Oyunlar - Bozkır Dedikleri - Mithat Arı

Oyunlar

     İkki:

     Bazı meşelerde yetişen, deri tabaklamada da kullanılan mazı ve bilordo topundan daha küçük, ağaçtan yapılmış misket (bilye) oynanır. Mazılar en küçükten büyüğe doğru kırtı, cırtı, cıllık, küçük mazı, gıdak, mazı, şebek diye sıralanır. İkki oyununda daha çok nohut büyüklüğündeki ilk dördü kullanılır. Ağaçtan yapılmış misketi olmayan çocuklar biraz daha büyük şebekleri enek yerine kullanabilirler. İkki, kışın evlerin sokaklarında, baharın damlarında, iki veya daha çok çocukla oynanır. Bir doğru üzerine yarımşar metre ara ile her çoçuk birer tane cırtı koyar. Çocukların oyuna karar verdiği anda kaptıkları sıra ile, oyun başlar. İkki başlanğıç noktasından baş parmağından kuvvet aldırdığı işaret parmağı ile vurur. Yuvarlanan bilyenın çarptığı, vurduğu cırtıları alır. Bilye (büyük mazı) bir yerde durur. Sıra ile sonuncuya kadar hepsi bilyesini atar . Sonraki bilyeler öncekilere çarparsa vurulan bilyeler oyun dışı kalır. Olanının ardı atınca, bir mazıya yada bir bilyeye değerse oyun dışı kalır. Atış hakkı devam eder. Vurduğu cırtıları alır. Vuramadığı anda atışlar sırayla devam eder. Böylece tek bilye kalıncaya kadar ya da mazılar bitinceye kadar oyun sürer. Yeniden mazılar dizilir. Olanın ardı ikki olur. İkki, ikkinin ardı, öğü olanının ardı olacak şekilde sıralama arka arkaya değişir. Mazısı bitenler oyundan çıkar. Ya da usanınca oyun biter. Bir de kumpay (enek) tokuşturma vardır. Mazı dikilmeden sırf kumpaylar (enek) birbirine atılarak vurulunların oyundan çıkarılması şeklinde oynanır. En sona kalan birince olur.

     Mucuk:

     Yerli bi taşın üstüne fincan büyüklüğünde bir taş "mucuk" konur. Başına ebe dikilir. Diğer çocuklar sınır çizgisinden ellerindeki taşları "enek" sıra ile, bazende bir kaçı birden mucuğa vurmak üzere atarlar. Vurulan mucuğu ebe yerine koymaya ve ondan sonra eneklerini almış çocuklardan birini sınır çizgisinden önce ebelemeye çalışır. Başaramazsa ebeliği sürer gider. Ebe mucuğu yerine koyarken ebeleneceğini anlayan çocuklar eneklerine ayaklarıyla basarlar. Eliyle değmesi ebelenmesine yol açar. Oyuncu, ayağı altındaki eneğini diğer ayağıyının yardımı ile bastığı ayağının üstüne çıkarır ve ayağı ile yukarı doğru eneğini fırlatır. Eliyle tutamaz; yere düşürürse baş ucunda bekleyen ebe onu ebeler. Bu işleme yapıcağına umidi olmayan oyuncu diğer çocukların mucuğa vurmalarını bekleyebilir. Oyun yoruluncaya kadar sürer gider.

     Çellik:

     İki takım halinde daha çok ilk baharda oynanır. Yumruk büyüklüğündeki iki taşın üstüne bir karış kadar çellik konulur. (Baş parmak kalınlığında bir karış kadar kesilmiş ağaç dalı.) Her oyuncu elindeki deynek (kısa sopa) ile çelliği, taşların üstünden havaya kaldırıp ona vurarak iki kademeli çelme sınırında birincisini geçirmek zorundadır. Bu vuruşu başaramazsa öteki eliyle bir hakkı daha vardır. Hareket halindeki sınırı aşmış çelliğe çalılar ile karşı takım oyuncuları vurabilirlerse çelliği çelen yanar. Çalılarla vuramazlarsa çelliği birinci yada ikinci kademe sınırından, iki taşın arasına konulmuş değneğe doğru fırlatırlar. Vurabilirlerse o el yine yanmış olur. Vuramazlarsa çellikle taşların arası değnekle ölçülür. Değnek sığmazsa araya, bir şey kazanılmamış olur. Bir yada daha çok değnek boyu aralık varsa taşlarla çellik arasında, her değnek bir el kazandırır. Solla çelinmişse sağdan, sağla çelinmişse soldan başlayarak yeni eller kazanılmış olur. Takımın bütün elleri çelinemez veya karşı takım tarafından çalılarla değneğe vurularak tükenirse takımların yerleri değişir. Anlaşma ile bazen çellik havada elle yakalanırsa da takımlar yer değiştirir.

     Götçelliği:

     Çellik oyununun değişik bir şeklidir. Burada iki takım yerine bireysel oyun geçerlidir. Her çocuğun elindeki değneğin bir ucu sivridir. Beş altı çocuk üçer beşer metre ara ile bir daire oluştururlar. Her çocuk durduğu yere bir daire çizer. Ve bu dairenin içinde durur. Bu onu götüdür. Sıra ile çellik bir sonraki çocuğun bel hizasında önüne doğru atılır. Çelmezse o da kendinden sonrakine çelliği atar. O çelebilirse çelliğe atan alıp getirinceye kadar diğer çocuklar değneklerinin sivri uçları ile onun durduğu yeri kazarlar. Ebe çelliği getirip kendi yerlerine koymadan herkes dairesi içine kaçar, yerleşir. Aksi halde ebe çelliği sahipsiz bir daireye atarak veya eliyle koyabilirse o çocuk hem ebe olamk hemde kazılan yere geçmek zorundadır. Böylece devam eden oyun bittiğinde durduğu yer (götü) hiç kazılmamış yada en az kazılmış olan çocuk birinci olur. Yerlerin ıslak olduğu zamanlarda oynana bir oyundur.

     Ebezırk:

     İki yada daha çok kişiyle; kışın iyi havalarda ve ilkbaharda yerler ıslakken oynanır. Ağaç dallarından değişik şekil ve kalınlıkta 30-40 cm. lik sopaların birer ucu sivriltilerek zırklar hazılanır. Bu bir kol kuvveti ve taktik oyunudur. Sıra ile zırklar, koldan savrularak yere çok sağlam saplanır. Bu saplamada önceki zırklara çarptırarak onların uçlarının yerden çıkıp, zırkın yere yatay düşürülmesi, yani ütülmesi amaçlanır. Yere saplanamış, yatay olarak düşmüş bir zırk sırada olan oyuncu tarafından kolayca ütülür. Yatay zırka çarptırılarak ikinci zırk yere saplanmalıdır. Ütülecek zırk, çarpma ile yere saplanan zırktan uzaklaşmış olmalıdır. Her sırası gelen oyuncu elinden yeni zırkla, yere saplı zırklardan kendisinin veya yardım etmek istediği bir arkadaşının zırkına destek olmak üzere yada diğer bir zırkı gevşeltmek için hamlesine devam eder. Zırkı bitenler yeni zırk bulmak zorundadırlar. Zırkları üten çocuklar onları kucaklayıp evlerine götürürler. Uçları bozulanları sivriltirler. İşe yaramaz hale gelenleri sopada yada ocakta odun yerine yakarlar.

     Sinlenmeç (Saklanbaç):

     Her yerde oynanan saklanbaç yada sobe oyunudur. Yörede saklanan çocukların görünmesi yetmez. Ebenin yumulduğu taş yada duvara koşarak gelip tükürmesi yada ellemesi gerekir. Ebeden önce yetişip tüküremeyen, elleyemeyen ebe olur.

     Arakesti:

     Toprak damların üstünde köşeden köşeye koşuralarak oynanır. Başka yerlerde oynanan bir çeşit köşe kapmaca oynudur.

     Körebe:

     Ebenin gözleri bağlanır. Etrafındaki kendisine vurmak isteyenlerden yakalanan ebe olur.

     Uzuneşek:

     İki takıp halinde oynanır. Yönü arkadaşlarına doğru ayakta duran oyuncunun bacak arasını belinden eğilerek diğer oyuncu başını sokar. Arka arkaya başlarını öndekinin bacak arasına sokarak bir eşek oluştururlar. Diğer takımın oyuncuları sıçrayarak bu eşyeğin üstüne binerler. En sonuncu binince "iki sekiz, bir on dokuz, üç yirmi, bir otuz dalya!" derler. Bu sayılıncaya kadar binenler düşer, yada önceden her hangi bir oyuncu atlayıp binemezse bunlar eşek olur, yatar. Ötekiler binerler.

     Aşımoyunu:

     Şehir çocukları bu oyuna güvercin taklası derler. Dörder kişilik iki takım halinde oynanır. Ebe takımın iki oyuncusu sırt sırta durup hafif öne eğilerek direk olurlar. Diğer ikiside başları birbirine değecek şekilde eğilerek direklerin arsına sokulup yastık olurlar. Kollarını direklerin bacaklarına sararlar. Karşı takımın oyuncuları birer birer bir yastığın üstüne ellerini koyarak sıçrar, iki direğin arasından takla ile geçerken öteki yastığın üzerine düşer. Oyunculardan biri takla atarak iki direğin arsından geçemezse takımlar yer değiştirir.

     Atlanmaç:

     Birdirbir oyunu gibi eğilen kimsenin üzerinden ellerini dayayarak atlama esasına dayalı değişik biçimleri olan bir oyun. Kızlar el el tuturşurlar. Karşı oyuncular sıkıcı tutuşulmuş eller, kollar üzerine koşup gelerek  abanırlar. Kolları çözmeye çalışırlar.

     Isıcaktaş:

     Yaz gecelerinde uygun tarlalarda, harmanlarda oynanır. Oyun yerine bir ateş yakılır. Avuç içine sığabilecek büyüklüklerde taşlar ateşte iyice ısıtılır. Çocuklar iki grup olur. Ateşin yanına her grup yedi veya dokuz taş koyar. Ateşin yanında her oyuncu yüzünü ısıcak taşın atılacağı yönün tersine döndürür. Oyunculardan biri ısıcak taşı alabildiğince uzağa fırlatır. Taşın yere düşme sesi duyulunca bütün çocuklar ısıcak taşı bulmak için koşarlar. Taşı bulan çocuk "taş bende" diye bağırarak ateşe doğru koşar. Yakalanmadan ateşin yanına gelir, sıcak taşı kendi taşlarına "çat" diye vurursa öteki grubun taşından bir taş kazanmış olurlar. Taşı getirirken yakalanırsa iki takım arasında bir boğuşmadır başlar. Isıcak taşı almak için birbirini çeken, tutan, taşı kaçırmak için elden ele aktaran, karşı grubun oyuncularını engellemey çalışan boğuşma dakikalarca sürer. Taraflardan biri ısıcak taşı kurtarıp ateşin yanındaki kendi taşlarına vurabilirse öteki taraftan bir taş kazanmış olur. Hangi grubun taşı biterse o yenilmiş olur.

     Tura:

     Kadınlarda, erkeklerde değişik şekillerde oynanır. Kadınlarda bir ucu yere sabitlenmiş urganın öteki ucu ebenin beline bağlanır. Diğer kadınlar ellerinde tura denilen kısa, kalın iplerle ebeye vurmaya çalışırlar. Ebe kimi tutarsa o, ebe olur. Erkeklerde ise kibrit, jandarma oyunu gibi adlar altında oynanır. Kibritin bir yüzü bey, öbür yüzü jandarma, bir yüzü çiftçi, bir yüzü de hırsız olarak belirlenir. Kalın kısa bir tura veya kayış sıra ile ortaya atılan kibrit kutusunda beyliği kazanmış kişi tarafından jandarmalığı kazanmış kişiye verilir. Çiftçi olana bişey yok. Ama hırsız atan yandı. Bey emir verir. Üç, beş, iki kaç tane isterse jandarma o sayıda turayı hırsızı atanın avucuna vurur. Sıra ile kibriti her atışta bey, jandarma, hırsız, çiftçi yer değiştirir. Biraz önce dayak yiyen hırsız, bey yada jandarma olur da ötekilerde hırsız atarsa vay hallerine. Ceza ve şiddeti gittikçe artar, avuçlar kabarır. Kavgaya kadar yolu var.

     Zambak Zambak:

     Grup halinde oynanır. Biri çömelmiş, biri arkasında ayakta iki kişilik oyuncular, iki üç metre aralıklarla bir daire oluştururlar. Dairenin dışında tek kişi ebe durur. İçine taş konulmuş eski çul, çuval, şalvar, haba parçası urganın bir ucu ile sarılıp sarmanalarak bir topuz meydana getirilir. Öbür uç dairenin ortasındaki oyunu yönetecek kişinin beline bağlanır. Yönetici, topuzu ebenin sırtına uluştırıp vuracak şekilde elleri ile ipin uzunluğunu ayarlar. Oyun başlar: "Zambak zambak, alt üste zambak!" dikilenler çömelir, çömelenler onların arkasına geçip dikilirler. Bu sırada ebe yer kapabilirse açıkta kalan ebe olur. Sırtına topuzu yer. "Zambak zambak, üst alta, sağdan sola ,soldan sağa… zambak!" komutlarına göre oyuncular yer değiştirdikçe açıkta kalan ebe olur ve topuzu, önünden kaçamazsa, yer.

     Zettir Züttür:

     Her çocuk kendi değneğinin bir ucunu ayağının baş barmağına yakın bir yere koyarak öteki ucunu eliyle tutar. Ayağını sallayarak kuvvet alıp değneği ileri doğru fırlatır. En geride kalan değnek sahibi "zettir züttür " diyerek nefes almadan bir solukta atılmış tüm değnekleri toplayıp sınır çizgisine getirebilirse o eli kazanmış olur. Soluk alırsa kazanamış olur.

     Asar:

     Kırlent büyüklüğünde üç tane taş, ikişer üçer adım arayla yan yana dikilir. Bunların tam karşısına gelecek şekilde onbeş, yirmi adım uzağa üç asar daha dikilir. Çocuklar iki eşit gruba ayrılarak asarların arkasına geçerler. Karşı tarafın asarını yerden sekmeden doğrudan vurmak üzere her oyuncunun eliyle bir taş atma hakkı vardır. Vurabilirse atış hakkı devam eder. Bazen iyi bir atıcı arka arkaya üç asarı birden vurabilir. Üç asar vurulamazsa atış karşı tarafa geçer. Hangi taraf üç asarı vurursa öbür tarafın oyuncuları gelir, yenen tarafın oyuncularını sırtlarına bindirerek karşı tarafa taşırlar. Böylece asarlar da değişilmiş olur. Oyun bıkıncaya kadar devam eder.

     Asarcık:

    Asarın daha basiti asarcık oyunu vardır. Yerli bir taşın üstüne istenilen büyüklükte ve uzaklıkta bir asar dikilir. Çocuklar elleri ile taşları atarak asarı vurmaya çalışırlar. Vurabilen birinci "avcı" sayılır.

     Çatal- Matal:

     İki gruba ayrılmış oyuncular eşleşerek belli aralıklarla bir daire oluştururlar. Birinci grup ikinci gruptakilerin sırtına biner. Birinci grubun lideri bir eliyle altaki oyuncunun gözünü kapatıp öteki eliyle yavaş yavaş altakinin başına vurarak "çatal matal, çatal matal, kaç çatal?" diye sorar. Başına vurduğu elini havaya kaldırarak altı olasılıklı bir durum yaratır elinde. Tam yumruk: hiç çatal, bir parmak: bir çatal, iki parmak: iki çatal, … Gözü kapalı çocuk kaç çatal olduğunu bilebilirse grublar yer değiştirir; bilemezse sağa doğru kayarak yeni oyunculara binilir. "Çatal matal, kaç çatal?" sorusuna doğru yanıt verilinceye kadar eş değiştirilerek binme ve sorulama devam eder. Bilindiği anda bilen taraf ötekilere binerek oyun, bıkıncaya kadar sürer gider.  

     Bir Eve Vara Vara Vardımıdı:

     Küçük çocuklar uzun kış gecelerinde evlerde oynarlar. Çocuklardan biri sorar:" Bir eve vara vara vardımıdı…" ötekiler "E eee!" deyince. Soran devam eder. "Bir dede, bir ana, bir baba, iki kız, bir oğlan oturup dururlar." Ötekiler köyde kaç hane varsa bir bir akılllarından geçirerek bu aileyi bulmaya çalışırlar. Bulurlarsa sorma hakkı başkasına geçer. Yeni doğumlar, ölümler, evlenip baba evinden ayrılanlar çoğunlukla cevabın bulunmasını zorlaştırırlar. Bizim hanenin sorusu "Bir dede, bir ebe, bir ana, bir baba, dört oğlan, üç kız idi." Hane bilinemezse pazarlık başlar. "Haydi sana İstanbul’u, Konya’yı… verelim. Söyle." denir. Öteki direnir."Çandırlı’dan başkası olmaz." Tamış, ikinci önemli yer. Sonra sırayla komşu köyler istenir oyunda. Diyelim ki sorusu bilinemeyen birinci çocuğa birinci iyi yer Çandırlı verildi. Sorusunu cevaplayacak olan başlar: "Çandırlı gel beri, gel beri; malını melanını topla, al getir. Yiyelim, içelim, falancanın (O aile kimse lakabı söylenir.) muharısından (baca) aşağı dökelim." Oyun bu şekilde devam eder gider.

     Carrt Oyunu:

     Bilinen fincan, yüzük oyunu. Uzun kış gecelerinde büyükler iki takım halinde odalarda oynarlar. Yedi, sekiz fincan bir tepsi üzüerine ters kapatılır. Birinin içine yüzük saklanmıştır. Birinci yada sonuncu açmada yüzük bulunursa, saklama sırası bulanlara geçer. İkinci açışta yüzük bulunursa carrt denir. On iki (en çok sayı) kazanılır. İkinciden sonra hangi fincanda bulunursa, kalan kapalı fincanlar kadar sayı kazanılır. Belirlenen sayılara ulaşanlar oyunu kazanmış olur. Kaybedenler, anlaşmaya göre, tahin helvası, arapaşı, pişmaniye çekerler. Birlikte yenir. Doğal  olarak oyunu bunları yapabilecek olanlar katılır.

     Bahça Çıkartma:

     Bu ve bundan sonraki anlatılan oyunlar daha çok öküz, oğlak güden çocukların dağda, su başlarında ağaç gölgelerinde oynadıkları oyunlardır. Öküz çobanları dağa vardıklarında ilk iş olarak "Aklımızda duracağına karnımızda dursun." diyerek azıklarını hep birlikte yerler. Daire olurlar. Herkes azığını ve içindeki katığını önüne açar. Katık olarak, ekmek övmesi, kuru üzüm, bitik pekmez, haşlanmış yumurta, yağlı bittik, yeşil soğan, nalır (marul), keş, çok seyrek kaymak, tereyağı, bunlardan sadece bir tanesi azıkta bulunabilir. Bunlar birlikte yenir. Azıklardan kalan kuru şebitler bundan sonra her çocuğun kendine aittir. Bir süre sonra çocuklardan biri "Bahçe çıkartacağım." dedimi öteki çocuklar toparlanırlar. Katıklar yenirken her bir katıktan çaktırmadan saklanan küçük bir parça ortaya çıkartılır. Örnek olarak küçük bir yumurta parçası, bir keş parçası, bir kuru üzüm tanesi, vb. gösterilir. Gösterilen parçadan her çocuk göstermek zorundadır. Gösteremeyen bahça çıkartanın isteklerini gün boyu yerini getirir. Öküzleri çevirir, erik toplar, su getirir, vb. "herkes gösterirse başka bir parça çıkarılır."

     Tek mi, Çift mi:

     Avuçta saklanan tanelerin tek yada çift olduğunu bilmek esasına dayanan bir oyundur. "Tek ola bana gele…" diyen bilmişse avuçtakileri alır, bilememişse o kadar öder.

     Üççük, Dokuzcuk:

Üç taş oyunu: Düz bir taşın üstüne bir kare veya dikdörtgen çizilir. Karşılıklı kenarlar ortalarından birleştirilir. Böylece her kenarda köşelerden ve kenar ortalarından itibaren üç taş sıralayacak noktalar oluşur. Oyuncunun biri kırılmış, diğeri normal üç çakıl alır eline. Sırayla belli nooktalara koyarak oynamaya başlarlar. Kim önce üç taşını bir doğru etrafına toplayabilirse o kazanır.

Dokuzcuk, üç taş oyununu daha gelişmişidir. Dokuz taşta iç içe üç kare çizilirek kenar ortaları birleştirirlir. Oyuncuların ellerinde ayrı dokuzar taş (çakıl) vardır. Sıra ile koyarlar. Koyma anında üçlü sıra yapılabilir. Oyunda üçlü sıra yapan öbür tarafın bir taşını alır. Bir tarafın üç taşı kalıncaya kadar üç yapma ve bir taş alma devam eder. Üç taşı kalan uçma hakkı kazanır. İlk önce üçünü birden, sonra teker teker isteği yere uçar, taşını koyar. Öbür tarafında üç taşı kalırsa o da  uçar. Sonunda biri üç yaparak öbür tarafın taşını ikiye indirince oyun biter.

     Göçmer Yalağı:

     Ağaçlarda bol miktarlarda ulunan yabani erik, dağ armudu (ahlad), pelit gibi şeyler toplanır. Çocuklar daire olurlar. Her oyuncu önüne üç çukur kazar. Topladığı armutları vb. bu çukurlara gelişi güzel koyar. Herkesin ki tamam olunca sıra ile her oyuncu kendi yalağından aldığı armutları birer birer isteği yönden başlayarak diğer yalaklara koyar. En sonuncuyu koyduğu yalaktakileri alır. Aynı işlem sıra ile devam eder. Yalaklardaki nesneler bitince oyunda bitmiş olur. İstenirse oyuna yeniden devam edilir. Sonra herkes kazandığı şeyleri ya dikilen bir asara yada birbirlerine atarak eğlenirler.

     Katır Döndürme:      

Topaç çevirme. Katır ve el katırı diye iki çeşittir. El katırı (topaç) ip sarılarak düz veya ters fırlatılarak döndürülür. El katırından daha büyük katırın üst tarafı konik değil biraz silindir şeklindedir. Değneğin ucuna bağlı yarım metrelik ip  kamçıdır. Katır kamçının ipi vurularak döndürülür. Bu iş maharet ister. Usta döndürücüler istekleri yöne katırı sürebilirler. Kamçıyı vurdukça katır dönerken vınılar. En iyi vınılayan katırlar diken ardıç dalından yapılırlar.

Cıngırlak Sekmek:

     Topraktan bir buçuk metre kadar dışarıdan kalacak şekilde, baldır kalınlığında bir dikme yere sapasağlam sapitlenir. Yukarı ucu hafif vurularak yarım küre şekline getirilir. Altı yedi metre kadar yuvarlak bir ağacın  kalın tarafından iki üç metrelik yerine derince bir yatak açılır. Bu yatak dikmenin üstüne bindirilir. Uzun ağaç bir ucundan tutularak itildiğinde düşmeden üç yüz atmış derece döner. En uca bir çocuk, kısa kalın tarafa üç beş çocuk biner. Cıngırlak döndürülür. Düz olarak döndürülürse "ellek, ellek, ellek!" denir. Alçalıp yükselerek dönülürse "cıngırlak sekmesi" denir. Bazen uçtaki çocuğu havaya kaldırarak aşağı indirmezler. "Nişanlın kim?" diye sorarlar. Akranı bir kızın adını söylemeden indirmezler. Dikmeye ve yatağa katran sürülmüş bir çapıt konulursa cıngırlak daha çok ses çıkarır, cayırdar. Katran bulunmazsa odun kömürü konur, daha çok cayırdaması sağlanırdı. Sessizlik içinde ki dünyalarında her ses insanların hoşuna gider.

     Sapan Atmak:

     İpten iki kol ile, kollar arasında içine taş konularak uzaklara fırlatmaya yarayan bir düzenektir sapan. En basiti yuluk sapanıdır; el kadar "yuluk" denen ham deriye ipten iki kol takılarak yapılır. Örme sapan; bir buçuk metre kadar dört beş ip çözülür. Ortasına çöp gererek başka iplerle örülür ve sıkıştırılır. Çözgü ipleri de belik örülürek kol yapılır. Ova sapanı; beyaz yünden tek tığla örülmüş olarak ova köylerinden getirilir. Düğümlü sapan; çözülmüş iplere halı dokur gibi ilmik atılarak örülür. Sapanların en zor örüleni ve en değerlisidir. Çabucak eskimesin diye örülmüş sapanların içini yumuşak sahtiyandan (ince deri) ince bir astar geçirilir. Sapan uzun kollu olursa daha uzağa atmaya, kısa kollu olursa hedefi iyi vurmaya elverişlidir. Sapan atma, çeşitli yarışmalarda kullanıldığı gibi kavgalarda uzakdan taş atarak hucum ve savunma içinde kullanılır.


     Cilit atmak:

     Ok ve yay,  karamık (karamuk) dallarından yapılır. Cilit denen oku uzağa atmak, hedefi vurmak, vb. için yaylan fırlatılır. Hedefi vurmak için değişik atış şekilleri vardır. Örneğin biri ebe olur. Önününe bir mazı diker. Birkaç metre uzaktan çocuklar oku (cilidi) atarlar. Vuran mazıyı alır. Vuramayan ebeye bir mazı verir.

Teker Oynamak:

Kol kalınlığında yuvarlak bir ağaç dalından teker biçilir. İki gruba ayrılan çocuklar aynı tekeri birbirlerine doğru hızla yuvarlarlar. Hangi taraf tekeri nerede durdurabilirse oradan yuvarlar. Hangi taraf öteki tarafı geriye doğru sürebilirse dalga geçerler.

Hüpbük, Vızzık, Boruzan Yapıp öttürmek:

Baharın ağaçlara su yürüdüğünde özellikle söğüt dallarından yapılan düdüklerdir. Hüpbük için ince söğüt dalından bir boru çıkarılır. Bir ucu inceltilir. İnceltilen ucundan üfleyince "Hüpbük hüüü!" diye ses çıkarır. Vızzık daha kalın söğüt dalından fülüt ağzı gibi şekil verildikten sonra kavlatılır; yani kabuğu çıkarılır. Ağacın içi oyularak içine hava verecek bir kanal açılır. Üfleyince vızzığın büyüklüğüne göre değişik tonda "vızz, düüt, vb." sesler çıkarır. Vızzık kavlatmak o kadar kolay değildir. Ağaç dalına şekil verildikten sonra kabuğun kolay kavlaması için çakının sapı ile kabuğu ezmeden "tık tık" vurulur ve:"Kavla vızzık, kavla vızzık, yılan çıyan kavlarda sen ne diye kavlaman? Kavla vızzık, kavla vızzık. Sulu dere senin, susuz dere benim." diye seslenilir. Kabuğun döndürülerek çıkması sağlanamazsa işlem devam eder. Borazan için düz, budaksız bir söğüt dalından spiral olarak koparmadan kabuk çıkarılır. Spiral sarılarak tam bir boru şekli meydana getirilir. Sarmanın bittiği yer bir çöğür ile sapitlenir. Başlanğıç ucuna bir hüpbük geçirilir. Üfleyince kalın bir ses çıkarır. Özellikle son ikisinin yapımı oldukça zor olduğu için kuruyarak bozulmasın diye geceleri sulu bir kaba ıslatılır.

Kundak yapmak:

Özellikle ahlat odunundan tam bir tabanca  yapılır. Namlu yeri oyularak oraya boş bir mavzer (piyade tüfeği) fişeği yerleştirilir. Üzerinden sırım sarılarak iyice sapitlenir. Üst dip tarafına çok ince bir delik açılır. İçine barut konularak ağzı çapıtla sıkıca kapatılır. Adeta ilkel bir patlayıcı silah olur. İnce deliğine ateş tutunca patlar.

Çocuklar, dağa taşa giderken içine üzüm, erik, domates koymak için "azık sepetinden" başlayarak bağ bozumunda kurumuş taneleri salkımdan ayıklayıp koymak için "dişirme sepetinden" devam ederek yaşları büyüdükçe küçük sepet, cırık sepeti, denk sepeti ve hatta küfe’ye kadar, ince uzun dallardan hepsini kendileri örerler. Cırık sepeti ile çeşitli yemler kullanarak kuş tutarlar. Kupaylara (av köpekleri) tiyin (sincap) tuttururlar. Etini pişirip yerler. Büyüklerle haylamaya (sürek avına) giderler. Sergi (üzümleri kurutmak için sergiliklere serilmesi) eğlenceleri hepsi bir oyun, eğlence havasında geçer. Küçük çocuklar ebe gümecinin uzun saplı dallarından zincirler yaparak "hokkaraman devesi" diye yerde sürürler. Tozak yolda ayaklarını yanlamasına yolda sürüyerek "panpır yolu" diye iz yaparlar. Elleri, ayakları, yumrukları, kıçları ile deve, tavşan, öküz, keçi, tavuk izleri çıkarırlar. Ve daha niceleri… Bunların tümü  Bozkır köy çocuklarının gelişimlerini doğa ile iç içe tamamlamak için özgürce oynadıkları oyunlardır.

Oyunlar - Bozkır Dedikleri - Mithat Arı Oyunlar - Bozkır Dedikleri - Mithat Arı Reviewed by Bozkır Dernekleri on Haziran 16, 2021 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.