Baharda nohut, mercimek, fasıl (fiğ), burçak gibi bakliyat türünden bitkilerinin ekilmesiyle de tarla nadas olmuş, dinlenmiş olur.
Tarım araçları:
a-Saban:
Ağaçtan yapılmış ökçe ve ok denilen iki esas parçadan oluşur. Ökçenin yere gelen ucuna, toprağa batan saban demiri takılır, çakılır. Oğlan çocukları için sabanın kuyruğundan tutar olmak büyümenin ilk işaretidir. Ok, öküzlerinin boynundaki saban boyunduruğu hizasında olacak bir açıyla "davra" ve "cük" denen oyukla ökçeye sabitlenir. Ok ve ökçeyi belli açıyla ve sağlam tutmak için her ikisi de delinerek meşe ağacından yassıtılmış "kılıç" çakılır. Buna saban kondurmak denir. Ustalık ister. Okun ucu boyunduruğun ortasına kayışla bağlı "evah (eveh)" denilen halkanın içinden geçirilir. Okun ökçeye yakın yerinden ileri (derine), geri (yuka) saban demirini ayarlayan halka edilmiş "zıvgar" denilen zincir bir kanca ile evaha (egef, evef) bağlanır. Boyunduruğun tam ortasında "gevye" denen iki ağaç çivi vardır. Evah bu iki çivi arasına kayış dolanarak bağlanır. Kayışın bir iki dolayım, kuvvetli öküzden yana gevyenin dışına çıkarılması kayış atmaktır. "Kayış atmak" deyimi buradan gelir.
Öküzleri sabana koşmak için boyunduruğun her iki ucunda "zivleler" bulunur. Zivle ve kapaklı zivle diye iki türü vardır. İki zivleyi öküzün boynunda birbirine bağlamak için zivle düğümlü, zivle bağları vardır. Kapaklı zivlelerde zivle bağı olmaz. "U" şeklindeki kollardan biri hareketli olur.
Sabanın temel aksesuarı ucu enbelli uzun ağaç bir sırık olan "öğendire" dir. Arka ucunda "obusa" denilen ve sabanın çamurlarını sıyırmaya yarayan iksirani gibi demirden bir parça vardır.
Ekinler olgunlaşınca genellikle arpa ve göremezler elle buğdaylar orakla işlenir. Elle yolunan "şerevle (şerefle)" lerin (bir tutam ekin) diplerindeki topraklar "tokuç" denilen bir sopa ile silkilir. Şerevleler bir araya konularak desteler oluşturulur. Korunmak için yığın vurulur.
Bir ailenin ekili tarlaların tümü işlenip bitirilince dualarla salavatlanır. Son şerevle havaya fırlatılır. Bunu işlenen ekinin ardından yayılan büyük baş hayvanlardan biri yer.
b-Kağnı:
Yığınlar geriçulu çekilmiş kağnılara, sap atkıları ile yükleterek harman yerine taşınır. Kağnı en ilkel taşıma aracıdır.
Kağnının parçaları; iki teker, her biri üç ayrı parçanın geçme sabitlenmesiyle oluşur. Bu sabitleme işine "ganlı kondurmak" denir. Tekerin ortasından içe, dışa taşkın yuvarlak kısma göbek, göbeğin ortasından iki tekeri birbirine bağlayan eksenin geçtiği kanalı çevreleyen demire "ermil", eksenin iki ucunda tekerlerinin eksenden çıkmasını önleyen çiviye "peresenk çivisi", demir çembere "ketes" denir. İki tekeri birbirine bağlayan eksenin üstüne üçte ikisi ortasından yarılmış "Y" şeklinde genç ağaçtan "ıramas" konulur. Iramasın ucundaki "koşu çivilerinden" kağnı kayışı ile öküzlerin boynundaki kağnı boyunduruğuna koşulur. Iramazın ekseninin üstüne konulan öteki iki ucu arasına kağnının boyunu yükseltmek için eksene paralel "tilkicik" konulur. Eksen, ıramasın iki ucu ve tilkiciğin iki ucu yukardan aşağı çektiri çivileriyle tutturulur.
Tilkiciğin üstünden ıramasa paralel "döşek" uzatılır. Ön uçlarından ıramasa bağlanır. Yalnız iki ucundan bağlantısı olan ağaç merdivene benzeyen döşeğin içinden "kanatların" birbirine geçmiş uçları geçirilir. Sağ- sol kanatların ön, arka kollarının arası "tarak" denilen ikincil kanat parçaları ile tamamlanır. Önden arkaya döşeğe paralel "kağnı tahtası" kanatların alt uçları üstüne uzatılır. Kağnının üstüne serilmiş "geri çulu" kanatların uçlarına takılır. Kağnı tahtası uçlarına dikilen, ön ve arka kağnı dayakları ile gerginleştirilir. Sap, saman yüklendikçe geri çulunun arka uçları, "örgü ipi" ile örülerek arka dayağının ucuna takılır. İpin ucundaki hafif eğri, ağaçtan "dil" çekilerek çözülme işi kolayca sağlanır.
Uzun yolda öküzleri soluklandırmak için ıramasın boyunduruğa bağlanmış ucuna diklemesine dayanan üç, ekseri çatalı "ırahat dayağı", ucu embelli "öğendire" ve iki öküzün başlarını birbirine çatan baş bağı ile sap atkısı kağnının tamamlayıcı parçalarıdır. Her türlü taşıma işlerinde kullanılan kağnının güz gelipte işi bitince sökülerek parçaları örtmeye konur.
c-Düğen:
Kağnıyla harmana taşınan saplar daire şeklinde yere "sap dirgeni" ile yazılır. Düğenle sürülür. Düğen, kayak uçları gibi yukarı kıvrık iki geniş ve kalın tahtanın birbirine "kuşak" denilen ağaçlarla sabitlenmesinden oluşur. Altına, sapları kesip ufalamak, başakları parçalayıp tanelerin ayrılmasın sağlamak için, onlarca, yüzlerce "düğen taşı" (çakmak taşı) çakılır. Düğen en kısa olan düğen boyunduruğunda ki "evah’a", içteki öküzü rahatsız etmemek için gövdesine göre eğri, ucu delik, "düğen sırtı" ile bağlanır. Evahın (egef, evef) dışında kalan düğen sırtının ucundaki deliğe ağaçtan kılıç takılır.
Düğenin üstünde, sürücünün önünde öküzlerin tersini yaparken tutup dışarı atmak için "bok küreği" vardır. Sürücüsünün sol elinde arabacılarının dizginleri gibi öküzlerin başına bağlı ip ve sağ elinde öğendire bulunur. Dıştaki öküzü dinlendirmek için düğen, öküzlerle birlikte geri çevrilir.
Sürülen sap, iki, üç bacaklı dirgenlerle alt üst edilir. Sürülme işi bitince ortaya yığılır. Buna "malama" denir. Malamanın etrafına yeniden sap serilir sürme işi günlerce devam eder. Malama büyüğünce yada aynı tip sap bitince "tınas" yapılır. Savrulan samanın tanelerle karışmaması için araya tınasın uzunluğuna göre meydan dikmeleri dikilir. Tınas "beldenat" ve "yaba" larla savrularak saman ve taneler ayrılır. Ortaya çıkan mahsule "çeç" denir. Çeçler "gözer", "kalbur" denilen ince sırımdan yapılmış eleklerle elenir. Çuvallara konularak eve taşınır. Samanlar saman atkısı ile geri çulu kağnıya yükletilip samanlığa götürülür. Harman işleri bitince öküzler yılda bir kere de olsa yıkanır.
ç-Sergi:
Harmandan sonra "sergi" gelir. Her yılın eylül ayının ikisiyle altısı arasında bir perşembe veya pazar gününde tüm köylü toplu halde sergiye gider. Gelinler, kızlar üstlerinde yeni giysiler başlarında allı yeşilli yazmaları ile giyinip kuşanıp ellerinde sepetler kafileler halinde yola koyulurlar. Gençler, delikanlılar, erkek çocuklar havaya tüfekler atarak, saz, tef çalarak ilk durak yüksek bir yere toplanırlar. Oradan toplu halde bazen de koşu yaparak bağlara gelirler. Burada çeşitli oyunlar oynanır, nişanlar vurulur, eğlenceler devam eder. Sonra çevre köyün insanları ile buluşup eğlenceye devam ederler.
Kara üzümler genellikle olduğu gibi serilir. Beyaz üzümler ve sert kabuklu üzümler pelit külünden çıkarılan kaynatılmış güçlü suya bir miktar zeytinyağı dökülmüş suya batırılarak serilir buna bandırma denir. Kuruyan üzümler toplanır ihtiyaç kadarı yemek için ayrılır gerisi satılır. Sergide en çok korkulan yağmurdur. Serginin üzerine yağmur yağarsa üzümler bozulur, değerini kaybeder.
d-Pekmez Kaynatma:
Pekmez kaynatılacak üzümler küfelerde pekmez evindeki şırahane (çaraş) dökülür. Eskiden pekmez dağlardaki şırahna (çaraş, şırahane) denilen yerlerde kaynatılır. Şırahanelarda üzümler çiğnenip şırası çıkarılırken içinde pekmez kaynatılacak koca bakır leğenler ocağa yerleştirilip etrafı çamurla iyice sıvanır. Leğenin kenarında ağdalaşan pekmezi sıyırıp yalamak için çocuklar ağaçtan düzdükleri bal kaşıklarını hazırlarlar.
Ezilen üzümlerin şırası çaraştan "bolu" denen depoda birikir. İlk şıra "burun şırası" ikincisi "zor şıra" üçüncüsü sulamadır. En iyi pekmez zor şıradan olur. Şıralar boludan şıra kövküleri ile şıra dağarlarına alınarak pekmez toprağı ile mayalanıp dinlenmeye bırakılır. Mayalanmazsa pekmez ekşi olur. Mayalanıp dinlenen şıra "leğen"e konularak bir taşım kaynatıldıktan sonra kazanlara alınıp ikinci kez dinlendirilir. Bir gece bekletilir. Sonra tekrar leğene konularak kaynatma pekmez kıvama gelinceye kadar devam eder. Kaynatırken yüzündeki köpükler süzgeçle toplanır. Pekmez kıvama gelince kövkü ile kapla alınır. Leğene şıra kövküsüyle yeni şıra dökülerek pekmez kaynatma günlerce sürebilir. İsteğe göre az da olsa ekşili pekmez erikli pekmez dilim dilim kıyılmış bal kabağı ile boynuzlu (keçi boynuzuna benzediği için pekmez de yapılır).
Pekmez alınıp leğenin dibinde kalan iyice koyulaşmış pekmez "akıda" dır. Akıda mis gibi tüttüyse yoğurtla yemesi güzel olur. Yoğurtla pekmez karışımına "saksağan beyni" denir. Akıda diğer pekmezlerden daha kıymetlidir. Çünkü birkaç ay içerisinde şekerleşip katılaşır. Dağa taşa azığa katık olarak katılabilmesi değerini artırır. Pekmezler küplere, küpeciklere doldurarak kapaklarının kenarı pekmez toprağı çamuruyla sıvanır. Pekmez evinde bozulmadan yıllarca durabilir. En iyi pekmez bir yıl içinde tüketilen pekmezdir.
Hiç yorum yok: