Bozkır’da Madencilik Faaliyetlerinin Tarihsel Alt Yapısı

I. BÖLÜM
BOZKIR’DA MADENCİLİK FAALİYETLERİNİN TARİHSEL ALT YAPISI

 1. XVIII. Yüzyıldan Önce Bozkır’da Madencilik Faaliyetleri

 Anadolu’da, tektonik hareketlere maruz kalmış olan Sivas’ın doğusundaki bölgelerle, Toros sıradağları ve çevresi maden bakımından zengin bölgeler olarak bilinir (İzbırak, 1944: 219). Bu nedenle, Mezopotamya yazılı belgelerinde Toros Dağları için Gümüş Dağları ismi kullanılmıştır (Bahar, 1991: 39).


 

Anadolu’da Çayönü insanı, Ergani bakır madeni yataklarına yakın olmasından dolayı madeni ilk tanıyandır. Ondan sonra Çatalhöyük insanı, madeni tanımıştır (Bahar, 1991: 38). Ancak gerçek anlamda madencilik, maden cevherinin yani içinde bol miktarda maden olan kayaların, ısı kullanılarak arıtılmasıyla başlamıştır. Nitekim M.Ö 6000 yıllarını kapsayan ilk arıtılma işlemi Çatalhöyük’te gerçekleştirilmiştir (Kaptan, 1990: 176; Kayaoğlu, 1985: 439). Anadolu’da bakırın eritilmesiyle ilk denemelerin başladığını gösteren Çatalhöyük buluntuları (Kaptan, 1990: 176; Sever, 1999: 86) nedeniyle saptanan bu tarih, Anadolu’daki metalürjinin başlangıç tarihi olarak kabul edilmelidir (Kaptan, 1990: 176). Ayrıca Çatalhöyük’te yapılan arkeolojik kazılarda aynı tarihe ait tasfiye edilmiş kurşun topakları da bulunmuştur (Erginsoy, 1978: 12). Nitekim Çatalhöyük’te M.Ö. 6400’lü yıllara tarihlenen bakır ve kurşun örnekleri vardır (Mellaart, 2003: 166). Bakır ve kurşunun boncuk, pandantif, tüp ve diğer ufak tefek nesnelerin üretiminde kullanılmış olması ilgi çekicidir. Her yapı katında bakır ve kurşun boncuklar ele geçirilmiştir. Bir cüruf yığınının analizi sonucunda bakırın filizinden çıkarıldığının anlaşılmış olması ve Anadolu’da “galen” olarak karşımıza çıkan kurşunun varlığı, “eritme” işleminin yapıldığını gösterir (Mellaart, 2003: 170). Çatalhöyük’te rastlanan çeşitli madenlere değinen James Mellaart; galen, linyit, manganez ve bakır oksitlerin kökeninin


saptanamadığını ancak bu maddelerin tümünün Toros Dağları’nda97 yaygın olarak görüldüğünü ifade etmiştir (Mellaart, 2003: 166). Madenler ve diğer sebeplerden dolayı Çatalhöyük insanı Neolitik dönemde, Çarşamba Suyu boyunca ilerleyerek İsaura bölgesi ile irtibata geçmiş olmalıdır. Zira İsaura bölgesi maden bakımından zengindir98. Bozkır ve çevresinde maden yatakları olmakla birlikte maden işçiliği yapıldığını da belirtmek gerekir. Nitekim İsaura bölgesinin batı sınırındaki Suberde’de99 bulunan tunç iğne, bölgenin erken dönemlerde madeni işlediğine tanıklık etmektedir (Bahar, 1991: 38). Çatalhöyük’te bulunan küçük bakır ve kurşun eşyalar, boncuk gerdançe, yüzük, iğne maden işçiliğinin en eski örneklerindendir. Kullanılan madenlerin eritilerek döküm yapıldığı tespit edilmiştir (Yurt Ansiklopedisi, 1983: 5118).

 

Bölgede antik dönemlerde madencilik yapıldığı, Hadim’e bağlı Korualan, Dedemli, İğdeören ve Beyreli çevresindeki maden cüruflarından anlaşılmaktadır. Roma döneminde bugünkü Hadim ilçesinin Dedemli kasabasının Geriş mevkiindeki maden ocakları işletilerek çıkarılan madenler insan gücüyle ya da merkeplerle Alanya’ya taşınmıştır (Bahar, 2007: 13-14).

 

Türklerin yaptığı fetihlerde, at yetiştirmeyi ve madenciliği iyi bilmeleri önemli rol oynamıştır: Türk, Çin, Arap tarih ve coğrafya kaynaklarının hepsinde Türklerin atalarının demirci100 olduğundan bahsedilmektedir (İnan, 1966: 38). Başlıca meslekleri demircilik ve madencilik olan bozkır Türk topluluğunda kılıç, kalkan, mızrak üretilmiştir. Türk kılıçlarının kabzaları altın levhalarla kaplanır ve kıymetli taşlarla süslenirdi (Kafesoğlu, 1998: 321).

 

 

97  Aladağ’daki Bereketli madeni ile Toroslardaki Bolkar madeni Hititlerin işlettiği madenlerdendi. Konya ovasının batısındaki Sultan Dağı’nda bulunan Tiris Maden, elde edilen maden kalıntıları nedeniyle, Hitit döneminin önemli gümüş madenleri arasında sayılmıştır (Yakar, 1976: 120).

98   Çatalhöyük’te ortaya çıkarılan ahşapların kökeni, ağaçtan neredeyse tamamen yoksun Konya ovasından değil, Torosların ormanlık alanlarında veya ovalık alanlarla birleşen eteklerinde aranması gereklidir (Mellaart, 2003: 44). Yapılar için kullanılan ahşap (meşe ve ardıç) ovada yetişmediğinden tepelerden çay boyunca yüzdürülerek taşınmış olmalıdır. Tahta kaplar için kullanılan köknar ise, birçok erzak gibi Toroslardaki ormanlardan getirilmiştir (Mellaart, 2003: 166).

 

99  Suberde’de bulunan dört cm uzunluğundaki bakır bir bızın varlığı, Konya çevresindeki köylerde bile maden işletmeciliğinin yaygınlığını ortaya koymaktadır (Mellaart, 2003: 170).

 

100  Ebulgazi Bahadır Han’ın “Şecere-i Terâkime”de naklettiği Ergenekon Destanı örnek olarak gösterilebilir (İnan, 1966: 38). İslamiyet’ten önce Orta Asya’da kurulan Türk Devletleri’nin maden sanatı için bkz. Birkan, 2005.


Orta Asya’da yapılan madencilik faaliyetleri, milattan önce üçüncü binlere kadar uzanan bakır, gümüş, altın, demir ve kurşun üretimine dayalıydı101. Osmanlılardan önce Türklerde madencilik üzerine geniş ve aydınlatıcı bir makale neşreden Fahrettin Tızlak’a göre Anadolu Türkleri, Orta Asya’daki bilgi birikimi ile Anadolu’daki birikimi birleştirerek ileri düzeye çıkarmış olabilir102 (Tızlak, 2002: 410). Bununla birlikte Altaylarda yapılan madenciliğin, Hint-Avrupalı halk üzerinde etkili olduğu ileri sürülmüştür (Kafesoğlu, 1998: 320-321). II-IV. yüzyıllarda Bosna civarında madencilik çalışmaları zayıflamış ancak XIV-XV. yüzyıllarda Saksonyalı maden işçilerinin buraya gelmesiyle yeniden canlanmıştır (Atasoy, 1981: 35). O halde Avrupalılar, Türklerden öğrendiği maden sanatını geliştirmiştir.

 

Fransız yazar Simon De Saint-Quentin, Türkiye’de demir çıkarıldığını yazıyor ise de madenin yerini bildirmiyor. Selçuklular devrinde Divriği’de maden çıkarıldığına dair bir bilgi yoktur. Bununla beraber bu maden adı geçen yörede olabileceği gibi Toros dağlarında da bulunabilir. Osmanlı hâkimiyetinden önce Anadolu’da bir demir, dört gümüş madeni vardı. Gümüş madenleri Ulukışla yakınında, Gümüşhane’de, Bayburt’ta ve Kütahya civarındaydı. Demir madeni ise Ermenek yakınında bulunuyordu (Atasoy, 1981: 34; Sümer, 1989: 162). Para darbında kullanılmasından ötürü devletler tarafından gümüş, demirden daha önemli sayılıyordu (Cahen, 1979: 165).

 

Osmanlı döneminde, Bozkır’a bağlı Kazıkdere köyünde 1501 yılında demir madeni işletilmiştir (BOA, TT.d 40: 385). 1522 yılında103 (DAGM, 1996: 63) ve 1524 yılında (BOA, TT.d 399: 292) maden işletilmeye devam edilmiştir. Kazıkdere köyündeki demir madeni, 1584 yılında da işletilmiş ve bu madenden 800 akçe maden öşrü alınmıştır (Erdoğru, 2004a: 404). Kazıkdere köyünün çoğu demirci104 idi (Tuş,

 

101  XII. ve XIII. yüzyıllarda, dünyadaki gümüş kıtlığı Orta Asya’dan elde edilen gümüşlerle giderilmiştir (Ashtor, 1986: 965).

 

102Konya Mevlana Müzesi’nde Semahane kısmında bulunan kuş kafesi biçiminde tunçtan yapılmış ve yaldızlanmış bir kandil örnek verilebilir. Çift başlı kartal, aslan ve ejder figürleri bulunan eser Anadolu Selçukluları dönemine aittir (Yetkin, 1976: 207-211).

103 DAGM, 1530 tarihini esas almaktadır.

104 Beyşehir sancağına bağlı Küre köyünde de çıkarılan demir madeninin işlenmesini Küre köyü reayası ile Keçilü konar-göçerleri gerçekleştirmiştir. 1500 yılında 12 nefer ve 1522 yılında 23 neferden oluşan Keçilü Yörükleri, demircilikle uğraştıkları için hadid ve ahen adı verilen demir vergilerini vermişlerdir. Demir öşrünün yanı sıra ganem ve bad-ı heva adlı vergileri de ödemişlerdir. Bunun dışında kalan vergilerden ise muaf tutulmuşlardır (Hüseyniklioğlu, 2008: 301). Fakat Kanuni


2007: 64). Osmanlı Devleti’nde maden bulunan yerleşim yerlerindeki reaya madeni işlemekle görevlendirilmiştir. Bu kişiler sadece madenin çıkarılmasında değil çıkarılan madenin nakli ve maden ocaklarına gerekli malzemelerin temini ile de uğraşmışlardır. Madencilikle uğraşanlar, bu işte sürekli çalışarak birtakım muafiyetler de kazanmışlardır.

 

Maden öşrü olarak 800 akçe gibi cüz’i bir vergi alınmasına bakılarak demir madeninin çok büyük bir işletme olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla birlikte araştırmanın esas konusu olan kurşun madeniyle, bahsedilen demir madeninin alakası yoktur. Sadece kurşun madeni çıkarılan yerler arasında Kazıkdere ve çevresinin olmasından dolayı bir benzerlik vardır. Bu bilgilere bakılarak XVI. yüzyıl boyunca Kazıkdere köyünde demir madeni işletildiği ve işletmesinin köylülere bırakıldığını söylemek mümkündür. Bozkır madeni açıldığı zaman belgelerde105 Kazıkdere köyü ahalisinin maden ilminden anladığından bahsedilmiştir. Uzak bir ihtimalde olsa, demir madeni işleme tekniğinin babadan oğla aktarılmasıyla 1776 yılında açılan madende köylülerin bu tecrübelerini kullandıkları söylenebilir. Zira demir madeninin ne zamana kadar işletildiği tam olarak tespit edilememiştir.

 

2.   1776-1839 Tarihleri Arasında Bozkır’da Madencilik Faaliyetleri

 

2. 1. Bozkır Madeninin İlk Açılışı

 

Bozkır ve çevresinde maden cevheri olduğunu bilen kişilerin arzları üzerine (BOA, MEDAD 8: 611-2), maden bölgesinden alınan cevher numuneleri106 darphaneye gönderilmiş (BOA, MEDAD 1: 751-1), gerekli inceleme yapıldıktan sonra darphane nazırı bu ocağın işletilmesi konusunda devlet için fayda görmüş ve durumu sadrazama bildirmiştir107. Sadrazam da madenle ilgili durumu padişaha arz edince, madenin işletilmesi için gerekli emr-i şerif ısdar edilerek (KŞS 100: 219-2; Belge 6) madenin açılmasına izin verilmiştir.

 

 

Sultan Süleyman’ın ilk yıllarından itibaren bunlardan da avarız alınmaya başlanmıştır (Erdoğru, 2006:

163).

105 BOA, C.DRB 560; BOA, DRB.d 969.

106  Bir cevherin numunesi tutulmak istenirse yüz dirhemden az cevher gönderilmemesi gerekirdi (Ahmet Refik, 1931: 24).

 

107 31 Mayıs 1776 tarihli darphane emininin takririnde, Genç Ali Ağa’nın imali cevherin her 100 kıyyesinden 40 kıyye halis kurşun ve az miktarda gümüş ortaya çıktığı belirtilerek hasılı harcına vefa ider denilmiştir (BOA, D.BŞM.DRB 14/88). 

Gönderilen numuneye bakılarak108 madenin işletilmesi için izin çıkınca, merkezden Genç Ali bu işe memur edilmiştir (BOA, C.DRB 2375). Memur olarak Bozkır’a gelen Genç Ali dört ay Bozkır’da kalmasına rağmen, bu zaman zarfında madenden hiçbir şey göndermediği kendisine hatırlatılmıştır. Ayrıca ahaliye zulüm ettiği yönünde şikayetler109 olduğu belirtilen emin, bu konuda uyarılmıştır (BOA, MHM.d 173: 277). Bu ikaz, madenin açılması ile birlikte ahali ve emin arasında anlaşmazlıkların başladığını göstermektedir.

 

Bozkır madeninden gönderilen cevherden tutulan ilk çeşnîde 100 kıyye110 cevherden 40 kıyye kurşun ile az miktarda gümüşün ortaya çıktığı111 ve yapılacak üretimin madenin masraflarını karşılayacağı belirtilmiştir (BOA, MEDAD 1: 752-1, 751-1; KŞS 100: 219-2; BOA, D.BŞM.DRB 14/88). Bunun üzerine devlete faydalı olacağı düşünülen madene, madendeki organizasyonu yapması için Haziran 1776 tarihinde bir memur görevlendirilmiştir (BOA, MHM.d 173: 277).

 

Madenin açılış tarihi ile ilgili iki tarih üzerinde durmak mümkündür. Birincisi madenin açılmasıyla birlikte madene memur atamasının yapıldığı 2 Haziran 1776, ikincisi ise bu memurun emin olarak göreve başladığı 5-13 Ekim 1776’dır (BOA, MHM.d 173: 277). Fakat burada birincisi esas alınacaktır. Çünkü bu tarihte kâtip ataması yapılmış ve madene bağlanan kazalar belirlenmiştir. Yani maden için gerekli organizasyon yapılmasından hareketle madenin açılış tarihi olarak birinci görüşü kabul etmek daha doğru olacaktır. Buradan hareketle madenin açılışı için 2 Haziran 1776 tarihini esas aldık.

 

İyi işletilirse Keban ve Ergani madenleri gibi bir maden işletmesi olacağı belirtilen Bozkır madeninde memur tarafından cevher çıkarılması, malzemeleri kendi

 

108Bozkır madeni hakkında yapılan ilk değerlendirme şöyledir: “… külliyetlü cevher zuhûru melhûz ve ihrâc ve i‘mâlinde ihtimâm ve dikkat olunduğu sûretde Keban ve Ergani ma‘denleri misüllü cesîm bir ma‘den olacağı zâhir ve aşikâr olmağla…” (BOA, MEDAD 1: 750-1).

 

109 Genç Ali hakkında, 25 Aralık 1776 tarihinde, Bozkır ve Belviran kadıları ilamlarında ve ahali arz-ı hallerinde ahaliye zulmü belirtince, durum darphane nazırına sorulmuş, o da azledilip yerine başka birinin atanmasını takririyle bildirince, gereğince telhis verilerek el-Hâc Süleyman emin olarak atanmıştır (BOA, C.DRB 2047).

 

110  Araştırma içerisinde vukıyye, vakıyye ve kıyye gibi aynı anlama gelen terimlerden kıyye kullanılmıştır. Bu ağırlık ölçüsü 400 dirhem eşit olup, 1,2828 kg ağırlığında idi.

111 Madene memur olarak gönderilen Genç Ali’ye 10 kese akçe verilmiştir. Bozkır’a gelen memurun gönderdiği cevher numunesinde, 100 kıyye (128,28 kg) cevherde 45 kıyye (57,726 kg) kurşun, kurşunun her kıyyesinde 4-5 kırat (0,8-1 gr) gümüş ortaya çıkmıştır (BOA, MEDAD 8: 611-2). Bu verilere göre 100 kıyye cevher içinde yaklaşık olarak 36 ya da 45 gr gümüş çıkmıştır.

 

tarafından verilmek üzere çeşnî112 için bir fırın ile malzeme tedârik edilmesi ve diğer işlerde memura yardım etmeleri için Karaman valisi, Alanya mutasarrıfı ve Bozkır kadısına emir gönderilmiştir (BOA, MEDAD 1: 750-1). Görevli memura ise amele ve malzemeyi tedârik etmesi113, mağaralar açması, cevher çıkarması ve bir fırın imâl ederek hasılatını darphaneye göndermesi emredilmiştir (BOA, MEDAD 1: 750-1).

 

Bozkır madenine atanan memur, maden emininin yapacağı işleri başarabildiği için daha sonra Bozkır madeni emini olarak atanmıştır. Bu süreçte madenin gelirinin giderine yetip yetmeyeceğinin görülmesi için böyle bir uygulamanın yapıldığı ve madenin gelirinin masraflarını karşılayıp devlete önemli bir gelir getireceğine kanaat getirildiğinden, maden eminliği oluşturulmuştur. Madene memurdan sonra atanan ilk görevli, madene ait gelir ve giderleri yazmak için görevlendirilen kâtipti (BOA, MEDAD 1: 750-2). Diğer madenciler ise Gümüşhane, Keban ve Ergani madenlerinden, kalcı ve piristat ise Gümüşhane’den tedârik edilmeye çalışılmıştır (BOA, D.BŞM.DRB 15/76). Burada bahsedilen madenciler, madende çalışan teknik elemanlardı. Madenin kapatıldığı 1839 yılına kadar bu usta grubu daha çok Gümüşhane’den gönderilmiştir. Maden emininin atanmasıyla birlikte madenciler ile madene bağlı kazaların organizasyonu yapılmaya başlanmıştır. Ortaya çıkarılan bu organizasyon devlet kontrolü altında çalışmaya başlamış ve 1839 yılına kadar bu şekilde devam etmiştir. Madenin teknik eleman ihtiyacı dışındaki işçiler ise madene bağlı kazalardan temin edilmiştir.

 

Belgelerde madenin Bozkır ve Belviran’da (BOA, MEDAD 1: 752-1), Alanya ve Bozkır’da (BOA, MEDAD 1: 751-1) ya da sadece Bozkır’da ortaya çıktığı belirtilmiştir (BOA, MHM.d 173: 277). Bu şekilde aktarılmasının nedeni, ismi geçen yerlerin maden mağaralarının bulunduğu yerler olmasıdır. Fakat madeni idari olarak ifade eden kavramlar, Bozkır ve tevabi madenleri (BOA, MEDAD 1: 754-2) ya da Bozkır madeni emanetidir (BOA, D.BŞM.DRB 15/76). Zira ileride değinileceği üzere cevherlerin çıktığı mağaralar Bozkır ve Belviran kazalarındadır. Birkaç mağara ise Alanya-Bozkır arasında olmakla birlikte bu mağaralar da Bozkır sınırları içinde kalmaktadır114.

 

 

112 Kimyahane ve ayar tayin edici şube demektir (Musa Kazım, 1329: 551).

113 Bozkır ve Belviran kadıları  ile Bozkır şeyhine; maden için lazım olan amele, kömür ve diğer

malzemelerin temini konusunda yardımcı olmaları ve bunların ücretlerinin emin tarafından verileceği belirtilmiştir (BOA, MEDAD 1: 750-3). Ayrıca bu malzemelerin herkesin gücüne göre karşılanması gerektiğine de değinilmiştir (BOA, MEDAD 1: 754-3).


 

Maden açıldıktan sonra, Bozkır’da maden eminlerinin ikamet edeceği konak ile yedi fırın, kömür mahzenleri, madenci odaları, ekmekçi fırını ve dükkanlar yapılmıştır (BOA, D.BŞM.DRB 15/76). Devlet bu işlerin yapımı için, ahaliye verilmek üzere, maden eminine 7.500 kuruş göndermesine rağmen Bozkır halkı, bu işlerin bazılarını kendilerinin yaptığını ve bunların yapılması için arazilerinin alındığını ancak bu paranın kendilerine verilmediğini dile getirmiştir (BOA, MEDAD 8: 693-2).

 

Madenin açılışı esnasında madenle ilgili düzenlemeler tam belli olmadığı için karşılıklı yazışmalar yapılmış. Madende üretilen gümüşün satın alınması esnasında nasıl bir yol izleneceği ile ilgili bir soruya, maden tam olarak bilinemediğinden hasılatı ortaya çıktıktan sonra bir nizam verilebileceği şeklinde bir cevap verilmiştir (BOA, MEDAD 1: 755-1). Yine maden açıldığı zaman madende çalışan madenciler ile madene bağlı kaza ve köylerin muafiyet ve serbestiyetleri ile ilgili nizamların neler olduğu da önemli bir konu idi (BOA, MEDAD 1: 751-1). Bu tür isteklerin nedeni ortaya çıkabilecek olumsuzlukları engellemek içindi. Serbestiyet115 ile ilgili emir istenmesinin temel nedeni ise, maden bölgesinde ortaya çıkan bazı fesat çıkaranları kadıların dahi şikayet etmeye cesaret edememesiydi (BOA, C.DRB 2375).

 

Maden açıldıktan sonra yapılan üretim sonucu ortaya çıkan kurşunun önce Alanya İskelesi’ne nakledilmesi ve oradan gemilerle İstanbul’a gönderilmesi için emir talep edilmiştir. Böyle bir emrin istenmesinin nedeni, nakliye ve nevl116 ücretlerinin muhasebesi esnasında verilecek olan bu emrin kullanılacak olmasıydı (BOA, MEDAD 1: 755-2). Osmanlı devletinde madencilik faaliyetleri çok iyi bir şekilde koordine edildiği için hiç kimse merkezin emri olmadan keyfine göre bir uygulama yapmamıştır. Böyle bir uygulama olduğu zaman görevlilerin durumun düzeltilmesini merkeze bildirmesi sonucu, kusuru olan kişiler yaptığı hareketin durumuna göre ya uyarılmış ya da daha ağır cezalara çarptırılmıştır. Bu anlamda Bozkır madeni açıldığı ilk günden itibaren madende uygulanacak nizam hakkında maden emini tarafından merkezden bilgi talep edilmiştir.

 

114 Bozkır madenindeki mağaralar için V. bölüme bkz.

115 Aladağ, Alanya ve Seydişehir kazalarının yaylakları birbirine civar olduğundan bu bölgelerde maden olduğu düşünülen yerlere madenciler tayin edileceğinden mutasarrıf, mirmiran, mütesellim ve voyvodanın karışmaması için emir isteği üzerine, tayin edilen bu madencilerin serbest olduğu ve ehl-i örf taifesinin karışmaması 2 Şubat 1777 tarihinde emredilmiştir (BOA, MEDAD 1: 756-2).

 

116 Nevl hakkında bilgi için bkz. V. bölüm.


 Birkaç yıl içinde Bozkır madeninde uygulanacak nizam117 yerleşmiştir. Madenin açılmasına karar verildikten sonra maden çevresinde bulunan bazı kazalar, madenin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak için, madene bağlanmıştır. Daha sonraki yıllarda cevherin durumuna göre sayısı değişmekle birlikte, madenin açıldığı ilk yıllarda Bozkır ve Belviran kazaları madene bağlanmıştır (KŞS 100: 190-2).

 

Bütün bunlara rağmen madeni bekleyen en büyük tehlike, “bunda cevher yoktur” diyerek madenin işletilmesine muhalefet eden ulema, ayan ve şeyhin hareketleriydi (BOA, MEDAD 8: 611-2). Bu bakış açısı, madenin açılışından itibaren en önemli sorunlardan birisi olmuştur. Madende karşılaşılan sorunlardan bir diğeri de ilk atanan eminden başlamak üzere, eminlerin halka eziyet ettikleri yönünde şikayet edilmeleri ve bu sebeple azledilmeleriydi (BOA, MEDAD 1: 754-1). Sadece bu iki örnek bile düşünülürse bu çekişmelerin temel nedeninin güç mücadelesi olduğu söylenebilir. Zira maden açılmadan önce kazada söz sahibi olan ayan ve şeyh, madenin açılması ile birlikte merkezden atanan eminin bütün yetkilere sahip olmasından dolayı, maden bölgesinde istedikleri gibi hareket edememişlerdir. Maden emini, idari anlamda kazanın bütün işlerinden sorumlu bir görevli haline gelince kazanın eski yöneticilerinin halkı kışkırtması sonucu bu tür şikâyetler ya da karışıklıklar ortaya çıkmıştır.

 

2.2. Madenin Kapatılması

 

Hasılat durumunun görülmesi, madenin temel ihtiyaçlarının karşılanması ve madencileri Bozkır’a çekecek ortamın oluşturulması gibi nedenlerle Bozkır madeninin açıldığı tarihlerde herhangi bir nizam uygulanmamıştır. Madenin gelir ve gider kayıtlarının başlangıcı 1778 senesi olarak kabul edilerek 1785 senesine kadar yedi yıllık gelir ve giderleri hesap edilmiştir. Bu yıllarda madene sermaye olarak 87.756,5 kuruş verilmiştir. 1784 yılında maden emini olan Ali’nin 44.625 kuruş zimmetine karşılık madendeki kurşun ve selefi Fazlı Ağa zimmeti olan 43.101,5 kuruş karşılığında Alanya İskelesi’ndeki kurşun darphaneye ulaşınca zimmet kapanacaktı (BOA, MEDAD 8: 681-1; KŞS 64: 115-1; BOA, MAD.d 7873: 109).


117  Bozkır madeninde uygulanan kurşun, altın ve gümüşün satın alınması ve vergilendirilmesi hakkında V. Bölüme bkz.

Maden açıldıktan sonra iki yıllık hesabının görülmemesinin nedeni maden açıldıktan sonra hemen üretime geçmenin mümkün olmamasıydı118. Bu nedenle madenin gelir ve gider hesabının başlangıç tarihi olarak 1778 yılı alınmıştır (BOA, MEDAD 8: 681-1).

 

Madenin açılışından itibaren yıllık 17.500 kuruş gelir hasıl olmuştur (BOA, MEDAD 8: 681-1; KŞS 64: 115-1; BOA, MAD.d 7873: 109). 8 Temmuz 1785 tarihinde, bir önceki sene ile yapılan mukayese sonucuna göre, madenin gelirleri arasında altın ve gümüşten 5.500 kuruş, mübayaadan 1.500 kuruş, kurşundan 1.500 kuruş ve Seydişehir kazasından her yıl alınan 4.000 kuruş kömür bedeli gibi gelirler vardı (BOA, D.BŞM.DRB 16/47).

Devlet için böyle bir gelir getiren Bozkır madeninin kapatılma sebeplerini ise şöyle sıralamak mümkündür.

___ Seydişehir dağlarında ağaç olmadığından kömür tedârikinde güçlük çekilmesi,

 

___ Yıllık 39.628 kuruş hasılatı olan madenin, kömür bedeliyesi 10.750 kuruş, sermaye olarak nakden verilen 22.128 kuruş olmak üzere toplam 32.878 kuruş hasılattan düşülünce, 6.750 kuruş geliri olduğunun tespit edilmesi,

 

___ Maden nedeniyle fukaraya yapılan zulüm ve düşmanlığın sona ermemesi119.

 

___ Karaman, Alanya ve Adana taraflarından gönderilen deveciler için devlet ve ahali tarafından verilen nakliye ücreti hesap olunursa hazeriyyelerine karşılık

 

118 Öncelikle maden için gerekli binalar yapılır, malzemeler temin edilirdi madende üretim yapmak için gerekli donanım sağlandıktan sonra maden mağaralarından çıkarılan cevherler Bozkır’a nakledilirdi. Bozkır’da ayrıştırılan cevherlerden kurşun Alanya İskelesi’ne nakledilir, oradan da gemilerle İstanbul’a gönderilirdi.

 

119   Bereketli madeninde karışıklık çıkaran kişilerin halk tarafından şikayet edilmesi üzerine yakalandıkları maden emini tarafından arz edilmiş. Darphane nazırı madenin kapatılması ya da müfsitlerin mürafaa için mahalline gönderilmesi gerektiği arzına padişahın “benim vezirim ma‛den ref‛ oluna dimek ne dimek bu herifleri düşürüb mahallerine irsâl eyleyesin” (BOA, HAT 182/8312) demesi madenlerin kapatılması düşüncesine padişahın bakış açısını göstermektedir.


geleceğinden Bereketli madeni misali maden kapatılmış ve ahali eski hallerine döndürülmüştür. Yani daha önce has, evkaf, zeamet ve timar ne şekilde tasarruf edilmişse aynı şekilde tasarruf edilmesine karar verilmiştir (BOA, MEDAD 8: 681-1; KŞS 64: 115-1; BOA, MAD.d 7873: 109). Yani ahali 1785 senesi itibarıyla eski hallerine döndürülmüştür (BOA, MHM.d 183: 179; BOA, C.DRB 2948).

 

___ Bozkır madeninin darphaneye masrafından başka faydası olmadığından (BOA, C.DRB 810: lef 2) “…refâh-ı ahvâl-i ra‛iyyet zımnında hatt-ı hümâyûn şevketmakrûnumla ma‛den-i mezbûr ref‛ olunmuş…” (BOA, C.DRB 1842) denilerek maden kapatılmıştır. Ayrıca “… ma‘denin darbhâneye irâdı cüz’î olub ma‘den vesilesiyle fukarayı raiyyete olan zulm ve te‘âdînin nihâyeti olmadığından başka kurşun nakli için Karaman ve Adana eyaletlerinden ve Alanya sancaklarından ihracı fermân olunan şütürân içün cânib-i mîriden virilenden ma‘ada ahali tarafından i‘tâ olunan ücret-i nakliye hesâb olunsa hazeriyyelerine mukâbil olmağla…” (BOA, C.DRB 2948) denilerek madenin durumu hakkında bir değerlendirme yapılmıştır. İşletmeye açık olduğu dönemlerde Bozkır madeni gelirlerinin çokluğundan bahsedilerek Keban ve Ergani madenleri ile kıyaslanmıştır. Fakat ahaliye yapılan zulüm nedeniyle, 1785 yılında, maden kapatılırken Bozkır madeni gelirlerinin azlığına değinilmiştir. Yani madenin kapatılmasında madendeki rezervin miktarıyla birlikte, maden bölgesinde ortaya çıkan olumsuzluklar da etkili olmuştur.

 

___ Maden fukarasının hallerine merhameten madenin kapatılmasından dolayı ehl-i örf taifesine ahaliden fazla vergi talep etmemeleri emredilerek, maden ahalisi korunmaya çalışılmıştır (BOA, MHM.d 183: 179). Buna ilave olarak ahaliden, “görevliye mübaşiriyye verilecektir” gibi nedenlerle akçe talep edilmemesi istenmiştir (BOA, MHM.d 183: 228, 229). Bu örnekler de gösteriyor ki halka zulüm yapılmasının tek nedeni maden değildir. Maden kapatıldıktan sonra da yöredeki diğer görevlilerin suistimalleri olmuştur.

 

Madenin kapatılmasından sonra eminlerin zimmetinde kalan sermaye akçesinin mahallinde meclis-i şer’de görülmesi ve tahsili emredilmiştir (KŞS 64: 115-1). 1785 yılı kurşun ve gümüş hesaplarının görülmesi için İbrahim Ağa adlı mübaşir madene gelmiştir. 4.257 dirhem, 23 külçe gümüş ile 166.400 kıyye, 5.827 külçe kurşun mübaşire teslim edilmiştir. Bunlara ek olarak madencilerin zimmetlerinde olan


23.503,5 kuruşun ödenmesi için madencilerin birbirlerine kefil olduğunu gösteren Bozkır kadısının ilamı ile 1785 yılına ait Alanya İskelesi’ne nakledilen 60.700 kıyye olmak üzere 2.141 külçe kurşun ile ilgili Alanya kadısının ilamı da mübaşire teslim edilmiştir. Bunların teslim edildiğine dair mübaşirden mühür tahvili, defter ve hüccet-i şeriyye alınmış, senedatın biri de mübaşir ile gönderilmiştir (BOA, D.DRB.THR 2/43).

 

Madenci zimmetlerinde olan 23.503,5 kuruş maden emininin borçlarına karşılık darphaneye ödenecekti. Fakat mübaşir İbrahim, madencilerin ham cevherlerinden başka malları olmadığını dile getirmiştir. Madencilerin ise madende mevcut ham cevheri işleterek borçlarını ödeyebileceklerini belirtmeleri üzerine, madenci ustalarının mevcutları olan cevherden başka cevher ihraç olunmamak şartıyla mevcut cevherlerin madende imâl olunmasına izin verilmiştir (BOA, MEDAD 8: 693-1). 17 Mart 1786 tarihli bu emir, devletin alacağını madendeki cevherin işlenmesiyle tahsil ettiğini göstermektedir.

 

Madenciler, 14-23 Kasım 1784 ile 4 Kasım 1785 tarihleri arasındaki bir yıllık dönemde, maden eminine 137,5 kıyye sim-i halis ve 120.000 kıyye kurşunu dokuz ayda teslim etmiş, bunun yanında 80 fırınlık imâl olunacak cevher ile 50 fırınlık cevherin ise fırınların yanında olduğunu haber vermişlerdir. Devlete olan borçlarını ödemek maksadıyla, ortaya çıkan dört mağaranın dahi masrafları esnaftan alınan 12.000 kuruş ile yapılmıştır. Kömür ve diğer ihtiyaçlarının da kendi paralarıyla alınması karşılığında gereğinin yapılması 9 Ekim 1786 tarihinde, istenmiştir (BOA, D.BŞM.DRB 16/17). Madencilerin, borçları dolayısıyla, madenin yeniden açılmasını ve bu sayede borçlarını ödeyebileceklerini ifade etmelerine rağmen bu talep kabul edilmemiştir.

 

Madenin açılması konusunda madenciler ile madene bağlı kaza halkı aynı düşünceyi paylaşmamaktadır. Zira 18 Haziran 1786 tarihinde, eskiden madene bağlı kazaların ahalisi, kendilerinin kömür ve kütük tedâriki nedeniyle baskıya uğrayacağını belirterek kaza halkının 5.000 kuruşu iki senede iki taksit ile ödemeyi taahhüt ederek cevherin imâl olunmamasını istemişlerdir. Bozkır, Belviran ve


Seydişehir kazalarının bu şekilde 30 kesenin bedavaya geleceğini haber vermeleri üzerine cevherin120 imâl olunmaması emredilmiştir (BOA, MEDAD 8: 693-2).

 

Madencilerin zimmetlerindeki 23.503,5 kuruşun 8.503 kuruşu Bozkır’a ait olmakla birlikte bu miktarın 5.837 kuruşunu ödeyen Bozkır kazasının 2.600 kuruş borcu kalmıştır. Bozkır’a düşen hissenin yanında Belviran’a 7.500 kuruş ve Seydişehir’e 7.500 kuruş hisse düşmesi nedeniyle bu üç kaza tarafından toplam 17.600 kuruşun ödenmesi istenilmiştir (BOA, C.DRB 2831: lef 4). Bozkır, Belviran ve Seydişehir kazaları ahalileri madencilerin zimmetlerine karşılık 15.000 akçenin ilk taksitini ödemişler121 ve ikinci taksiti Temmuz 1787 tarihinde görevli memura ödeyeceklerini belirtmişlerdir. Buna karşılık madenciler ise, mağaralarda cevher olduğunu, bunların işletilmesine izin verilmesini ve Bozkır ahalisinin perişan olduğunu dile getirmiştir. Ancak Bozkır halkı madencilerin tam tersini düşünerek ikinci taksiti de ödeyeceklerini, 11 Mart 1787’de, ifade etmişlerdir (BOA, MEDAD

 

8:   697-1). Burada madenciler ile ahalinin madenin yeniden açılması konusunda farklı düşüncelere sahip oldukları görülmektedir. Bununla birlikte madenin kapatılmış olmasına rağmen madencilerin madeni terk etmedikleri ve yeni maden mağaraları arayıp bulmaları da dikkat çekmektedir. Böyle bir yola başvurmalarının nedeni aileleriyle birlikte Bozkır’a gelip yerleşmeleri olmalıdır.

 

Bozkır madeni kapatıldıktan sonra maden eminlerinin oturduğu ev, fırın ve madenci odaları gibi maden malzemeleri satışa çıkarılmıştır. Fakat madenin kapatılması nedeniyle madenciler ve tüccarlar dağıldığından (BOA, MEDAD 8: 690-3; BOA, C.DRB 810), fakir olmaları nedeniyle bunları almaya güçlerinin olmadığını belirten ahali, bunların kendilerine iadesini istemişlerdir. Halkın bu talebine 1777 yılında maden emini Süleyman’a bu iş için 7.500 kuruş verildiğinden malzemelerin

 

120 Maden kapatıldığında bulunan cevher hakkında bu işten anlayan kişilerden bilgi istenildiğinde, bu kişiler, 60 fırınlık cevher olduğu her fırında 500’er kıyye kurşun ile 150’şer dirhem sim-i halis üretileceği, her fırının 40 kuruş masraf ile dört ayda vücuda geleceği ve toplam masrafının 5.000 kuruş olacağı bilgisini vermişlerdir (BOA, MEDAD 8: 693-2).

 

121 Bu üç kaza ahalisi ilk taksiti ödemelerine rağmen Seydişehir kazası ayanı olan ve Kıbrıs’a nefy olunan Numan adlı şaki madencilerle birlikte hareket ederek Seydişehir’in üzerine düşen hisseyi eda etmediğini belirtmiş. Buna ek olarak maden ameleleriyle birlikte madenin yeniden açılmasına ahali hoşnuttur diyerek sahte dilekçeler tedârik etmiştir (BOA, C.DRB 1842). Seydişehir ayanı Numan 5.000 kuruşu vermeye muhalefet ederken, Bozkır kazasının eski ayanı Kara Abdülhalim ise kendi zulmüne revaç vermek için İstanbul’da oturan Alanyalı Mustafa’yı kendisine kethüda tayin ederek, sahte arzlar sunmuştur (BOA, MEDAD 8: 698-3).


geri verilmesinin mümkün olmadığı ancak madene ait eşyaların satılabileceği şeklinde cevap verilmiştir (BOA, MEDAD 8: 692-2). Bazı madencilerin Bozkır’da kalmasına rağmen madencilerin büyük bir çoğunluğu ile kazada bulunan tüccarlar madenin kapatılması dolayısıyla Bozkır’ı terk etmiştir. Bu bilgiler, madenin Bozkır kazasının sosyal ve ekonomik yapısı üzerinde önemli etkilerinin olduğunu göstermektedir.

 

Bozkır madeninin kapatılma nedenlerine dair çeşitli kaynaklarda şu bilgiler verilmiştir. Ahmed Cevdet Paşa “Bozkır ve Bereketli Madenlerinin Ref‘i” başlığı altında madenin kapatılmasını şöyle değerlendirmiştir. Karaman eyaletine mülhak Beyşehri sancağında Bozkır ve Niğde sancağında Bereketlü madenleri birkaç sene mukaddem zuhûr idüb o mevsimde ricâl-i devletden bazıları imallerini tezvîc itmekle teshîle’l- li-maslahatin122 civarda vaki bazı karye zikr olunan madenlere rabt ve ilhâk olunarak birer maden emini nasb ile hâsılât-ı cüz’iye ahz olunurdu ancak bu takrible ol karyeler ahalisi ziraatden mahrûm kaldıklarından başka tekalif-i şakkaya dûçâr olmalarıyla kendülerinden zarûrî bazı harekât-ı isyâniye his olunmağa başladı binaen aleyh zikr olunan madenlerin i‘mâli ilgâ olunarak mezkûr karyeler dahi evvelki hallerine red ve ircâ‘ ile fukarâ ve zu‘afânın sûret-i asâyiş ve refâhlerı istihsâl olundu (Ahmed Cevdet, 1292: 335).

 

Ahmed Vâsıf Efendi ise şu bilgileri vermiştir. Karaman eyaletine bağlı Beyşehir sancağında Bozkır ve Niğde sancağında Bereketli madenlerine bu madenler civarındaki bazı önemli timar ve vakıf köyleri eklenmiştir. Bu madenlere birer emin ataması yapılması ile az da olsa bir gelir sağlanmaya başlanmıştır. Ama bu durum fakir halkın vergi ödeyememesine ve perişan olmasına da neden olmuştur. Maden işlerini görmek için temel geçim kaynakları olan tarımı da bıraktıklarından dolayı çocuklarıyla birlikte çaresiz kalan halk birkaç defa isyan etmiştir. Ayrıca timar sahipleri yazılı olarak icmallerindeki bazı gelirlerin düşüşünü göz önüne alarak köylerinin madenlerle olan ilgileri nedeniyle mahsullerinin eksik olduğunu belirtip başka yerlerdeki görevlere atanmayı istemişlerdir. Bazı vakıflardaki köy gelirlerinin mürtezikanın eline ulaşamaması nedeniyle bunların görevlerini üzüntüyle yaptıkları ve birçoğunun görevlerini terk etmesi nedeniyle vakıfların harap olduğu dile


122 İşi kolaylaştırmak anlamında kullanılmıştır.


getirilmiştir. Fesadın önlenmesi amacıyla ve halkın durumunun düzeleceği gerekçeleriyle madenlerin kapatılmasına karar verilmiş ve ahali madenden önceki hallerine döndürülmüştür123 ( Ahmed Vâsıf Efendi, 1978: 293-294 ).

 

Bozkır ve Bereketli madenlerinin kapatılması hakkında kaynak belirtmeden Ziya Karamursal tarafından verilen bilgide şu ifadeler kullanılmıştır. Köylüler her yeni tayin edilen vali, kadı ve ayanın “kudûmiyye” adıyla talep ettiği “tekâlif-i şakka”nın ağırlığından şikâyet ve bu madenlerin işletilmesinin çiftçilik yapmalarına zarar verdiğini iddia ettiklerinden bu madenlerin işletilmesinden vazgeçilmiştir (Karamursal, 1989: 68). Belgelerde ve verilen kaynaklarda madenin kapatılmasının temel nedeni olarak halka yapılan zulümler gösterilmiştir.

 

Madenlerin halka yapılan zulümler nedeniyle kapatılması doğru olmamakla birlikte, madenlerde esas halledilmesi gereken sorun angaryadır. Zira maden bölgesinde ziraatla uğraşmayan birçok kişi vardır ki ziraatla uğraşanların çoğu da yılın belli bir zamanında boş dururdu. Hem devlete hem de kaza halkına birçok kazanç getiren madenlerin halka zulüm edilmeden işletilmesi gerekirdi. Aslında sorunların ortadan kaldırılmasına çalışılması gerekirken madenlerin kapatılması anlamsız olup, “birinin kurduğu binayı diğerleri ikmâl itmek lâzım iken icrâ-yı garez zımnında esasından yıkmışlardır ve yahud nefislerini düşünmekden menâfi‘-i mülkiye düşünmeğe vakt bulamamışlardır bir madenin i‘mâl ve ‘adem-i i‘mâlinde tevakkuf olunacak yeri ol madenin zenginliği bahsidir ki i‘mâli sûretinde ‘amelesinin mesârifini virdikden sonra fazla temettu‘ bırakmak lâzım gelür ve devlet ve milletçe fâ’idesi bu sûretde olur ammâ eğer hâsılâtı mesârifini kurtarmaz ise i‘mâlinde fa’ide olmayub ve angarya dahi kudûmiyye mesâbesinde bir zulm-i sarîh olub bu sûretde terki icâb ider” diyen Ahmed Cevdet Paşa, madenlerin bu ilimden anlayan kişiler tarafından işletilmesi gerektiği üzerinde durmuştur (Ahmed Cevdet, 1292: 336).

 

2.3. Madenin Yeniden Açılması

 

Bozkır madeninde bulunan madenciler, darphaneye borçları olduğunu ve başka bir iş bilmediklerini (BOA, C.DRB 2831), evlatlarının dağ başlarında kendilerinin ise han köşelerinde sefil olduklarını belirterek madenin tekrar açılmasını talep


123 Ahmed Vâsıf Efendi’nin düşünceleri ile ilgili ayrıca bkz. Özkaya, 2008: 314.


etmişlerdir (BOA, C.DRB 2975). 28 Mayıs 1787’de madencilerin bu talebi, reayaya zulüm edileceği ve reayanın madencilerin zimmetlerini ödediği gerekçeleriyle kabul edilmemiştir (BOA, MEDAD 8: 698-2). Bozkır madeninin tekrar açılmasını isteyen madenciler, Bozkır madeninin “Keban ve Ergani ma‘denleri misüllü cesîm bir ma‘den olub cânib-i mîriyye enfa‘ olacağı”nı ifade etmişlerdir (BOA, C.DRB 2948). Eski maden emini Ali ve madenciler “madende şu kadar cevher vardır” diye sürekli arz göndermişlerdir (BOA, C.DRB 1842). Madencilerin bu isteklerinin çok rağbet görmemesi, halkın bu konuda farklı düşünmesi nedeniyle olmalıdır.

 

Madenin yeniden açılması konusunda madenciler ile ahali farklı düşüncelere sahipti. Ahalinin madenin açılmasını istememesine bakılarak maden nedeniyle verilen muafiyetlere rağmen daha baskın hadiselerin olduğu düşünülebilir. Bozkır Şeyhi diye bilinen ve ahali üzerinde çok etkili olan Abdülhalim Efendi madenin açılmasına karşıdır. Zira madenin açılmasıyla şeyhin, halkın mallarını alması ve zulmü önlenecekti (BOA, MEDAD 9: 171-1; BOA, C.DRB 967; KŞS 65: 111-1). Madenin yeniden açıldığı tarihlerde, 11 Şubat 1789’da, bu düşünceleri bilinen Şeyh Abdülhalim’le Bozkır’a gönderilen memurun görüşmesi sonucu bu sorun giderilmiştir (BOA, D.DRB.THR 3/17). Bozkır şeyhleri halk üzerinde etkili olduğundan madenin açılması konusunda madenciler ve halk arasında farklı düşünceler ortaya çıkmıştır.

 

Gönderilen arzlar üzerine tıpkı madenin ilk açılışında olduğu gibi madene bir memur gönderilmiş ve durumu yerinde inceleyerek merkeze bildirmesi istenmiştir (BOA, C.DRB 2831). Bozkır, Belviran ve Seydişehir’in ödeyeceği parayı tahsil etmek için giden mübaşirin, ahalinin maden açılmadıkça bu parayı ödeyemeyeceklerini bildirmesi üzerine madenin cevher durumu ile devlete sağlayacağı faydanın kadı, naib ve zabitan tarafından araştırılması istenmiştir (BOA, MEDAD 8: 699-1). Sonradan emin olarak atanan Hasan isimli memur cevherden dört numune alarak darphaneye göndermiştir (BOA, HAT 2/55.A). Gönderilen bu cevher örnekleri124sonucunda madenin tekrar açılmasına karar verilmiştir. Fakat cevher durumu ile birlikte halka yapılan zulmün önlenmesi amacı da madenin


124 Buna göre dört ayrı gümüş numunelerinden 181 dirhemde 12,5 dirhem, 176 dirhemde 10 dirhem,

222  dirhemde 10 dirhem ve 300 dirhemde 10 dirhem altın ortaya çıkmıştır (BOA, HAT 2/55.A).

 

açılmasında etkili olmuştur. Defterdar Mehmed Şerif Efendi III. Selim’e sunduğu lâyihasında madenin kapatılmasını şöyle değerlendirmiştir: “… maâdine niçün himmet olunmasın ve fukaraya zulm oluyor deyu Bereketlu ve Bozkır madenleri niçün kapansın; hem fukaraya zulm olmasın ve hem madenler işlesin; himmete bir şey hâil olamaz, kolayı bulunmaz şey olmaz derim.” (Çağman, 2010; 15; Kaynar, 1985: 13).

 

26 Ekim 1787 tarihinde, ahaliye yapılan zulmün engellenmesi için madenin kapatıldığı ancak bu sefer de kaza ayanlarının zulmünün öncekilerden daha eziyetli olduğu, madenin hem fukaraya hem de darphaneye faydası olacağı mahallinden arz ve mahzar edilince, darphane nazırının takriri üzerine (BOA, MEDAD 9: 171-1; KŞS

65:     111-1) sadrazam da “zulmün önleneceği düşünülüyorsa açılması uygundur” deyince (BOA, C.DRB 238) emin tayiniyle madenin yeniden açılmasına karar verilmiştir. Tabii ki madenin açılma sebebi sadece ahaliye yapılan zulüm değildir. Madenin açılma nedenlerinden biri de ahalinin, darphaneye olan 15.000 kuruş borcunu maden açılmadıkça ödeyemeyeceğini belirtmesi olmuştur (BOA, MEDAD

9:   171-1; KŞS 65: 111-1; BOA, MHM.d 184: 255-1). Bu sorunları ortadan kaldırmak için madenin açılmasına karar verildiğinde, ahalinin borcu olan 15.000 kuruş ise maden eminine sermaye kayıt olunmuştur (BOA, MHM.d 184: 255-1).

 

Kurşunun iskeleye taşınması için alınan nakliye ücreti nedeniyle Karaman eyaleti kazalarından yıllık 70-80 kese akçe tahsil edilmesi madenin açılmasıyla birlikte fukaraya yapılacak tek zulüm olarak görülmüştür (BOA, MEDAD 9: 171-1; KŞS 65: 111-1). Bu zulmün de önlenmesi için, kurşunun maden emini marifetiyle nakli, nakliye ücretinin madenciler tarafından verilmesi ve kazalardan bir akçe talep edilmemesi emredilmiştir (BOA, MHM.d 184: 255-1; KŞS 65: 111-1). Buna göre, üretilen kurşunun üçte birini madenciler mahallinde satarak kalan üçte ikisinin maden emini marifetiyle ücret-i nakliyesi madenciler tarafından ödenmek suretiyle iskeleye götürülmesi üzerine bir uygulama yapılmıştır (BOA, C.DRB 238).

 

Ekim 1787 tarihinde, yeniden açılan madene el-Hâc Hasan Ağa maden emini olarak atanmıştır (BOA, C.DRB 238; BOA, C.DRB 967). Maden emini atamasından sonra, madenciler ve maden ahalisinin serbestiyeti hatırlatılarak (BOA, MEDAD 9: 173-3) kurşun ve gümüş ile ilgili uygulanacak nizamlar üzerinde durulmuştur (BOA,MEDAD 9: 174-1, 174-2). Bozkır madeninin çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması için madene Bozkır, Belviran ve Seydişehir kazaları bağlanmıştır (BOA, C.DRB 2636). Dolayısıyla maden kapatılmadan önceki durumuna tekrar kavuşturulmuş ve belirtilen düzenleme ile üretime devam etmiştir.

 

2.4. Bereketli Madeninin Bozkır Madenine Bağlanması

 

Bozkır madeni emaneti, Bozkır ve Belviran kazalarında ortaya çıkan maden mağaraları ile bağlı kazaları kapsayan bir idari birimken, 18 Eylül 1793 tarihinde maden emanetinde idari açıdan bir değişiklik olmuştur. Buna göre, madene bağlı kazaların serbestiyeti ile ahalinin aralarındaki anlaşmazlıkların çözümünün maden emininin bilgisi dahilinde görülmesi gibi madenlerde geçerli olan şartlar hatırlatılarak, Bereketli madeni125 Bozkır madenine bağlanmıştır (BOA, MAD.d 23093: 220-1). Bazı araştırmacılar tarafından, Bozkır madeninin cevher yönünden zengin olması, madenin Niğde sancağında bulunan Bereketli madeni ile birleştirilmesine ve aynı emin ile yönetilmesine gerekçe gösterilmiştir (Özkaya, 2008: 314; Konyalı, 1938e: 1233). Ancak Bereketli madeni126, ustabaşı ile madencilerinin isteği üzerine Bozkır madenine bağlanmıştır (BOA, MAD.d 23093: 220-1). Bahsi geçen tarihte Bereketli madeninin de bağlanmasıyla127 Bozkır madeni emanetine Arabzade Süleyman128 atanmıştır (BOA, MAD.d 23093: 221-1). Fakat Arabzade Süleyman Bozkır madenini vekili Mehmet Memiş aracılığıyla idare etmiştir (BOA, MEDAD 9: 192-1). Bu şekilde idare etmesinin gerekçesi aynı zamanda Bozok sancağı mutasarrıfı olmasıydı (BOA, MEDAD 9: 208-3).

 

Bereketli madeni hâsılatı olan altın ve gümüş Bozkır madeni hâsılatıyla darphaneye gönderilecekti (BOA, C.DRB 417; BOA, C.DRB 1789). Bozkır ve

 

125 “Çamardı kazâsı cemî‘ muzâfâtıyla Şücâeddin kazâsında Başmakcı Deresi nâm yedi ‘aded kurâ ve Kamışlı nâm Kışlakçı ta‘bîr olunur iki ‘aded karyelerin ahâlileri kemâfi’l-evvel hidmeti lâzimelerinde kıyâm eylemek ve Melemenci ‘aşîreti dahi kuyûd-ı lâzımesi üzere ma‘den -i mezbûre senevî bin yük cevher ve beş yüz deve yükü hatab nakl eylemek şartıyla ma‘den-i mezbûre müceddeden rabt olunub (BOA, C.DRB 417) denilerek Bereketli madenine nizam verilmiştir.

 

126 Bereketli madeni Niğde ahalisinin şikayetlerinden dolayı 1785 yılında kapatılmıştır. Ancak maden yeniden açıldığı zaman etrafta bulunan “ehl-i örf” taifesinin ahaliye yaptığı zulüm madenciler ve ustabaşı tarafından dile getirilince, ahalinin korunması için, maden Bozkır madenine bağlanmıştır (BOA, MAD.d 23093: 220-2).

 

127  Atama yapılırken “…Bereketli ma‛deni ilhâkıyla Bozkır ma‛deni emâneti kâffe-i merbûtât ve müştemelâtıyla 1208 senesine mahsûben ibkâ…” denilmiştir (BOA, C.DRB 1218).

128 1792-1794 yıllarında Bozkır madeni eminidir (BOA, D.DRB.HAT 2/27).

Bereketli madenleri emini Arabzade Süleyman Ağa üretimi bir himl altın ve gümüşün darphanede defterdar tarafından vezn olunması için 16 Temmuz 1794’de bir takrir verilmiştir (BOA, C.DRB 1943). Bu yıla ait olmak üzere, Bozkır madeninden 5.330 dirhem mahlût gümüş129 ile 3.095 dirhem saf gümüş, Bereketli madeninden ise 4.117 dirhem saf gümüş darphaneye teslim edilmiştir130 (BOA, C.DRB 1946131).

 

Bu dönemde Bozkır madeni eminine verilen sermaye 44.946132 kuruştu. Bozkır madeninde elde edilen gelirler ile bu iş için yapılan masraflar ise şunlardı. Madende üretilen altın ve gümüşün değeri 11.380 kuruş ve kurşunun değeri 10.168 kuruştu. Bunlara ek olarak 2.253,5 kuruş nakliye ücreti ödenmekle birlikte halefi Abdülhalim’e 13.140 kuruş devredilmiş ve toplam 36.942 kuruş gelir kaydedilmiştir. Bereketli madeninin hesabı ise altın ve gümüş bahası 2.945,5 kuruş, kurşun bahası 6.173 kuruş, nakliye ücreti 1.460 kuruş ve madendeki yedi fırın ile maden aletleri için harcanan 3.000 kuruş olmak üzere toplam 13.579 kuruştu. Bozkır ve Bereketli madenlerinden toplam 50.521 kuruş sayılan masraflar ile gümüş, altın ve kurşun miktarlarına karşılık madencilerin zimmetinde olan 44.946 kuruş düşülünce, kalan 5.575 kuruş maden emini tarafından talep edilmiştir (BOA, D.DRB.HAT 2/27). Maden emini bu alacağı tahsil etmiş olmalıdır, zira maden eminliğinden uzaklaştırıldığında darphaneye borcu gözükmektedir.

 

Bozkır ve Bereketli madenleri emini Arabzade Süleyman, maden sermayesinden darphaneye olan borcu talep edilince, Bereketli madeni ustaları zimmetinde kalan sermaye akçesinden borç senedi ile yedi kişide 4.785 kuruş alacağı ile bu borcu ödeyebileceğini ve bundan başka borcu ödemeye kudreti olmadığını ifade etmiştir. Bunun üzerine Bozok ve Niğde sancağı ile Bereketli madeni emini Cabbarzade Mir Süleyman'a gönderilen 20 Nisan 1797 tarihli hükümde, eminin talebi olan 4.785 kuruşun ilgili kişilerden tahsil edilerek Seyyid Süleyman’ın borcuna karşılık darphaneye gönderilmesi emredilmiştir (BOA, C.DRB 32).

 

 

129 Karışık olarak gelen bu cevherin yüz dirheminde 2,5 dirhem 6 kırat altın vardır (BOA, C.DRB 1946).

 

130 İki madenden gelen altın ve gümüş toplamının birlikte yazıldığı (BOA, D.DRB.HAT 1/9; 1/25) görülmekle birlikte kurşun üretimi ve masraflarının ayrı yazıldığı örnekler de vardır (BOA, C.DRB 1946; BOA, D.DRB.HAT 2/27).

131 Belgenin tam metni için bkz. Konyalı, 1938e: 1233-1235.

132 Bu miktarın 32.946 kuruşu Aydınlı Mehmet’ten intikal etmişken, 12.000 kuruşu ise üç senelik kömür bedelidir (BOA, D.DRB.HAT 2/27).

 

9 Ocak 1795’te ise maden emini Arabzade Süleyman madenleri layıkıyla işletemediği gerekçesiyle darphane nazırının takriri üzerine görevden alınmış ve yerine Cabbarzade Süleyman Bey133 atanmıştır (BOA, HAT 1414/57740). Cabbarzade Süleyman Bey’den sonra atanan Şeyh Abdülhalim ise sadece Bozkır madenine atanmıştır (BOA, C.DRB 1915). Bu dönemde Bereketli madeni Bozkır madenine bağlanarak bir idari yapı olarak idare edilmiştir. Bozkır ve Bereketli madenleri emaneti şeklinde zikredilen bu yapı çok uzun ömürlü olmamış ve kısa sürede her iki madene de ayrı maden eminleri atanmıştır. Fakat her iki madenin farklı birçok noktada kesişmeleri de ilginçtir. 1785 yılında her iki madenin de aynı gerekçelerle kapatılması, hemen akabinde aynı gerekçelerle açılmaları ve bahsi geçen dönemde aynı idare altında birleştirilmeleri iki madenin ortak özellikleridir.

 

Bereketli madeninin Bozkır madenine bağlanması dışında iki madenin yönetiminin aynı maden eminine bırakıldığı dönemler de olmuştur. 1215/1800 yılında, Bozkır ve Bereketli madenleri emini Seyyid Ali’ydi134 (BOA, MKM.MHM.d

4:    12). Her iki madenin bir emin yönetiminde olduğu zamanlarda maden emini madenlerden birine vekilini atamıştır. Bu anlamda Seyyid Ali, kardeşi Ahmet’i vekaleten Bereketli madenine atamıştır (BOA, D.DRB.THR 30/39). Maden emininin Bozkır’da oturmasına bakılarak her iki madenin idaresi kendisine verilen eminin asıl görev yerinde yani Bozkır’da oturduğu anlaşılmaktadır. Bir yıl önce, darphane nazırı, maden emininin mahallinde oturmasının faydalı olacağı düşüncesiyle Bereketli madeninin müstakil idaresinin daha iyi olacağını takririnde dile getirmiştir (BOA, MHM.d 209: 1-2).

 

Seyyid Ali’nin öldürülmesi üzerine ise bu iki madene Osmanzade Mir Abdurrahman atanmıştır (BOA, MKM.MHM.d 4: 12). “Levâzım-ı nizâmiyyesini muhâfaza için” Niğde sancağından çıkarılan Bereketli madeni birkaç kazanın madene bağlanmasıyla oluşturulan Bereketli madeni emaneti, 31 Temmuz 1805 tarihinde, Karaman valisi Kadı Abdurrahman Paşa’ya verilmiştir (BOA, C.DRB 2082). Karaman valisi olan Kadı Abdurrahman Paşa aynı zamanda Bozkır madeni eminiydi.

 

133 Atama, Bozkır ve Bereketli madenleri emanetine yapılmıştır (BOA, MEDAD 9: 211-1).

134 Bu tarihte Niğde mütesellimliği ile Bereketli madeni eminliği aynı kişi üzerindedir. Ancak Niğde ahalisi “müfsid-i tabiat” olduklarından madenin kapanmasına neden olacak hareketleri olduğundan madenin Niğde’den ayrılarak “ber vech-i emanet” üzere bir adamın darphaneden tayin olunacağı ancak gönderilen eminin bu fesatla baş edemeyeceğinden güçlü bir kişiye verilmesi gerektiği belirtilerek Bozkır madeni emini Seyyid Ali’ye verilmesi ve böyle görevlere tayin olunanlara verilen dergâh-ı âlî kapıcıbaşılığının maden eminine ihsan buyrulması konusunda ferman istenmesi üzerine maden eminine kapıcıbaşılık verilmiştir (BOA, C.DRB 1872).


Birkaç görev üzerinde olan vali, Bozkır madenini vekili ve oğlu Abdullah aracılığıyla idare etmiştir (Konyalı, 1938b: 1088).

 

Örneklerde görüldüğü üzere Bereketli madeni iyi idare edilememesinden dolayı Bozkır madenine bağlanmıştır. Yine benzer sebeplerle Bozkır madeni emini olan kişilere Bereketli madeni eminliğinin de verildiği görülmektedir. 1800 ve 1805 yılındaki bu örnekler maden eminlerinin güçlü ve nüfuzlu kişiler olmalarıyla da alakalıdır. Bozkır madeni eminlerinin görevlendirilmesinin bir diğer nedeni de Bozkır madeninin Bereketli madenine yakın olmasıdır135.

 

2.5. Madenin Tekrar Kapatılması

 

Bütün madenlerde 1838 yılından itibaren yeni düzenlemeler uygulanarak (BOA, DRB.d 165) madenler eski usullerinden136 çıkarılarak germiyyet üzere imalata başlayacaktı (BOA, DRB.d 1027). Bu nedenle maden mühendisi137 Polini,bütün madenlere138 gönderilerek cevherlerin verimli olup olmadığına baktırılmıştır.

 

135  18 Ekim 1779 tarihinde, Bereketli köyünden Seyyid Mustafa adlı kişinin gönderdiği cevher darphanede ölçülünce buradan iyi gelir sağlanacağına karar verilmiş. Ancak cevherin hangi mahalden alındığının kesin olarak bilinmesi gerekmekteydi. Bu nedenle Bozkır madeni emini Halil, Bozkır madeni bu yerleşim yerine yakın olduğundan bu durumun araştırılması için görevlendirilmiştir (BOA, C.DRB 3058). Madenin bu köyde mi olduğunun yanında madende yapılacak üretimin masrafını karşılayıp karşılamayacağını da araştırılması görevliden istenmiştir (BOA, MEDAD 8: 631-1).

 

13613 Aralık 1842 tarihli belge, eski usul ile Avrupa usulü arasında şu farkların olduğunu göstermiştir. Avrupa usulü Nemçeli madenciler ve eski usul madenciler tarafından temsil edilmek üzere, yedi gün altı gece fırınlar çalıştırılmıştır. Buna göre Avrupa usulü ile çalışan bir fırına 10.148 kıyye kömür harcanmış ve 9.038 kıyye cevher elde edilmiştir. Yani her kantar cevhere 49 kıyye kömür harcanmıştır. Madencilerin eski usul ile işlediği bir fırında ise, 8.220 kıyye kömür karşılığı 4.620 kıyye cevher elde edilmiştir. Yani her kantar cevhere 78 kıyye kömür kullanılmıştır. Bu cevherlerin tutulan çeşnîlerine göre Nemçeli madencilerin ürettiği 3.709 dirhem saf simin dokuz dirhemi ma-i ziyan ve 347 dirhemi havaya munkalib olmuştur. Madencilerin ürettiği 1.895,5 dirhem saf simin 49 dirhemi ma-i ziyan ve 937,5 dirhemi havaya munkalib olmuştur. Kısaca eski usul ile çalışan madenciler, mai ziyan olan 40 dirhem saf simi, cevhere kullanılan kömürde her kantarda 28 kıyye kömürü, sim için 2.065 kıyye kömürü fazla kullanmışlar buna karşılık bir fırında 4.418 kıyye cevher eksik imâl etmişlerdir. Yani Avrupa usulü ile eski usul arasında 1,5 kâle yakın bir fark vardır (BOA, DRB.d 980). Buradan çıkarılacak sonuç ise, eski usulle işletmenin masrafı çok olmasına rağmen elde edilen ürün daha azdır, bu nedenle bu uygulamanın devlete zararı vardır.

 

137 Bozkır madeni üzerinde olan Konya müşiri Ali Paşa’nın maiyyetinde de Neşad Bey isimli bir mühendis bulunmaktaydı (BOA, D.DRB.HAT 27/10). Fakat mühendisin madenle ilgili olup olmadığı tespit edilememiştir. Ali Paşa 1833 yılında Konya valisi olarak atanmış ve 1840 yılına kadar Konya’da görev yapmıştır (Erdoğan, Mart 1949: 16).


Bozkır madenindeki açılan mağaraların cevherlerinin tükenmiş olduğu Polini’nin ifadesi ve layihası üzerine yapılan tahkikattan anlaşıldığından dolayı maden kapatılmıştır (BOA, DRB.d 1027; Belge 7). Bozkır madeni mağaralarının cevherleri tükenmiş ve maden nemasız olduğundan dolayı boş yere masraf edildiğinden (BOA, C.DRB 1712) Mart 1839 tarihinden itibaren Bozkır madenindeki üretim sona erdirilmiştir (BOA, DRB.d 165; BOA, HAT 568/27849). Bozkır madeninin kapatılmasıyla birlikte boşta kalacak olan madencilere, diğer madenlere gitmeleri tavsiye edilmiştir (BOA, DRB.d 165; BOA, HAT 568/27849).

 

Maden işletmesinin terk edilmesiyle madene bağlı Bozkır ve Belviran139 kazalarından alınan gelirlerin diğer madenlere sermaye olmak üzere iki taksit ile darphaneye ödenmesi istenmiştir (BOA, DRB.d 165; BOA, C.DRB 1712). Bu iki kazadan 1837 yılı örnek alınarak bu miktarlar toplanacaktı (BOA, MHM.d 253: 214). Bozkır ve Belviran kazalarından alınacak 3 yük 54.000 (354.000) kuruşa 6.702 kuruş140 iltizamat temettuatı141 eklenerek 3 yük 60.702 kuruşun 73.350142 kuruşu darphanenin mürettebatı kadimesi olup maaş gibi harcamalara mahsus olduğundan kalan 2 yük 87.352 kuruş diğer madenlere sermaye kaydedilmiştir143 (BOA, DRB.d 165).

 

138  Osmanlı madenleri Polini adlı görevli tarafından incelenecekti. Madenlerde yeni bir uygulama başlayacak ancak yeni nizam çıkana kadar eski uygulamalara devam edilecekti (BOA, DRB.d 165; BOA, D.DRB.THR 679/16). Avusturya’dan getirilen maden mühendisi ve ustaları madenleri gezecekti. Zira bu tarihten itibaren Avrupa usulü uygulanacaktı. Bu gerekçeyle Avrupa usulleri tercüme edilmiştir (BOA, D.DRB.THR 679/1). Timurhisarı kazasında gümüş ve altın madenleri olduğu belirtilince Polini beraberindeki heyetle bölgeye gitmiş, yapılan inceleme sonucu bu madenlere rastlanamadığı 17 Kasım 1838 tarihinde merkeze bildirilmiştir (BOA, D.DRB.THR 666/32). Mayıs 1838 tarihinde Polini adlı mühendisin Keban, Ergani, Gümüşhane ve o civardaki madenleri kontrol ettiği ve Rumeli’de altın ve gümüş olduğu iddia edilen madenleri gezdiği bildirilmiştir. Karaton madeni maktu‘ ve Sidrekapsi madeni emanet üzere idare edilmekle birlikte hasılatları tam olarak bilinemediğinden mühendisin yanına darphaneden memur verilerek bu madenlerin muayene edileceği ve kendisine engel olunmaması emredilmiştir (BOA, MHM.d 252: 121).

139 Bu kazalardan alınan ve madene gelir olarak kaydedilen meblağlar için III. bölüme bkz.

140  Bozkır kazasında bulunan iltizamatın temettuatı darphaneye ait olması nizamındandı (BOA, DRB.d 165). Bu gelirlerin dağılımı için bkz. BOA, DRB.d 1027.

 

141 Bozkır kazası dâhilinde bulunan perâkende iltizâmâtın bedel ve temettu‘ı

Resm-i yaylak yörügân-ı Hacı İsâlu

5.000

 

Öşr-i mâhiyye-i karye-i Yalıhüyük

1.250

 

Perâkende iltizâmât-ı tımârât-ı Bozkır

6.950

 

Sâni bazar Ahurlu ve Hâce

0.615

 

‘Âdet-i ağnâm ve dönüm kazâhâ-i Bozkır ve Belviran

6.041

 

Hâsılat-ı perâkende iltizâmât kazâ-i Bozkır

10.631

 

 

Resm-i temettuat-ı cülûd karye-i Babuşçılar

 

1.000

 

 

31.487

Hâsılât-ı perâkende iltizâmât

31.487

 

 

 

 

 

 

24.785

bedelâtı

 

 

 

 

06.702

temettu‘

, 18 Zî’lhicce 1254/4 Mart 1839 (BOA, DRB.d 1027).

 

 

Maden mağaralarında cevher olduğu takdirde, germiyyet üzere imalat nemasız olup yıllık hasılatı 3.000 kıyye kurşundan ibaret olduğundan hariçten mübayaa mecburiyeti zaruri olacaktı ancak simin mübayaası darphanenin nizamatına mugayir görünmekteydi (BOA, DRB.d 165). Bozkır madeninin kapatılması ile ilgili yapılan bir başka değerlendirmede de benzer ifadeler kullanılmıştır. Hâsılat-ı senevîsi üç beş bin kıyye kurşun olduğundan dolayı başka madenlerden gümüş satın alınmak mecburiyetinde olunması darphanenin mübayaa hakkındaki nizamına aykırı olduğundan madenin işletilmemesine karar verilmiştir (BOA, C.DRB 1712; BOA, DRB.d 165). Bozkır madeninden her yıl gönderilecek miktarı belli olan kurşun ve gümüşün darphaneye teslim edilmesi yani taahhüt üzere işletildiği dönemde madendeki üretimin belli miktarın altına düşmesi halinde eksik kalan miktar görevlilerden alınırdı (BOA, DRB.d 1043).

 

1837 yılında geldiği Bozkır’a Tris Maden144 adını veren Hamilton, bu ismi, dağlardan elde edilen kurşunu eritme veya ham haline getirmekten dolayı vermiştir. Hamilton, Bozkır madeni ile ilgili şu bilgileri de vermiştir: "Bu madende senelik 800-900 okkadan fazla üretim yapılamıyor ve sadece kışın çalışılıyor. Mangal kömürünün oldukça pahalı olması, fazla kâr elde edilememesi ve bana gösterilen örneklerde maden cevherinin oldukça zayıf olmasına rağmen madenden az miktarda gümüş de elde edilmekteydi” (Hamilton, 1842: 339). Hamilton’un madenin çalışmasından kastettiği fırınların çalışması olmalıdır, kış aylarında mağaralardan cevher kazmak bir yana mağaraların bulunduğu yerlere ulaşmak mümkün gözükmemektedir. 

 

142Madenden senevi ber vech-i maktu‘ fiyat-ı mukarreresiyle 40 kıyye sim ve 20.000 kıyye kurşun mea harceban ceyb-i hümayuna mâlî ve zamime-i maaşı memurin, avaid-i ketebe, hidmet-i mübaşiriyye ceman 73.350 kuruş mürettebatı bulunduğu ihraç ittirelen derkanarlarından nümayan olmuş (BOA, DRB.d 165). 73.350 kuruşun 44.000 kuruşu tertib-i hazine-i ceyb-i hümayun, 11.200 kuruşu memur maaşları, 18.150 kuruşu ise avaid-i ketebe-i darphane ve hizmeti mübaşiriyye olarak verilmiştir (BOA, DRB.d 1027).

 

1437 Nisan 1840 tarihine kadar Bozkır’dan 393.007 kuruş ödeme yapılmıştır. İki taksit halinde ödenen miktarın ilk taksiti dört, ikinci taksiti ise altı ödemede yapılmıştır. Belirtilen meblağın içinde temettu bedel-i iltizamat 6.702 kuruş, bedel-i kurşun ise 32.305 kuruştu (BOA, DRB.d 1043).

144 1884 Haziran’ında Bozkır’da bulunan Sterrett ise, eski ve terk edilmiş bir gümüş madenini gören Hamilton’un, madenden dolayı, bu yere kimsenin bilmediği Tris Maden ismini verdiğini belirtmiştir (Sterrett, 1888: 98).


Bozkır madeninin kapatılmasına Konya salnamelerinde, Dedem(li) karyesi civârında gümüş ma‘deni olub akdemleri Siristad kasabasına götürdülerek i‘mâl olunmakda iken masrafı vâridâtını korutmadığından terk ve ta‘tîl idilmişdir (KVS, 1309: 92) şeklinde kaydedilmiştir. Yine bir salnamede benzer bilgiler verilerek her nasılsa terk ve tadil edildiği ifade edilmiştir145 (KVS, 1302: 71).

 

2.6. Madenin Kapatılmasından Sonraki Gelişmeler

 

1839 yılı Mart ayından itibaren madenin kapatılmasından sonra bazı yazışmalarda Bozkır madeni nahiyesi146 ya da Bozkır madeni kazası147 şeklinde ifadeler geçmektedir. Madenin faaliyette olduğu izlenimini veren bu bilgiler yazıcıların alışkanlıklarından kaynaklanmış olmalıdır. Zira Bozkır madeninin bu tarihten sonra Osmanlı döneminde tekrar açıldığına dair bir bilgiye ya da belgeye ulaşılamamıştır. Fakat daha sonraki dönemlere ait belgelerde de Bozkır madeni müdürlüğü148 şeklinde ifadelere rastlanılmış olmasına rağmen madenin üretimi ile ilgili herhangi bir veri elde edilememiştir.

 

 

145 Diğer Konya Vilayeti Salnameleri’nde de, aynı bilgiler tekrar edilmiştir.

146 1840 yılında Bozkır madeni nahiyesine 1.300 kuruş aylık ile zabtiye memuru atanması (BOA, MAD.d 18963: 8) ile ilgili belge örnek verilebilir.

147  Bozkır madeni kazası naibi Arnavut Ali Zülfikar Efendi, kendisine yapılan uyarılara rağmen, kazaya bağlı Ahırlı köyü pazarında dellallar vasıtasıyla halka vergilerden affolunduklarını ve kimseden bu yolla vergi alınmayacağını bildirmesi üzerine görevinden uzaklaştırılarak Alanya’ya nefy edilmiştir (Erdoğan, Nisan 1949: 13). 16 Eylül 1839 tarihli bu belgede maden kapalı olmasına rağmen Bozkır madeni kazası ifadesinin geçmesi alışkanlığın devamı neticesinde sehven yapılmış olmalıdır.

 

148  Yozgat hanedanından Ahmet Bey’in Konya sancağında bulunan Bozkır madeni müdürlüğü zamanında zimmetine geçirdiği 14.966 kuruş kefili olan Yagop Bazergan tarafından hazineye teslim edilmiştir. Bunun üzerine kefil olan kişi bu paranın Ahmet Bey’den tahsil edilerek kendisine verilmesini talep ettiği 14 Nisan 1853 tarihli (BOA, C.DRB. 1769) belgede madenle ilgili herhangi bir kayıt yoktur. Yine Konya eyaletinde bulunan Bozkır madeni müdürü Raşid Efendi zimmetinde olan bâ-tahvil 2.500 kuruş alacağının tahsil edilmesini sabık Selanik kereste memuru Hacı Rüstem, 5 Temmuz 1859 tarihli arzında Konya valisine bu konuda emir yazılmasını istemiştir (BOA, A.MKT.DV 161/31).

 

Vefat eden Rüstem Beyin eşi Mukaddes Hanım, 7 Haziran 1861’de, halen Bozkır madeni müdürü Mehmet Raşid Efendi’ye 1856 senesinde verilen 2.591 kuruşun beş senedir ödenmediğini ifade ederek tahsil edilmesini istemiştir (BOA, A.MKT.DV 191/23; BOA, A.MKT 178/22). Bu istek üzerine Konya valisine bu meblağın tahsili emredilmiştir (BOA, A.MKT.DV 191/23). 13 Ekim 1861 tarihinde de Bozkır madeni kazası olarak zikredilmiştir (BOA, A.MKT.UM 499/93). Sadece Bozkır kazası isminin zikredildiği belgeler de vardır. Örneğin, Mehmet Efendi kefaletiyle Bozkır kazası eski naibi Alanyalı İsmail Raşid Efendi’nin sarraf Kozanoğlu Andon’a 5.751 kuruş borcu olduğu ve memleketine dönen naibin borcunun kefilden alınmasının haksızlık olacağı belirtilerek bu esnada alınması gerektiği 13 Ağustos 1860 tarihinde belirtilmiştir (BOA, A.MKT.UM 420/39). Bozkır madeni müdürü ifadesi Bozkır kazası müdürü yerine kullanılmış olmalıdır, zira madende üretim yapıldığına dair herhangi bir bilgi yoktur. Bununla birlikte madenden teslim edilen kurşun ya da


6 Şubat 1843 tarihli belgeye göre, daha önce kapatılan Bozkır madeni civarında sızma isimli bir yerde maden olduğu ihbar edilince, madenden bir miktar cevher alınarak darphaneye gönderilmesi konusunda eyalet müşirine bir tahrirat yazılmış ve Bozkır kazasından birkaç madenci amelesi getirilmiştir. Madene gelen bir görevliye cevher numunesi verilmiş ve darphanede çeşnîsine bakılmıştır. Tahrirat bir fermanla birlikte maden-i hümâyun meclisine havale edilmiştir. Sonuç olarak sızma madeni cevherinin bir gün işe yaramayacağı belirtilmiştir149 (BOA, DRB.d 980). Fakat bu madenin yeri tam olarak tespit edilememiştir.

 

7 Nisan 1862 tarihli belgeye göre, Alanya tarafında ortaya çıkan madenlerle ilgili Alanya meclisinin mazbatasıyla, Konya valisinin tahriratı Meclis-i Vala-yı Ahkam-ı Adliye’ye havale olunmuştur. Alanya’nın birçok yerinde olan madenlerin numuneleri gönderilmiş. Darphanede muayene ettirilen cevherlerin bir nühas, bir demir ve üç altın, gümüş ve kurşun madeni olduğu belirlenmiştir. Beş kırattan 2 kırata kadar altın, 22 dirhemden 20 dirheme kadar gümüş ve 72,5 kıyyeden 35 kıyyeye kadar kurşunun ortaya çıkması üzerine madenin verimli olduğu görülmüştür. Hazine-i Hassa nezaretinin madenin işletilmesi için şartların araştırılması talebi üzerine 1.000 kuruş maaşla Kolağası Aziz Efendi, yanına bir uşak ile gerekli hayvanlar verilmek üzere, bu işe memur edilmiştir (BOA, HH.d 917: 81). Fakat bu tarihe kadar bahsedilen hadiseler dışında madenden elde edilen cevher miktarı ya da İstanbul’a ulaştırılması gibi konularda hiçbir bilgiye ulaşılamamıştır.

 

gümüş madenleri de tespit edilememiştir. Daha da önemlisi yer isminin yanında kullanılan maden kelimesi hariç, madene ait hiçbir kayda rastlanılmamıştır.

 

149 Konya sancağında, 1857 yılında, Çizme ismiyle bilinen yerde gümüş ve kurşun madeni bulunduğu bir maden araştırmacısı tarafından tespit edilmiştir (Tızlak, 1997b: 708, 710). Bu konuda ayrıca bkz. Fahrettin Tızlak, Osmanlı Devleti’nde Madencilik, Osmanlı III, Ankara 1999, s.312-321. Ancak Çizme olarak verilen yer Sızma olmalıdır. 22 Mayıs 1848 tarihinde, Konya sancağında Sızma Dağı ve Kurşunlu civarında dört mahalde maden bulunduğunu ve kendisinin bir maaşla ustabaşı olmasını talep eden Vasil adlı kişinin arzı tezkereyle nezarete ve fermanla müşir-i meclis-i me‘âden-i hümayuna havale edilmiştir. Gönderilen numunelerin darphanede çeşnîsi tutulmuş ancak bunun gibi madenlerin işletilmesi talebinde olan kişiye bir müddet verilerek halka eziyet etmemek ve bütün masrafları kendisi karşılamak ve üretilen altın, gümüş, kurşun ve bakırın beşte birini bedelsiz olarak kalanı ise fiyat-ı câriyesiyle darphaneye verilmek ve madenin çıktığı mahal bir kişinin mülkü olursa o kişinin rızasını almak şartlarıyla işletilmesine ruhsat verildiğine dair emir olduğu hatırlatılmıştır. Ancak talep, bu usule aykırı göründüğünden madenin yerinin tespit edilerek mahallinde hums nizamiyla işletecek bir talibinin olup olmadığının bilinmesi için Konya valisinden tahriratla isti‘lamı münasib gibi tezkere olunmuş olduğuna dair meclis-i mezkurdan kaleme alınan mazbata takdim olunmuş olmağla bu mazbata icrayı iktizası mütevakkıf emr iderek canib-i nezaret-i maliyeden takrirle arz takrir-i mezkur meclis-i valaya bil-ita mucebince isti‘lamı havi Konya valisine emirname-i sami yazdırılmış olmağla … icabına himmet buyrulmak babında sadır olan fermanı ali mucebince kayd ve ilmuhaberi tahrir olunmak fermanı sami mucebince kayd olunub keyfiyet-i malum olmak için me‘âden-i hümayuna işbu ilmuhaber virildi (BOA, DRB.d 1037). Burada bahsedilen yerler Selçuklu ilçesine bağlı Sızma kasabası ile Sarayönü ilçesine bağlı Kurşunlu kasabası olmalıdır. Dolayısıyla bu yerlerin de Bozkır madeni ile bir bağlantısı yoktur.


Fakat Alanya kazasında sonraki yıllarda madenin işletildiğine dair kayıtlar vardır. 1908 yılında Antalya’nın Alanya kazasındaki simli kurşun madeni, Fransız Atimmas ve Hanri adlı kişilere imtiyaz olarak verilmiştir (Duran, 2001: 79).

 

09/10/1936 tarihinde, Başvekâlet Müsteşarlığı’na arz edilen bir belgede, Bozkır ve Belviran’da bulunan kurşun, gümüş ve altın madenlerine ait bilgiler verilmiştir. Buna göre, Hicri 1190 yılından itibaren faaliyete geçen madenden 1202 yılına kadar Alanya İskelesi yoluyla İstanbul darphanesine madenler gönderilmiştir. Hatta bakır madeni de gönderilmiştir150. 1190 ile 1212 yılları arasında 2.800 dirhemden fazla gelen mahlut gümüşten bir çekide 37 kırat üç buğday altın elde edilmiş, bir başka sefer ise 14.610 dirhem saf gümüş ile 16.615 dirhem mahlut sim teslim edilmiştir. Bu mahlut gümüşün her çekisinde iki dirhem beş kırat altın ortaya çıkmıştır. 1190 yılında Bozkır ve Belviran’da sekiz gümüş mağarasının açılıp 90 fırın civarı cevher elde edilmiştir. Verilen bu bilgilerden sonra bu madenlerden geçmişte olduğu gibi tekrar yararlanılması için etüdler yapılması talep edilmiştir (BCA, 19138: 30.10./175.211.3). 1936 yılında madenin açılmasının faydalı olacağı ifade edilmesine rağmen, maden işletilmemiş. Fakat Osmanlı döneminde işletilen Bozkır madeni mağaralarından biri olan Küçüksu Yatağı 1980’lere kadar özel sektör (Çin-Kur) tarafından işletilmiştir (Koçak, 2007: 538). 1980-1990 yılları arasında yine Bozkır madeni mağaralarından Kızılgeriş’e giden Hasan Bahar, özel bir maden işletme şirketinin burada faaliyet yapmakta olduğunu bildirmektedir. 1980’li yıllarda bu ocağa raylı sistem döşenmiş ve cevherler maden vagonlarına yüklenerek dışarı çıkarılmıştır. Dışarıya çıkarılan cevher kamyonlarla Dedemli üzerinden Kayseri’ye götürülmüştür (Bahar, 2007: 14). Bugün ise bu ocaklar çalışmamaktadır.


150 Fakat bu bilgi sadece bir belgede Bozkır madeninde mevcut nühasın Alanya İskelesi’ne nakledilmesi için deve tedârikiyle ilgili sıkıntıların anlatıldığı Karaman valisi Mehmet Paşa’nın kaimesinde geçmektedir. Aynı belgenin diğer leflerinde ise, iskeleye götürülecek maden olarak kurşundan bahsedilmiştir (BOA, C.DRB 2416). Bozkır madeninde bakır üretimi ile ilgili bir başka bilgi de tespit edilemediğinden bunun sehven yazıldığı düşünülmektedir.

Bozkır’da Madencilik Faaliyetlerinin Tarihsel Alt Yapısı Bozkır’da Madencilik Faaliyetlerinin Tarihsel Alt Yapısı Reviewed by Bozkır Dernekleri on Haziran 29, 2021 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.