180 araba odun düşmüştür (BOA, C.AS 15701; BOA, C.AS 16336).

 

Madene bağlı kaza ahalileri arasındaki alacak davalarında da maden emini görevliydi356. Bu anlamda borçlu olan kişinin ölümü üzerine borcun maden emini tarafından vereselerden alınıp alacaklılara verildiği görülmektedir (BOA, AHK.KR.d

27:    65-2). Madene gelir olarak kaydedilen mukataatın tahsilinin emin tarafından yapılması, buna ek olarak madene gelir kaydedilen kazaların avarız ve nüzul bedellerinin toplanması da eminin görevleri arasındaydı (BOA, C.ML 22569). Benzer bir durumda, Bozkır madeni emini Çelikpaşazade İbrahim Paşa’nın Bozkır madeni sermayesinden darphaneye borcu olduğundan dolayı Suğla mukataasının 5/8’i darphaneye ve 3/8’i paşaya aitti. Borca karşılık mukataa darphaneden idare olunacağından hâsılat, rusûmât ve avâidâtı, 24 Nisan 1811’de, Bozkır madeni emini el-Hâc Ali’ye verilmiştir (KŞS 102: 154-1).

 

Maden emaneti bölgesinde kuralların uygulanmasından sorumlu olan maden emini, bölgede devletin çıkarlarının korunması için de önlemler almaktaydı. Konya’da bulunan güherçile tabh iden karhanecilerin Bozkır tarafına 15, 20 kantar güherçile sattığı, Bozkır’da dinkler kurularak barut imâl edildiği ve tüccara satıldığının duyulduğu belirtilerek Karaman valisine ve Bozkır madeni eminine bu dinklerin ortadan kaldırılması, 11 Haziran 1825 tarihinde emredilmiştir (BOA, C.AS 22358).

 

 

 

 

356 Bozkır madeni emini ve kadısına 27 Ocak-4 Şubat 1810’da gönderilen emirde, İbrahim adlı kişi, Bozkır kazası Hocaköy’den Küçük Halim Efendizade Mehmet zimmetinde 1806 senesinden beri olan

25. 000 kuruş alacağını talep ettiğini ancak vermediğini belirtmiştir. Bunun üzerine maden eminine, mübaşir marifetiyle ve maden emini marifetiyle davanın görülmesi yönünde emir verilmiştir (BOA, SKT.d 205: 105).


163

 

1.1.2.5. Timarla İlgili Görevleri

 

Maden eminlerinin timarla ilgili görevleri daha çok ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümü ile ilgiliydi. Maden bölgesinde timarla ilgili anlaşmazlıklar olduğu zaman, bu durumun çözülmesi için emine davanın görülmesi emri verilirdi. 17-25 Ocak 1811’de, timar sahibi ve alaybeyi arasındaki anlaşmazlık üzerine mahsül ve rusumatı alan alaybeyinden bunların alınarak timar sahibine verilmesi maden eminine emredilmiştir (BOA, AHK.KR.d 26: 43-3, 93-2). 24 Temmuz 1783’te, Morsun köyündeki timarların mutasarrıfları ile Dard Zaviyesi zaviyedarları arasında buraların kullanımı konusunda bir anlaşmazlık ortaya çıkmıştır. Zaviyedarların buranın vakfa ait olduğunu söylemesi üzerine, kuyuda bakılınca bu yerin vakıf değil timar olduğu anlaşılmış. Bunun üzerine, Bozkır madeni emini ile Bozkır kadısına gönderilen emirde zaviyedarların karışmaması ve davanın mahallinde görülmesi emredilmiştir (BOA, C.TZ 4853).

 

Bölgenin idari amiri olan maden emini, emanet sınırları içerisindeki sorunları çözmeye çalıştığı gibi maden bölgesi dışındaki sorunları da gönderilen emirler doğrultusunda ortadan kaldırmaya gayret etmiştir. 6 Nisan 1800 tarihinde, Ilgın mukataasına malikane mutasarrıf olan Mustafa Bey, mukataaya yakın olan Konya, Kadınhanı, Argıthanı, Akşehir, Doğanhisar ve Bozkır madeni kazalarına mukataa reayalarının geldiğini ve 10 sene geçmemiş ise geri yerlerine döndürülmesini isteyince; Karaman valisi, Akşehir mütesellimi, Bozkır madeni emini ve bu yerleşim yerlerinin kadılarına bu konuda emir verilmiştir (BOA, MAD.d 8577).

 

1.1.2.6. Askerî Görevleri

 

Bozkır madeni emini olan kişiler çeşitli askeri yükümlülükleri de yerine getirmekteydi. Bozkır madeni emini Abdülhalim Efendi’den 1.000 askeriyle Kıbrıs muhafazasına gitmesi istenince, emin maden idaresindeki ahalinin yorgun olduğundan bahisle affını istemiş. Bozkır şeyhi affedilmiş ancak askerin gönderilmesi, 17 Ağustos 1798’de emredilmiştir (BOA, C.AS 8012). Bozkır madenine bağlı kazalarından tedârik edilecek 1.000 askerden dolayı madenin


164

 

ta‛dilinin söz konusu olduğu357 ve Alanya kalesinde asker olmadığı ve buranın korunmasının önemi emin tarafından vurgulanmıştır. Bunun üzerine 100 nefer üzerine bir başbuğ tayini ve 200 nefer ile Alanya havalisinin korunması şartıyla maden emini Abdülhalim affedilmiştir (BOA, C.AS 1517). Görüldüğü üzere maden emini emanet dâhilindeki yerlerden istenilen miktarda askeri toplayarak, belirtilen yerde orduya katılmakla görevlendiriliyordu. Maden emini istenilen asker sayısını düşürdüğü gibi, yerine bir başbuğ tayin ederek sefere gitme görevinden de muaf tutulmuştur.

 

Bozkır madeni emini emanet içerisinde ya da civarında ortaya çıkan eşkıyalık hareketlerine karşı çeşitli önlemler almıştır. Beyşehir sancağında ortaya çıkan eşkıyalık hareketlerine karşı asker toplanması konusunda maden emini, madene bağlı kazalara adamlarını göndererek bu emri yerine getirmeye çalışmıştır (BOA, C.AS 33129). Yine Bozkır madeni civarında ortaya çıkan eşkıyalık hareketlerine karşı maden emini önemli bir rol oynamıştır. 8 Haziran 1794 tarihinde, Tarsus’ta başlayan eşkıyalık ve yağma hareketleri üzerine Adana, Tarsus mütesellimleri ile Bozkır madeni emini eşkıyanın kökünün kurutulması ile görevlendirilmiştir (BOA, C.DH 791).

 

Bozkır madeni emini çeşitli sebeplerle bölgeden asker temin etme konusunda da görevlendirilmiştir. Devlet için tedârik edilecek asker hususunda sancak mutasarrıfı ve maden emininin anlaşmazlığa düşmesine rağmen istenen sayıda askerin gönderilmesi ilgililere, 19-27 Mayıs 1778’de, bildirilmiştir (BOA, MHM.d 174:277). Aladağ kazası voyvodası, Konya mütesellimi ve Bozkır madeni emini Seyyid Mehmet’e gönderilen emirde, Aladağ kazası şehir kethüdası Mustafa’nın kaza süvarisiyle sefere katılması için emir verilmesine rağmen henüz hareket etmediği belirtilerek hoşça bir ifadeyle memuriyetine gitmesi konusunda uyarılması (BOA, MHM.d 192: 173) Haziran 1790’da, göreve gitmezse tedip olunacağı bildirilmiştir (BOA, MHM.d 192: 265). 7 Nisan 1791 tarihinde mütesellim değişikliği esnasında Beyşehir eski mütesellimi Ali Ağa adlı kişi yanına topladığı

 

357Bozkır muhtarı Şeyh Mehmet, 9 Temmuz 1811 tarihli tahriratında, Bozkır’da 10 nefer bile istenilse maden eminleri “maden umuruna sekte geldi” diyerek şikayet ettiklerinden ve bunu merkeze yazdıklarından, memur olduğu görevi yapamadığından bahisle istenilen askerin affını istemiştir (BOA, C.AS 9229).


165

 

Yörük eşkıyası ile yeni mütesellim Hüseyin Ağa’nın üzerine saldırınca, bir köye sığındığı belirtilerek asker toplanması emredilmiştir. Bu emir üzerine maden emini, Beyşehir ve Seydişehir kazalarına adamlarını gönderdiğini söylemiştir (BOA, C.AS 33129).

 

İİİ.   Selim döneminde kurulan yeni ordu için ihtiyaç duyulan askerleri seçme noktasında maden eminleri etkin bir görev almıştır. Levent Çiftliği için bazı kazalardan tertip olunup ocağa gönderilmeleri gereken askerlerin, kaza ayan ve zabitleri tarafından dikkat edilmeden yapıldığı ve gelenlerin çoğunun serseri olduğu belirtilerek; maden eminine, bağlı kazalardan harbi bilen kişilerin gönderilmesi istenmiş ve Seydişehir kazasının asker maddesinden dolayı Üsküdar ocağına bağlandığı bildirilmiştir. Maden bölgesinden gönderilecek askerlerin avarız-ı divaniyye ve imdad-ı hazeriyye hariç bütün vergilerden muaf olduğu ve maden dolayısıyla bunlara zulüm yapılmaması, 23 Haziran-2 Temmuz 1801’de emredilmiştir (BOA, DRB.d 156: 123-2). 17 Mayıs 1827’de, Beyşehir livası hissesine düşen Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye’den 16 nefer ve bir rub‛ askerin tahsilinde madene bağlı olduklarını bildirerek itiraz eden kaza ahalisinden tahsili, ber vech-i istiklalin sınırları hatırlatılarak maden emininden istenilmiştir (BOA, C.AS 23891).

 

1.1.2.7. Sosyal Görevleri

 

Bozkır madeni eminleri, sosyal hayatın birer parçası olan cami, kütüphane, türbe ve kilise gibi binaların tamirinde de çeşitli görevler üstlenmişlerdi. Maden eminleri bu tür binaların yapımı ile bu binaların tamiri için gerekli yapı malzemelerini tedârik ederdi. Pirluganda kazasına bağlı kazası Hadim köyünde Şehdî Osman Efendi’nin bina eylediği kütüphanenin çatısı harabe olduğundan ve bu nedenle kitaplar zarar gördüğünden çatısının üzerinin kurşunla kaplanmasına karar verilmiştir. Kütüphane için gerekli kurşunun Bozkır madeninden karşılanması ve maden emini marifetiyle tamirinin yapılması maden emini Mehmet Fazlullah’a 6 Mayıs 1782’de emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 663-1). Kütüphane için gerekli kurşunun maden mevcudundan karşılanarak kütüphanenin tamir edilmesi ve bu


166

 

durumun mahalline kaydedilip İstanbul’a defterinin gönderilmesi istenmiştir358 (BOA, C.MF 5724). Bozkır madeni üretiminden kütüphaneye 3.000 kıyye kurşun verilmiştir (BOA, C.DRB 810). 4 Şubat 1787 tarihinde, Bozkır şeyhi Abdülhalim Efendi’nin ceddî Şeyh Mehmet Camii’nin çatısı harap olduğundan Bozkır madeninden 15.000 kıyye kurşun istenmiştir (BOA, C.DRB 2948). Yine Bozkır madeninden Hz. Mevlana Türbesi’ne 10.000 kıyye kurşun gönderilmiştir (BOA, C.DRB 810; BOA, MEDAD 8: 691-2).

 

Maden eminleri gayrimüslim reaya ve madencilerin çeşitli işlerini de yapardı. Bereketli madenine bağlı Çamardı kazasında Arvan köyünde Rum reayaya ait Âyâestîfânûs/Ayastefanos kilisesinin duvarlarının bazı yerleri harap olduğundan ayin yapılamadığı maden eminine arz edilince, maden emini de bu durumu bir görevli ile tespit ederek tamiri için ruhsat verilmesini, 10 Mart 1832’de arz etmiştir (BOA, C.ADL 2180). Maden eminleri, dini yapıların tamirinde görev aldığı gibi gayri Müslim madencilerin dini hayatını sürdürebilmesi için gerekli önlemleri almakla da görevliydi. 28 Ocak 1791’de Keban, Ergani, Gümüşhane ve Bozkır madencilerinin ayinleri, nikahları Gümüşhane metropoliti veya atadığı vekili tarafından yürütüldüğünden maden bölgesindeki metropolitlerin karışmaması emredilmiştir (BOA, AE.SSLM III 22665).

 

Vakıf görevlileri de çeşitli konularda maden eminine başvurarak ortaya çıkan sorunları çözmeye çalışmıştır. 1783’te Seydişehir’de bulunan Rüstem Bey Vakfı ile Gevrekli köyü arasındaki arazi anlaşmazlığının çözümünde kanun üzere hareket edilmesi Seydişehir kadısı ve maden eminine bildirilmiştir (BOA, AHK.KR.d 18: 18M-3). Aynı yıl Bozkır’daki Şeyh Musa Zaviyesi’nin gallesinin359 kalanını vakfiye gereği vakıf evladı kişiler ile hariçten birkaç kişinin talep etmesi üzerine maden emini tarafından mahallinde davanın görülmesi emredilmiştir (BOA, AHK.KR.d 18: 30-3). Karacaardıç köyünde Müteveffa Hacı İbrahim adlı hayır sahibinin yaptırdığı camiinin imam ve hatibi Seyyid Mehmet, Karabayır köyünde bulunan ambarda ekin mahsulü olduğunu ve Bozkır madeni hademelerinden Alanyalı Geyrek Fakih’in bunu aldığını belirtince, zabiti olan maden emini marifetiyle davanın görülüp talebi


 

358 Kütüphaneye yapılacak masraf 500-600 kuruşu geçmemek şartıyla, maden emini tarafından Bozkır madeni mevcudundan karşılanacaktı (BOA, MEDAD 8: 683-2).

 

359 Galle; zahire, mahsul, ekin, irat ve gelir anlamına gelmektedir (Devellioğlu, 1999: 275).


167

 

üzerine mahsulün maden emini tarafından alıverilmesi konusunda, 12-21 Ekim 1779’da emir verilmiştir (BOA, AHK.KR.d 16: 115-4).

 

Görev olarak telakki edilmese de Bozkır madeni eminleri sosyal hayatın birer parçası olan cami ve çeşme gibi yapıların yapılmasına da öncülük etmişlerdi. Bozkır kazası Siristat köyünde, maden emini Mehmet ve karındaşı Zeynelabidin adlı hayır sahipleri, bir cami yaptırmıştır (BOA, C.EV 6174). Yine “ma‘den-i hümâyûn”un merkezi konumundaki Siristat köyünde Mehmet Fazlullah Efendi Çeşmesi bulunmaktadır. Çeşme hâlâ mevcut olup, Bozkır ilçesinde Orta Mahalle Camii’nin doğusundadır. Çeşme, Bozkır madeni emini Mehmet Fazlullah Efendi tarafından 1781 yılında yaptırılmıştır (Kitabe, 1196)360. Mehmet Fazlullah Efendi tarafından yaptırılan çeşmelerin Siristat köyü içinde dört adet olduğu belgelerde belirtilmesine rağmen şu an sadece bahsedilen çeşme ayaktadır. Çeşmeyi de yaptıran el-Hâc Ahmet Ağa oğlu Mehmet Fazlullah Efendi’nin bıraktığı paralar ile mütevellinin ücreti ödenmiştir. Bu dönemde mütevelli günlük iki akçe ücret almıştır. Bu parayla aynı zamanda eski maden eminlerinden Halil Efendi’nin kabrinin de tamiri yapılmıştır (VGMA, HD, 1078: 36a; VGMA, HD, 537: 58b).

 

Mehmet Fazlullah Efendi 29 Mayıs 1795 tarihli vakfiyesinde, kendi malından biriktirdiği ve arttırdığı 159 kuruş ile Siristat köyünde bulunan aşağı değirmende üç kıyye tabir olunan hissesini şöyle şart eylemiştir. Vâkıf, bu paraların istirbaha (%15 kâr ile paranın borç olarak verilmesi) verilerek, elde edilen gelirlerle kendi yaptırdığı dört çeşmenin ve Bozkır’da yaptırdığı diğer binaların tamirlerine ve görevlilerine maaş olarak verilmesini istemiştir361. Çeşmenin362 kitabesinde ise şu yazılar yer almaktadır.

 

Sahib-i hayrat hâlâ emin-i maden-i hümayun Mehmet Fazlullah Efendi.

 

Fazlıyâ yolun düşerse tarihin oku hemân

 

Geçme suyun iç çeşme-i aşûbdan ab-ı revân.

 

 

 

360 Mehmet Fazlullah Efendi Çeşmesi Kitabesi; bkz. Fotoğraf 3. Hurufat defterlerinde çeşme ile ilgili ilk kayıt, Ağustos 1784 tarihine ait olup mütevelli olarak Kadızade Seyyid Abdullah’ın atandığı kaydedilmiştir (VGMA, HD, 1078: 36a). 1204/1789 yılında ise Kadızade Seyyid Abdullah’ın ölümü üzerine Seyyid Mehmet mütevellilik görevini yürütmeye başlamıştır (VGMA, HD, 537: 58b).

 

361 VGMA, No. 579, s. 21, sıra 14. 1795 Tarihli Vakfiye Sûreti; Belge 3.

362 Çeşmenin mimari özellikleri için bkz. Sabri Doğan, “ Bozkır’da Türk-İslam Devri Yapıları”, Bozkır’ın Dünü ve Bugünü Sempozyumu 2006, Konya 2007, s.376.


168

 

Sene 1196

 

1.1.3. Azil

 

Bir maden emini atandıktan bir yıl sonra görevi sona ererdi. Ancak maden emini, başarılı bulunursa yeniden atanır ya da çeşitli sebeplerden dolayı bir yılı doldurmadan azledilirdi. Bu anlamda maden emininin azli ve yerine başka birinin atanması gerektiği “… kâ‘ide-i darbhane ve me‘âden ancak mart duhûlunda olagelüb eğeri bî-hengâm ‘azl ve aharî nasb olunsa darbhâne-i ‘amireye ve ma‘dene hasâret-i küllisi olacağı ma‘den emâneti ihale olunacak adam mücerrebi’l-etvâr ve kaviyyi’l-iktidâr ve ma‘den i‘mâlinden aşinâ olması lâ-büdd idüğü ve tîz elden bu makûle adam tedâriki müte‘assir olmağla…” darphane nazırı tarafından belirtilmiştir (BOA, C.DRB 238). Darphane nazırı, atamaların mart ayında yapılmasının faydası ve atanacak kişide bulunması gereken özellikler üzerinde durmuştur. Mart ayı ifadesini, atanan maden emininin göreve başlama ayı olarak algılamak gerekir. Zira, madene bağlı kaza ahalilerinin himaye edilmesi, kömür ve kütük temini gibi konuların vaktiyle tedârik edilmesi gibi nedenlerle maden emanetlerine yapılacak atamaların mart ayından birkaç ay önce yapılması “usul-i maslahatdan” idi (BOA, D.DRB.HAT 16/52).

 

Bozkır madeni emini olarak atanan görevli ilgili yılın mart ayından şubat ayına kadar bir yıl görev yapardı ve şubat ayı sonunda eminin görevi sona ererdi. Fakat farklı nedenlerle bu görev sürelerinin tamamlanamadığı durumlar da olmuştur. Eminin eceliyle ölümü üzerine, geçici olarak eminin kethüda ya da katibi, eminin görevlerini yapmaya devam etmiştir. Ancak bu kişiler, sadece ilgili yılı, başka bir ifadeyle ölen maden emininin bir yıldan eksik kalan zamanını tamamlamışlardır (BOA, C.DRB 3123). Zira daha sonraki yıla maden emini atanmıştır. Yeni bir maden emini atanınca kendi eşyası hariç, maden için verilen sermaye, altın, gümüş ve kurşun madenleri ile eski eminin alacakları kısaca madene ait ne varsa tayin olunan mübaşir vasıtasıyla yeni emine devredilerek hazine-i amire defterlerine gelir kaydedilmek üzere “ma‘zûlân defteri” arz olunurdu (BOA, C.DRB 3123).

 

Bozkır madeni emininin görevinin sona ermesinin bir diğer nedeni de eminin istifa etmesiydi. 1781 yılına mahsuben emin olarak atanan Mustafa, huyunu ve madenin idaresindeki eksikliğini öne sürerek istifasını sununca, yerine


169

 

mücerrebeti’l-etvâr” birisi olan Mehmet Fazlullah maden işlerinde bulunduğundan dolayı maden emini olarak atanmıştır (BOA, C.DRB 2421). Maden eminlerinin azledilmesinin nedenlerinden birisi de maden idaresindeki gevşeklikti. Yine 1781 yılına mahsuben Bozkır madeni emini olan Aydınlı Mehmet, “idâre-i ma‘den kemâl-i fütûr ve rehâvetine mebnî merkûmun azli” denilerek gevşekliğinden dolayı azl edilmiştir (BOA, C.DRB 252).

 

Bozkır madeni eminlerinin azillerinin bir diğer nedeni ise ahaliyi zulümden kurtarma düşüncesiydi (BOA, DRB.d 969). Bozkır madeni emini Genç Ali’nin ahaliye yaptığı zulüm Bozkır ve Belviran kadılarının ilamları ve ahalinin arzlarında bildirilince, darphane nazırı, bu durumun kendisine sorulması üzerine eminin azli ve tecrübeli birinin atanmasını takrir363 etmiştir. Takrir gereği verilen telhis üzerine, kendisine güvenilen ve becerikli birinin atanması konusunda emr-i hümayun sudur olduğu ve gereğince el-Hâc Sülayman’ın atandığı, 25 Aralık 1776’da, bildirilmiştir (BOA, C.DRB 2047; BOA, MEDAD 1: 754-1). Maden eminlerinin azledilmesi darphane nazırının takriri üzerine yapılırdı (BOA, DRB.d 1044). Maden eminleri darphane nazırının vereceği olumsuz bir raporu içeren takrir gereği padişahın emriyle görevden uzaklaştırılırdı. Bu örnekten de anlaşıldığı üzere maden eminlerinin görevden uzaklaştırılması konusunda bir diğer uygulama ise Bozkır madeni emaneti sınırları içerisinde yaşayan halkın herhangi bir sebepten dolayı maden emininin değiştirilmesi yönünde İstanbul’a vereceği arzuhallerdi. Bozkır madeni emini İshak Ağa, maden ustaları ve kaza ahalileri tarafından gaddar ve fukaraya zulm eden birisi olarak anlatılmış, emin ve yanındaki kaza ahalilerinin kafalarına göre salyane talep ettikleri, mütedeyyin ve dindar bir kişinin emin olarak tayini ahali tarafından arz edilince, 21 Ağustos 1816 tarihinde, her iki tarafında dinlenmesi ve bu konuda Karaman valisine yazılması yönünde bir cevap verilmiştir (BOA, C.DRB 1581). 1817 yılında İshak Ağa’nın atanmaması ahalinin isteklerinin dikkate alındığını göstermektedir (Tablo 3). Bazı kaza ahalileri ise düşmanlık ve kendilerini düşünmelerinden dolayı eminin azlini istemekteydi. Fakat olay incelendiği zaman ayanlık iddiasında olanların halka, maden eminini zorla şikayet ettirdikleri ortaya çıkmıştır (BOA, C.DRB 238). 20 Ağustos 1818 tarihinde, Sunullah adlı kişi, Meyre


 

363 Rahmen li’l-fukarâ azli mûceb ve yerine müstekim ve muharreri’l-etvâr maden emini nasb ve ta‘yîn olunmak muktezâ idüğünü şeklinde takrir sunulmuştur (BOA, C.DRB 2047).


170

 

köyü ahalisini tahrik ederek Bozkır madeni emini Ahmet Ağa’yı “fazla vergi alıyor” diyerek şikayet etmiştir. Buna rağmen 24 kişi merkeze eminin iyi halini haber vermiştir (BOA, AHK.KR.d 29: 1-3).

 

Maden eminlerinin azledilme sebepleri arasında rüşvet almak, yeterince üretim yapamamak ve uzun süre görevde kalmanın gevşeklik ortaya çıkarması gibi nedenler de vardı. Bozkır madeni emini el-Hâc Ali’nin rüşvet aldığı anlaşıldığından azledilerek yerine Hacı Hüseyin Ağa atanmıştır. Azledilen eminin bir yere sürgün edilmesi için istenen emir, 18 Ekim 1829 tarihinde verilmiştir (BOA, C.DRB 950). Azillerin bir diğer nedeni ise madenin imâl edilmemesi, darphaneye yeterince gümüş ve kurşun gönderilememesiydi364 (BOA, DRB.d 970). Bozkır madeninde dört senedir emin olan Abdülhalim’in azli icap ettiğinden, Mart 1800’de, azledilerek yerine Osmanzade Seyyid Ali atanmıştır (BOA, C.DRB 475). Abdülhalim’in azil sebeplerinden biri de eminin gevşekliğinden dolayı madenin düzeninin bozulmasıydı (BOA, C.DRB 560).

 

Aralık 1808’de, Bozkır madeni tevcih olunan İbrahim Paşa (BOA, MHM.d

 

227:   265), 1808 senesinin kalan aylarını tamamlamak ve 1809 yılına mahsup olmak üzere atanmıştır (BOA, DRB.d 970). Fakat İbrahim Paşa başka mahalde olduğundan yerine, 10 Haziran 1809 tarihinde, Ömer Ağa emin olarak atanmıştır (BOA, DRB.d 970). Burada görüldüğü üzere maden eminleri başka mahallerde de oturmaktadır. Fakat eminlerin maden-i hümayun olan kazada oturması ve maden işlerini yapması kaideydi. Bereketli madeni emini ile ahalisi arasında anlaşmazlıklar olduğundan eminin madende değil de taşrada oturduğunu maden ustalarının bildirmesi üzerine madenin boş bırakılmaması gerektiği, maden bölgesinin etrafındaki kötülükler hatırlatılarak dile getirilmiştir (BOA, HAT 351/19834.B).

 

1.1.4. Ücret

 

Bozkır madenine atanan maden eminlerinin ne kadar ücret aldığı ile ilgili net bir bilgi tespit edilememiştir. Ancak, 7 Mayıs 1816’da, Keban madeni emini 7.500 kuruş, Ergani madeni emini 7.500 kuruş ve Gümüşhane madeni emini ise 12.500


 

364  Bozkır madeni emini Ahmet, yeterince gümüş ve kurşun üretememesi nedeniyle madenin kapanmasına neden olacağından dolayı, bu kadar uzun süre görev alan bir kişinin başarılı olamaması ile ahalinin de maden eminini şikayeti üzerine, 2 Aralık 1820’de azledilmiştir (BOA, DRB.d 1044).


171

 

kuruş maaş almıştır (BOA, DRB.d 993). Keban ve Ergani madenleri eminlerine 1736-1741 yıllarında da aynı ücret verilmiştir (Çağatay, 1942a: 44). Bozkır madeninde görevli katibin Keban madeninde görevli katibin üçte biri oranında bir maaş almasına bakılarak Bozkır madeni emininin yıllık 2.500 kuruş ücret aldığı tahmin edilebilir. Bozkır madeni eminleri aldıkları bu maaş yanında İstanbul’dan madene gelirken ve madenden İstanbul’a giderken 500’er kuruş harcırah da almıştır (BOA, D.BŞM.d 4702: 3). Maden eminleri ise maden emaneti kendilerine tevcih olunduğunda darphane nazırına caize verirlerdi365 (Bölükbaşı, 2010:71).

 

1.2. Vekil

 

Bozkır madeni eminleri, farklı görevlerle uğraşması ya da iki madenin birlikte idaresi gibi durumlarda eminlik görevi için yerlerine birisini vekil olarak atamışlardır. Eminin ölümü üzerine işlerin aksamaması için yeni emin atanana kadar bu görevi yapan kâtip ya da kethüdanın (BOA, MAD.d, 5610: 111) vekil olarak değil geçici görevli olarak değerlendirilmesi daha doğru olacaktır. Bozkır’da bulunan emin eşkıya tarafından öldürülünce 1801 yılında olayın araştırılması için gönderilen memur, eşkıyanın bölgeden uzaklaştırılması için vekâlet buyruldusu istemiş ve yeni emin atanana kadar bu görevliye vekâlet buyruldusu verilmiştir (BOA, C.DRB 393). Maden emini madenden başka bir yere gittiği zamanlarda da yerine bir görevliyi vekil olarak bırakırdı. Bozkır madeni emini Halil’e gönderilen emirde, 12 Şubat 1780’de, madende üretilecek altın ve gümüşün beşte biri devlet için ayrıldıktan sonra kalan kısmının diğer madenlerle kıyas edilerek belirli bir fiyatla satın alınacağı ve bütün gelir ve giderlerinin hazine-i amire defterlerine kayıt olunması için yerine kethüdasını vekil bırakarak İstanbul’a gelmesi gerektiği belirtilmiştir (BOA, MEDAD 8: 633-3). Fakat eminin vekilinden kastedilen görevliler bunlar değildir. Özellikle Bozkır madeni ile Bereketli madenlerinin birleştirilmesi ve madenlerin bir kişiye tefviz edilmesi üzerine madenlere vekil eminler atanmıştır. 21 Temmuz 1794’te Bozkır madeni emini olarak Seyyid Süleyman atanmıştır. Ancak Bozkır madeni Mehmet Memiş adlı vekil tarafından idare olunmuştur. Vekil olmasına

 

3652.500 kuruş gayraz ketebe ve 7.500 kuruş bo‘ça baha adlarıyla toplam 10.000 kuruş caize-i maden-i Bozkır adıyla ödenmiştir. Bununla birlikte 7.500 kuruş da hizmet-i mübaşiriyye olarak darphaneye teslim edilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 8824). 1820-1821 yılında, aynı ödemeler Keban, Gümüşhane, Gümüşhacıköy, Bereketli, Balya ve Sidrekapsi madenlerinden de yapılmıştır. Maden-i hümâyûn yekünü 155.050 kuruştu (BOA, D.BŞM.MHF.d 8824).


172

 

rağmen eminin bütün yetkilerine sahip olan bu görevli, eşkıya takibi ve bunların yargılanması gibi konularda yetkilerini kullanmıştır (BOA, MEDAD 9: 192-1).

 

Bozkır madeni emini olan Ali Ağa, 1800 yılında kardeşi Ahmet’i vekaleten Bereketli madenine emin tayin etmiştir (BOA, D.DRB.THR 30/39). Yani emin olarak atanan kişi Bozkır madeninde, vekili ise Bereketli madeninde görev yapmıştır. Unutulmaması gereken bir nokta da vekilin emin tarafından görevlendirilmesidir. Fakat Bereketli madeni müstakil olursa daha iyi çalışacağı ve maden emininin maden mahallinde oturmasının daha faydalı olacağı da dile getirilmiştir (BOA, MHM.d 209: 1). Karaman valisi ve Bozkır madeni emini olan Kadı Abdurrahman Paşa, Rumeli’ye gittiği zaman oğlu Abdullah’ı Bozkır madeninde vekil olarak bırakmıştır (Konyalı, 1938b: 1088). 4 Temmuz 1807 tarihinde ise Bozkır madeni Hacı Mehmet Ağa’ya deruhte edilmesine rağmen, 21 Şubat 1808’de maden tekrar Abdurrahman Paşa’ya verilmiştir (BOA, DRB.d 987).

 

Bozkır madeninde vekil eminin görev yapmasının bir diğer nedeni ise, Bozkır madenine vezir rütbeli kişilerin atanmasıdır (BOA, HAT 473/23144; BOA, DRB.d 970). Bozkır madeni emini olan Karaman valisi Ali Paşa, yerine İbrahim’i vekil olarak tayin etmiştir (KŞS 102: 102-2; BOA, DRB.d 970). Fakat Ali Paşa başka bir işle meşgul olduğundan madenle yeterince ilgilenememiş, vekil olarak tayin ettiği emin de maden hususuna önem vermediğinden madende üretim azalmıştır (BOA, DRB.d 970; BOA, C.DRB 2482). 28 Aralık 1813’te gönderilen emirle, birkaç senedir maden emini vekili olan İbrahim ile Bozkır kazası ahalisi arasında anlaşmazlıklar ve vekilin yaptığı haksızlıklar nedeniyle bu kişi azledilerek yerine darphane tarafından İshak maden emini olarak atanmıştır (KŞS 102: 102-2; BOA, DRB.d 970). Yapılan bu atama üzerine eski ve yeni eminlerin hesaplaşması gerekmekteydi. Bu nedenle yapılan işlemler yeni atanan emin ile vekil arasında olmuştur (BOA, C.DRB 2482). Buna göre vekil, eminin bütün yetkilerine sahip olmakla birlikte emin tarafından atanan bir görevliydi.

 

6   Nisan 1837’de Bozkır madeni Karaman müşiri Ali Paşa’ya ihale olunmuştur (BOA, HAT 1321/51571). Müşir de gönderdiği tahriratında Bozkır madeni eminliğine Ömer Bey’i atadığını bildirmiştir (BOA, HAT 682/33214). Yani vekâleten idare söz konusudur. Madenin kapatıldığı yıllarda yine aynı müşirin


173

 

idaresinde bulunan maden, vekil vasıtasıyla idare edilmiştir (BOA, DRB.d 1027; Tablo 3). Fakat müşirin idaresindeki Bozkır madeninden yeterince üretim yapılamamış hatta taahhüt edilen miktar bile karşılanamamış ve yine müşirin idaresinde iken maden kapatılmıştır (Bkz. V. Bölüm).

 

1.3. Kâtip

 

Osmanlı madenlerinde görevli olan kâtip, maden ocaklarının dağınık ve toplu, işletmenin büyük ve küçük olmasına göre bir ya da daha fazla olabilirdi (Çağatay, 1942a: 45). Bozkır madeninde bir tek kâtip kadrosu vardı ve beratla tayin olunurdu366 (BOA, MEDAD 8: 862-2). 2 Haziran 1776 tarihinde, darphane tarafından Hafız Mehmet, Bozkır madeni kâtibi olarak atanmıştır (BOA, MEDAD 1: 750-2). Bozkır madenine atanan ilk kâtip olan Hafız Mehmet, madenin kapanıp tekrar açılması üzerine kâtipliği yeniden talep etmiştir. Kayıtlar incelenmiş ve berat367 kaydı olduğundan 30 Kasım 1787’de tekrar atanmıştır (BOA, MEDAD 8: 862-2). Uzun süre aynı kişinin kâtiplik görevini yapabildiğini göstermesi açısından bu örnek önemlidir. Bununla birlikte çocuklarının da aynı görevi devam ettirilebileceği belgelerde çocuksuz öldüğünün belirtilmesinden anlaşılmaktadır. Hafız Mehmet’in çocuksuz ölümü üzerine kâtiplik görevi, 5 Ağustos 1788 tarihinde, Ahmet Şakir ve Osman adlı kişilere ortak olarak verilmiştir (BOA, MEDAD 8: 862-3). 5 Temmuz 1817’de Osman kendi rızasıyla yarım hisse kitabet görevini oğlu Mehmet Salih’e bırakmıştır (BOA, DRB.d, 159). 9 Haziran 1825’te ise Mehmet Salih Efendi, bu görevi Mehmet Sait bin el-Hâc Mehmet’e bırakmıştır (BOA, DRB.d, 159).

 

Kâtiplerin görevleri, madenin kâffe-i vâridât, hasılât, mesârifât, mübâya‛ât, zabt ve tahrîr; i‛dâd-ı fırın368, hasılât-ı kurşunu tahrîr ve defter eylemekti (BOA, MEDAD 1: 750-2; BOA, C.DRB 2782). Daha açık bir ifadeyle, maden için gerekli

 

366 Belgelerde kâtip ya da sim kâtibi olarak geçmiştir. Bu görevler aynı olmalıdır. Zira Keban ve Ergani madenleri kâtibi olan Mehmet için her iki kelimede farklı belgelerde kullanılmıştır (Yüksel, 1997: 18, 115). Ancak Keban madeninde sim kâtibi yanında kömür kâtibi adıyla bir başka görevli kâtibin de olduğunu unutmamak gerekir (BOA, DRB.d, 993; BOA, D.MMK.d 23125: 2). Bozkır madeninde ise kal kâtibi olarak bir kişi tespit edilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 13209: 2).

 

367 Kâtiplerin atamasının maden emini marifetiyle yapılması, maaşlarını maden eminlerinden almaları ve bu maaş için ellerine bir berat kaydının verilmesi gerektiğinden darphane nazırının ilamı gereği Bozkır madeni kâtibi Hafız Mehmet’e berat kaydı 26 Aralık 1779 tarihinde verilmiştir (BOA, MEDAD 8: 870-3).

368 Fırınlara giren cevherlerin yazılması olmalıdır. Zira görevleri arasında ortaya çıkarılan kurşunun yazılması da vardır.


174

 

olan zahire, kütük ve kömürlerin defterlerini tutmak, madene sermaye olarak tahsis edilen gelirlerin tahsili ile yine madenden elde edilen çeşitli ürünlerin defterlerini tutmak, kâtiplerin temel görevlerindendi. Ayrıca bunlarla ilgili yazışmaları sağlamak da görevleri arasındaydı (Tızlak,1997a: 89). Bazen kurşunun İstanbul’da mahzenlere konulması esnasında darphane kâtipleri ile birlikte Bozkır madeni kâtibi ve ustaları da kurşunun vezni işlemine katılmışlardı (BOA, D.BŞM.DRB 17/9). Kâtibin en önemli görevlerinden birisi de satın alınacak kurşunu fırın itibarıyla fert fert deftere yazmak (BOA, MEDAD 1: 751-1; KŞS 100: 219-2) ve maden hasılatını kaydetmekti (BOA, MEDAD 1: 752-1). Kâtibin görevi, maden emininin emriyle madene ait tüm hesapları deftere geçirmektir, diye özetlenebilir.

 

Ölen maden eminin muhallefâtının tespit edilmesi konusunda görevlilere yardım etmek (BOA, MEDAD 8: 642-1) ve maden emininin ölümü üzerine vekâleten maden eminliğini bir süreliğine idare etmek (BOA, MAD.d, 5610: 111) gibi görevler de kâtipler tarafından yapılmıştır. Fakat kâtiplerin madeni yönetmeleri kısa bir süre için söz konusudur. Zira emin atamaları mart ayında yapıldığından kâtip sadece kalan süreyi tamamlamak için görevlendirilmiştir. Bunun yanında kâtipler, kömür bedeli ile kaza ahalisi üzerinde kalan bakayaların toplanması için maden eminiyle birlikte madene bağlı kazalara giderek bunların tahsilinde de görev almışlardır (BOA, MEDAD 9: 190-1). Kâtip, tahsil edilen meblağların kimlerden tahsil edildiğinin deftere kaydedilmesi için madene bağlı kazalara gitmiş olmalıdır.

 

Kâtipler madenlerin büyüklüğüne göre farklı maaşlar almışlardır. Bereketli madeni kâtibi 750 kuruş (BOA, C.DRB 1618), 7 Mayıs 1816’da Ergani ve Gümüşhane madenleri kâtipleri 1.500’er kuruş ve Keban madeni kâtibi 1.800 kuruş maaş almıştır (BOA, DRB.d, 993). 1790-1794 yıllarında ise Keban ve Ergani’de kâtiplere yıllık 1.500’er kuruş maaş verilirken kömür kâtibine 120 kuruş ücret verilmiştir (BOA, HH.d 18253: 2).

 

Bozkır madeni kâtiplerine “Gümüşhane emsali” yıllık bir maaş tayin edilmesi emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 870-3). Bu emir üzerine Bozkır madeni kâtiplerine


175

 

yıllık369 bir maaş belirlenmiştir. Bozkır madeni katibinin maaşı belirlenirken Nif madeni ile karşılaştırılmış (BOA, C.DRB 2782) ve kâtibe 500 kuruş maaş verilmiştir. Bu meblağ, maden emininin bilgisi dahilinde, madencilerin hasıl olan nemalarından alınacaktı (BOA, DRB.d 970; BOA, DRB.d, 159). Madenden iki kâtibin ortak olarak görev aldığı dönemlerde ise kâtiplere 250’şer kuruş ücret verilmiştir (BOA, DRB.d, 970). Madende görev alan kâtibe verilen ücret yanında maişet adı altında bir miktar para daha verilmiştir. Bozkır madeni kâtibi, geçinme yardımı adıyla verilen bu miktarla birlikte yıllık 620 kuruş ücret almıştır (BOA, C.DRB 3090).

 

Yukarıda değinildiği üzere kâtip, sim kâtibi ve kömür kâtibi gibi görevliler çeşitli kaynaklarda görülebilirken kal kâtibi adı verilen bir görevli, sadece bir belgede tespit edilebilmiştir. 15 Şubat 1813 tarihinde, maden emini Mehmet Emin Ağa’nın mallarının sayımı yapılırken borçlu olduğu kimseler arasında kal katibi Abdullah Efendi’ye 50 kuruş borcu olduğu zikredilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 13209: 2). Kal kâtibi adı verilen bu görevlinin madenlerin kal edilmesi sırasında cevherin kal olmadan önceki ağırlığından ne kadar noksan olduğunu bir başka ifadeyle kesr-i kâlin miktarını deftere kaydeden görevli olmalıdır.

 

1.4. Kadı

 

Kazaların adli işlerinden370 ve beledi işlerinden sorumlu olan kadılar, kazadan vergi toplanmasına da nezaret etmekteydi371. Kazalar ile ilgili fermanlar doğrudan doğruya kadıya gelirdi372. Beylerbeyi ve sancakbeyleri, kazalarda en büyük amir olarak kadıya buyruldu yazarlardı. Kadıların elinde bir kuvvet yoktu. Yalnız kuru bir idari yetkileri vardı. Bu yüzden kadılar ehl-i örf taifesi karşısında zor durumda kalmışlardı. Bazen onların doğru-yanlış isteklerini yerine getirmişler bazen de onlar

 

369 Keban madeninde maaşlar aylık olarak (BOA, D.DRB.THR 682/2), Sidrekapsi madeninde ise günlük olarak tayin edilmiştir (Çağatay, 1944: 272). Yukarıdaki örneklerde görüldüğü üzere Keban ve diğer madenlerde maaşlar yıllık olarak da verilmiştir.

370 Kaza merkezi olan yerleşim yerlerinde mahkeme adı verilen bir daire vardı. Bu çoğu zaman ‘kadı’nın oturduğu ev ile yan yana, bazen de büyük caminin içinde yahut yanında idi (Akdağ, 1995: 69).

371  Bu çalışmada kadı’nın madencilikle ilgili görevlerine değinilmiştir. Osmanlı taşra teşkilatı içerisinde yer alan kazanın adlî işlerine bakan kadı, görev yaptığı yerin idarî, beledî, malî ve askerî işleriyle de ilgilenmiştir. Osmanlı kadısı hakkında bkz. İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin

İlmiye Teşkilatı, Ankara 1984; İlber Ortaylı, Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı, Ankara 1994; Ebül’ulâ Mardin, Kadı, İA, VI, Eskişehir 1997, s.42-46.

 

372 Merkezi hükümet ile halk arasındaki ilişkiyi sağlamak merkezin isteği doğrultusundaki emirleri ve uyulması icab eden yasakları halka duyurmak, halkın da istek ve şikayetlerini merkeze bildirmek kadıların idari görevleri arasındadır (Ürekli, 2000: 712).


176

 

tarafından azlettirilmişlerdir. Kadıların en önemli görevi çeşitli konularda merkezden gelen emirleri ilgili kişilere bildirmek ve bu emirlerin birer örneğini şer‘iye sicili adı verilen mahkeme defterlerine kaydetmekti (Özkaya, 1994: 33).

 

Kadılar, madenlerde kuyuların açılması, cevherlerin çıkarılması ve hisselerin madenciler arasında paylaşılmasında da fiili olarak vazife yapmışlardır. Maden çıkan bir kuyunun, su çıkması gibi bahanelerle terk edilmesi üzerine başka bir madenci buranın suyunu kurutup işletilecek duruma getirirse, bu kuyunun işletme hakkı kendisine verilirdi. İşletmeye kâdir olduğu yerlere, kimsenin müdahale etmemesi için maden emininden tezkere alındığı gibi, kadıdan da hüccet alınması gerekiyordu. Ayrıca kuyudan çıkarılan cevher, maden ahalisi, emin ve ‘kadı’nın bir araya gelmesiyle şahısların hisselerine göre cevher miktarları belirlenirdi. Bu, maden kâtibinin defterine kaydedildikten sonra madencilere mühürlü tezkereler verilirdi (Aslan, 1989: 65). Kadıların görevleri arasında sene içerisinde ya da sonunda düzenlenen madenin varidat ve masraf hesapları ve amelenin yoklama defterlerini tetkik ve tasdik etmek de vardı (Çağatay, 1942a: 45).

 

Kadılar ve naibler, madenlere gerekli işçinin temini, işlerin serbestiyet üzere yürütülmesi ve eminlerin azli vaktinin ne zaman olduğu hususunda madenlerin şartlarını hükümete bildirirken; diğer taraftan, madenci ve maden ahalisinin korunması için, onların isteklerini İstanbul’a bildirmekte idiler. Davaların görülmesinde karar mercii kadılardı. Ayrıca yeniden açılan maden kuyularının işletme hakkının belirlenmesinde eminin tezkeresi yanında kadılardan hüccet alınmasını icap etmesi ve hisselerin madenciler arasında belirlendiği esnada, ‘kadı’nın bizzat bulunması, maden eminlerinin serbestiyet sisteminde verilen geniş salahiyetlerle keyfi bir tutum içerisine girişini önleyecek mahiyetteydi (Aslan, 1989: 65).

 

Bozkır madenine yapılan emin atamaları madene bağlı kazaların kadılarına bildirilmiştir (BOA, MEDAD 9: 171-1). Olası bir karışıklığın önüne geçmek adına böyle bir bildirimin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte kadılara bu bilginin verilmesiyle maden emanetini idare edecek kişinin bağlı kaza ahalisine duyurulması da kadılar tarafından yerine getirilmiş olurdu. Maden eminlerinin madene bağlı kazalar ahalisine karşı bir zulmü olursa bu durum da kadılar tarafından merkeze


177

 

bildirilirdi (BOA, MEDAD 1: 754-1). Kadılar maden eminleri arasındaki devir teslim işlerinde de görev almışlardır373. Buradaki görevi hakem olmak ve ilgili tutanakları tutmak olmalıdır. Bu işlem esnasında devlete borçlu olduğu ortaya çıkan maden emininin muhallefâtının tespitinde de kadılar görev almıştır (BOA, MEDAD 8: 646-1).

 

Kadı, madene reaya veya amele kaydedildiğinde, tahrirlerin kurallara uygun, tarafsız ve hakkaniyet içerisinde yapılıp yapılmadığını denetlerdi (Çağatay, 1942a: 45). Madencilik ile ilgili görevleri arasında maden için madene bağlı kazaların halkı tarafından verilecek olan kömür ve diğer malzemelerin kaza ahalisine tevzisinde görev alan kadı (BOA, MEDAD 8: 619-1), maden için gerekli bu ihtiyaçların ahaliden temin edilmesi konusunda da maden eminine yardım ederdi (BOA, MEDAD 1: 750-3). Burada kadıların yardım etmesinin temel nedeni, kazaları bir yıllığına atanan eminlerden daha iyi bilmeleri ile maden emininin madene bağlı bütün kazalardan bu ihtiyaçları tek başına toplamasının zorluğu olmalıdır. Bütün bunların yanında ‘kadı’nın en önemli görevlerinden biri de madenciler arasında ortaya çıkan davaların Bozkır mahkemesi ya da madene bağlı ilgili kaza mahkemesi tarafından görülmesiydi. Bu davaları maden emininin bilgisi dahilinde gören kadı (BOA, MEDAD 1: 754-2), bu sayede maden işlerinin aksatılmadan yürütülmesini de sağlamış olurdu. Bütün bunların yanında ‘kadı’nın halledemeyeceği bir sorun ortaya çıkarsa, merkezi hükümete müracaat olunarak yardım istenirdi (BOA, MEDAD 8: 648-1).

 

1.5. Kethüda

 

Büyük devlet adamlarıyla zenginlerin işlerini gören ve halk arasında kahya denilen görevliye kethüda374 denirdi (Pakalın, 1993: 251). Bozkır madeni eminlerinin maiyyetinde de kethüda adlı görevliler vardı. Bozkır madeni emini istediği kişiyi

 

373 Sene içerisinde ve bitiminde kayıt edilmiş olan madenin varidat ve masraf hesapları ile amelelerin yoklama defterlerini tasdik ederdi (Çağatay, 1942a: 45).

 

374 Kethüdanın yaptığı görevlerden birisi yanında bulunduğu kişinin arzlarını merkeze iletmekti. Eski maden emini Aydınlı Mehmet’in eşyaları Kırili kazasında soyulmuştur. Bu olay üzerine kazanın ödemeyi taahhüt ettiği 24.000 kuruşun darphaneye ödendiği, borç senedi ile taahhütün ref olunması ve ellerine bir örneğinin verilmesini eski maden emini Arabzade Süleyman Ağa’nın kapı kethüdası olan Süleyman’ın arzuhaliyle bildirmesi üzerine, 16 Mart 1795‘te, bu yönde bir emir verilmiştir (BOA, MEDAD 9: 192-d). Kethüda hakkında bkz. Redhouse, 1880: 720; Ayverdi, 2006: 1685; Cl. Huart, Kâhya, İA, VI, Eskişehir 1997, s.101.


178

 

kendisine kethüda olarak atamakta ya da kethüdayı görevden alabilmekteydi375 (BOA, DRB.d 157). Bu nedenle bazı maden eminleri kardeşlerini kendisine kethüda olarak da atamıştır (BOA, C.DRB 393).

 

Bozkır madeni eminlerinin yanında bulunan kethüdanın görevleri ile ilgili şu tespitler yapılabilir. Maden emininin ölümü üzerine, eminin yanındaki görevlilerden kâtip ve kethüda geçici bir süre maden emininin görevlerini yürütmüşlerdir (BOA, C.DRB 3123). Bununla birlikte Bozkır madeni emini İstanbul’a gittiği zamanlarda onun yerine vekaleten376 maden eminlerinin kethüdaları madeni yönetmiştir (BOA, MEDAD 8: 633-3). Maden eminlerinin ölümü üzerine eminlerin mal varlığı ile ilgili kethüdanın bilgisine de başvurulmuştur (BOA, MEDAD 8: 642-1). Yine eminin ölümü üzerine kethüda zimmetinde bulunan paranın tahsili emredilmiştir (BOA, AHK. KR.d 24: 105-1). Bu örneklerden maden emininin yakın adamlarından birisi olduğu anlaşılan kethüdanın başka yöneticilerin yanında da bulunduğu unutulmamalıdır377.

 

1.6. Hazinedar

 

Bir hazineyi korumak ve yönetmekle görevli kimse (Ayverdi, 2006: 1251) anlamına gelen hazinedar, Keban ve Ergani madenlerinde madenin işletilmesi için tahsis ve tahsil edilen gelirler ile elde edilen ürünlerin muhafaza edildiği hazinelerin başındaki kişiye denilmiştir378 (Tızlak, 1997a: 88). Bu görevli madenlerin gelir gider defterlerini de tutmaktaydı (BOA, C.ML 7520). Kâtiple aynı görevi yapıyor gözükmekle birlikte, muhtemelen eminin özel görevlisiydi. 5 Ocak 1781 tarihinde, ölen maden emini Halil’in hazinedarı Abdullah adlı kişinin hesabı görülünce

 

 

375 1 Şubat 1832’de, Bozkır madeni emini olan Hacı Hüseyin Ağa, Hüseyin Efendi’yi kendisine kethüda olarak atamış ancak bir süre sonra kethüdayı ahaliye yaptığı düşmanlıktan dolayı görevinden almıştır (BOA, DRB.d 157).

376 12 Şubat 1780 tarihinde, Bozkır madeninde üretilen altın ve gümüşün humsu alındıktan sonra kalanını satın almak için bir fiyat belirleneceğinden Bozkır madeni emininin İstanbul’a gelmesi ve yerine kethüdasını vekil bırakması emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 633-3).

377 Bozkır şeyhi olan kişilerin yanında da kethüda isimli görevliler vardı (BOA, MEDAD 8: 606-3). Karaman valisi olan kişilerin yanında bulunan kethüda ise, Bozkır madeninden iskeleye nakledilecek kurşunu nakletme yerine bedel veren kazalardan bu bedeli tahsil etmiştir (BOA, MEDAD 8: 697-d). Ayanların yanında da kethüda adlı görevliler vardı. Eski Bozkır ayanlarından Abdülhalim, İstanbul’da ikamet eden Alanyalı Mustafa’yı kendisine kethüda tayin ederek sahte arzlar ile zulmüne revaç vermek için uğraştığı kaza ahalisi tarafından ifade edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 698-3).

378 Hazinedar, kıymetli eşya ve malların konulduğu yeri idare ve muhafazaya memur olanlar hakkında kullanılan bir tabirdi (Pakalın, 1993: 785).


179

 

zimmetinde kalan 282,5 kuruş, “huzûr-ı şer‘ ”de madene sermaye olmak üzere teslim alınmıştır (BOA, MEDAD 8: 642-1).

 

1.7. Vekilharç

 

Vekilharç, büyük daire ve konaklarda masraflara bakan görevli olup, iaşe memuru da denilirdi (Pakalın, 1993: 586). Bir başka ifadeyle bir evin giderlerini tutan ve karşılığında ücret alan görevli (Redhouse, 1880: 856) vekilharç idi. Maden eminlerinin maiyyetinde de vekilharç379 adıyla anılan bir görevli bulunmaktaydı. Bozkır madeninde görevli olan vekilharç ile ilgili fazla bilgi elde edilememesine rağmen maden emininin mutfak380 harcamalarını yapmak (BOA, MEDAD 8: 642-1) gibi bir görevi tespit edilmiştir.

 

1.8. Postacılar

 

Hususi olarak posta işini görenlere sâ‘î denirdi (Pakalın, 1993: 420; Redhouse,

 

1880: 591). Bu anlamda Bozkır madeninde de bu isimle anılan haberciler vardı.

 

Maden açıldığında Bozkır kazasından tedârik edilecek iki sâ‘înin maden hizmetinde

 

istihdam olunması üzerine bir düzenleme yapılmıştır (BOA, MEDAD 8: 607-2). Bu

 

görevliler maden işlerinde (BOA, MEDAD 8: 619-1) kullanılacak habercilerdi.

 

Postacı olarak nitelenen bu görevlilere giyecek adıyla para verilmiş381 ve bu meblağ

 

kaza defterine yazılmıştır.

 

1.9. Hizmetçiler

 

Bozkır madeni emininin yanında etba‛ı olarak adlandırılan hizmetçileri vardı (BOA, C.DH 12225). Bozkır madeni emininin yanında bu isimle 30 görevlinin olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. 1777-1778 yıllarında bu görevlilerin her birine ayda beş kuruş verilmek üzere 16 ayda toplam382 2.400 kuruş verilmiştir (BOA,

 

379 Maden emininin tebşîr buyruldusunu ilgililere iletmiştir (Tızlak, 1997a: 87).

380  Bozkır madeni emini Halil vefat ettiğinde onun vekilharcı olan Hacı Halil 7,5 aylık mutfak masrafından başka 81 kuruş talep etmiştir (BOA, MEDAD 8: 642-1). 15 Şubat 1813 tarihinde, maden emini iken ölen Mehmet Emin Ağa’nın mallarının sayımı yapılırken borçlu olduğu kimseler arasında vekilharcına 431 kuruş borcu olduğu zikredilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 13209: 2). Vekilharcın anlamı için bkz. Ayverdi, 2006: 3312.

 

381 Berât-ı harcirâh-ı mübâşirîn ve ücret-i sâ‘iyân ve gayruhü hil‘at defter 1.298 kuruş şeklinde kaydedilmiştir (BOA, D.BŞM.d 4702: 4). Hilat baha, hilat giyecek kadar önemi olmayan kişilere elbise yaptırmak üzere verilen paradır (Devellioğlu,1999: 370).

382 15 ayda etba‘ı ve hüddâm ve tüfekciyân aylığı olarak 1.900 kuruş verilmişti (BOA, C.DRB 3090). Maden emininin 1.367 kuruş ile birlikte selefi Genç Ali hizmetçilerinin gerekli malzemelerinin


180

 

D.BŞM.d 4702: 3). Aynı  tarihte, bu 30 görevliye, hilat defter adıyla her birine 25

 

kuruş olmak üzere 750 kuruş daha ödenmiştir383 (BOA, D.BŞM.d 4702: 3).

 

1831 yılında yapılan nüfus sayımında maden eminine tabi olarak Mehmet veled-i Arslantaşlı Abdülcelil adlı 45 yaşındaki bir kişi kayıtlıdır (BOA, NFS.d 3310: 173). Bu kişinin maden eminin maiyyetinde olması, hizmetçisi olduğunu ve bu görevlilerin yerel halktan temin edildiğini göstermektedir. Aynı sayımda 36 yaşındaki Memiş veled-i Abdülbaki (BOA, NFS.d 3310: 174), 41 yaşındaki Ahmet veled-i çukadar oğlu Mehmet (BOA, NFS.d 3310: 176) ve Ahırlı köyünden 35 yaşındaki Ali veled-i Halil (BOA, NFS.d 3310: 258) de maden eminine tabi olarak kaydedilmiştir.

 

Bunların yanında madende çeşitli işleri gören görevliler de vardı. Bozkır madeninde tabbâhîn denilen aşçılar vardı ki bunlara 16 ayda 240 kuruş ücret ödenmiştir (BOA, D.BŞM.d 4702: 3). Maden emini ile madencilerin yemeklerini yaptıkları anlaşılan bu görevliler, 16 ayda (toplam 472 günde) mutfak masrafı olarak 9.522,5 kuruş 12 akçe harcamıştır (BOA, D.BŞM.d 4702: 3). Bu hesap üzere bir günlük mutfak masrafı 20 kuruş 20 akçe tutarındaydı.

 

2. Güvenlik Görevlileri

 

2.1. Tüfekçibaşı ve Tüfekçiler

 

Tüfekçibaşı, madenin güvenliğinden sorumlu olan tüfekçi adı verilen görevlilerin başındaki kişidir. Bozkır madenini korumakla görevli tüfekçilerin sayısındaki artış nedeniyle bunların başına bir tüfekçibaşı atanmış olmalıdır. Bozkır madeninde, çok uzun zamandan beri Bozkır madeni tüfekçibaşılığı yapan el-Hâc Ebu Bekir’in ölümü üzerine, 15-25 Ocak 1792 tarihinde mallarının darphaneye gönderilmesi emredilmiştir (BOA, MHM.d 198: 44). Tüfekçibaşının temel görevi, madeni muhafaza etmek ile birlikte eşkıya takibi, onları yakalamak ve teslim olmazlarsa eşkıya ile savaşmak idi (BOA, AHK.KR.d 20: 4-2). Bu görevlerinin yanında tüfekçibaşı, maden emini ile birlikte madene bağlı kazalara tevzi edilen

 

masrafı olan 1.677,5 kuruşun kendisine gelir olarak kaydedilmesi talebi, 30 Haziran 1777’de, kabul edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 609-2).

 

383 15 Şubat 1813 tarihinde, maden emini Mehmet Emin Ağa’nın mallarının sayımı yapılırken borçlu olduğu kimseler arasında hizmetçilerinden Hamza’ya 100 kuruş borcu olduğu zikredilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 13209: 2).


181

 

baltalardan alınacak bedelin tahsili için maden eminiyle birlikte bu kazalara gitmiştir (BOA, MEDAD 8: 677-2). Fakat burada sadece ahalinin tevzi edilen miktarı kabul etmesini kolaylaştırıcı bir etken olduğundan dolayı eminin yanında yer aldığını384 daha da önemlisi maden emininin korunmasını sağladığını söylemek mümkündür.

 

Bozkır madeninin güvenliğini sağlayan görevlilere tüfekçi adı verilmekteydi. Bozkır madenin açıldığı ilk yıllarda tüfekçiler Konya’dan tedârik edilmiştir (BOA, D.DRB. THR 2/19). Ancak Bozkır madenindeki tüfekçiler yeterli olmadığı zaman talep edilmesi halinde Karaman valisi de maden bölgesine askeri yardımda bulunmaktaydı. 6 Kasım 1782 tarihinde, 300 kişilik eşkıyanın maden bölgesinde bulunması üzerine bunların emin tarafından etkisiz hale getirilmesi gerekirken eminin yardıma muhtaç olduğunu bildirmesi üzerine Karaman valisinin 400 kişiyle birlikte kethüda ya da tüfekçibaşı görevlendirmesi ve eşkıyaların yakalanması emredilmiştir385 (BOA, MHM.d 178: 227; BOA, C.ZB 4251).

 

Bozkır madencilerinin çoğu tüfekçi kayıt olup maden hizmetinde çalışmadıklarından, madende çalışmaları için 20 Temmuz 1782 tarihli emir, emin tarafından madencilere hatırlatılmıştır (BOA, D.DRB. THR 2/19). Muhtemelen bu tarihten sonra, artan tüfekçi386 kayıtlarından dolayı, bu görevliler üzerine bir tüfekçibaşı atanmış olmalıdır. 1831 yılında yapılan nüfus sayımında Çat köyünden

 

33   yaşında Demirci Hasan veled-i tüfenkçi Abdurrahman (BOA, NFS.d 3310: 188) kaydı bu görevi hâlâ yerel ahalinin yaptığını göstermektedir.

 

Bozkır madeninin muhafazası ile görevli 10 tüfekçiye, 16 ayda (her nefere ayda 2,5 kuruş olmak üzere) 400 kuruş ödenmiştir387 (BOA, D.BŞM.d 4702: 3). 11 Mart 1782 tarihinde ise 15 ayda etba‘ı, hüddâm ve tüfekçiyân aylığı olarak 1.900

 

 

384 Seydişehir kazası ahalileri divan-ı hümayuna gönderdikleri arzlarında şunları aktarmıştır. 80 aded balta hesabıyla madene bağlanan kaza, önceki maden emini vaktinde her balta 36’şar kuruş kömür akçesi verirdi. Maden emini olan Mehmed Fazlullah, tüfekçibaşısı ile ittifaken her baltaya 117’şer kuruş tevzi ederek bundan başka çakıl, kürek, cevher nakli ve menzil akçesi ve mübaşiriyye adlarıyla ahaliye çeşitli zulümler yapmıştır. Bu şikayetler üzerine, görevlendirilen mübaşire bu durumu araştırması ve durum hakkında bilgi vermesi, ‘kadı’nın da ona yardım etmesi, 21 Haziran 1784’te emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 677-2).

 

385 Bu eşkıyaların yakalanması ile ilgili İçil sancağı ve Adana valisine gönderilen emirler için bkz. BOA, MHM.d 178: 227-228.

 

386 11 Mart 1782’de, 15 ayda hizmetçi ve tüfekçilerin aylığı için 1.900 kuruş verilmiştir (BOA, C.DRB 3090).

387 9 Şubat 1777-27 Mayıs 1778 tarihlerinde.


182

 

kuruş ücret verilmiştir (BOA, C.DRB 3090). Fakat bu hesaplamada tüfekçi sayısının arttığı düşünülürse, maden emininin yanındaki hizmetçilerin sayısının azalmış olması gerekir. Zira yukarıda da değinildiği üzere, maden emininin 30 yardımcısının olduğu ve her birine aylık beş kuruş ücret verildiği düşünülürse bu meblağın sadece yardımcılara yetmediği görülecektir.

 

2.2. Delilbaşı

 

Delilbaşı, Tanzimat’tan önce vezir dairelerinin muhafız ve muharip olarak kullanılan iki kısmından388 bir kısmını teşkil eden süvarilerin başlarına denirdi (Pakalın, 1993: 422). Delilbaşı adlı görevli, Tanzimat’tan önce vezir ve mirmiran dairelerinde bulunmaktaydı. Her bir bayrakta, 15 nefer taşınması kural iken bölükbaşılar bu neferi idare edemediğinden bu sayı 12 nefere düşürülmüştür. Bayrak başına bunlara altmışar kuruş ulufe verilmekteydi. Delilbaşı devr namıyla taşraya çıkmayacak, bir memuriyet verilirse uyacak ve uğradığı kazalardan bir akçe talep etmeyecekti389. 4-14 Mart 1803 tarihinde Rumeli Beylerbeyi, Alanya mutasarrıfı ve Bozkır madeni emini olan Abdurrahman Paşa maiyyetine delilbaşılardan Zobu Mehmet 15 bayrak delil ile istihdam edilmiştir ((BOA, MHM.d 220: 57). Son örnekte de görüldüğü üzere vezir rütbeli maden eminlerinin yanında bulunmalarından dolayı ve bazen de maden emininin Karaman valisinden eşkıyaya karşı yardım istemesi nedeniyle390 delilbaşına391 değinilmiştir.

 

3. Teknik Personel

 

3.1. Ustabaşı (Piristatbaşı)

 

Bozkır madeninde eminden sonra gelen en üst rütbeli görevli olan ustabaşı, belgelerde piristatbaşı olarak da geçmektedir (BOA, MEDAD 8: 870-1). Gümüşhane, Keban, Ergani madenleri ile diğer madenlerde istihdam olunan piristat

 

 

388 Vezir dairelerinin ikinci kısmını teşkil eden piyadelerin başı ise tüfekçibaşı idi (Pakalın, 1993: 422).

389 8 Şubat 1815 tarihinde, Karaman valisinin delilbaşı olan kişinin Belviran kazasından 7-8 bin kuruş toplaması madene bağlı kazanın serbestiyetine aykırı olduğundan delilbaşına serbestiyeti hatırlatan bir emir gönderilmiştir (BOA, DRB.d, 970).

390 Bkz. BOA, C.DRB 2890; V. Bölüm.

 

391 Maden emini ile delilbaşılar görevleri nedeniyle çeşitli sebeplerle karşılaşmıştır. Bozkır madeni emini Halil’in Karaman valisinin delilbaşı zimmetinde 250 kuruş alacağı olması (BOA, MEDAD 8: 652-1) iki görevlinin ilişkisini göstermesi açısından örnek olarak verilebilir.


183

 

amelelerinin tedârik edilmesi ile onların düzeninin sağlanması piristatbaşıların temel göreviydi (BOA, MEDAD 8: 870-2). Kurşunun tartılması hususunda da görevli olan piristatbaşı, bu işlem sonucu kurşundan eksik ortaya çıkması durumunda bu eksikliğin bedelini de ödemek zorundaydı. Bunlara ek olarak piristatbaşı, fırınlarda ve gerekli maden hizmetlerinde tembellik etmemek şartıyla atanırdı (BOA, MEDAD

8:   862-1). Bozkır madenindeki uygulama ise şu şekildeydi: Kurşun, Bozkır madeni ustabaşıları tarafından tartılarak, develere yüklendikten sonra görevli mübaşire teslim edilmek suretiyle Alanya İskelesi’ne gönderilirdi (BOA, DRB.d 970).

 

Ustabaşı, maden eminin arzı ile Darbhane-i Amire nazırının takriri ve bunun üzerine yazılan ferman ile atanırdı (BOA, MEDAD 8: 862-1;BOA, MEDAD 9: 575-2). Ustabaşı olabilmenin şartı, çok cevher ihraç ve imâl eden becerikli bir kişi olmaktı (BOA, C.DRB 571). Piristatbaşı olanlar maaşını maden emininden392 alırlardı (BOA, MEDAD 8: 862-1). Ustabaşı kadrosunun boş olduğu zamanlarda kimsenin iş yapmadığından bahsedilmektedir ki (BOA, MEDAD 8: 630-d2) buradan piristatbaşının bütün işçileri denetleyen ve yönlendiren kişi olduğunu söylemek mümkündür. Maden eminleri, madencilerin madendeki organizasyonunu ustabaşı vasıtasıyla yaptırırken madencileri yine onun vasıtasıyla denetlemiştir.

 

Maden eminlerinden sermaye alan ustabaşı, aldığı sermayeyi ustalara dağıtarak393 bütün ücretlilere maaşlarını verdiği gibi madenlerin odun, kütük vb. ihtiyaçlarını da karşılamaktadır (Tızlak, 1997a: 111; Yüksel, 1997: XXXIII). 4 Mart

 

392 Bozkır madeni ustabaşı olan Nikola, 1808 yılı maden hesabından Kadı Abdurrahman Paşa zimmetinde olan 2.195 kuruş alacağının verilmesini talep etmiştir. Fakat ustabaşının alacağının sebebinin ne olduğunun araştırılması ve davanın mahallinde görülmesi emri verilmiştir (BOA, MAD.d 9756: 13-5, 126-1). Ustabaşının bu alacağı, maaşı dolayısıyla mı yoksa başka bir nedenle mi olduğu tam olarak anlaşılamamıştır. Ustabaşı olan kişiler imdad-ı hazeriyye ve imdad-ı seferiyye d ışında bir vergi ödememişlerdir (BOA, MEDAD 8: 630-d2). Gümüşhane’de piristatbaşı olanlar bir iki fırını işletmeleri şartıyla yıllık 480 kuruş maaş almışlardır (BOA, MEDAD 8: 870-d2).

 

393 Nitekim maden emini atandığı zaman uygulanan eski ve yeni eminin hesaplaşmasında ustabaşı ve ustaların zimmetleri de bu hesaplaşmada görüşülmüştür (BOA, D.DRB.THR 9/20). Madencilerin borçları mahkemede maden emininin de olduğu bir duruşmada görülmüş ve durum kadı tarafından merkeze bildirilmiştir. Buna göre eski maden eminleri Hasan, Mehmet ve Süleyman dönemlerine ait madencilerin borçları şu şekildeydi. Mutu Beşe 1.242, İbrahim Ağa 1.074, Kadıoğlu 1.805, Yahya Beşe 1.862, Ali Beşe 2.440, Estefer 2.410, Uzun Sava 650, Usta Murad 1.746, Kurd Dimitri 2.039, Kostantini 2.428, kardeşi Sava 1.927, ustabaşı 21.087, Esber 1.081, pâristâd Musa 253, pâristâd Hıristiyanni 126, pâristâd Budro 141, pâristâd Süleyman 49, pâristâd İsmail 92, pâristâd Maçkalı 196, pâristâd Küçük Yuri 116 ve pâristâd Hüseyin Ağa İbrahim Beşe 1.327 kuruş borçluydu. Bu borçaların 24.197 kuruşu Hacı Hasan Ağa, 8.749 kuruşu Mehmet Ağa ve 10.085 kuruşu Süleyman Ağa döneminde kalmadır ve toplam 43.031 kuruştur (BOA, D.DRB.THR. 9/20). 11 Mart 1796’daki bu borç madencilerden satın alınan altın, gümüş ve kurşun bedeli düşüldükten sonra kalan miktardır.


184

 

1801 tarihinde Ustabaşı Penayut’a mağaralardan cevher ihracı söylenmişken ustabaşı kömür, kütük, cevher nakli ve çakılcı maddelerini kendi üzerine almış394, cevher mağaralarını da maden ilminden anlamayan esnaflara395 vermiş, aslen madenci olanları bu görevlere getirmediğinden yeterince cevher çıkarılamamıştır396. Bütün bu olumsuzluklara rağmen ustabaşı kardeşi Yani’yi İstanbul’a göndererek eminden de şikâyetçi olmuştur. Olay araştırılınca Yani ve avanelerinin397 küreğe konulmasına ve ustabaşının görevden uzaklaştırılmasına karar verilmiştir (BOA, C.DRB 560). Fakat cevher ihracı için kalcı ve maden amelesine ihtiyacı olduğunu belirten maden emini, bunların affedilerek madene gönderilmesini talep etmiştir. Mağaradan cevher ihraç ve imalinden başka eminin işlerine karışmayacaklarına dair darphane ifrazcıbaşı Simon ustanın taahhüdü ve kefaleti üzerine “af olunur hareketten olmayan” bu davranışlar affedilmiştir (BOA, C.DRB 782). Fakat aynı hareketleri yaptığı belirlenen ustabaşının, Mayıs 1803’te, Bozkır madeninden kovulması yönünde bir emir gönderilmiştir398 (BOA, AHK.KR.d 24: 85-2). Bu olaylar üzerine, emin tarafından maden ilmini bilen madencilere mağaraların tahsis edilmesi ve kömür, kütük, cevher nakli ve çakılcı maddelerinin emin tarafından yapılması ve madencilerin sadece mağaradan cevher çıkarması emredilmiştir (BOA, C.DRB 571; BOA, DRB.d 969).

 

Ustabaşının görevi maden ocağındaki cevherin çıkarılması, fırınlara taşınması ve işlenmesi gibi işlere nezaret etmekti (BOA, DRB.d 1048). Bununla birlikte, madende kalan kurşunun taşınması işini bazen ustabaşı yapmıştır (BOA, C.DRB 2411). Nitekim madenin kapanması esnasında maden ustabaşı olan Minhail’in tâkımıyla nukûd ve nakl-i cevher olmak üzere 2.308 kuruş 28 para borcu vardı (BOA, C.DRB 810, lef 4).

 

394 Madene bağlı kazalardan bedel alan ustabaşının bu hareketi hıyanet etmekti (BOA,C.DRB 782).

395 Bakkal, mumcu ve meyhaneci gibi esnaflar ile papazlara cevher mağaraları verilmiştir (BOA, C.DRB 571).

 

396  Benzer bir örnekte ise Keban madeni ustabaşı ile Ergani madeni ustabaşı kendi aralarında anlaşarak madencileri başka yerlere göndermişler ve istedikleri gibi davranmaya başlamışlardı. Hatta Mısır’da bulunan Fransızlarla bile haberleştikleri anlaşılan bu ustabaşılara gerekli cezanın verilmesi maden eminine, 4-13 Haziran 1800’de emredilmiştir (BOA, MHM.d 211: 49).

 

397 Şikayet edenler Yani, kalcı Yuseb, kalcı Yani ve madenci Harlâm adlı görevlilerdi (BOA, C.DRB 782).

 

398 Ustabaşılar madende karışıklık çıkardığı zaman kalebentlik cezasına çarptırılmıştır (BOA, KLB.d 29: 23-2). Bu olaylardan sonra Nikola adlı zimmi Bozkır madeninde ustabaşı olarak görev yapmıştır (BOA, D.DRB.THR 34/45).


185

 

Bozkır madeninde bir ustabaşı kadrosu vardı. Bu göreve genellikle zimmîler atanmıştır399. Madenin açılışından itibaren Bozkır madeninde bu kadroda bir ustabaşı görev almıştır400. Ustabaşı olan kişiler, madendeki ustalar arasından seçildiğinden ve ustalar da genellikle Gümüşhane’den geldiğinden dolayı ustabaşı olanlar genellikle Gümüşhaneli’ydi (BOA, MEDAD 8: 630-d2). Bozkır madeni ustabaşısı olan Minhail’in ölümü üzerine, 17 Nisan 1794’te, kardeşi Penayut Bozkır madenine ustabaşı olarak atanmıştır (BOA, MEDAD 9: 575-2). Bu durum madencilikle ilgili mesleklerin intikalinde akrabalığın önceliğini göstermektedir. Ancak akrabalara ustabaşılık görevi verilirken ustabaşı olacak kişinin de madencilikten anlaması aranan kriterlerdendi.

 

Ustabaşının görevi, maden emini ile ustalar arasındaki bağlantıyı sağlayarak üretecekleri cevhere karşılık madencilere verilen avans niteliğindeki parayı ulaştırmaktı. Zira ustalara sermayeden verilen paralar “bâ-tahvîl” ve “bâ-temessükât” olarak yani borç senedi ile verilmiş ve deftere kaydedilmiştir401 (BOA, MEDAD 9: 210-1). Bozkır madeni 1785 yılında kapatıldığı zaman Bozkır madeni ustalarının zimmetinde 23.503,5 kuruş kalmıştır. Maden ustaları bu paranın kendilerine nakden verilmediğini her hafta maden emini tarafından ustabaşı olanlara demir, don yağı,

 

 

 

 

399 Ustabaşı olduğuna dair beratı olan Minhail, madenin yeninden açılması üzerine 4 Kasım 1787’de yine ustabaşı olarak atanmıştır (BOA, MEDAD 8: 862-1). Fakat diğer madenlerde Müslüman kişilerden ustabaşı olanlar da vardır. Bereketli madeninde Mustafa Mûti Bey (BOA, KLB.d 29: 23-2), Hacı Mehmet (BOA, AHK.KR.d 30: 2-1) ve Hüseyin (BOA, DRB.d 1048) gibi ustabaşılar vardır. Ustabaşılık mesleğinin babadan oğla geçebildiği Hacı Mehmet’in yerine oğlu Hüseyin’in geçmesinden anlaşılmaktadır. Bununla birlikte 1815’de ustabaşı olan Hacı Mehmet, 31 Ocak 1845 tarihine kadar bu görevi yürütmüştür (BOA, DRB.d 1048). Keban madeninde ustabaşı ölünce bir torununun olduğundan bahsedilerek çocuğun yerine bir başkası vekaleten ustabaşılık görevini yapmaya başlamıştır (BOA, MEDAD 8: 871-1). Yine Gümüşhane ve Espiye madenleri piristatbaşısının ölümü üzerine oğulları Penayut ve Yani babalarının yarım hisselik ustabaşılık görevine ortak olarak atanmışlardı (BOA, MEDAD 8: 870-d1). Bu kişilerden Penayut daha sonra Bozkır madeni piristatbaşılığı görevini de yapmıştır (BOA, C.DRB 560). Aynı kişilerin uzun süre ustabaşılık yapması, madenlerde istikrarın yakalanmasına verilen önemi göstermektedir.

 

400 Bozkır madeninde ilk ustabaşı 1779 yılında tespit edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 630-d2).

401Nitekim Bozkır ve Bereketli madenleri ustalarından olan Nalbantoğlu Seyyid el-Hac Ali Ağa’ya üç tahvil ile 1.902, Bayrakdaroğlu es-Seyyid Mustafa’ya iki tahville 1.026, Bekir Beşe’ye iki tahville 251, Uzun Ali’ye iki tahville 598, Mandaloğlu Penayut’a iki tahville 506,5, Kara Kefere’ye bir tahville 100 ve Muradoğlu Penayut’a iki tahville 401 kuruş verilmiştir. Bu ustalara verilen toplam miktar 4.785 kuruştur (BOA, MEDAD 9: 210-1). 20 Nisan 1797’de, Bozkır ve Bereketli madenleri emini Arabzade Süleyman’ın maden sermayesinden darphaneye borcu olduğundan dolayı Bereketli madeni ustalarından olan bu yedi kişiden bu paraların tahsil edilerek, bu borçtan düşülmesi yönünde emir verilmiştir (BOA, MEDAD 9: 210-d).


186

 

zahire, cevher nakliyesi ve bir miktar harçlık verilerek, bunlara karşılık cevher çıkarılmasında kullanıldığını söylemişlerdir (BOA, MEDAD 8: 693-1).

 

Bozkır madeninde tespit edilen ilk ustabaşı 15 Ekim 1779 tarihinde, Gümüşhane’nin Holûsâne köyünden Gavmiye adlı zimmi iken (BOA, MEDAD 8: 630-d2) maden kapatılmadan önce de ustabaşı olan Minhail (BOA, MEDAD 8: 693-

 

1)    1794 yılına kadar göreve devam etmiştir402. Minhail’in ölümü üzerine, kardeşi Penayut Bozkır madenine ustabaşı olarak atanmıştır (BOA, MEDAD 9: 575-2). 1803 yılında madende çeşitli olaylara karışması nedeniyle azledilen Penayut’un yerine Nikola adlı zimmi Bozkır madeninde ustabaşı olarak görev almıştır (BOA, D.DRB.THR 34/45). 12 Ekim 1831 tarihinde ise Minhail veled-i Nikola madenci ustabaşı iken (BOA, NFS.d 3278: 30) 16 Mayıs 1836 tarihinde ise 42 yaşındaki

 

Yorgi veled-i Emnet Bozkır madeni ustabaşı idi403 ve defterde ser-usta taife-i madenci (BOA, NFS.d. 3316: 11) şeklinde kaydedilmiştir.

 

Tablo 4: Bozkır Madeninde Tespit Edilen Ustabaşılar

 

Görev Yaptığı Yıllar

Piristatbaşının Adı

1779-

Gavmiye

 

 

1785-1794

Minhail

 

 

1794-1803

Penayut

 

 

1803-

Nikola

 

 

1831-

Minhail veled-i Nikola

 

 

1836-1839

Yorgi veled-i Emnet

 

 

 

3.2. Piristat404

 

Piristat, fırınlardaki cevherin işlenmesine nezaret eden görevliye denirdi (BOA, MEDAD 9: 201-3). Keban, Ergani ve Bozkır madenleri için gerekli piristat ve diğer ameleler Gümüşhane tarafından gönderilmekteydi (BOA, C.DRB 233). “Piristat ta‘bîr olunub cüz’i a‘zamı olan ustaları” (BOA, C.DRB 238) olarak tarif edilen

 

402 Bozkır madeninde görev yaptığı tespit edilen ustabaşılar için bkz. Tablo 4.

403 1838 yılı kayıtlarında 42 yaşında olan Yorgi v. Bekenet isimli kişi ustabaşı olarak kaydedilmiştir

(BOA, NFS.d 3318: 2-3). 1840 yılına ait bir başka kayıtta ise 44 yaşındaki ameleci Yorgi veled-i

Emnat isimli kişi ustabaşı olarak görülmektedir (BOA, NFS.d. 3319: 281). Bu üç ismin aynı kişiler olduğu ve kâtiplerin yanlış kaydetmesinden dolayı farklı isimlerin ortaya çıktığı oğlunun isminin de ilgili defterlerde benzer şekilde kaydedilmesinden anlaşılmaktad ır. 1843 yılında ise, 47 yaşında Yorgi v. Emnet adlı bir kişi esnaf olarak kaydedilmiştir (Şafakcı, 2011: 401).

 

404 Piristad, purustat, prustad, pirüstad, pirüstad, purustad, pâristâd vb. okunuşları olmasına rağmen bu çalışmada piristat kelimesi esas alınmıştır.


187

 

piristatlar Gümüşhane’nin405 Konas kazası köylerinden tedârik edilmekteydi406. Meslekleri piristatlık olan bu köyler ahalisinin başka işlerle uğraşmaya başlamasıyla birlikte piristat ihtiyacının karşılanmasında sorun yaşanabilmekteydi. Bu sorun nedeniyle, sadece Keban-Ergani madenleri için 200 piristat gerekli olduğundan, diğer madenlerin ihtiyaçları da düşünüldüğünde gerekli piristat ihtiyacı karşılanamamaktaydı. Bunun yanında görevli bazı ustaların piristatlığı bilmemesi407 de önemli bir sorundu. Bunun önüne geçilebilmek için piristatların sürekli talim yapması gerekirdi (BOA, C.DRB 83). Piristatlıkta mâhir olmadıklarına mebnî bir fırunda zuhûru meczûm olan sîmden katî noksân hâsıl olduğunu ve bu takrîb ile germiyyet i‘mâl-i ma‘dene fütûr-ı îrâs ideceğini belirtilerek bu mesleğin önemi vurgulanmıştır (BOA, C.DRB 83). Burada piristatlığı bilmeyenlerin gümüşü eksik çıkarması nedeniyle madende gevşekliğe ve bıkkınlığa yol açabileceği üzerinde durulmuştur.


Ustaların Gümüşhane’den istenmesinin nedenleri ise şunlardı:

 

— Bozkır’daki madenciler gerçek madenci değildi.

 

— Bozkır’daki madenciler eşkıyalık işlerine karıştığından dolayı, bunu âdet

 

 

405 Gümüşhane’den diğer madenlere gönderilen teknik elemanlar için bkz. Altunbay, 2007: 285-293. Gümüşhane’den Sidrekapsi madenine gönderilen cevherin izabe ve terbiyesinde ihtisas sahibi olan lüpçü adı verilen ustalar yerli lüpçülerden daha iyi cevher çıkarmışlar ve daha az fire vermişlerdi. Yerli lüpçüler bir ruş tabir edilen altı bin okka ham cevherden 800 dirhem ham cevher elde ettikleri halde, Gümüşhane’den gelenler 1.748 dirhem gümüş elde etmişlerdi. Yani Gümüşhane’den gelenler yerli ustalardan her ruşta 948 dirhem fazla gümüş elde etmiştir (Çağatay, 1942a: 25-26).

406 Bu köyler Tândurluk, Dölek, Bağçecik, Suviran, Şeyhdede ve Kabakilise’dir (BOA, C.DRB 83).

407  Piristatlığı bilmediklerine kanıt olarak, bir fırında tahmin edilenden fazla gümüşten noksan verilmesi gösterilmiştir (BOA, C.DRB 83).


188

 

haline getirerek ahaliye eziyet etmekteydi.

 

— Eskisi gibi olmak isteyen madenciler fesattan geri durmuyorlardı.

 

— Madenci, işi sadece madencilik olan ahaliye denirdi.

 

— Bozkır’daki madenciler, madencilik bilgisinden yoksun olduğu için fırınları telef etmekteydi.

— Madene bağlı kazalar kömür harkından/yakma habersizdi (BOA, C.DRB 1058).

— Bozkır’daki kaza ahalilerinin çoğunluğu rençperdi (BOA, MEDAD 8: 642-2). Yani gündelikçi olarak çalışan, bu işin ilmini tam olarak bilmeyen kişilerdi.

Bozkır madeninin ilk açılışında üç piristat ile 47 madenci diğer madenlerden Bozkır’a gelmiştir. Bu madencilerden başka üç piristat da madende vardı (BOA, C.DRB 2375). Bozkır madenine, 24 Aralık 1782’de, “mu‛tâd üzere” Gümüşhane’den408 piristat ve madenci gönderilmiş ancak gelenler maden ilminden anlamamakla birlikte hastalık nedeniyle kaçmışlardır. Bunların kaçması nedeniyle madenin boş kaldığı maden emini tarafından bildirilince, Gümüşhane’den 12 piristat gönderilmesi emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 666-1; BOA, C.DRB 3083; BOA, C.DRB 2691). Madendeki piristat sayıları zaman içinde farklılık göstermekteydi (Grafik 6). Bunun nedeni işletilen fırın sayısındaki artış ya da azalmaydı. Çünkü her

 

fırına iki piristat ustası409 düşmekteydi (BOA, DRB.d 1037). Bozkır madeni ilk açıldığında Gümüşhane’den beş piristat istenmiş (BOA, MEDAD 1: 755-3; 756-3) fakat bunlar gelmediği için Niğde sancağı Aladağ isimli yerde bulunan kurşun madeninden Duhancı Todori ve Küçük Yani isimli piristatların Bozkır’a gönderilmesi istenerek (BOA, MEDAD 8: 609-3) sorun çözülmeye çalışılmıştır. 26 Ocak 1779 yılından itibaren 10 (BOA, C.DRB 1058; BOA, MEDAD 8: 638-3), 24 Aralık 1782 tarihinden itibaren 12 (BOA, MEDAD 8: 666-1, 669-1) ve bundan

 

 

 

408 Genelde piristatlar Gümüşhane’den gelmekle birlikte zaman zaman farklı  yerlerden de gelmiştir.

30   Haziran 1777’de Gümüşhane tarafından istenen beş piristat yeterli olmadığından ve hâlâ madene gelmediklerinden Niğde sancağı Aladağ isimli yerdeki kurşun madeninden isimleri belirtilen görevlilerin gönderilmesi emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 609-3). 5 Mart 1789’da Bozkır madeninde hastalık ortaya çıktığından dolayı fırınlarda tabh (pişirilen) ve imâl olunan altın, gümüş ve kurşun külçelerini kal itmek için piristat ve kalcı olmadığından Bereketli madeninden üç piristat ve bir kalcının Bozkır madenine gönderilmesi emredilmiştir (BOA, MEDAD 9: 201-3).

409 Balya madenine ait 1842 yılı masraf defterinde fırın başına iki piristat düşmüştür (BOA, DRB.d 1037).


189

 

sonraki tarihlerde ise 30410 piristatın Bozkır madenine gönderilmesi istenmiştir. Yani zamanla fırın sayısındaki artış nedeniyle piristat sayısı da aynı oranda artmıştır.

 

Piristatların temel görevi fırınlardaki cevherlerin işlenmesidir. Başka bir ifadeyle altın, gümüş ve kurşunun fırınlarda pişirilmesidir (BOA, MEDAD 9: 201-3). Bu işi bilmeyen piristatlar, gümüşten fazla noksan verilmesine neden olmuştur (BOA, C.DRB 83). Yani cevherlerin iyi işlenmesi ve en üst derecede verim alınması piristatlara bağlıdır. Bozkır madeni fırınlarında pişirilen ve imâl olunan altın, gümüş ve kurşun külçelerini kal itmek için piristat ve kalcıya ihtiyaç duyulmaktaydı (BOA, MEDAD 9: 201-3).

 

Piristat olarak görev yapan kişiler, genelde zimmi olmasına rağmen az da olsa Müslümanlar da bu görevi yapmıştır411 (BOA, C.DRB 2375; BOA, C.DH 3592). Her sene emin ataması ile birlikte çeşitli ustaların gönderilmesi ile ilgili taleplerin olması Bozkır madeninde istihdam edilen bu ustaların bir dönem için gönderildiğini başka bir ifadeyle bu ustaların geçici statüde çalıştıklarını göstermektedir. Fakat madenin açılışından kapatıldığı tarihe kadar geçen süreçte Bozkır kazasına yerleşmiş olan piristatlar da vardı (BOA, KK.d 6421). 1831 yılında, Siristat köyünde kayıtlı 46 yaşındaki Mehmet veled-i Demircioğlu Mustafa ve Mehmet veled-i İsmail piristad-ı maden olarak kaydedilmiştir (BOA, NFS.d 3310: 173).

 

Gümüşhane madeninde piristatlar, 7 Mayıs 1816’da 960 kuruş maaş alırken (BOA, DRB.d 993) 1842 yılında Balya madeninde 80 piristata 1.255,5 kuruş ücret ödenmiştir ki bir piristat günlük yaklaşık 15,7 kuruş civarında bir ücret almıştır (BOA, DRB.d 1037). Gümüşhane’den diğer madenlere gönderilen piristatlara

 

 

410Bozkır madenine 30 piristat istenmesi ile ilgili, BOA, MEDAD 9: 206-3, 211-3, 213-3, 219-3, 221-3, 223-4; BOA, C.DRB 1218; BOA, C.DRB 1686; BOA, C.DRB 1710; BOA, C.DRB 1454; BOA, C.DRB 1915; BOA, C.DRB 2482; BOA, D.DRB.HAT 21/20; BOA, DRB.d 976 numaralı belge ve defterlere bkz. 1788 yılında ise, Bozkır madeninde işletilen fırınlar için beş piristat istenmiştir (BOA, MEDAD 9: 104-1). 18 Ocak 1822 tarihinde 20 kıyye gümüş ve 12.500 kıyye kurşunu senesi içinde noksansız olarak aynen nakletmek üzere taahhüt üzere işletilmeye başlanan Bozkır madenine 30 piristat istenmiştir (BOA, DRB.d 1044). Madenin kapatılmasına kadar bu sayıda piristat istenmiş olmalıdır. Çünkü gümüş ve kurşun miktarı belirtilen oranların altına düşmemekle birlikte bu miktar zaman içinde arttırılmıştır.

411 Bozkır kazasında, 24 Haziran 1838 tarihli, doğan ve ölen kişilerin kayıtlarının tutulduğu defterde, Kara Bıyıklı Bâristâd Mehmed’in tevellüd iden oğlu Mehmed (BOA, KK.d 6421) diye bir kayıt bunu teyit etmektedir. Ayrıca 1838 yılı nüfus verilerine göre piristat olarak zikredilen ve Siristat köyü hanesine yazılan 50 yaşındaki Abdülbaki v. Mustafa, 55 yaşındaki Mehmet v. Mehmet, 50 yaşındaki Hasan v. Mustafa ve 43 yaşındaki Mehmet v. Ali piristatlık yapmıştır (BOA, NFS.d 3317: 11-12).


190

 

harcırah da verilmiştir (BOA, C.DRB 2630). Günlük ya da aylık bir ücret alan piristatlara 1703-1704 yılında ise bir ocak cevher için 1.200 akçe verilmesi (Çağatay, 1942a: 49) miktarı belirli bir iş karşılığında ücret verildiğini de göstermektedir.

 

3.3. Kalcı

 

Kalcı, piristatla birlikte cevherin fırınlarda pişirilmesi işini yapan yani çıkarılan madeni kal eden görevlidir. Cevher kal olduktan sonra kal olmadan önceki vezniyle mukayese edilerek ne kadar noksanlaştığı tespit edilir ve bu miktar “kesr-i kâl” olarak ilk ağırlığından çıkarılırdı (Çağatay, 1942a: 48). Darphaneye teslim edilen mahlût adı verilen altın ve gümüşün karışık olduğu cevherden kesr-i kâl adıyla bir miktar daha düşülürdü. Altın ile gümüşün ayrıştırılması işleminde cevherin durumuna göre kesr-i kâl oranı yüz dirhem cevherde %10 (BOA, DRB.d 996: 93, 98) ile % 2 arasında değişmekteydi (BOA, DRB.d 1030). Kal, maden külçelerinin eritilip tasfiye olunması412 (Şemsettin Sami, 1317: 1032) yani saflaştırılmasıdır ki bu işi yapan kişiye de kalcı413 demek gerekir. Kalcılar alaşım halindeki madenleri izabe etmek suretiyle ayıran esnaftı (Sahillioğlu, 1965: 121). Çok sık olmamakla birlikte kal ağası adlı bir görevli daha tespit edilmiştir ki kalcı ile aynı kişi olmalıdır414.

 

Diğer ustalar da olduğu gibi Gümüşhane’den415 tedârik edilen kalcılarla ilgili en önemli sorun bu görevi yapanların bazılarının bu ilmi bilmemesiydi (BOA, MEDAD 8: 666-1). Ortaya çıkan sorunlardan bir diğeri ise, çeşitli sebeplerle kal ustalarının kal işlemini gerçekleştirememesiydi. Bozkır madeninde 6 Kasım 1792’de, madencilerin çoğu sıtma hastalığına yakalandığından ve kalcıbaşının da sahib-

 

412 Kal, maden tasfiyesi için izabe ve pişirmek anlamında kullanılmaktadır. İstisfa, altını gümüşü halîta, mağşuşundan ve curuftan ayırmak (Ahmet Vefik Paşa, 2000: 203); bir maden külçelerinin eritilip tasfiye olunması; altını bakırı kal itmek; kal ameliyatı (Şemsettin Sâmi, 1317: 1032) gibi anlamlarda kullanılmıştır. Bu tanımlamalara göre kal, madenin saflaştırılması için pişirilmesi ve bunun sonucu eriyen madenlerin birbirinden ayrılması ya da kısaca çıkarılan cevherin ayrıştırılması anlamına gelmektedir. Bu anlamda kalcı için arıtımcı denilebilir. İzabe ise, eritmek manasında kullanılmıştır (Şemsettin Sami, 1317: 85). Kal, eritmek ve rafine etmek anlamlarına geldiğine göre (Redhouse, 1880; 688) kalcıya eritici, iyileştirici ya da madenlerdeki cevheri ayrıştıran, arıtan ve temizleyen görevli denilebilir.

 

413 Kalcılar, cevherin ocaklardan çıkarıldıktan sonra taş ve topraktan ayrılması işlemine nezaret eden ustalardı (Altunbay, 2007, 286).

414 15 Şubat 1813 tarihinde, maden emini Mehmet Emin’in borçlu olduğu kişiler arasında Kal Ağası Mustafa Ağa ismiyle bahsedilen kişiye 200 kuruş borcu olduğu zikredilmiştir (BOA, D.BŞM.MHF.d 13209: 2).

 

415 Bereketli madeninden 30 Temmuz 1777’de iki kalcı (BOA, MEDAD 8: 609-3) ve 1788-1789 yılında Bozkır madenindeki hastalık nedeniyle bir kalcı (BOA, MEDAD 9: 201-3) gönderilmesi istenmiştir.


191

 

fırâş/hasta olduğundan fırınlarda imâl için hazır olan altın, gümüş külçesinden 10 adet kâlin geriye kaldığı ve hasta olmadan evvel kâl olan altın gümüş sekiz kıta olup madenciler iyileşirse cevherin, kış içinde fırınlarda imâl edileceği emin tarafından belirtilmiştir (BOA, D.DRB.THR 6/29).

 

Bozkır madeninde görevli kalcılara verilen ücret konusunda bir kayıt tespit edilememesine rağmen diğer madenlerde kalcılara verilen ücretler şöyle tespit edilmiştir: 1707-1708 yılında, Kratova madeninde kalcıya yevmiye 60 akçe ücret verilmiştir (Çağatay, 1942a: 48). Keban-Ergani madenlerinde kal ağası da denilen bu görevli aylık 40 kuruş (BOA, D.MMK.d 23125: 4), 7 Mayıs 1816’da Gümüşhane madenindeki kalcı ise 240 kuruş maaş almıştır (BOA, DRB.d 993). Osmanlı madenleri için bir rapor hazırlayan Polini adlı mühendis ise Akdağ madeni için hazırladığı raporda kalcıya 650 kuruş mahiye verilmesini önermiştir (BOA, DRB.d 165). 1258/1842’de Balya madeninde “kâl ustadiyesi” olarak 531 kuruş verilmiştir (BOA,DRB.d 1037).

 

Madendeki kalcı sayıları zaman içinde farklılık arz etmiştir. Bunun nedeni işletilen fırın sayısındaki artış ya da azalmaydı. Çünkü her fırına bir kalcı ustası düşmekteydi. Bozkır madeni için 1793-1831 yılları arasında dört kalcı416 istenirken (BOA, DRB.d 1044) 1780-1783 arasında ise genelde417 üç kalcı talep edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 638-1, 666-1; BOA, C.DRB 3083). Bozkır madeni açıldıktan sonra farklı sayılarda madende istihdam edilen kalcılara, madenin kapatılması nedeniyle boşta kalmalarından dolayı Gümüşgan ve Bereketli madenlerinden istediklerine gitmelerine izin verilmiştir (BOA, DRB.d 980).

 

 

 

 

 

 

 

 

 

416 BOA, MEDAD 9: 206-3, 211-3, 213-3, 219-3, 221-3, 223-4; BOA, C.DRB 1218; BOA, C.AS 23579; BOA, C.DRB 1686; BOA, C.DRB 1710; BOA, C.DRB 1454; BOA, C.DRB 1915; BOA, C.DRB 2482; BOA, D.DRB.HAT 21/20; BOA, DRB.d 976. 18 Ocak 1822 tarihinde 20 kıyye gümüş ve 12.500 kıyye kurşunu senesi içinde noksansız olarak aynen nakletmek üzere taahhüt üzere işletilmeye başlanan Bozkır madenine dört kalcı istenmiştir (BOA, DRB.d 1044). Bu tarihten sonra da aynı miktarda kalcı istenilmiş olmalıdır.

 

417 1777 yılında iki (BOA, MEDAD 8: 609-3), 1783’te bir (BOA, C.DRB 2691) ve 1779 yılında beş kalcı (BOA, C.DRB 1058) istenmiştir.


192

 

3.4. Feteci

 

Fete, kırmak, açmak ve yardım anlamlarına gelmektedir418 (Tızlak, 1997a: 156). Darphaneye teslim edilen gümüşten fırın başına her fırından elde edilen üründen “fete-i sim” adıyla bir kesinti yapılmaktaydı. Bozkır madeninde üretilen gümüş darphaneye teslim edildikten sonra hesabı görülürken teslim edilen gümüş kıtalarının419 her birinden 3 dirhem “fete-i mu‘tade” düşülürdü (BOA, DRB.d 996: 89). Darphaneye teslim edilen gümüşler için kullanılan kıta ifadesi fırınlarda cevherin kaç defada kal olunduğunu belirtmektedir (BOA, D.DRB.THR 6/29). Kıta olarak darphaneye teslim edilen gümüş vezn olununca gümüşün miktarı ortaya çıkmaktaydı. Miktarı belirlenen gümüşten, kıtasından üç dirhem fete-i mu‘tadesi düşülünce dirhemi 16 paradan işlem görmüş olup, ortaya çıkan meblağ ise maden eminine verilen sermayeye karşılık yazılmıştır (BOA, DRB.d 1030).

 

Bozkır madeni için Gümüşhane’den istenen feteci adı verilen görevli ilk olarak 28 Mayıs 1780 tarihinde (BOA, MEDAD 8: 638-3) ve son olarak 25 Mart 1783 (BOA, MEDAD 8: 669-1) tarihinde istenilmiştir420. Bozkır madeni için bu süreçte bir adet feteci ustası talep edilirken bu tarihten sonra bu isimle bir görevli talep edilmemiştir. Gümüşhane’den gönderilen ve cevherin izabe ve terbiyesinde ihtisas sahibi olan ve madenlerde gümüş elde etmekle görevli lüpçü adı verilen ustalar (Çağatay, 1942a: 25-26) ile feteci adı verilen görevlilerin aynı görevi yaptığı söylenebilir. Zira gümüşten resm-i fete adıyla fırınlarda cevherin kaç defada kal olunduğuna gösteren bir kesinti yapılmaktaydı.

 

3.5. Kürek Bağlayıcı

 

Ateşten kor ve kül çıkarmaya mahsus sapıyla beraber yekpare küçük demir alet (Şemsettin Sami, 1317: 1194) anlamına gelen “kürek”421 kelimesi ile “bağlayıcı” kelimesinin bir araya gelmesinden oluşan bu terim, Bozkır madenlerindeki bir

 

 

418 Fette şeklinde de okunabilen kelime, bir kırık parça ya da ufalanmış kitle analamına geldiğine göre (Redhouse, 1890; 1365) bu işi yapan görevliye feteci denilebilir.

419  Belgelerde kıta‘ât şeklinde ifade edilmiştir (BOA, DRB.d 1023: 38; BOA, DRB.d 996: 89). Örneğin 10 kıtaat/parça teslim edilen gümüş, 10 ile 3’ün çarpımı sonucunda 30 dirhem gümüş resm-i fete olarak düşülmüştür (BOA, DRB.d 996: 89).

420 Feteci talebi ile ilgili ayrıca bkz. BOA, MEDAD 8: 666-1; BOA, C.DRB 2691; BOA, C.DRB 3083.

421 Kürek; toprak, kum ve külü toplayıp atmak için de kullanılır.


193

 

görevliyi ifade etmekteydi. Bozkır madeninin ilk açılışında yazılan masraf defterinde “bahâ-i kâv sâle ve tîmûr ve elvâh ve ücret-i kürekciyân rây-ı i‘mâl-gerde kürek bâdeme-i ma‘den-i mezbûr hil‘at defter-kadı 551,5 kuruş (BOA, D.BŞM.d 4702: 3) kaydı görülmektedir. Bu kayda göre kürek imali konusunda görüşü alınan kürekçilere ücret ödenmiştir.

 

Madenin ikinci defa açılmasından sonra piristat, kalcı ve kürek bağlayıcı ustaları istenmiştir. Bozkır madeninin bu konudaki ihtiyacı da Gümüşhane’den karşılanmıştır. Gümüşhane madeni emini olanlara, piristatbaşılar marifetiyle bu ustaların tedârik edilerek Bozkır tarafına gönderilmesi gerektiğine dair emirler gönderilmiştir (BOA, MEDAD 9: 206-3; 211-3). Bozkır madeni için, 1788-1831 yılları arasında, her yıl emin atamasından sonra bir kürek bağlayıcı istenmiştir422. Bozkır madeninde görevli kürek bağlayıcının ne kadar ücret aldığı tespit edilememesine rağmen Akdağ madeninde bir kürek bağlayıcıya aylık 700 kuruş ücret verilmiştir (BOA, DRB.d 165).

 

3.6. Baltacı

 

Madenin kömür ihtiyacını karşılayan baltacıya, kömürcü de denilmektedir (BOA, MEDAD 8: 638-2). 26 Ocak 1779’da Bozkır madenine bağlı kaza ahalilerinin çoğu rençper olduğundan ve kömür yakma işini bilmediklerinden Gümüşhane’den 20 baltacı istenmiştir (BOA, C.DRB 1058; BOA, MEDAD 8: 624-2). Baltacılar tarafından yakılan kömür, diğer madenler misali ücreti nakit olarak verilmek şartıyla, emin tarafından satın alınırdı (BOA, MEDAD 8: 638-3). Madenin açıldığı ilk yıllarda köylüler tarafından kömür tedâriki iyi bilinmediğinden dolayı, Gümüşhane’den kömürcü amelesi istenirken (BOA, MEDAD 8: 638-3) bu ustalarla birlikte madene bağlı kaza ahalilerine de kömür tevzi edilmiştir (Grafik 7). Buna göre, Bozkır kazası 150 balta ve Belviran kazası 65 balta olarak hesap edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 619-1, 620-2). Madene bağlı kazaların köylerine tevzi edilen balta hesabı üzere her balta, haftada 100 kıyye kömür tedârik ederek fırınların olduğu

 

 

422 Kürek bağlayıcı ile ilgili belgeler için bkz. BOA, MEDAD 9: 206-3, 211-3, 213-3, 219-3, 221-3,

223-4; BOA, C.DRB 1218; BOA, C.AS 23579; BOA, C.DRB 1686; BOA, C.DRB 1710; BOA, C.DRB 1454; BOA, C.DRB 1915; BOA, C.DRB 2482; BOA, D.DRB.HAT 21/20; BOA, DRB.d 976, 1044.


194

 

mahalle nakletmek şartıyla her 100 kıyye kömüre 60’ar akçe423 ücret tespit edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 658-2). Bu ücretler karşılığında madencilere teslim edilen kömürlerin teslimi esnasında madenciler ile kömürcüler anlaşmazlığa düşebilmekteydi. Bu anlaşmazlığın temel sebebi madencilerin, Bozkır ve Belviran kazaları ahalisinden kanuna aykırı taleplerde bulunmalarıydı (BOA, MEDAD 8: 685-1).

 

Grafik oluşturulurken madene bağlı kazaların verdiği kömürcüler dikkate alınmıştır. Dolayısıyla baltacı sayısındaki artış ya da eksilme madene bağlı kazaların madene bağlanması ya da maden emanetinden çıkarılması ile ilgilidir. Ancak baltacı sayısını doğrudan etkileyen unsur, madende üretimin artması bir başka ifadeyle madende işletilen fırın sayısının artmasıyla orantılıdır. Grafikteki kömür miktarındaki artış ve eksilme madendeki fırın sayısı ile ilgilidir.



 

3.7. Usta

 

Usta, ustabaşının gözetiminde çalışan, mağara açılmasından cevherin saflaştırılmasına kadar geçen süreçteki işleri, yanındaki madenciler ile birlikte yapan maden görevlileridir (Tızlak 1997a: 111). Maden eminlerinden sermaye alan ustabaşı, aldığı sermayeyi ustalara dağıtır ve bu şekilde maden işletilirdi. Bu durum


 

 

 

423 1787 yılında, Keban madeninde her ay kömür harkı için, ücreti maden emini tarafından verilmek şartıyla, her baltacıya sekiz kuruş ücret verilmiştir (BOA, MEDAD 9: 26-1).


195

 

emin değişimi esnasında görülen hesaplaşmalarda ustaların zimmetlerinde kalan paralardan da anlaşılmaktadır (BOA, MEDAD 8: 689-1; BOA, C.DRB 810).

 

Bozkır madenine bağlı kaza ahalilerinin çoğu rençper olduğundan ve kömür yakma işini bilmediğinden ve mevcut madenciler dahi mağaradan cevher kazmayı bilmediğinden Gümüşhane tarafından maden amelesinden ve Rum taifesinden olmak şartıyla 10 piristat, beş kalcı, 20 baltacı ve yeterince maden ustasının Bozkır’a gönderilmesi istenmiştir (BOA, C.DRB 1058). Bu örneğe bakılarak, Bozkır madeninde sadece gayri Müslimlerin çalıştığı söylenemez. Nitekim madende Müslüman ustalar da görev almıştır (BOA, D.DRB.THR 9/20). Gümüşhane madeninden usta talep edildiğinde “madende alakası olmayan, olmamak şartıyla” denilmesi (BOA, C.DRB 2691) usta talebinde dikkat edilen hususları göstermesi açısından önemlidir. Bu ustaların temini için Bozkır madeninden bazı ustalar Gümüşhane tarafına gitmişlerdir (BOA, MEDAD 8: 669-1). Bu durum Bozkır madeninde devamlı olarak çalışan ustaların olduğunu göstermektedir. Madenin kapalı olduğu, 17 Mart 1786 tarihinde, Bozkır madeninde 400 usta bulunuyordu (BOA, MEDAD 8: 693-1). Ustalar genelde Gümüşhane’den temin edilmiştir. Gümüşhane’den Bozkır madenine çeşitli zamanlarda gelen ustaları piristat, kalcı, feteci, kürek bağlayıcı ve baltacı olarak sıralamak mümkündür. Bunlardan başka bir de madenci ustası diye tarif edilen bir grup vardı (BOA, MEDAD 8: 609-3; 610-1). Bunlar da ilk zamanlar Gümüşhane tarafından karşılanmıştır (BOA, C.DRB 1058). Madene bağlı kaza ahalilerinin maden ilminden anlamamaları bu durumda etkili olmuştur. Ancak sonraki yıllarda madende devamlı çalışan ustalar vardı. Nitekim madenin kapalı olduğu dönemde, ustaların cevher çıkarmamak şartıyla, fırınların yanındaki mevcut cevherlerin imâl olunmasıyla borçlarını ödeme talebi merkez tarafından kabul edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 693-1). Bu görevlilerden biri belgelerde Usta Murat şeklinde geçmektedir (BOA, D.DRB.THR 9/20). Bu ustaların mağaralarda görev alan usta grubu olduğunu söylemek mümkündür424. Çünkü yukarıda sayılan ustaların çoğu fırınlarda görev almaktadır.

 

 

424 Neşet Çağatay’ın hutman olarak bahsettiği görevliler Bozkır madenindeki bu ustalar olmalıdır. Hutman, cevher damarlarına bakmak, mağaralarda ortaya çıkacak suyun tahliyesini sağlamak, ameleye cevherlerin kazılmasını öğretmek ve cevher damarını bulmak gibi alanlarda görev almıştır (Çağatay, 1942a: 50-51).


196

 

Bozkır madeninde bulunan ustalar, işleri madencilik olmasına rağmen eşkıya ile anlaşmak gibi yanlış yollara da sapabilmiştir. Temmuz 1805’te Bozkır madeni ustalarından yedisinin eşkıya ile iş birliği yaparak diğer 13 maden ustasına eziyet etmesi üzerine, bu 13 usta maden işlerini yapmada zorlanacağından, yedi madencinin ustalıktan çıkarılmasını darphane nazırına sormuş, o da çıkarılmalarını uygun bulmuştur (BOA, AHK.KR.d 24: 332-2). Bu olayda dikkat çeken bir nokta ise, ustaların darphane nazırının onayı ile iş akitlerinin iptal edilmesidir. Maden emini madencilik alanında yaptığı bütün işlerde darphane nazırına karşı sorumlu olduğundan ustalıktan çıkarma işlemini de nazırın onayını ile yapmıştır.

 

4.   Madenciler

 

4.1.   Çakılcı

 

Mağaralardaki cevheri kütlesinden koparan görevli olan çakılcı425 Çağatay’ın taşçılar olarak isimlendirdiği görevli olmalıdır. Zira külünkzen de denilen taşçılar, kuyularda maden kazma işinde çalışırlardı (Çağatay, 1942a: 58). Bozkır madeni mağaralarından cevher çıkarmak için görevlendirilen çakılcı amelesi genelde Bozkır kazasından karşılanmıştır. Fakat 19 Aralık 1800 tarihinde, Bozkır’daki hastalık nedeniyle çakılcıların çoğu telef olup i‘mâl-i ma‘den ve ihrâc-ı cevher sekteye uğradığından Beyşehir kazasından 40 çakılcı alınması yönündeki talep kabul edilmiştir. Bozkır’dan alınan çakılcıyan misali maaş verilen bu görevlilerin daha önce madende çalışmadıkları da vurgulanmıştır (BOA, DRB.d 969).

 

Temel görevi mağara kazıp, cevher çıkarmak olan bir çakılcı amelesi günde yalnız 100 kg cevher ihraç edebilirdi (Ahmed Hamdi, 1922: 130). Madene bağlı Bozkır kazasından çakılcı namıyla amele gerektiği zaman alınmış ve bu amelelerin426 her birine günlük 20 akçe ücret verilmiştir (BOA, MEDAD 8: 607-2; BOA, C.DRB 2421). Bu görevi yerine getirmeyen madene bağlı kaza ahalilerinden ise çakılcıyan bedeliyesi alınmıştır (BOA, C.DRB 1497). Madene bağlanan Kırili kazası her sene altı çakılcı hesabı üzerinden altı aylık çakılcı ücreti olarak 250 kuruş ödemiştir (BOA, MEDAD 9: 176-1). 1837 yılında çakılcı aylığı için Bozkır kazası köylerinden


 

425 Madene bağlı kazalardan tedârik edilen çakılcı görevi yerine bir bedel alındığı zaman çakılcıyân bedeliyesi denilmiştir (BOA, MEDAD 9: 180-2).

 

426 Madene bağlı kazalara ne kadar amele yazılırsa merkeze bildirilirdi (BOA, MEDAD 8: 629-2).


197

 

3.525 kuruş toplanırken madenin kapatılması üzerine bu para affedilmiştir (BOA, C.DRB 1712). Çakılcılar, madenin açılışından kapatıldığı tarihe kadar Bozkır madeni mağaralarındaki cevherlerin kazılması görevini yapmaları karşılığında günlük ücret almış ve genelde Bozkır kazası ahalisinden tedârik edilmiştir. Bozkır madeni emanetinden özellikle cevher ihracında maharetleri bilinen Bozkır’a bağlı Kazıkdere köyünden amele alınmaktaydı (BOA, C.DRB 560).

 

4.2. Arayıcılar

 

Arayıcılar, maden olma ihtimali olan yerleri araştırırlardı. 24 Ekim 1787’de madenin tekrar açılması üzerine “…Bozkır ve tevâbi‘ ma‘denlerinin beher hâl etrâf eknâfında olan mahallerde cevher ihrâcımız ol-vecihle i‘mâl ve idâre olunmak irâde-

 

i   ‘aliyye-i mülûkânem ta‘alluk itmekden nâşî ma‘den-i merkûmenin etrâf eknâfında vâki‘ ma‘den cevheri mazanna olan mahallere varılub yegân yegân mu‘ayene ve mağaralar hafr ve bu vecihle külliyetlü cevherin zâhire ihrâc ve i‘mâline mübâşeret olunmak fermanım olmağın…” denilerek maden emininin iş bilen birkaç adamını ve yeterince madenciyi yeni mağaralar bulmak amacıyla cevher olduğu düşünülen yerleri bulmaları ve buralardan bulunan cevherlerden darphaneye numune göndermeleri belirtilirken, cevher aranacak yerlerin kadı ve naiblerine de bu kişilere engel olmayıp yardım etmeleri tembih edilmiştir (BOA, MEDAD 9: 173-1).

 

Arayıcılar, cevher bulunduğu belirtilen ya da cevher bulunması muhtemel olan yerleri kazan kimselerdi. 7 Mart 1789 tarihinde, Seydişehir kazası civarındaki Kürebeli ve Kızıldere diye bilinen mahallerde külliyetli cevher olduğu haber verilince, bu dağlarda cevher ihtimali olan yerlerin kazılması ve cevher çıkarılmasına kimsenin karışmaması gerektiği belirtilmiştir (BOA, MEDAD 9: 181-1). Yine Bozkır madeni emanetine sınır olan Aladağ, Alanya ve Seydişehir dağlarında cevher olduğu düşünülen yerlere tayin edilen madencilere kimsenin karışmaması ve madencilerin serbestiyeti hatırlatılmıştır (BOA, MEDAD 8: 618-2).

 

4.3. Lağımcılar

 

Maden kuyularının lağımlarını temizleyen, sularını aktaran lağımcılara427, abkeşân da denilmekteydi (Çağatay, 1942a: 58). Balya madeninin 1842 yılı


 

427 Bkz. V. Bölüm.


198

 

hesaplarına göre, 9.000 çakılcı amelesi ve cevherkeşan ile 1.700 âbkeşân amelesinin her birine günlük dört kuruş ücret verilmiştir. Bu amelelere bahşiş, senede bir defa bulgurluk ücreti ve her ameleye 1,5 kıyye olmak üzere ekmek verilmiş; madenciler için arpa, çavdar ve darı da alınmıştır (BOA, DRB.d 1037). Bozkır madeninde lağımcı adıyla bir görevli tespit edilmemiştir.

 

4.4. Tekneciler

 

Kuyulardan çıkan taşı, toprağı ve cevheri taşıyan ameleye denilmektedir. Genel olarak hâkkeşan da denilirdi (Çağatay, 1942a: 58). Gümüşhacıköy madeninde 1837 yılında taş ve toprak parça keşan ücreti olarak 1.490 kuruş masraf yazılmıştır (BOA, HH.d 13823: 2). Bozkır madeninde ne kadar tekneci çalıştırıldığı bilinmemektedir.

 

4.5. Dolapçılar

 

Maden kuyularından su, taş, toprak ve cevher çıkarmak için at ve eşek ile çekilen kova yerine sığır derisi tulumu bağlanmış olan dolapları idare eden kimselere denilirdi (Çağatay, 1942a: 58). Dolap beygircileri, yüzeyde kurulan arıtma tesislerindeki çarhlara ait dolapların çalıştırılması için kiralanan beygirleri kontrol edip yönlendiren teknik sınıfa dahil gruptu. 1706 yılında Sidrekapsi madeninde günlük 15’er akçe ücretle çalıştıran dolapçılar, yılın belli bir bölümünde istihdam edilirdi (Altunbay, 2010: 49). Bozkır madeninde dolapçı adlı görevliye ait bir kayıt tespit edilememiştir.

 

4.6. Körükçüler

 

Maden ocaklarında ateş körüklerini428 çekenlere verilen isimdi (Çağatay, 1942a: 58). Balya madeninin 1842 yılı masraf hesaplarına göre, fırın körüklerinde 40 fırında 2.583 amele ve her kâl körüğünde dört kişi olmak üzere 39 kal körüğünde 156 kişi görev almış ve bu amelenin her birine günlük 170 para ücret verilmiştir429 (BOA, DRB.d 1037).

 

 

 

 

428 Açılıp kapandıkça içindeki havayı üflemek suretiyle ateşi canlandırmaya yarayan, deri, meşin ve tahtadan alete körük (Ayverdi, 2006: 1790), körüğü kullanan kişiye de körükçü denilmiştir.

429 Gümüşhacıköy madeni körüklerinde, madencilerin zahire taşımakla meşgul olmasından dolayı, hapiste olan kişilerin çalıştırıldığına bugünkü anlamda şikayet mektubu denilebilecek bir belgede değinilmiştir (BOA, HH.d 17512).


199

 

4.7. Kantarcı

 

Kantarcı, kuyulardan elde edilen ham cevher ile fırınlara konacak cevheri tartan görevliydi (Çağatay, 1942a: 48). Fırınlara konulacak cevherin miktarı belli olduğundan (BOA, C.DRB 3058) bu miktarın ayarlanması onun sorumluğundaydı. Bozkır madenindeki fırınların her birinden 10 akçe kantariyye adıyla ücret alınırdı (BOA, MEDAD 8: 639-2).

 

4.8. Vezzân

 

Saf hale getirilen altın ve gümüşü tartan görevliydi (Çağatay, 1942a: 48). Fırın başına vezzaniye adıyla 30 akçe alınmaktaydı. Bu bakımdan fırınlardan çıkarılan kurşun ve gümüşü tarttıkları söylenebilir. Zira Bozkır’dan ne miktar kurşunun iskeleye ve ne miktar gümüşün İstanbul’a gönderildiği bellidir. Gümüşhane madenindeki fırınların her birinden 30 akçe vezzaniye alınması emsal alınarak Bozkır madeninde de uygulanmıştır (BOA, MEDAD 8: 639-2). Bozkır madeninde kurşunun humsu ile birlikte kitâbet, nezâret, vezzaniye ‘avâidleri devlet için çıkarıldıktan sonra kalan kurşun belirlenen fiyat üzerinden satın alınırdı (BOA, MEDAD 8: 640-1). Ergani madeninde, 1790-1794 yıllarında, vezzaniye ücreti olarak yıllık 200 kuruş masraf yazılmıştır (BOA, HH.d 18253: 2).

 

4.9. Ameleler

 

Rençperler430, bunlara ırgat da denilmektedir. Maden işlerinde hizmete gelmeyen kişilerden alınan bedel akçesiyle, yerlerine tutulan ve muvakkaten çalışan kimselerdi (Çağatay, 1942a: 58). Madenin ilk açılışında, rençper olarak adlandırılan Bozkır kazası ahalisinden bazı kişilerin Bozkır madeninin kömür tedâriki işinde görevli oldukları, ancak bunların kömür tedârikinde çok becerikli olmadıkları dile getirilmiştir (BOA, MEDAD 8: 624-2).

 

Bozkır madeninin germiyyet usulü431 ile işletilmesi birçok ameleye ihtiyaç duyulmasına neden olmuştur. Bozkır madeni açıldığı tarihten itibaren madenin amele ihtiyacı Bozkır kazasından karşılanmaya çalışılmıştır (BOA, MEDAD 1: 750-1).

 

430Ağır ve yorucu işlerde çalışan kimseleri ifade eden kelime çiftçi anlamına da gelmektedir (Hüseyin Kazım Kadri, 1928: 917).

431 Germiyyetin sözlük anlamı sıcaklık, hararet; ateşli çalışmadır (Devellioğlu, 1999: 287). Fakat burada kasdedilen fırınlarda yapılan çalışma olmalıdır.


200

 

Maden için ne kadar amele gerekli ise Bozkır kazasından tedârik edilmiş ve bunlara günlük 20 akçe ücret ödenmiştir432 (BOA, MEDAD 8: 607-2). Madencilere elbise yaptırmak için 1777 yılında, 500 kuruş ödenmiştir (BOA, D.BŞM.d 4702: 3). Yine Bozkır madeninde madenciler ile ahaliye hilat baha olarak 550 kuruş verilmiştir (BOA, C.DRB 3090). Maden emanetine bağlı kazaların bazısı amele göndermek yerine amele ücreti ödeyerek bu görevi yerine getirmiştir. Bozkır madenine bağlanan Kırili kazası kütük, kül ve amele ücreti olarak 250 kuruş ödemiştir (BOA, MEDAD 9: 176-1).

 

Madenin açıldığı 1776 yılında, 3 piristat ile 47 madenci Bozkır’a gelmiştir. Bu madenciler içinde Müslüman ve gayrimüslim piristat ve ustalar vardı433 (BOA, C.DRB 2375). 24 Aralık 1782’de Bozkır madeninin ihtiyacı olan maden amelesi de Gümüşhane’den karşılanmıştır (BOA, C.DRB 3083). Gümüşhane madeninden böyle bir talepte bulunulması, Bozkır’da yaşayan halkın madenciliği tam bilmediğinden gönderilen madenciler tarafından madenciliğin inceliklerinin kaza halkına öğretilmesinin hedeflendiği izlenimini vermektedir. 4 Mayıs 1801 tarihinde de Gümüşhane’den 15 madenci gönderilmesi istenmiştir (BOA, C.DRB 378). Tabii ki bütün madenciler Gümüşhane’den karşılanmamıştır. 1801 yılında, Bozkır’a bağlı Kazıkdere köyü ahalisi434 maden imali fenninde mahir olduklarından, serbestiyet üzere, mağara açıp cevher çıkarmakla görevlendirilmiştir (BOA, DRB.d 969).

 

Bozkır madeninde görevli madencilerin sayısı hakkında kesin veri olmamasına rağmen madende çalışan bir hayli madenci olduğu tahmin edilmektedir. Keban ve Gümüşhane madenlerinden gelen zimmi ve Müslüman 400 madenci, Bozkır madenine yerleştirilmiştir (BOA, C.DRB 2975). Daha önceden madene yerleştirildiği anlaşılan bu madenciler, sermayeleri yetmediği için 23.000 kuruş maden sermayesinden ve 12.000 kuruş tüccardan borç aldıklarını ve madencilikten başka

 

432 1837 yılında Gümüşhacıköy madeni fırınlarında çalışan ameleye dört kuruş ücret hesap edilmiştir. Bu masraf kazalardan toplanmak suretiyle bu meblağın günlük iki kuruşu ameleye ücret olarak verilirken kalan miktar madene gelir olarak kaydedilmiştir (BOA, HH.d 13823: 1). Balya madeninde ise, madencilere bahşiş verildiği gibi yılda bir defa bulgurluk verilmiştir (BOA, DRB.d 1037). 1783 yılında külünk-zen ve su dökücülere verilen ücretler için bkz Çağatay, 1942b: 280-283.

 

433 Piristat olarak Hasan Beşe, Köstendil ve Yani gibi kişiler vardı. Bunlardan başka aynı tarihli bir arzın altında 34 gayri Müslim kişinin ismi vardı. Bu zamana kadar Bozkır’da hiç gayrimüslim olmadığına göre bu kişiler madene gelen ustalar olmalıdır. Dolayısıyla madene gelen 50 kişinin 36’sı gayrimüslim diğerleri ise Müslüman idi (BOA, C.DRB 2375).

 

434 Küre bakır madeninde esirler de çalıştırılmıştır (Yaman, 1938: 162; Yaman 1941: 270).


201

 

gelirleri olmadığını belirterek madenin tekrar açılmasını talep etmişlerdir. 26 Haziran 1787’de evlatlarının dağ başlarında, kendilerinin ise han köşelerinde sefil olduğunu belirten madenciler, Bozkır madeninin yeniden açılmasını istemiştir (BOA, C.DRB 2975). Burada belirtilen rakamın madenin kapalı olduğu dönemlere ait olduğu ve Bozkır madeni emaneti dâhilindeki kaza ahalilerinin de burada görevlendirildiği düşünüldüğü zaman madende birçok kişinin çalıştığını söylemek mümkün olmaktadır.

 

Bozkır madeninde çalışan madencilerin 1782 yılındaki durumu ise şöyleydi. Madencilerin tek kârı, dağa varıp bir fırınlık cevher tedârik etmekti. Ancak madenciler geçimlerini sağlamak için başka işler yapmaya başladığından maden işleri aksamaktaydı (BOA, D.DRB.THR 2/19). Madenciler gelirlerinin masraflarını karşılamadığını, maden işlerinden dolayı borçlu olduklarını ve bu nedenle başka madenlere gidip borçlarını ödeyeceklerini ifade etmişlerdir435 (BOA, C.DRB 47). Bütün bu olumsuzluklara rağmen madenin kapatılmasına kadar, Bozkır’da maden amelesi görev yapmıştır. Bozkır madeni kapatıldıktan sonra, 21 Şubat 1841 tarihinde, madende bulunan maden amelesi Gümüşgan ve Bereketli madenlerinden istediklerine gidebilecekti (BOA, DRB.d 980).

 

4.10. Diğer Görevliler

 

Berat-ı bahâ-i kereste ve mesâmîr ve ücret-i neccârân ve duvarciyân ve rençberân ve gayruhü rây-ı? inşaâ-i konak bâdeme-i emin-i ma‘den-i mezbûr hil‘at defter kazâ-i m. 4502,5 kuruş (BOA, D.BŞM.d 4702: 4) ifadesi, rençperlerin Bozkır madeninde görev aldığını göstermektedir. Bu kayda göre Bozkır madeninde marangoz olarak tanımlanan neccar ile duvarcı da görev yapmıştır. Bu görevliler maden eminine ait konağın inşasında çalışmışlardır. Bunların yanında kuyu, lağım ve baca inşaatları ile yüzeyde kurulan çarh ve fırın gibi tesislerde gereken demirin döşenmesi ve ayrıca inşa işlerinde ve cevher çıkarmada kullandıkları demir aletlerin

 

 

435Mağaradan cevher ihrâcında gayri bir şey’e ma‘denciyân tâ’ifesi müdâhale itmemek ve ittirilmemek ve gerek ümenâ-yı ma‘den ve gerek ma‘denciyân kömür ve kütük ve cevher nakliçün bedel almayub cümlesinin aynî alınmak ve müceddeden ma ğara küşâdına taleb olan ma‘denciyâna lâyıkıyla i‘ânet olunub sâ’irlerden mümtâz olmak ve ümenâ dahi ma‘denciyânın ihrâc itdiğ i cevheri der‘akîb fırun mahalline nakl idüb kâffe-i levâzımını tedârik ve a‘dâd-ı birle bilâ imhâl i‘mâl itmek… (BOA, C.DRB 571) şeklinde madencilerin yapacağı görevler tarif edilmiştir.


202

 

imalinden sorumlu olan demirciler436 de madenlerde görev almıştır (Altunbay, 2010: 50). Balya madeninin 1842 yılı hesaplarına göre, her fırında bir çarkçı görevlendirilmiş ve günlük 10 kuruş ücret verilmiştir. Yine her fırında günlük 10 kuruş ücret alan fırın mütevellisi vardı (BOA, DRB.d 1037). 1837 yılında Gümüşhacıköy madeninde demirci, dülger, duvarcı, mesmer ve kelbed gibi görevliler vardı (BOA, HH.d 13823: 2). Maden-i hümayunda ise bir veznedara aylık 5 kuruş ücret verilmiştir (BOA; D.MMK.d 23125: 4). Burada isimleri zikredilen görevliler dışında madenciler de vardı437.

 

İfrazcılar ise, özellikle altın ve gümüş elde edilen madenlerde görev almışlardı. İfrazcılar madenleri birbirinden ayırmak için güherçileden elde edilen ve tizap denilen, halk arasında kezzap denilen nitrik asit kullanmaktaydı. İfrazcılar ücret olmak üzere fırın başına veya toptan ücret-i ifrâziye adıyla ücret alırlardı. Fırın başına alınan ücret üç akçeydi (Çağatay, 1942a: 49). Bedel-i ifrazın yıllık üretimin % 1’i (Tızlak, 1997a: 156) olduğu belirtilirken bir başka araştırmacı bu oranın %10 olduğunu ifade etmiştir (Bölükbaşı, 2010: 74). 18 Mayıs 1780-31 Ekim 1787 yıllarında gümüşün her çekisinden 55’er akçe resm-i miri ifrâzciyân ve mahlut sim içerisindeki altın çıkarıldıktan sonra kalan gümüşün ise 10 dirhemde bir dirhemi bedel-i ifrâz olarak alınırdı438 (BOA, MEDAD 8: 639-2, 645-3; BOA, MEDAD 9: 174-1). Buradan hareketle altın ile gümüşün karışık olduğu ve mahlut sim olarak adlandırılan madenden onda bir ya da %10 oranında bedel-i ifraz alındığı görülmektedir. Fakat sim olarak adlandırılan gümüşten ise 100 dirheminde 55 akçe alındığına göre ve 100 dirhem gümüş 1.680 akçe olduğuna göre oranlama yapıldığı zaman %3,2 oranında bir kesinti yapıldığı görülecektir. Bu veriler dikkate alındığında yapılan kesintinin oranını belirleyen unsurun madenin cinsi olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

436 1831 yılında yapılan nüfus sayımında Bozkır kazası içinde Siristat’ta ikamet eden 26 yaşındaki Demirci Mehmet Veled-i Demirci Mehmet (BOA, NFS.d 3310: 174) gibi demirciler vardı.

 

437   Osmanlı döneminde madenlerde görevli olduğu daha önce madencilik alanında yapılan çalışmalarda tespit edilen ancak Bozkır madeninde tespit edilmediği için bu bölümde zikredilmeyen görevliler için bkz. Çağatay, 1942a; Tızlak, 1997a; Altunbay 2010; Anhegger, 1943.

438 18 Mayıs 1780-31 Ekim 1787’de, gümüşün her çekisinden 55’er akçe resm-i miri ifrâzciyân devlet için alındıktan sonra, mahlut simde ortaya çıkan altının dörtte biri miri için alınır, kalan altının her miskali 480’er akçeye ve mahlutun altını çıkarılarak baki siminde 10 dirhemde bir dirhemi bedel-i ifraz ve beher ocakda üçer dirhem resm-i fetesi çıkarıldıktan sonra çeki tabir olunur her 100 dirhemi 1680’er akçeye hesap edilmesi şeklinde Gümüşhane madenindeki uygulama Bozkır madeninde de yürürlüğe girmiştir (BOA, MEDAD 8: 639-2, 645-3; BOA, MEDAD 9: 174-1).


203

 

Bozkır madeninde ifrazcı adı verilen bir görevli tespit edilememiştir. Ancak Bozkır madeni için 6 Mayıs 1780’de ifrazcı ile aynı görevi yaptığı439 düşünülen tizâbcı440 adı verilen bir görevli Gümüşhane’den talep edilmiştir (BOA, MEDAD 8: 638-3). Bu tarihten sonra böyle bir görevlinin talep edilmemesi ve Bozkır madeninde görev almaması, madene nizam verilirken altın ile gümüşün Bozkır’da ayrıştırılmasının araştırılması için böyle bir görevli talep edildiği izlenimini vermektedir. Ancak bu durumun geçekleşmemesi üzerine Bozkır madeninde üretilen mahlût sîm olarak adlandırılan gümüş ile karışık altının darphaneye nakledilerek burada ayrıştırılmasına karar verilmiş olmalıdır.

 

Balkanlarda işletilen Sidrekapsi madeninde çalışan teknik personele bakıldığı zaman hutman, urbarar, şafar, vatrok, palkançaron, vedarcı gibi madende çalışan teknik elemanlar ile iştolna, roşt ve pavun441 gibi madencilik terimleri kullanılmıştır (Altunbay, 2010: 13-15). Bozkır madeni üzerinde yapılan incelemede, genel olarak, bu isimli görevliler ile madencilik terimlerine rastlanmamıştır. Bu bakımdan madenlerdeki Alman etkisinin Balkanlar’da etkili olduğunu, Anadolu’da ise bu etkinin söz konusu olmadığını söylemek mümkündür. Bozkır madeni 1776 yılında açıldığında Bozkır halkı madencilik alanında fazla bilgi sahibi olmadığından özellikle Gümüşhane’den ustalar getirilmiştir. Getirilen bu ustalar sayesinde XVIII. yüzyılda Anadolu madenlerindeki madencilik terminolojisi ve teknolojisi Bozkır’da uygulanmaya başlanmıştır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

439 Tizzâb, altın ve gümüşün birbirinden ayrılması için kullanılan bir maddeydi (BOA, C.DRB 1830).

440 Keskin anlamına gelen tîz ile su anlamına gelen âb kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan tîzâb, mermeri ve litoğrafya taşlarını hakk eden yani kazıyan, maruf yakıcı sarımtırak suya denirdi ve halk arasında kezzap olarak kullanılırdı (Şemseddin Sami, 1317: 457).

441 Maden kuyularını işleten eminler, çoğu kez madenci ustaları ve kadı gibi yetkililerle birlikte kuyularda pavun adı verilen bir ölçüm yaparak, tahmini olarak işlenebilir cevherin miktarını/rezervini tespit ederlerdi (Altunbay, 2010: 33). Bozkır madeninde bu isimle bir işlem tespit edilememesine rağmen mağaralarda “doksan fırınlık cevher vardır” gibi ifadelerden Bozkır madeninde de bu şekilde ölçümler yapıldığı anlaşılmaktadır (BOA, C.DRB 2375; BOA, MEDAD 8: 693-2).


204

 

Tablo 5: Bozkır Madeni Hümayun Emanetindeki Görevliler


 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

*   Delilbaşı, bazen madenin güvenliği ile görevlendirildiği için burada yer verilmiştir.


205

 

V.  BÖLÜM

 

ÜRETİM VE NAKİL

 

1. Üretim

 

1.1. Cevher Üretimi

 

Bozkır madeninde bulunan cevherlerin işletilebilmesi için merkezi yönetimden izin alınması gereklidir442. Bunun için bölgede maden cevheri olduğunu bilen kişilerin, ilgililere bu konuda bilgi vermesi ve bir miktar cevher numunesini incelenmek üzere darphaneye göndermesiyle süreç başlatılmıştır443. Darphanede, Bozkır madeninden gönderilen numuneler incelenerek bu maden ocağından devlet için fayda sağlanacağına kanaat getirilirse, darphane nazırının bu durumu sadrazama, sadrazamın da padişaha bildirmesi üzerine madenin açılmasıyla ilgili bir emir yayınlanmış, maden işleriyle ilgilenmesi ve madendeki organizasyonu yapması için bir memur görevlendirilmiştir444 (Bkz. I. Bölüm).

 

1.1.1. Cevherin Çıkarılması

 

Bozkır madenindeki mağaralardan cevher üretiminin yapılması ile ilgili bilgi elde edilememiştir. Arşivdeki belgelerden elde edilen bilgiler genelde üretim sonucu ortaya çıkan maden miktarları, kurşununun Alanya İskelesi’ne ve oradan darphaneye nakli ile ilgilidir. Bu bilgi eksikliğini gidermek adına madencilikle ilgili kanunnameler ile kanunlara müracaat edilmiştir. Madenlerde “kanun-ı kadim” olarak bahsedilen uygulamalar geçerli olduğuna göre, Bozkır madeninde de mağaralardan cevherin çıkarılmasından fırınların olduğu yere nakline kadar geçen süreçte aynı uygulama geçerli olmalıdır.

 

 

 

442 Bozkır madenindeki üretimin çeşitli aşamaları için bkz. Tablo 11.

443 Novoberdo madeni kanunnamesine göre, 1494 yılında, bir kimse bulduğu cevheri urbarara götürür ve birkaç mutemet bu cevherdir diye şahitlik ederse, o kuyuya ölçü çekilirdi. Ancak mutemetlerin kuyuyu görüp içinden cevher almaları gerekirdi (Akgündüz, 1990b: 545).

444 Darphanede yapılan incelemede cevherin yetersiz olduğu düşünülürse, madenin bir yıl işletilip üretimi ve masrafı görüldükten sonra karar verildiği ile ilgili örnekler de vardır. 2 Ağustos 1838 tarihinde, Çıldır eyaleti Mirho kazasında bir gümüş madeni bulunarak numunesi darphaneye gönderilmiştir. Ancak darphanede izabe olunan cevherde pek nema görülmemiştir. Buna rağmen madenin bir yıl işletilip masraf ve kâr oranının görülmesinden sonra eski nizama göre karar verilmesi yönünde bir uygulamaya gidilmiştir (BOA, D.DRB.THR 675/3).


206

 

Bozkır madeninde mağara, diğer madenlerde kuyu olarak adlandırılan cevher çıkarılan yerlerde önce toprak atılarak mağaralar açılmıştır. Cevher olduğu düşünülen yerdeki toprak atılarak yer altına doğru kazılarak445 mağara açılırdı446. Açılan mağaraların derinlikleri ise kanunnamelere ve gözlemlere göre şöyleydi. 1536 tarihli maden kanununda 100-150 kulaç447 arasında bir derinlikten bahsedilirken (Spaho, 1913: 142) bir başka araştırmada ise, 1586-1589 yıllarında, Sidrekapsi madeninde bulunan ve gözlemlerini dile getiren Mehmet Aşık’a atıfta bulunularak 112,5-150 metre arasında bir derinlikten söz edilmiştir (Murphey, 1986: 982).

 

Madenciler, maden mağaralarına girerek külüng adı verilen çekiçleriyle cevherleri koparırlardı (BOA, D.DRB.THR 2/19). 1910 yılında Bulgardağı madenindeki durum şu şekildeydi: Madenciler kazma ve kürekleriyle mağaralara girerler, içeride don yağı yakarlardı. Sarı bir toprak halinde olan cevheri çuvallara koyarak, katırlarla kasabaya naklederler, cevher orada izabe fırınına girerdi (Ahmet Şerif, 1999: 230). Bozkır madeni mağaralarında ise kazılan cevher, mağaralardan çuvallara doldurularak ameleler vasıtasıyla mağara önlerine çıkarılarak biriktirilmiş ve oradan hayvanlara yüklenerek cevher işleme merkezi olan Siristat’a getirilmiştir. Maden kuyularından çıkarılan cevherlerin miktarı defterlere yazılırdı ki, cevherlerin yazıldığı bu defterler kuyu defteri448 olarak adlandırılırdı (Anhegger, 1943: 35).

 

Her işçinin çalıştığı  yani cevher449  ürettiği yere işlek denirdi (Spaho, 1913:

 

142). Bu işleklerde ortaya çıkan taş ve toprakların da maden cevheri gibi buradan

 

 

 

445 1588-1589 tarihli maden kanununa göre, madende cevher çıkarmak için hutman denilen kişinin tahmin ettiği yer kazılır ve buradan cevher çıkmazsa bu görevlinin hakkından gelinirdi (BOA, MAD.d 22148: 5).

446 Ortaçağ İslam dünyasında ise, dikey şaft ve yatay tünel kazma teknikleri kullanılırdı. Birincisi şaftları dik olarak toprağın altına daldırmak ve damarlara ulaşıldığında yatay olarak ilerlemekti. Ancak daha sık uygulanan dağın yamaçlarına maden galerileri açılır, şaftları batırmak yerine damarları takip ederlerdi. Ayrıca ikincisi daha az masraflı olduğundan daha çok tercih edilirdi (Al-Hassan- Hill, 1986: 968).

 

447 Bir kulaç 1,137 m’dir (Akgündüz, 1990b: 444). Buna göre kuyudaki derinlik 113,7-170,5 m arasında değişmektedir. Fakat kulaçla ilgili farklı miktarlar da kabul edilmektedir. Halil İnalcık’a göre, bir kulaç 1,71 m (İnalcık, 1991a: 18) Hinz’e göre ise kulaç 4 şer’i arşın (Zirau’ş-şer’iyye) yani 199,5 cm ya da yaklaşık iki metredir (Hinz, 1990: 67). Kulaçla ilgili bkz. Pakalın, 1993:314; Cengiz Kallek, Kulaç, DİA, XXVI, 2002: s.353-354.

 

448Cevherin çıkarılmasından nakline kadar geçen süreçlerde çeşitli defterler tutulmuştur. Bu bürokrasi sayesinde madencilik sektöründe bir otokontrol sistemi oluşturulmuştur. Madencilikle ilgili tutulan çeşitli defterler hakkında bkz. Anhegger, 1943: 35.

449 Hezârfen Hüseyin Efendi, Telhîsü’l-beyân fî Kavânîn-i Âl-i Osmân adlı eserinin nüshalarında küçük farklılıklar olmasına rağmen cevherleri şu şekilde ayırmıştır: “Cevher birkaç dürlü olur azlığı


207

 

çıkarılması gerekirdi. Cevherin yanında taş ve toprakların yeryüzüne çıkarılmasında eşeklerle döndürülen dolaplardan faydalanılırdı450 (Tızlak, 1997a: 102; Hezârfen Hüseyin Efendi, 1998: 256) İssawi bu konuda, kazılan cevherin küçük çuvallarda çocukların büyük gayretiyle taşındığını belirtmiştir451 (Issawi, 1980: 284). Hamid Sa‛dî de Gümüşhacıköy madeni mağaralarında çıkarılan cevherlerin küçük çocuklar vasıtasıyla çıkarıldığını ve katırlarla izabehaneye sevk olunduğunu iddia etmiştir (Hamid Sa‛dî, 1340:227). Bozkır madeninde çıkarılan cevherin yeryüzüne çocuklar vasıtasıyla taşındığına dair bir kayıt tespit edilememiştir. Ancak 1780 yılında, Keban Ergani madenleri mağaralarında üretilen cevherler maden küfeleri ile yeryüzüne taşınmıştır (Yüksel, 1997: XXXVIII; Tızlak, 1997a: 102). 14 Temmuz 1536’da, kuyularda kazılan cevher, jak452 adı verilen bir tulumla kuyu ağzına çıkarılırdı453. Kuyuda görevli kişilerin reisine hutman454 denilirdi ki kuyunun cevherini kiralanan hayvanlara yüklettirip çarha gönderirdi. Yani yer altından çıkarılan cevherler

 

 

çokluğu damarlarına göredir kimi ince kimi yoğun olur. Bazı damar olur ki jola gider kimi yukarı ve bazı arkırı gider. Yüksek yerde bulunub jola alçakda bulunub dağa gitmek ekseriya eylik alametidir. Kâh ol tarafa kâh bu tarafa gitmek ekseriya yaramazl ık ‘alametidir ve damarda kâh büyük pareler bulunur ana vante derler ve damar olmayub hali kadar dahi vasi‘ yerin cümlesinde cevher olur. Ana gank derler. Bunlar eylik alâmetidir. Kâh bir yer bir miktar bulunur. Ana plaviçe derler. Ekser ol asl paydar olmaz. Asl eyü cevher oldurki kalın damar ola iki taraf yumuşak taş ki ana licek derler arasında buluna. Ekser bu makule paydar olur ve licenk solunda bulunana ligunat ve sağında bulunana hagunat derler, hagunat eyüdür. Kâh cevhersiz damar bulunur.” (Hezârfen Hüseyin Efendi, 1998: 256-257; Anhegger, 1944: 347-348; Tızlak, 1997a: 214). Cevherlerle ilgili bilgi için ayrıca bkz. Akgündüz, 1990a: 159.

 

450 1837 yılında Osmanlı madenleri hakkında bir rapor hazırlayan maden mühendisi Polini şu bilgileri vermiştir: Madenler pratik cevher çıkarımı dikkate alınmadan işletilmektedir. Avrupa’da yüzyıllardır kullanılan makinelerin kullanılması buradaki sorunların çözümü için zaruridir. Ne şaft ne de tüneller var, sadece çamurdan labirentler ki bunların içinden bir insanın tam dolu tekerlekli bir arabayla çalışması imkânsızdır. Cevher çıkarmaya yarayan araçların da kullanımı çok zordur (Issawi, 1980: 284). Bir şiirinde madenler hakkında bilgi veren Zaifi ise, madendeki kuyuların karanlık ve dar olduğuna değinmiştir (Naklen: Anhegger, 1944: 353).

 

451 12 Ekim 1831 tarihli nüfus verilerine göre, Kırşehir sancağındaki Gümüşgan madeninde çalışan ve defterde madenci olarak kaydedilen 25 madencinin yaş dağılımı şöyleydi. 10 yaşında bir, 15 yaşında bir, 20 yaşında bir, 23 yaşında bir, 25 yaşında iki, 30 yaşında üç, 35 yaşında beş, 38 yaşında bir, 40 yaşında üç, 45 yaşında bir, 46 yaşında bir, 50 yaşında iki ve 60 yaşında üç madenci kaydedilmiştir (BOA, NFS.d 3278: 24-26). 10 yaşındaki Sava veled-i Yedus üzerine edna cizye kaydedilmişken (BOA, NFS.d 3278: 24), 15 yaşındaki Yani veled-i Abraham da edna olarak kaydedilmiştir (BOA, NFS.d 3278: 24).

 

452 Cevher taştan koparıldıktan sonra, bir at torbası kadar cevher alan kab ve çuval olarak tarif edilen jaka (Akgündüz, 1990a:519) konularak çıkarılırdı.

 

453 Maden ağzına çatılan ağaçlara urgan bağlanıp, kuyudan aşağıya kadar sarkıtılarak urgana bağlı tulumla cevher, taş ve toprak çıkarılırdı (Akgündüz, 1990a: 160). “Âdet-i şurf budur ki, kuyu ziyâde derin olub horna ile yani kuyu üzerinde olan el dolabıyla toprağın taşra çıkarurlar” (Akgündüz, 1990b: 480).

 

454 Hutman, her hafta kuyuda çalışan kişilerin hisselerini de dağıtan görevliydi (Spaho, 1913: 143).


208

 

mağaraların ağzında bekleyen ve bu iş için kiralanan atlarla cevher işleme merkezine getirilirdi (Spaho, 1913: 142).

 

Kratova madeni haricinde Vulçıtrın sancağında Trebce’de bulunan Merhum İbrahim Paşa’nın işlettirdiği kuyuyu işletmek için 20 ırgat tutulmuştur. Açılan kuyu, toprak ise toprağın düşmemesi için etrafı ağaç payesiyle kulacına üçer yüz akçe ve her nefere ayda elli kıyye kendüm/buğday ve haftada ikişer kıyye hamir/hamur verilmiştir. Eğer taş ise, ağaç ile yapmak gerekmediğinden buğday ve hamur verilirdi. Bu 20 ırgat gece gündüz nöbet usulüyle çalışarak ancak 20 gün işleyebilirdi. 1710 yılında 20 ırgata haftada ırgat başına birer kuruş ücret ve yevmiyye ikişer para yemeklik akçesi verilmiştir455 (Ahmet Refik, 1931: 51). Kuyularda çalışan ustaların ücretleri yanında, 1706 yılı Sidrekapsi madeni örneğinde de görüldüğü üzere, bir kuyunun mum, demir, çelik, lesen, laka ağaçları, ıhlamur kapları, öküz derileri, tekne bahaları ile cevher naklinde kullanılan hayvanlar için satın alınan saman ücretlerini de madenlerin masrafları arasında saymak mümkündür (Altunbay, 2010: 43). 1837 yılında Bozkır madeni mağara masrafı olarak, Bozkır kazasından 20.000 kuruş ile Bozkır kazası köylerinden cevher bedeli olarak 1.571 kuruş ve çakılcı aylığı olarak da 3.525 kuruş maden masrafı olmak üzere Rûz-ı Hızır (6 Mayıs) ile Rûz-ı Kasım (7 Kasım) tarihlerinde iki taksitte toplanmıştır (BOA, C.DRB 1712).

 

Maden mağaralarının sınırı, maden kulacı ile etrafından sekizer kulaç yerdi456. Bu sınır cevherin kimlere ait olduğunun tespiti açısından da önemliydi. Kuyu ya da mağara olarak tarif edilen cevher bulunan yerler konusunda taraflar arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde bu sınırlar göz önüne alınmaktaydı (Anhegger, 1944: 346-348; Hezârfen Hüseyin Efendi, 1998: 256; Tızlak, 1997a: 213). 1488 yılı maden kanunnamesine göre, kuyular arasındaki mesafe nedeniyle ortaya çıkan anlaşmazlıklar urbarar adı verilen kuyu mühendisleri tarafından kuyuların sınırları

 

 

455 29 Ağustos 1702 tarihinde Sidrekapsi madeninde inşa edilecek bir kuyuda gün içerisinde sekizer saatlik nöbetle, 18 cevher arayıcı, dokuz lağımcı, altı ırgat, dört neccar, altı maden mühendisi olarak tanımlanan şafaran ve bir mutemedin istihdam edileceği planlanmıştır. Adı geçen görevliler için 30’ar akçe ücret tayin edilmiştir. Ancak cevher arayıcılarının ücreti cevher bulunmasından sonra kesilecekti. Yine inşa edilecek çarhların her birinde dört hizmetkar, bir cistileci/cevher parçalayıcı ve bir mutemet görevlendirilecek ve bunlara da günlük 30’ar akçe ücret verilecekti (Altunbay, 2010: 36).

456 Bir kulaç 1,137 m. kabul edildiğinde, mağaraların sınırı 9,096 m olmaktadır.


209

 

ölçülerek çözülürdü (Akgündüz, 1990b: 445). Urbarar457  iki kuyu sahibini de

 

dinleyerek “kanun-ı kadim” üzere davaları görmüştür (Spaho, 1913: 156).

 

Bozkır madeni mağaraları da dahil olmak üzere Osmanlı madenciliğinde cevherin çıkarılması alanında çeşitli sorunlarla karşılaşıldığı ve bu sorunlara bazı çözüm yollarının bulunmaya çalışıldığı görülmektedir. Ortaya çıkan sorunlara karşı uygulanan çözüm yollarından birkaçı şöyleydi. Cevher çıkarılan mağaralar üç gün üst üste sebepsiz yere boş bırakılamazdı. Bu şekilde davrananlardan ocak alınırdı (Hezârfen Hüseyin Efendi, 1998: 256). Yine bir işçi kasıtlı olarak cevher üretimini engeller ya da bir işçinin aletini çalarsa 300 akçe cezaya çarptırılırdı (Spaho, 1913: 158). Bir maden ocağında bulunan kuyunun üzerindeki dolap ve binası kuyuya ait olup, kuyuyu işleten kişi bunları alıp götüremezdi (Beldiceanu, 1964: 320). Mağaralarda cevher çıkarılması esnasında alınan tedbirler ise şunlardı:

 

1.1.1.1. Aydınlatma

 

Madencilerin mağaralarda rahat çalışabilmesi, daha açık bir ifadeyle cevher kazabilmeleri için aydınlatma sorununun halledilmesi gerekliydi. Bozkır madeninde mağaraların aydınlatılması ile ilgili bir bilgi tespit edilemese de aşağıda çeşitli madenlerle ilgili farklı zamanlara ait verilen örnekler, mağaralardaki aydınlatmanın458 mum ile yapıldığını göstermektedir ki bu durum Bozkır madeninde de geçerli olmalıdır. Bu anlamda çeşitli zamanlarda mağaralar ya da kuyuların nasıl aydınlatıldığı hakkında bilgi veren çeşitli örnekler vardır. 1536 yılına ait kanunnameye göre, kuyulardaki aydınlatma mumla yapılmaktaydı (Spaho, 1913: 161). Zaifi’ye göre, Kratova madeninde her işçinin elinde bulundurduğu meşaleler ile aydınlatma sağlanmıştır (Anhegger, 1944: 353). 16 Haziran 1703 tarihinde, Karaton madeni mağaralarında da kıyyesi 20 akçe olan mum kullanılmıştır (BOA,

 

 

457   Urbarar, hutmanlar arasında kuyu sınırı nedeniyle ortaya çıkacak anlaşmazlıkları çözerdi (Beldiceanu, 1964: 317).

 

458 İslam dünyasında madenciler damarları takip ederek madene ulaşana kadar sürekli kazarlardı. Madenciler lambaları yandığı sürece kazmaya devam ederdi. Eğer lambaları söner ve tekrar yakmayı başaramazlarsa ilerlemeyi durdururlardı. Çünkü bu pozisyona ulaşan kişi hemen ölebilirdi (Al-Hassan-Hill, 1986: 968). Örnekten de görüldüğü üzere aydınlatma, aynı zamanda madencilerin hayatta kalmasını sağlayan bir araç olarak da kullanılırdı. Osmanlı öncesi dönemde Ortadoğu’da yapılan madencilik çalışmalarında maden kuyularının kazılması meşalenin yanması ile alakalıydı. Kuyularda meşalenin yanmadığı bir yere varılınca kazı işleri hemen durdurulurdu. Aksini yapanlar ise hemen orada ölürdü (Bakır, 2005: 404).


210

 

KK.d 5184: 8). Yine 1705-1706 ile 1719 yıllarında Sidrekapsi459 madeninde, maden

 

ocakları ve lağımlar da mum ile aydınlatılmıştır (Çağatay, 1944: 269).

 

Gümüşhane kasabasında bulunan mum karhanesi, kasaba camiinin mum ihtiyacını karşılamakla birlikte Gümüşhane ve diğer madenlerde cevher çıkarmak için gerekli olan ve “mağara yağı” olarak da tarif edilen mumu da temin ederdi (BOA, MEDAD 8: 871-2). 1837 yılında Gümüşhacıköy madeninde cevher mağaralarında kullanılmak üzere don yağı kullanılmıştır. Kıyyesi 30’ar paradan olmak üzere ücreti, maden emini tarafından verilmiş olmasına rağmen bu meblağ madencilerin “kâide-i miriyyelerinden” olduğundan maden emini tarafından onlardan tahsil edilmiştir (BOA, HH.d 13823: 1). Bununla birlikte revgân-i don ya da mağara yağı olarak ifade edilen yağ yetmediğinden madene bağlı kazalara bir tevzi daha yapılmıştır (BOA, HH.d 13823: 2). Kısaca söylemek gerekirse mum, aydınlatma için kullanılırdı. Mum, kazılacak istikameti sıraya koymak için oldukça faydalı olmakla birlikte mağara içinde yeterli temiz hava olup olmadığının da iyi bir göstergesiydi. Bu veriler dikkate alındığında madenci için mum, hem anı hem de geleceği kurtaran bir araçtı.

 

1.1.1.2. Havalandırma

 

Madende çalışan işçilerin çalışmaya devam edebilmeleri için mağaraların içerisinde temiz havanın olması gerekliydi. Bu havalandırma işleminin iki türlü yapılabileceği öne sürülmüştür. Bu fikre göre, dışarıdan çalıştırılan körükler sayesinde galerilere hava basılması ile ya da yer altından yanlamasına ve yukarıya doğru havalandırma deliklerinin açılmasıyla havalandırma sağlanabilirdi460 (Tızlak, 1997a: 100). Bozkır madeni Geriş mağaralarında, yukarıya doğru açılan havalandırma olması muhtemel bir delik tespit edilmiştir. Agricola, kuyu içerisinde maden cevheri nedeniyle pis kokulu ve zehirleyici olan gazın temiz hava ile

 

459 Sidrekapsi madeninin aydınlatılması için gerekli olan ve şem-i revgân olarak tabir edilen mum, Sidrekapsi kasabası ile yakın mahallerde kurulan pazarlarda maden adına satın alınmaktaydı. Ocaklarda gece gündüz çalışmaların sürdürülebilmesi için mum ışığına daha fazla ihtiyaç olduğundan dolayı, çevrede bulunan bazı kadılara emirler gönderilerek bu kazalarda kurulan pazarlardan mumun satın alınması ve bölge dışından gelen tüccarlara satılmasının önlenmesi için, 10 Temmuz 1703’te, gerekli tedbirlerin alınması istenmiştir (Altunbay, 2010: 39).

 

460  Sidrekapsi madeni Bulana mevkisinde kuyu için galerileri bir taraftan inşa edilen bacalar aracılığıyla yeryüzüyle irtibatlı iken diğer yandan lağımlar arasında açılan kısa dehlizlerle hepsi birbiriyle rabıtalı olmuştur. Böylece kuyularda temiz havanın kolayca dolaşımı sağlanmıştır (Altunbay, 2010: 32).


211

 

dağıtılmazsa öldürücü etkisinin olacağını dile getirmiştir. Ayrıca aydınlatma için kullanılan mumların gaz nedeniyle sönmesi461, kuyuda biriken gazın tehlike sınırını aştığının göstergesi olduğunu da belirten Agricola, girişimcileri “önce sağlığı, sonra kârı düşünmek gerekir!” diye uyarmıştır (Naklen: Tez, 2005: 135). 1536 tarihli maden kanununda bir kuyunun komşu kuyuya yellik verebileceğinden bahsedilirken (Spaho, 1913: 147), Sas madeni kanunnamesinde ise bu durum, “tenef deyü kuyuların ziyade umkundan müte‘affin hava olur ki, adamı helak eyler, anı def‘ edüb havaya menfez kılmak içün her kangı kuyudan mümkün ise delüb yel alur, kimesne red eyleyemez” (Akgündüz, 1990b: 480) şeklinde ifade edilmiştir. Maden mağaralarının havalandırmasının önemi yapılan harcama kalemlerinden de anlaşılmaktadır. 1705 yılında Sidrekapsi madeninde lağım ve bacalardan hava gitmediğinden teneffüs için kuburluk ve yelkenlik bez ile lağım ve bacaları yapmak için les ağacı alınmıştır (Çağatay, 1944: 269-270).

 

1.1.1.3. Mağaralardaki Suyun Tahliyesi

 

Maden mağaralarında çalışma şartlarını zorlaştıran sebeplerden biri de mağaraların su ile dolmasıydı. Mağarada rahat çalışılıp, cevher kazılması ve mağara ağzına çıkarılabilmesi için öncelikli olarak bu suların boşaltılması gerekmekteydi. Bozkır madeni mağaraları ile ilgili bu konuda bir bilgi tespit edilememiş olsa da bu sorunun oralarda da olması muhtemeldir. Torosların yanı başında bulunan mağaraların kış ve bahar aylarında suların etkisi altına girmesi ihtimal dâhilindedir.

 

Bir cevher kuyusunda su ortaya çıkarsa, kuyunun uygun bir yerinde çukur kazılarak su orada toplanırdı462. Kuyulardaki su tulum ile madenin lağımı463 olursa

 

461  Ortaçağ İslam dünyasında ışıklandırma için yağ lambaları kullanılırdı. Maden kuyularında lambalar sönerse madenci kazmayı bırakırdı. Dolayısıyla lambalar kuyuda yeterli temiz hava olup olmadığının da iyi bir göstergesiydi (Al-Hassan-Hill, 1986: 969).

462 Ortaçağ İslam dünyasında madencilikte karşılaşılan problemlerden biri madenlerin direnajıydı. Pandihir’de küçük gümüş madencileri bu problemi çözememişlerdi. Diğer yandan Mağrip’te yer alan devletin gümüş madenlerinde drenaj sistemi çözülmüştür. al-Kazwini şöyle aktarır: “İşte gümüş madenleri isteyen herkes bunların işlemesini üstlenebilir. Buralarda birçok insanın sürekli çalıştığı yeraltı madenleri var. 20 zira aşağıya inildiğinde suyla karşılaşılmaktadır. Sultan suların yukarı taşınması için su dolapları kurdurmuş bu sayede sular çamur ortaya çıkana kadar yukarı taşınmaktadır. İşçiler bu çamurları yeryüzüne çıkarıp yıkamaktadır. O bunu beşinciyi almak için yapmaktadır. Su 20 zira aşağıda olduğu için yeryüzüne üç aşamada çıkarılmaktadır. İlk önce suyun olduğu yere bir dolap kurulmakta su yukarı taşınmakta ve bir tankta depolanmaktadır. Diğer bir dolap ise bu tanka yerleştirilmekte bu da suyu kaldırır ve başka bir tanka döker bu tankta ise üçüncü bir dolap bulunmakta bu da suyu yukarı çıkarıp suyun tarımda ve bahçe sulamakta kullanılmasını


212

 

lağıma olmazsa yeryüzüne çıkarılıp dökülürdü. Su çok olursa bir çah, ona tayin edilerek dolap kurularak bargirler ile suyu alınırdı. Kuyudaki lağım cevher kazılan mahalden derin ise suyu çeker, böyle durumda su elle çekilirdi. Cevher lağımdan derin olursa dolap kurularak suyu lağıma dökerlerdi. Lağım açmak ise kendi kuyusunda ya da kullanılmayan bir kuyuda olmak üzere iki türlü yapılırdı (Akgündüz, 1990a: 160). Madende biriken suyun çekilmesi için iştolna adı verilen bir lağım açılırdı (Akgündüz, 1990b: 445). 1705 yılında, Sidrekapsi madeninde, lağım ve kuyulardan toprak, su ve cevher çıkarmak için adedi 203 akçeden sığır derisi satın alınmıştır (Çağatay, 1944: 269). Suyun bu şekilde tahliye edilmesi yanında, mağaraların hava alması ve biriken suların boşaltılması cevheri kuşatan tabakanın çatlakları vasıtasıyla tabi suretle olmaktadır, diyen araştırmacılar da vardır (Ahmed Hamdi, 1922: 130).

 

Maden kuyularına dolan suların dışarı atılması için tulumbalar ve su yollarından istifade edilmiştir464. 1 Ekim 1736’da Ergani madenindeki sulu mağaranın temizlenmesi için maden sermayesinden karşılanmak üzere büyük ağaç ve kazıklık meşe alınacağı ve bu iş için merkezden yedi lağımcı ustasının gönderileceği belirtilmiştir (BOA, DRB.d 968: 123-4). 5 Nisan 1763’te Ergani madeninde Kalbaşı denilen dağdaki cevher mağaralarının olduğu yerde bir miktar su olduğu ve mağaraların 4-5 ziraa465 müntehi olduğu belirtilerek lağım açılması ve dağın

 

sağlamaktad ır. Bu operasyon binlerce ürün çıkaran bir kişi haricinde üstlenilemezdi (Al-Hassan-Hill, 1986: 969) . XV. ve XVI. yüzyılda Avrupa’da, maden kuyularındaki su, tulumbalar ya da su dolaplarına bağlı kovalar ya da iki üç sığır derisinin dikilmesiyle yapılan kırba adı verilen büyük kovalarla boşaltılırdı. Bunlar kuyuya indirilerek suyla doldurulur, sonra çıkrıklarla çekilirdi. Çıkrıkları su çarklar ı ya da kas gücü çalıştırırdı (Tez, 2005: 135) . Agricola’ya göre Avrupa’da su çekmek için kullanılan makineler için bkz. Agricola, 1912: 160-168.

463 Kuyulara lağım vurulması ile ilgili ayrıca bkz. Beldiceanu, 1964: 371.

 

464   1819-20 yılında Ergani madeninde maden ocaklarındaki suların boşaltılması için tulumba kullanılmış, 1820-21 yılında ise suyun tahliyesi için su yolu açılmıştır (Tızlak, 1997a: 101). Benzer şekilde 1796 yılında, Gümüşhane madeninde biriken su tulumbacılar tarafından boşaltılacaktı (Altunbay, 2002: 280). Yine 1704 yılında Sidrekapsi madeninde kuyulardaki suların tulumbalarla tahliye edilmesi gündeme gelmiştir (Altunbay, 2010: 33). 1842 yılında Balya madeninde de tulumba kullanılmıştır (BOA, DRB.d 1037). 26 Haziran 1714’te, Blasnice kazası İrjane köyü yakınlarındaki kuyuda, çıkan sular ıstavna idüb, suyun akıntısı 10 kulaca baliğ olub kuyuya girip biraz cevher çıkarıldığı zaman yine suyun ortaya çıktığı ve bu suyun tulumlar ile tükenmeyeceği ve tekrar iştavna açıp suyu akıtmak gerektiği ifade edilmiştir. 150 kulaç kuyudan yakın bir mahalden delik delinip iştavna yapılınca su akar ve cevher çıkarılır diye belirtilmiştir (Ahmet Refik, 1931: 52). Bu örnekler gösteriyor ki Osmanlı maden kuyularında biriken suların tahliye edilmesinde tulumlar, tulumbalar ve su yolları gibi araçlar, kuyulardaki suların miktarına ve coğrafi şartlara göre kullanılmıştır.

 

465 Zira: Zirau’l İstanbuliyye İstanbul kumaş arşınıdır yaklaşık olarak 67,3 cm’dir. XIX. yüzyılda 68,579 cm idi (Hinz, 1990: 72). Bugün Türkiye’de bir zira 65 cm’dir (Hinz, 1990: 79). Zira ve arşın eş


213

 

yarılması tedbirlerinin araştırılması istenmiştir. Yapılan araştırmada dağın dört tarafının ova olduğu ve dağın yarılması halinde iki üç bin arşın yarılacağı, lağım açılması halinde ise 4-5 arşın lağım olacağı sonucuna varılmıştır (BOA, C.DRB 205). Yine Ergani madenine 1 Mart 1765’te sulu mağaraların temizlenmesi için giden bir keşif heyeti, 200 amele ile birlikte 25 günde 30 senedir mevcut olan suların temizlenmesi için yapılacak masrafları hesaplamıştır. Bu madendeki suların temizlenmesi için; kazma, taşçı kazması, kereste, ağaç kürek, deri, torba, büyük-küçük-orta ağaç, kazıklı ağaç, ufak ağaç, küfe ağacı, urgan, küçük urgan, demir, çelik, barut, tahta, mağara yağı, kömür gibi alet ve malzemeler ile yine bu iş için çakılcı, madenci amelesi, mutemet, aşçı, kâtip, bağcı mağara gibi miktarı belirtilen görevliler için toplam 31.097 kuruş 40 akçe talep edilince daha önce böyle bir meblağın verilmediği belirtilmiştir (BOA, C.DRB 125).

 

Maden kuyularındaki suyun temizlenmesi ile görevli olanların aldığı ücretler konusunda ise şu örnekler verilebilir. 5 Haziran 1704 tarihinde Karaton madeninde Çenal madeni kuyusundaki her gün cevher çıkarmak ve su çekmek için 40’ar kişiye, iki aylık 240 kuruş verilmiştir. Bu madendeki lağım işçilerine ise aylık yaklaşık dörder kuruş ücret ile yine maden ve lağımda kullanılmak için demir verilmiştir (BOA, KK.d 5184: 8). 1842 yılında Balya madeninde, sulu mağaranın suyunun çıkarılması ve çamurlu mağaranın temizlenmesi için 9.000 çakılcı ile cevherkeşana ve 1.700 abkeşana günlük dört kuruş ücretle bu 10.700 amelenin her birine 1,5 kıyye ekmek verilmiştir (BOA, DRB.d 1037).

 

1.1.1.4. Tahkimat İşleri

 

Maden mağaralarında göçüklerin meydana gelmesini engellemek için mağaralar ağaçlarla tahkim edilirdi (Fotoğraf 10). Fakat Bozkır madeni Kızılgeriş Mağarası’nda ise böyle bir tahkimat yoktu. Bu mağaranın tahkim edilmemesinin temel nedeni, mağaranın üzerinin ve yanlarının doğal taş bloklarla çevrili olması yani

 

anlamlı kullanılmakla birlikte her ikisi de genelde 75,8 cm olarak kullanılmıştır (Günergun, 1998: 46). 1836 yılında bir zira=0,7579586 metre idi (1 m=1,3193331 zira). Aynı yıl İbrahim Ethem Paşa’ya göre, bir dirhem=3,2204359 gram; bir okka=1288,172 gram idi (Günergun, 1998: 35). İshak Efendi’ye göre ise 1 m=1,3193331 zira idi (Günergun, 1998: 34). Daha sonraki yıllarda zira ve okka’nın eşdeğerleri için bkz. Günergun, 1998: 45. Zirâ, dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsüdür. Bu uzunluk ölçüsüne arşın da denir. Birbirinden farklı uzunlukları olmakla birlikte genel olarak 54,04 cm olarak kabul edilir (Tashih Heyeti 1997: 575).


214

 

doğal bir tahkimatının olmasıdır466 (Fotoğraf 4). 16 Haziran 1703’te, Karaton madeninde tavân ve kuyu için gerekli 400 tahta üçer akçeden 10 kuruş masraf gösterilirken, kuyunun ortası için de kerestenin gerekli olduğu belirtilmiştir467 (BOA, KK.d 5184: 8). 1708’de, ocaklarda kuyu, lağım ve baca inşaatlarında kullanılan “les ağacı” adıyla anılan bir tür kereste, Sidreakpsi madenlerinde inşa edilen kuyu, baca ve lağımlarda tavan ile duvarların çökmemesi için destek amaçlı kullanılmıştır (Altunbay, 2010: 56).

 

1.1.1.5. Mağaralardaki Organizasyon

 

Osmanlı devleti, madenlerde birbirini denetleyen ve tamamlayan bir organizasyon kurmaya çalışmıştır. Bozkır madenine ve diğer madenlere atanan eminlere verilen sermaye, ustabaşılar vasıtasıyla ustalara ve onlar vasıtasıyla ise madencilere dağıtılmıştır. Madencilere verilen bu para avans niteliğinde olup, madencilerin çıkardığı cevherler verilen bu avansa karşılık devlet tarafından satın alınırdı (BOA, MEDAD 9: 210-1). Buradan hareketle devletin madenlerde birbirini tamamlayan bir teşkilat yapısı oluşturduğu söylenebilir. Maden emini, kadı ve maden katibinin birbirini kontrolü yanında cevherin mağaralardan çıkarılıp biriktirilmesinde madencilerin hisselerinin, fırınlara konan cevherin, fırınlardan çıkan cevher ile iskeleye ve darphaneye nakledilen cevher miktarlarının her defasında kayıt altına alınması denetlemenin sıkı tutulduğunu kanıtlamaktadır.

 

Bozkır madeni emini olan kişinin yapması gereken görevlerden biri cevher olduğu düşünülen yerlere madencileri sevk etmesiydi (BOA, MEDAD 9: 181-1). Külünkzen adı verilen cevher kazan grubun işlerini yapması, mağara önlerinde biriktirilen cevherlerin fırınların olduğu Siristat köyüne getirilmesi, mağaralar için gerekli amelenin tedârik edilmesi ya da amele yerine ücret ödeyen kazalardan bu ücretlerin tahsil edilmesi ve en önemlisi madenin çalışması için gerekli olan sermayenin ustalar vasıtasıyla madencilere ulaştırılması ancak iyi bir organizasyonla yapılabilirdi.

 

 

 

466 Benzer bir örnek için bkz. Ahmet Refik, 1931: 50.

467 1842 yılında, Balya madeninde fırın masrafları arasında gösterilen kütüğün her biri 40 paradan hesap edilirken bu ücretin dört parası kanun gereği madenciler tarafından karşılanmıştır (BOA, DRB.d 1037).


215

 

Cumartesi günü kadı, emin, maden katibi ve roşt katibi ile şafarlar468 ve ehl-i maden olanlar izbor469 ederlerdi. İzbordan kastedilen bütün kuyuların yoklanıp kaç kulaçta olduğunun tespit edilmesidir. Bu aynı zamanda şafarlar ile hutmanların görevlerini yapıp yapmadığının tespiti anlamına da gelmektedir. Bu yüzden her hafta yapılan bu tespit hafta başı olan cumartesi günü yapılırdı (Spaho, 1913: 152-153). Madenlerde alınan bu önlemlere rağmen bir sorun ortaya çıkarsa, suçu işleyen kişiye çeşitli cezalar verilirdi. Bir kişi madencilerin aletlerinden birini çalarsa 25 ferfere (Spaho, 1913: 158) yani 300 akçe cezaya çarptırılırdı. Yine maden mağaralarında görevli bir kişi borcundan dolayı hapis olunsa pazar günü öğleye kadar tutulur ve bir kefil bulunarak madendeki işine gönderilirdi (Spaho, 1913: 158). Maden işlerinin aksamaması ve devamlılığı için böyle bir yola başvurulmuştur.

 

1.1.2. Cevherin İşlenmesi

 

Bozkır madeninde çıkarılan cevherlerin kayıtları, maden kanunlarındaki gibi tutulmuş olmalıdır. Kanunnamelere göre, mağara ağızlarında ya da cevher işleme merkezlerinde her hafta sonu üretimi yapanlara göre kadı ve maden eminlerinin nezaretinde kayıtlar tutulurdu (Spaho, 1913: 143). Bu şekilde toplama merkezinde biriktirilen cevher birinci defa yıkama470 işlemine tabi tutulurdu (Anhegger, 1944:353). Bu işlem civardaki bir akarsuyun arklarla işleme merkezine getirilmesi ile yapılırdı. Maden ve kuyular için arkı getiren kişi haftada her plakaniçeden dört akçe alırdı (Spaho, 1913: 162). 1837 yılında Gümüşhacıköy madeni kâl ocaklarına su yolu masrafı olarak 155 kuruş kayıt edilmiştir (BOA, HH.d 13823: 2). Bozkır madeninde ise bu işlem Çarşamba Suyu’nda yapılmıştır, zira hem aşağıda belirtilen şartlara en uygun yerin Çarşamba Suyu olması hem de suyun fırınların yanında yer alması bu ihtimali kuvvetlendirmektedir.

 

Zaifi’ye göre, birinci defa yıkanan ve suya yakın bir yere yığılan cevher, dövülerek toz haline getirilir ve yine toplanarak nemlendirilirdi. Suyuyla yıkanarak

 

 

 

468 Her 10 kuyuya şafar tayin edilmiş ve haftada 30 akçe ücret almıştır (Beldiceanu, 1964: 328).

469 İzbor, cumartesi günü madenlerde çalışanların yaptığı hususi toplantıya denirdi (Anhegger-İnalcık, 2000: 7).

 

470 1488’de, cevherin yıkanmasından, ayrıştırılmasına kadar geçen süreçte yapılan harcamalar için bkz. Akgündüz, 1990b: 566.


216

 

temizlenir, kök kök olan cevher toplanarak roşt olmak için hazırlanırdı471 (Anhegger, 1944: 354). Bundan sonra cevher ikinci defa yıkama işlemine tabi tutulurdu. Yıkanacak cevher tahtadan bir yere konulup su ile yıkanırdı ve o tahtaya plakaniç472, bu cevheri karıştıran alete karaçana denirdi. Bu tahtanın altında bir havuz bulunurdu ve temizlenen cevher yakınlardaki bir binaya konularak korunurdu473. Havuzda kalan cevher yeniden temizlenirdi ki ondan aşağıda da bir havuz vardı. Buradaki cevher de yıkanarak ayrıştırılırdı. Bunların yanında derenin içinde bir cevher daha vardı (Spaho, 1913: 142-143). Vatruk adı verilen görevli cevherin yıkanmasını takip ederdi, cevher tam temizlenmemiş ise tekrar yıkatılır ve ondan sonra çarha götürülürdü. Ancak çarha götürüldükten sonra sahiplerine geri verilemezdi474 (Spaho, 1913: 161).

 

İİİ.     Murad döneminde hazırlandığı belirtilen bir layihada ise şu bilgiler verilmiştir. Madenlerde üç-dört kişi anlaşarak bir kuyuyu işletebilir. Dört nöbet475 usulüyle çalışan bu kişiler maden katibi tarafından kaydedilir, kuyudan çıkan cevherler biriktirilirdi. Üç zira miktarı eni ve uzunu olan tahtaya su konulur ve kreçira adı verilen aletleriyle cevheri çalkalayıp, taşı topraktan ayırarak temizlerlerdi. Cevher yıkandıktan sonra taşlı toprakla bir miktar cevher de giderdi. Onu toplayıp bir

 

471 1704 yılı başlarında Sidrekapsi madeninde 144.000 kıyye cevher kuyulardan çıkarıldıktan sonra “roşt işlemi” ile arıtılarak, sekiz kez yapılan roşt işleminden 48.000 kıyye saf cevherin teşkil edildiği ve bunların fırınlarda tekrar gümüş, altın ve kurşun olarak ayrıştırılacağı haberi verilmiştir (Altunbay, 2010: 42). Roşt, bir fırınlık yani altı bin okkalık topraktan çıkarılmış ham cevhere denirdi (Çağatay,

 

1944: 266).

 

472 Karışık halde bulunan bu cevherlerin yıkanıp, çalkalanıp taş ve toprağının ayrıştırıldığı yer ve alet kanunnamelerde blakaniç olarak geçmekteydi (Akgündüz, 1990a: 161; Akgündüz, 1990b: 444). Bir başka kanunnamede ise, plakaniç olarak geçmektedir (Spaho, 1913: 140).

473 Bozkır madeninde cevherlerin ve işlenmiş kurşunların konulduğu binalara mahzen denilmekteydi (BOA, D.DRB.THR 6/37).

474 İslam dünyasında cevherler metalurjik merkezlere gönderilmeden önce çarpma, eleme ve yıkama gibi yöntemlerle çeşitli operasyonlardan geçirilerek ezilir ve küçültülürdü. Altın cevherler ise daha iyi derecede ezilir ya da dövülürdü. Ezilme işi kayalıklardan elde edilen cevherlerde sıklıkla kullanılırdı. Bu iş için genellikle el değirmenleri ya da su kullanılmaktaydı (Al-Hassan- Hill, 1986: 969). Gümüşü ayırma işlemlerinden ilki kurşunla karıştırma usulüdür. Bu usule göre kurşunla karıştırılan gümüş basit bir fırında eritilerek, gümüş-kurşun karışımı elde edilirdi. Bartolomes de Madina tarafından 1557 yılında gümüşün civa içerisinde erimesi esasına dayanarak geliştirdiği amalgam usulü de vardır ve birkaç yüzyıl kullanılmıştır. Bu usule göre, dönen taş tekerleklerin arasında gümüş madeni su ile ezilerek çamur haline getirilir ve sonra taş zemin üzerinde tuz ve civayla karıştırılır ve birkaç gün bu taş tekerlekler arasında ezilirdi. Bu usulde, gümüş bileşikleri metal gümüşe indirgenir, civayla beraber meydana gelmiş olan amalgam toplanır ve yıkanır. Elde edilen civa dağıtıldıktan sonra yeniden kullanılmak için toplanır ve gümüş çökelekleri de temizlenmek için tasfiyehanelere gönderilirdi (Türk Ansiklopedisi, 1970: 160).

 

475 1536 yılında “…nevbetlerine gelmeyüb hidmetlerin eda itmeyen kuyucuların âdet-i kadim üzere emin te’dib idüb…” denilerek geri hizmetlerine gönderilmesi istenmiştir (Spaho, 1913: 141).


217

 

yere yığarlar, güneş tesirinde bırakıldığından taş cevherden ayrıldığında tekrar plakaniçde yıkayarak cevheri tefrik ederlerdi. Ondan sonra dahi kalan taş ve toprağı bir yere yığarlardı. Onu dahi bir zaman sonra yıkayıp cevherini alırlardı. Kuyu başlarında kalan bu taş ve toprak yağmur suyuyla ya da bir yerden su getirilmesiyle kalan cevher de alınırdı. Cevher yıkandıktan sonra maden ahalisi ile kadı, emin ve maden katibi gelerek cevheri ölçer ve deftere kaydederdi476 (Akgündüz, 1990a: 161-162).

 

Cevherin yıkanmasından sonra yükler halinde izabe edilecek cevher fırınların yanına getirilirdi ve bu işleme “roşt” adı verilirdi (Spaho, 1913: 143; Anhegger, 1944: 353). Madenciler cevheri hayvanlara yükleyerek çarha götürürlerdi. Madenci, emin ve maden katibinden alınan tezkere roşt katibine gösterilir ve tezkerede yazan cevher miktarı ile yapılan ölçüm tutarsa o da madencilere bir tezkere verip cevheri roşt ederdi. Roşt etmenin kaidesi, bir yere odun ve kömür getirerek bir daire yere bir miktar kömür, sonra odun ve bir miktar cevher ile tekrar odun-kömür-cevher bu üslup üzere bir kömür, bir cevher bir odun cevher bitene kadar buğday yığını gibi yığılıp ateşin nüfuz etmemesi için üzeri çamurla sıvanırdı. Bu yığının orta yerine ateş koymak için bir delik korlardı. Yakılan ateş sönünce cevher eriyip kurşunu çıkardı477 (Akgündüz, 1990a: 162). Kat kat döşenip buğday çeci şeklini aldığında balçıkla sıvanan cevher478, odun ve kömür üç dört hafta yanardı (Anhegger, 1944: 354). Bozkır madeninde ise bir fırın, beş gün beş gecede 10 nöbet ile yakılmıştır479 (BOA, MEDAD 8: 653-1).

 

 

476 Karatova madeni hakkında bilgi veren şair Zaifi, cevherin çıkarılması ile ilgili şu bilgileri vermiştir. İki üç yüz kulaç urganla kuyulara giren işçiler, meşalelerle aydınlatılan kuyularda cevher kazardı. Cevherler biriktirildikten sonra kadı, emin ile ehl-i maden hisseleri dağıtır, humsu padişaha verilirdi (Naklen: Anhegger, 1944: 353).

 

477 Roşt işlemi için ayrıca bkz. Beldiceanu, 1964: 370. Roşt işlemi esnasında taşları ayıran ırgada ve cevheri suda yıkayan ustalara ücret verildiği gibi; kömür, odun ücreti ile roşthaneden cevheri çarha götürmek için kira verilir ve cevheri kurşunla eriten ustalara da ücret verilirdi (Beldiceanu, 1964: 344-345).

 

478 İlk önce bir kemer cevher, bir kemer odun ve onun üzerine de bir kemer kömür olmak üzere bitinceye kadar üst üste yığılır. Oluşturulan yığının etrafı balçıkla sıvanırdı (Spaho, 1913: 143; Anhegger, 1944: 354).

479 Maden cevherlerinin tasfiyesi için yapılan ameliye olan roşt, roştuna göre üç dört mak‘ad yanardı (Akgündüz, 1990b: 444). Yığının en altında hava deliği ve üstünde de dumanın çıkacağı bir deliğin bırakılmasına dikkat edilirdi. Daha sonra ise ateşlenen fırınlar yedi sekiz gün boyunca sürekli yanardı. (Spaho, 1913: 143). 1842 yılında bir fırında eski usulle yedi gün altı gecede karışık cevherler imâl edilmiştir (BOA, DRB.d 980)


218

 

Döşenen cevher, kömür ve odun yandıktan sonra kadı, emin ve kâtip üzerine vararak kanun üzere üçer himl ayırarak, her üç himl480 kanun gereği hîce denilerek bu miktarın içine 12 kantar481 mürdesenk karıştırılırdı. Uzunluğu ve genişliği ikişer zira birer körük, bir fırın bina olunmuştur. Fırın yakıldıktan sonra cevher üstten boşluğa akacak şekilde bir havuz yapılırdı. Fırından çıkan karışık haldeki cevher fırın yakınlarındaki bir ocak yerinde çam ağacından dört tomruk ile kül oluşturulunca ocak kurutulup üzerine odun ve onun üzerine kurşunlar yüklenip ve çam tomruklar da kurşunların üzerine konulup (Spaho, 1913: 143) yakılırdı. Körükler vasıtasıyla dolap döndürülür ve ateş gerekli sıcaklığa ulaşınca kurşun eriyerek ocağa akardı482. Ateş altında kaynadıkça kaymak gibi mürdesenk ortaya çıkardı483. Kanun gereği o ocakta görevli olan çestlaç bunu alırdı. Mürdesenkle birleşik olan bu cevher gümüş kalıncaya kadar devam ederdi. Bu durumda kadı, maden emini ve kâtibe haber verilerek ne kadar ürün elde edildiğini öğrenmek için mahkemede tartılıp defterlere kaydedilirdi. Her hafta tekrarlanan bu işlem sonucunda kalhaneye gönderilen gümüşün484; kadı, maden emini, maden katibi ve roşt katibinin de bulunduğu kalhanede kanun üzere, 100 dirhemine beş dirhem bakır katılarak485 ocağa konurdu. Kalcı adı verilen usta demir maşasıyla; bakır, kurşunu yiyip kendi dahi kaybolana ve sadece gümüş kalana kadar karıştırırdı. Burada ortaya çıkan gümüşler sahib-i ayara teslim edilir ve deftere kaydedilirdi486 (Spaho, 1913: 144). Bu aşamadan sonra ise elde edilen gümüşler para yapımında kullanılırdı487.

 

480 Bir himl, dört kabal kabul edilen mahalli ölçüye eşit olup 99.576 kg’a eşittir (İnalcık, 1991a:13).

481 Bir kantar 44 kıyye idi (BOA, C.SM 63/3196).

482 1588-1589 tarihli maden kanununda çok kısa bir bilgi de olsa cevherin işlenmesi ile ilgili “Ma‛den çıkan gümüş kokulu olub kefçeye girüb kâl olunmakta aslâd ‛asîr ve gümüş zâyi‛ olmak görine ‛alâca hemân ateşin çeküb soğuya yine ateş idüb kaynamağa başladıkda bir kıyye fer ve mesel bir adam tersîn halt ile halis gümüş ola gaslde olunmaya” (BOA, MAD.d 22148: 6) denilmiştir.

 

483 Bozkır madeninde 27 Ekim 1793 tarihinde, 10.000 kıyye kurşun kal olacak mürdesenk külçe hazır olduğu piristat ve kalcıbaşı iyileştiği zaman kal olunup der-mahzen olunacağı maden emini tarafından bildirilmiştir (BOA, D.DRB.THR 6/29).

484 Gümüşler cistiladan çıktığında bir deri keseye konulup kâtip ve şafar mühür ile emin de vezn idüb mahkemeye gönderilip onlar dahi vezn idüb ne miktar olduğu deftere kayd edilip mühürlenir ve kal işlemi için hazır hale getirilirdi (Spaho, 1913: 146).

485 Gümüşü sertleştirmek için de bakır kullanılmıştır (Halil Edhem, 1307: 73).

486 Bu işlemin anlatılışı için bkz. Anhegger, 1944: 354-355.

487 Cümle mübaşirin, kadı, emin, kâtibler ve ustalar gelüb ondan sahib-i ayar nekra sahiblerinin nekraların vezn idüb nekraların sahib-i ayara teslim ederler ve kadı, emin ve kâtibler ale’l-infirâd defterlerine kayd idüb ve sehmine üçer akçe dahi kayd iderler kıymeti bağlarlar ve ol nekra hanesinde ol aldıkları nekraları sahib-i ayar kepçeye koyub kaç nevbet olursa eridüb subke iderler 13.000 dirhem olucak bir nöbet hasıl olur vezn idüb ustalara teslim iderler ve deftere kayd iderler ve ol vakt 65


219

 

Fırının üslubu, taştan bir duvar yapılarak duvarın dibine bir delik konulması şeklindeydi. Körüklerin lüleleri oraya konurdu ve duvara yamaşık fırın ederlerdi. Önünden iki deliği olurdu. Birbirinden bir karış yüksek, üstünde olan delikten cevherin dördü ki akıp altında olan delikten kurşun akıp işler, roşt olan cevher tamam çekildikten sonra kaç kıta kurşun olursa vatruk gelip maden emininden cistile edilmesi için icazet tezkeresini alırdı (Akgündüz, 1990a: 163). Evliya Çelebi, Samakov madeninde eritme işlemi için devamlı yakılan körüğü on adamın çekemeyeceğini ve körüğün maden ocağının yakınına konulan bir su değirmeninin çarklarınca döndürüldüğünü yazmıştır488 (Sevinç, 1980: 110). Aşık Çelebi, genellikle galen ve diğer sülfür çeşitlerinin tasfiyesi için, maden ocaklarında kullanılan fırınların körüklerini çalıştıran su çarklarının –ziraatta kullanılan eski İran su çarklarından ayırt etmek için- Frenk çarkı olduklarını belirtmiştir (Murphey, 1992: 14). Çarh, bir su çarhı diğeri bargir ile çekilen kuru dolap olmak üzere iki türlüydü. Suların çoğalması üzerine kuru dolapla amele gelirdi. Çarhın birçok hizmetkarı vardı fakat bunlardan başka kimse cevher çekmeye kadir değildi. Çarhın cevheri yandıktan sonra tekneyle489 cevherini alırlardı (Akgündüz, 1990a: 162-163).

 

Cistila, bir mahalde tekne resminde kül ve kum ile teşt ederler ki vüsatde kurşuna göre ondan sonra ateş ile kuruduktan sonra kurşunu üzerine koyup, eritip,